Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

ANAYASA MAHKEMESİ TANIKLIK ETME YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN YERİNE GETİRİLMESİNİ SAĞLAMAK AMACIYLA UYGULANAN DİSİPLİN HAPSİ NEDENİYLE KİŞİ HÜRRİYETİ VE GÜVENLİĞİ HAKKININ İHLAL EDİLDİĞİNE KARAR VERDİ

ANAYASA MAHKEMESİ TANIKLIK ETME YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN YERİNE GETİRİLMESİNİ SAĞLAMAK AMACIYLA UYGULANAN DİSİPLİN HAPSİ NEDENİYLE KİŞİ HÜRRİYETİ VE GÜVENLİĞİ HAKKININ İHLAL EDİLDİĞİNE KARAR VERDİ

10 Temmuz 2024 Tarihli ve 32598 Sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 19/3/2024 Tarihli ve 2019/15907 Başvuru Numaralı kararında, başvuru sahibinin Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ve bu nedenle başvurucuya manevi tazminat ödenmesine karar verdi.

Hükme bağlanan başvuruda Başvurucu, tanıklık etme yükümlülüğünü yerine getirmesini sağlamak amacıyla disiplin hapsine tabi tutulması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Başvurucunun başvurusu değerlendiren Anayasa Mahkemesi kararın gerekçesinde:

Anayasa’nın “Suç ve cezalara ilişkin esaslar” kenar başlıklı 38. maddesinin beşinci fıkrasında “Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.” şeklinde ayrıca düzenlenerek susma ve kendini suçlamama hakkı güvence altına alındığını belirtmiş ve bu hakkın aynı zamanda Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olduğunu söylemiştir. Ayrıca maddenin gerekçesine bakılarak Anayasa’nın 38. maddesinin beşinci fıkrasındaki düzenlemenin amacının insan tabiatına aykırı bir muamelenin yasaklanması, işkenceye kadar varabilecek gayriinsanî muameleye açık kapı bırakılmaması olduğu vurgulanmıştır.

Anılan fıkranın, haklarında suç isnadında bulunulabilmesi için henüz suç isnadı altında olmayan kişilerin ve yeni suç isnadında bulunulabilmesi veya var olan isnadın ispatlanması için hâlihazırda suç isnadı altında olan kişilerin de kendilerini suçlayıcı beyanda bulunmaları veya bu yolda delil göstermeleri konusunda zorlanmasını yasakladığını belirtmiştir.  Dolayısıyla tanık da olsa bir kişi Anayasa’nın 38. maddesinin beşinci fıkrası gereğince, vereceği beyanın hakkında suç isnadında bulunabilmesine yahut var olan isnatlara yeni isnatlar eklenmesine neden olabileceği veya var olan isnatların ispat edilmesinde kullanılabileceği hâllerde beyanda bulunmaya zorlanmaması gerektiği söylenmiştir.

Bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun tanık olarak dinlenmek istendiği tarihte mahkûmiyet kararı henüz kesinleşmediğini, mahkûmiyet kararının gerekçelerinden birinin de başvurucunun örgüt üyelerini dinî sohbet kisvesi altında düzenlenen örgütsel toplantılara çağırmak ve toplantıya katılan örgüt üyelerinden kurban parası vb. adlarla örgüte para toplamak olduğu, başvurucunun yargılama sürecinde isnat edilen suçlamayı kabul etmediği ve başvurucunun tanıklığına başvurulmak istenen olayın başvurucunun da katıldığı iddia edilen toplantılara ilişkin olduğu gözetildiğinde tanık olarak vereceği beyanın, hakkında devam eden yargılamada başvurucu aleyhinde kullanılabileceğinin açık olduğu belirtilmiştir. Ayrıca söz konusu beyanın başvurucuya yeni bir suç isnadında bulunulmasında kullanılması olası olduğunu nitekim Türk hukuk sisteminde tanığa bir çeşit yargısal muafiyet tanıyarak, vereceği beyanın hakkında devam eden suç isnadına bağlı yargılamalarda kullanılmasını veya hakkında yeni suç isnatlarında bulunulmasını önleyen hukuki bir düzenleme mevcut olmadığına da değinilmiştir.

Tanığın hakkında yeni suç isnatlarında bulunulmasına veya beraat edebileceği hâlde mahkûmiyet kararının onanmasına sebebiyet verme ile disiplin hapsine maruz kalma arasında seçim yapmaya zorlanması susma ve kendini suçlayıcı beyanda bulunmama hakkının gereklilikleriyle bağdaşmadığı ve dolayısıyla başvurucunun somut olayda Başsavcılıkta tanık olarak ifade verme yönünde kanuni bir yükümlülük altında olmadığı kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu nedenle başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yapılan müdahalenin kanuni bir temelinin bulunmadığı sonucuna varılmıştır. 

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Kaynak: https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2024/07/20240710-9.pdf

HABERİ PAYLAŞIN
HABERİ YAZDIRIN