I- GİRİŞ
Vergi
kanunları genel olarak ekonomik ve sosyal yaşamı düzenlemeyi amaçlamaktadır. Devlet,
bu amacı gerçekleştirmek üzere çeşitli vergi yükümlülükleri belirlerken belli
ilkeler çerçevesinde hareket etmelidir. Bu nedenle yasama organı tarafından
kullanılan vergilendirme yetkisine birtakım sınırlamalar getirilmiştir. Vergi
kanunlarının tabi olduğu Anayasal ilkeler, genel ilkeler ve Anayasanın 73.
Maddesinden kaynaklanan ilkeler olmak üzere iki başlık altında
sınıflandırılabilir.
Anayasanın
tamamına hâkim genel ilkelerden; hukuk devleti ilkesi, sosyal devlet ilkesi,
hukuki güvenlik ilkesi, verginin belirliliği ilkesi, kıyas yasağı ilkesi vergi
kanunları bakımından da gözetilmelidir. Dar anlamda vergi ilkelerinden olan;
vergi adaleti ilkesi, verginin genelliği ilkesi, vergide eşitlik ilkesi, mali
güce göre vergilendirme ilkesi, vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı
ilkesi, verginin kamu giderlerinin karşılığı olması ilkesi, verginin kanuniliği
ilkesinin ise vergilendirme yetkisi kullanılırken gözetilmesi gerektiği izahtan
varestedir.
Günümüzdeki
teknolojik ve ekonomik gelişmelerle birlikte; uluslararası ticaretin ve
uluslararası yatırımların ulaşmış olduğu seviye göz önünde bulundurulduğunda,
bir ülkede vergilendirmenin hukuki güvenlik ilkesi gözetilerek uygulanması ve
öngörülebilirliğin sağlanması yadsınamaz derecede önem arz etmektedir.
Kişiler
ve kurumlar arasındaki anlaşma ve işlemlerin geçerliliğini belgeleyen
kağıtlardan alınan vergi “damga vergisi” olarak tanımlanmaktadır. Harç ise
belirli kamu kurum ve kuruluşlarının verdikleri hizmet karşılığında, hizmeti
alanlardan tahsil ettikleri ödemelere verilen addır. Ticaretin var olduğu
her alanda kişi ve kurumların karşısına çıkacak olan damga vergisi ve harçların
yasama organı tarafından Anayasal ilkeler ve vergi ilkeleri gözetilerek
düzenlenmesi büyük önem arz etmektedir.
488
Sayılı Damga Vergisi Kanunu ve 492 Sayılı Harçlar Kanunu’nda öngörülen
düzenlemelere göre; bir ihalenin “uluslararası ihale” niteliğinde olması
halinde ilgililer damga vergisi ve harçtan muaf tutulmaktadır. Anayasa
Mahkemesi’nin iptal kararından önce Damga Vergisi Kanunu ve Harçlar Kanunu’na
göre bir ihalenin uluslararası niteliğe sahip olarak damga vergisinden ve
harçtan muaf tutulabilmesi için; kamu kurum ve kuruluşları tarafından yerli ve
yabancı firmaların ayrı ayrı veya birlikte iştirakine açık olarak çıkılması ve
yabancı firmalarca da teklif verilmesi gerekmektedir. Danıştay Dokuzuncu
Dairesi tarafından “… ve yabancı firmalarca da teklif verilen…” ibaresinin
Anayasa’nın 2. Ve 73. Maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptalleri ve
yürürlüklerinin durdurulması talebiyle somut norm denetimi yoluna
başvurulmuştur.
1- Anayasa Mahkemesi’nin 2020/15 E.
2020/78 K. Sayılı 24/12/2020 Tarihli İptal Kararı
Danıştay Dokuzuncu Dairesi tarafından 488 Sayılı
Damga Vergisi Kanunu’nun ek 2. Maddesinin 4. Fıkrasında yer alan “… ve
yabancı firmalarca da teklif verilen…” ibaresi ve 492 Sayılı Harçlar
Kanunu’nun ek 1. Maddesinin 4. Fıkrasında yer alan “… ve yabancı firmalarca
da teklif verilen…” ibaresi iptal talebine konu edilmiştir. 488 ve 492
sayılı kanunların ilgili bölümleri aşağıdaki gibidir:
488
Sayılı Damga Vergisi Kanunu |
Ek Madde 2 – (Ek: 25/12/2003 - 5035/28 md.; Değişik:
15/7/2016-6728/27 md.)
1. İhracat ve ihracata ilişkin olduğunun tevsiki
kaydıyla aşağıda sayılan işlemler nedeniyle düzenlenen kâğıtlar (gümrük
idarelerine verilen beyannameler dâhil) damga vergisinden müstesnadır.
…
4. Bu maddenin uygulamasında;
Uluslararası ihale: Kamu kurum ve kuruluşları
tarafından yerli ve yabancı firmaların ayrı ayrı veya birlikte iştirakine açık
olarak çıkılan ve yabancı
firmalarca da teklif verilen ihaleyi,
Vergi, Resim, Harç İstisnası Belgesi: Döviz
kazandırıcı faaliyetleri teşvik etmek amacıyla damga vergisi istisnası
uygulanabilmesi için alınması ve ibraz edilmesi gereken, vergiye tabi kâğıdın
düzenlendiği tarihte geçerli Ekonomi Bakanlığınca düzenlenen belgeyi ifade
eder.
492 Sayılı
Harçlar Kanunu |
Ek
Madde 1- (Ek:25/12/2003 - 5035/33 md.; Değişik:
15/7/2016-6728/35 md.)
1.
İhracat ve ihracata ilişkin olduğunun tevsiki kaydıyla aşağıda sayılan işlemler
harçlardan müstesnadır:
…
4.
Bu maddenin uygulamasında;
Uluslararası
ihale: Kamu kurum ve kuruluşları tarafından yerli ve yabancı firmaların ayrı
ayrı veya birlikte iştirakine açık olarak çıkılan ve yabancı firmalarca
da teklif verilen ihaleyi,
Vergi,
Resim, Harç İstisnası Belgesi: Döviz kazandırıcı faaliyetleri teşvik etmek
amacıyla harç istisnası uygulanabilmesi için alınması ve ibraz edilmesi
gereken, harca konu işlemin yapıldığı tarihte geçerli Ekonomi Bakanlığınca
düzenlenen belgeyi ifade eder.
1.1. İtirazın Gerekçesi
Danıştay Dokuzuncu Dairesi, kamu yatırımlarına
ilişkin uluslararası ihaleyi kazanan ana yüklenici firmaların faaliyetlerinin
itiraz konusu kurallarla döviz kazandırıcı faaliyet sayıldığı, döviz
kazandırıcı faaliyetlerin de damga vergisi ve harçlardan istisna tutulduğu, bir
ihalenin uluslararası ihale kabul edilebilmesi için yerli ve yabancı
katılımcılara açık olmasının yanı sıra yabancı firmalarca teklif verilmesi
şartının da arandığı ancak ihale sürecinde yabancı katılımcıların teklif verip
vermediğinin diğer katılımcılar tarafından bilinmesinin mümkün olmadığı, bu
durumun ihaleye teklif veren bir katılımcının ihaleyi kazanması durumunda
karşılaşacağı vergi yükünü öngörememesine yol açtığı ve dolayısıyla hukuki
güvenlik, belirlilik ve verginin yasallığı ilkeleriyle bağdaşmadığı
belirtilerek kuralların Anayasa’nın 2. Ve 73. Maddelerine aykırı olduğunu ileri
sürerek Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur.
1.2. Anayasa Mahkemesi’nin Değerlendirmesi
Anayasa Mahkemesi, 2020/15 E. 2020/78 K. sayılı
24.12.2020 tarihli kararı ile; Damga Vergisi Kanunu ve Harçlar Kanunu’nda yer
alan “… ve yabancı firmalarca da teklif verilen…” ibarelerinin
Anayasanın 13. 48. ve 73. Maddeleri kapsamında yapılan değerlendirme sonucunda
Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptallerine karar verilmiştir.
Ø Anayasa’nın 13. Maddesi kapsamında yapılan
değerlendirme sonucunda;
“Anayasa’nın 13. Maddesi ile hak ve özgürlüklerin
ancak kanunla sınırlanabileceği, bu çerçevede sözleşme özgürlüğüne yapılan
sınırlamalarda dikkate alınacak öncelikli ölçütün sınırlamanın kanunla
yapılması olduğu, temel hakları sınırlayan kanunun şeklen var olmasının yeterli
olmadığı, yasal kuralların keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli,
ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerektiği” gerekçesiyle itiraza konu ibarelerin Anayasa’nın 13.
Maddesine aykırılık teşkil ettiği tespit edilmiştir.
Ø Anayasa’nın 48. Maddesi kapsamında yapılan
değerlendirme sonucunda;
“Sözleşme özgürlüğü uyarınca kişilerin hukuksal
ilişkilerini özgür iradeleriyle ve sözleşmelerle düzenlemekte serbest olduğu,
Anayasa’nın anılan maddesinde koruma altına alınan sözleşme özgürlüğünün
sözleşme yapma serbestisinin yanı sıra yapılan sözleşmelere dışarıdan müdahale
yasağını da içerdiği, itiraza konu ibarelerin yer aldığı kurallarda
uluslararası nitelikteki kamu ihaleleri yönünden ihalelere katılımı ve sözleşme
şartlarını etkileyen önemli bir unsur olan vergi ve harç istisnasının şartının
düzenlendiği, bu nedenle kuralların sözleşme özgürlüğünü sınırladığı” tespitinde bulunulmuştur.
Ø Anayasa’nın 73. Maddesi kapsamında yapılan
değerlendirme sonucunda özetle;
“Anayasa’nın 73. Maddesinde ‘Vergi, resim, harç ve
benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir ve kaldırılır’
denilmek suretiyle verginin kanuniliği ilkesi benimsenmiştir. Verginin
kanuniliği ilkesinin benimsendiği, verginin kanuniliği ilkesinin
vergilendirmeye ilişkin istisna ve muafiyetleri de kapsadığı, vergilemede
belirlilik ilkesinin vergi yükümlülüğünün hem kişiler hem de idare yönünden belirli
ve kesin olmasını, kanun metinlerinin ilgili kişilerin mevcut şartlar altında
belirli bir işlemin ne tür sonuçlar doğurabileceğini makul bir düzeyde
öngörmelerini mümkün kılacak şekilde düzenlenmesini gerektirdiği, buna göre
matrah, tarh ve tahsil zamanı ve yöntemi, verginin tarh ve tahsiline yetkili
idare ile muafiyet ve istisna hükümleri gibi vergi ve benzeri diğer kamu
alacaklarının esaslı unsurlarına ilişkin düzenlemelerin makul bir düzeyde
öngörülebilir nitelikte olması gerektiği, ihaleye yabancı firmalarca teklif
verilip verilmemesine göre ihalenin uluslararası niteliğinin değiştiği, teklif
sunma aşamasında ihaleye uluslararası ihale niteliği kazandıracak olan yabancı
firmalarca da teklif verilmesi şartının gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin
önceden bilinmesinin mümkün olmadığı, ihaleye katılanların maliyet hesabı
yaparken öngörülemez ve belirsiz bir durum ile karşı karşıya kaldıkları” gerekçeleriyle itiraza konu ibarelerin Anayasa’nın
73. maddesine aykırılık teşkil ettiği tespit edilmiştir.
1.3. Anayasa Mahkemesi Tarafından Verilen Kısmi İptal Kararının Uygulanması
Anayasa yargısının kabul edildiği hukuk düzenimizde Anayasa Mahkemesi’nin kanunu iptal etmesi ve bu kararın Resmî Gazete’de yayımlanması ile kanun yürürlükten kalkmaktadır. Gereken hallerde iptal edilen kanunun yürürlükten kalkma tarihi, kararın Resmî Gazete’de yayımlandığı tarihten itibaren bir yılı geçmemek üzere ileri bir tarih olarak belirlenebilmektedir.
İncelemeye konu 2020/15 E. ve 2020/78 K. sayılı 24.12.2020 tarihli Anayasa Mahkemesi kararında ayrıca bir yürürlük tarihi belirtilmediğinden; 488 Sayılı Damga Vergisi Kanunu’nun ek 2. Maddesinin 4. Fıkrasında yer alan “… ve yabancı firmalarca da teklif verilen…” ibaresi ve 492 Sayılı Harçlar Kanunu’nun ek 1. Maddesinin 4. Fıkrasında yer alan “… ve yabancı firmalarca da teklif verilen…” ibaresi, kararın Resmî Gazete’de yayımlanma tarihi olan 28.04.2021 tarihinde yürürlükten kaldırılmıştır.
İlgili kanun hükümlerinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesinden önce; kamu kurum ve kuruluşları tarafından yerli ve yabancı firmaların ayrı ayrı veya birlikte iştirakine açık olarak çıkılan ihaleye teklif veren isteklilerin, ihalede “yabancı firmalarca da teklif verilmesi” şartının sağlanamamasından dolayı yüklü miktarda vergiye maruz kalması söz konusu olmuştur. Anayasa Mahkemesi’nin kısmi iptal kararından sonra, Anayasa’ya aykırı bulunup iptal edilen ibare nedeniyle yüklü miktarda vergi ödeyen kişilerin yaşamış oldukları mağduriyetin giderilip giderilemeyeceği hususu gündeme gelmiştir.
II- Anayasa Mahkemesi’nin İptal Kararı Doğrultusunda, Değişiklik Öncesi Yaşanan Mağduriyetlerin Giderilip Giderilemeyeceği Sorunu
Anayasa Mahkemesi’nin Damga Vergisi Kanunu ve Harçlar Kanunu’nda, ilgililer bakımından öngörülemezlik ve belirsizlik teşkil eden düzenlemeyi iptal kararının; Anayasa iptal kararı öncesi yüklü miktarda vergilere maruz kalan kişiler bakımından olası sonuçları; özellikle Hukuk Devleti İlkesi, Hukuki Güvenlik İlkesi ve Bu Kapsamda Belirlilik, Geriye Yürümezlik İlkesi, Adalet İlkesi ve Eşitlik İlkesi bağlamında ele alınacaktır.
2.1. Hukuk Devleti İlkesi Kapsamında Vergilendirme
Hukuk devleti, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, kazanılmış haklara saygı duyarak bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, bütün eylem ve işlemleri Anayasa ve hukuk kurallarına uygun ve yargı denetimine açık bulunan, yasaların üstünde yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ile Anayasa'nın bulunduğu bilincinde olan devlettir. [1]
Yasama organı tarafından kullanılan vergilendirme yetkisi birtakım sınırlamalara tabidir. Bu sınırlamalardan en önemlisi Anayasal İlkeler çerçevesinde getirilen sınırlamalardır. Anayasa’nın tamamına da hâkim olan hukuk devleti ilkesi, yasama organının vergilendirme yetkisini kullanırken gözetmesi gereken ilkelerin başında gelmektedir.
Birey açısından hukuk devleti bireyin üç temel gereksinimi olan “özgürlük”, “güvenlik” ve “eşitliğe” hizmet etmektedir. [2] Vergi hukukunda “hukuk devleti ilkesi” nin önemi yadsınamaz derecede yüksektir. Zira devlet, vergilendirme yetkisini kullanırken kişilerin hak ve özgürlüklerine çeşitli müdahalelerde bulunmaktadır. [3] Hukuk devleti ilkesinin unsurlarından birini; kişilerin kendilerine uygulanacak kuralları bilmeleri ve hukuki güvenlik içerisinde bulunmaları gerekliliği oluşturmaktadır.
2.2. Hukuki Güvenlik Kapsamında İlgili İptal Kararının Değerlendirilmesi
Hukuki Güvenlik İlkesi, herkesin tabi olacağı kanunu önceden bilmesi ve bu kanunlara göre davranışlarını ve kararlarını belirlemesini temin etmektedir. Hukuki güvenlik ilkesi, hukuk devleti ilkesinin bireyi doğrudan ilgilendiren yönünü teşkil etmektedir. Bu anlamda hukuki güvenlik ilkesi, hukuk devleti ilkesinin birey bakımından somutlaşmış halini ortaya koymaktadır.
Hukuki güvenlik ilkesinin katı bir şekilde gözetilmesi gereken alanlardan biri, devletin müdahale alanının geniş olduğu vergilendirme alanıdır. Kişiler, devletin vergilendirme yoluyla hak ve özgürlükler alanlarına yönelttiği müdahaleleri önceden tahmin edebilmeli ve geleceğe dönük planlarını buna göre yapmalıdırlar, böylece vergilendirmede keyfilik de önemli ölçüde önlenecektir. [4] Bununla birlikte; kişi ve kuruluşların devlete güven duymaları, temel hak ve özgürlüklerden yararlanabilmeleri ancak hukuki güvenliğin ve hukuk üstünlüğünün sağlandığı bir devlet düzeni ile mümkün olabilecektir. [5]
Hukuki güvenlik ilkesi ile hukuki belirlilik ilkesi arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Zira bir hukuk düzeninde kişi veya kurumlar tabi olacakları kanun hükümlerini öngöremiyorlarsa, o hukuk düzeninde hukuki güvenliğin var olduğundan söz edilemeyecektir. Anayasa Mahkemesi’nin Damga Vergisi Kanunu ve Harçlar Kanunu’nda yer alan “… ve yabancı firmalarca da teklif verilen…” ibaresini iptal gerekçesi, büyük ölçüde hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerine dayanmaktadır.
2.3. Anayasa Mahkemesi’nin İptal Kararından Önce İlgili Hüküm Nedeniyle Mağduriyet Yaşayanların Durumu ve Geriye Yürümezlik İlkesi
Anayasa’nın
“Anayasa Mahkemesinin kararları” başlıklı 153. Maddesine göre; iptal
kararları geriye yürümemektedir. Anayasal yargıda iptal kararlarının geriye
yürüme etkisi kabul edilmemiştir. Bu durumun başlıca sebepleri; toplumun
kanunlara duyduğu güven duygusunu zedelememek ve iptal edilen kanun hükmü ile
kazanılmış olan hakları yok etmemektir. [6] Bir anlamda iptal kararlarının
geriye yürümemesinin kabulü ile hukuki güvenliğin temin edilmesi amaçlanmıştır.
Hukuki
güvenlik ilkesinin bir yönünü iptal kararlarının geriye yürümezliği
oluşturmaktadır. Ancak geriye yürümezliğin kabulündeki amaç daha çok kazanılmış
hakların yok edilmesinin önüne geçmektir. Bununla birlikte; istikrar, adalet,
kamu düzeni ve kamu yararı gibi temel kavramlar da Anayasa Mahkemesi
kararlarının geriye yürümemesinde gerekçe olarak gösterilmektedir. [7]
Her ne kadar hukuki güvenliğin tesisi ve kazanılmış hakların korunmasının temini amacıyla, Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümezliği kabul görmüş olsa da iptal kararlarının geriye yürümemesi kuralının mutlak bir şekilde uygulanması halinde, iptal kararına kadar kanunun uygulanmasından zarar görenler bir kez daha cezalandırılmış olacak ve bu durum eşitlik ve adalet ilkesine aykırılık teşkil edecektir.
Anayasa, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının geriye yürümezliği ilkesine hiçbir istisna getirmemiştir. Ayrıntılı olarak belirlenmemiş bir geriye yürümeme ilkesi gereği konulmuş anayasal hükmün salt lafzi olarak değerlendirilerek uygulanması hakkaniyet, nefaset, eşitlik ve adalet ilkelerine aykırı sonuçlar meydana getirecektir. [8]
Doktrinde yer alan pek çok görüşe göre de “geriye yürümezlik” ilkesinin katı bir şekilde uygulanması hakkaniyete ve adalete aykırı durumlar yaratmaktadır. Bu görüşlerden biri aşağıdaki gibidir;
“Geriye yürümezlik ilkesi ceza hukukunda katı bir
norm olmasına rağmen vergilemede katı bir norm değil Anayasa hükümlerinden
ulaşılan bir ilkedir ve geriye yürümezlik ilkesinin istisnaları mevcuttur.
Geriye yürümezlik ilkesinin istisnaları aşağıdaki gibidir:
- Mükellefler vergi kanununun geriye yürütüleceğini
önceden tahmin ediyorlarsa,
- Eski vergi kanununda muğlak bir durum söz
konusuysa,
-Daha önce yürürlükte olan vergi kanunu açıkça
Anayasaya aykırı ise,
-Kamu yararının gerektirdiği hallerin mevcut olup hukuki güvenlik ilkesine tercih edilebilir olmasıdır.” [9]
Bir yandan eşitlik ve adaleti temin etmeye çalışırken, bir yandan da Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının geriye yürümeyeceğini mutlak bir şekilde kabul etmek tezat bir durum meydana getirmektedir. Bu çelişkiyi gidermek amacıyla yapılması gereken hükmün amaçsal yorum yapılarak değerlendirilmesidir. Zira Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının geri yürümemesi ile amaçlanan, kanunun uygulanması ile elde edilmiş olan kazanılmış hakların korunması ve hukuki güvenliğin zedelenmesinin önüne geçilmesidir. [10]
Somut olay kapsamında iptal kararının geriye yürümesi ile; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce ilgili ibareler nedeniyle ağır vergi yükümlülüğü ile karşılaşan ilgililerin yaşadığı mağduriyet giderilecek ve adalete, eşitliğe, hakkaniyete uygun bir durum meydana gelecektir. Kişilerin aleyhine olan, onlara yükümlülük yükleyen hükümlerin iptalini konu edinen kararların hukuki güvenlik, toplumun kanunlara duyduğu güven duygusunu zedelememek gibi sebeplerle geriye yürümemesi, bu amaçlara hizmet etmeyecek aksine kanuna olan güvenin sarsılmasına sebep olacaktır.
III- SONUÇ
Anayasa Mahkemesi,
2020/15 E. ve 2020/78 K. sayılı 24.12.2020 tarihli kararı ile; 488 Sayılı Damga
Vergisi Kanunu’nun ek 2. Maddesinin 4. Fıkrasında yer alan “… ve yabancı
firmalarca da teklif verilen…” ibaresini ve 492 Sayılı Harçlar
Kanunu’nun ek 1. Maddesinin 4. Fıkrasında yer alan “… ve yabancı firmalarca
da teklif verilen…” ibaresini iptal etmiştir.
Gerçekten de ilgili
kanunlarda yer alan düzenlemeler, iptal kararından önce ihaleye teklif sunacak
ilgililer bakımından büyük bir belirsizliğe ve öngörülemezliğe yol açmaktadır. Zira
ihaleye teklif veren isteklilerin, ihaleye teklif sunan diğer katılımcıların
kimler olduğunu, yabancı firmalarca da teklif verilip verilmeyeceğini ve bu
doğrultuda ihalenin uluslararası ihale niteliğini kazanıp damga vergisinden ve
harçtan muaf olup olmayacağını bilmeleri mümkün olmamaktadır.
Anayasa Mahkemesi’nin
iptal kararı ile birlikte; ihaleye katılan isteklilerin karşılaşacakları
maliyeti hesaplayabilme ve buna göre hareket edebilme imkânı doğmuştur.
Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı, ilgili düzenlemede yer alan
belirsizliği gidermiş, düzenlemeyi Anayasa’ya uygun hale getirmiştir.
Öte yandan; Anayasa
Mahkemesi’nin iptali kararından önce Anayasa’ya aykırı bulunan ibare nedeniyle damga
vergisi ve harçtan muaf tutulmayan, yüklü miktarda vergi ödemek durumunda kalan
ihale isteklileri ile damga vergisi ve harçtan muaf tutulan ihale katılımcıları
arasında eşitliğe ve adalete aykırı bir durum meydana gelmiştir. Anayasa
Mahkemesi’nin iptal kararı, Anayasal ilkeleri ve vergilendirme ilkelerini ihlal
eden düzenlemenin kaldırılması bakımından olumlu olsa da iptal kararından önce
yapılan harç ve vergi ödemelerinin iadesi ile tam olarak adaletin tesisi
sağlanabilecektir. Bu da Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının geriye
yürümezliği ilkesinin amaçsal olarak yorumlanması ile mümkün olacaktır.
Stj. Av. Gülşah Işık
Kaynakça:
1.
2001/34 E. 2003/2 K. sayılı 14.01.2003 Tarihli Anayasa Mahkemesi Kararı
2.
ÖKÇESİZ, (1998a) s.132
3.
ÇAĞAN s.144
4.
ÇAĞAN s.141
5.
Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, Sayı 39, Cilt 2, Ankara, 2004, s.598
6.
Özbudun, s.400
7.
Erol Cansel, Anayasa Mahkemesinin Verdiği İptal Kararlarından Doğan Kimi
Sorunlar”
8.
Anayasa Mahkemesi Kararlarının Geriye Yürümezliği Sorunu, Ankara Barosu Dergisi,
1990/3, s.362
9.
ÇAĞAN s.143
10.
Kuzu, s. 197