Anayasa Mahkemesi 04.04.2024 tarihinde 2024/10 E. numaralı dosyada, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 7101 sayılı Kanun’un 25. maddesiyle değiştirilen 297. maddesinin 7327 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle değiştirilen ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinde yer alan “...muvafakatini...” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.
İtiraz Konusu
İtiraza
konu olan 7327 sayılı Kanun’un 5. maddesinin ikinci fıkrası şu şekildedir: “Borçlu, mahkemenin izni dışında mühlet
kararından itibaren rehin tesis edemez, kefil olamaz ve ivazsız tasarruflarda
bulunamaz; taşınmazını, işletmenin faaliyetinin devamı için önem arz eden
taşınırını ve işletmenin devamlı tesisatını devredemez ve takyit edemez. Aksi
hâlde yapılan işlemler hükümsüzdür. Mahkeme bu işlemler hakkında karar vermeden
önce komiserin görüşü ile alacaklılar kurulunun muvafakatini almak zorundadır.”
İşbu hükme göre konkordato sürecinde mühlet verilen borçlunun maddede sayılan tasarruflarda bulunabilmesi için mahkemeden ilgili işlemlere izin verilmesini talep etmesi üzerine mahkemenin ilgili işlemlere izin vermeden önce alacaklılar kurulunun muvafakatini almak zorunda olduğu öngörülmektedir.
Başvuru Gerekçesi
Başvurunun gerekçesi olarak ise mahkeme kararının şarta bağlanmasının mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi ile bağdaşmadığı, alacaklılar kurulunun karar yeter sayısının kanunda düzenlenmediği belirtilerek itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Mahkeme Değerlendirmesi
Mahkeme’nin değerlendirmesine göre Mülkiyet hakkı, maddi varlığı
bulunan taşınır ve taşınmaz mal varlığını kapsadığı gibi maddi bir varlığı
bulunmayan hak ve alacakları da içermeli; Devlet, alacakların tahsiline ilişkin
sistemi kurarken gerek alacaklıların gerekse de borçlu ve üçüncü kişilerin hak
ve menfaatlerini gözetmelidir.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 297. maddesinde konkordato
sürecinde verilen kesin mühlet içinde borçlu tarafından yapılacak birtakım
işlemler mahkemenin iznine tabi kılınmıştır. Nitekim bu işlemler madde metninde
“ rehin tesisi, kefalet verilmesi,
ivazsız tasarruflarda bulunulması, taşınmazlar ile işletmenin faaliyetinin
devamı için önem arz eden taşınırların ve işletmenin devamlı tesisatının
devredilmesi ve takyit edilebilmesi “ şeklinde sıralanmıştır. İtiraza konu
kurala göre ise mahkeme bu işlemlerin yapılmasına izin vermeden önce
alacaklılar kurulunun muvafakatini almak zorundadır.
Konkordatonun amaçlarından biri de alacaklıların alacaklarını
mümkün olduğu ölçüde tahsil edebilmesinin yanında mali durumu bozulan borçlunun
durumunu iyileştirerek ticari faaliyetlerine devam edebilmesine imkân
tanımaktır. Bu amaç doğrultusunda konkordato sürecinde alacaklılar ile
borçlunun menfaatlerini dengeleyecek yollar öngörülmeli ve sürecin taraflardan
biri aleyhine ölçüsüz bir netice doğuracak şekilde sonuçlandırılmaması hususu
göz önünde bulundurulmalıdır.
Dava konusu kurala göre, alacaklılar kurulunun muvafakat
etmemesi hâlinde mahkemenin borçlunun tasarruf yetkisini kullanması yönünde
karar vermesine imkan yoktur. Dolayısıyla kural, alacaklıların muvafakat
vermeme kararı alması halinde bu kararın tarafların menfaatleri yönünden en
uygun çözüm olup olmadığını değerlendirme hususunda mahkemeye herhangi bir
takdir alanı bırakmamaktadır. Öte yandan taraflar arasında adil bir denge
kurulabilmesi ancak alacaklılar kurulunun kararının da denetime tabi kılınmasıyla
ve hâkime takdir yetkisi verilmesiyle sağlanabilir.
Bu değerlendirmeler ışığında, borçluya izin vermenin tarafların
menfaatlerinin korunması bakımından hakkaniyete daha uygun sonuçlar
doğurabileceği dikkate alındığında mahkemeyi takdir yetkisinden mahrum
bırakmanın devletin pozitif yükümlülükleriyle bağdaşmayacağı sonucuna
ulaşılmıştır. Bunun yanında tarafların menfaatleri arasında adil bir denge
kurulabilmesi amacıyla sürecin komiser atanmak suretiyle mahkemece yürütüldüğü
gözetildiğinde, itiraz konusu kuralla söz konusu menfaatler arasında kurulması
gereken dengenin alacaklılar lehine borçlu aleyhine sonuçlara yol açabileceği
kanaatine varılmıştır.
Açıklanan gerekçelerle Anayasa Mahkemesi kuralın Anayasa’ya
aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.
Kaynak: AYM’nin 4/4/2024 tarihli 2024/10
Esas, 2024/97 Karar Numaralı kararı (https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2024/06/20240606-21.pdf )