Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

ADAT FAİZİ UYGULAMASI VE ADATLANDIRMA

ADAT FAİZİ UYGULAMASI VE ADATLANDIRMA

“Adat yöntemiyle faiz hesabı yani adatlandırma, işletmelerin mali işlemlerinin vergisel açıdan denetlenmesinde, özellikle kasa hesabı hareketleri ile kasada tutulan paranın miktarı ve işletmenin ilişkili olduğu kişiler ve işletmelerle olan cari hesap hareketleri ile para transferleri, özellikle incelenmekte ve bu işlemlerde işletme kaynaklarının kayıt dışı bir ortamda değerlendirildiği ya da kayıtlı olsa dahi emsaline nazaran düşük bir fiyat veya faizden değerlendirildiği, kullandırıldığı vb. durumlar tespit edildiğinde, söz konusu kaybın işletme kayıtlarına gelir olarak intikalinin sağlanması ve bu yolla vergi matrahına dahil edilerek, vergi kaybının telafi edilmesinde uygulanan bir yöntemdir.” [1]

 

Şirketin ortaklardan olan alacaklarına adat faizi hesaplanması ve hesaplanan adat faizi üzerinden, finansman hizmeti olmasından dolayı şirketin alacaklı olduğu ortak adına fatura düzenlenmesi ve bu faturada genel katma değer vergisi oranının uygulanması gerekmektedir. [2]

 

1- Kasa Hesabındaki Fazla veya Eksik Bakiye ve Adat Uygulaması

 

Kasa hesabı, işletmelerin mali kayıtlarında önemli bir yer tutmakla birlikte, vergi matrahının aşındırılması ve haksız vergi avantajı sağlanması amacıyla kötüye kullanılabilecek hesaplardan biridir. Uygulamada en sık karşılaşılan durumlardan biri, işletmelerin faaliyet hacmi ve olağan nakit akışlarına kıyasla kasada bulunması gereken nakit miktarından daha fazlasını kayıtlarda göstermesi ancak fiilen bu tutarın kasada bulunmamasıdır. Bu yöntemle işletme dışı kaynaklar işletme kayıtları haricinde değerlendirilmekte ve vergisel yükümlülükler ihlal edilmektedir.

 

Bu tür durumlarda, örtülü kazanç dağıtımı yapıldığının tespiti halinde mükellefler hakkında Vergi Usul Kanunu (VUK) ve Kurumlar Vergisi Kanunu (KVK) çerçevesinde cezalı tarhiyat uygulanması mümkündür. Zira 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 18. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca her tacir, ticari faaliyetlerini basiretli bir iş insanı gibi yürütmekle yükümlüdür. Bu ilke gereğince, işletmelerin gelir elde etmeye yönelik hareket etmesi ve sahip oldukları nakdi atıl bırakmadan finansal getirisi olacak şekilde değerlendirmesi beklenmektedir.

 

Ekonomik koşullar çerçevesinde, ticari hayatta yüksek miktarda nakdin kasada atıl olarak tutulması, iktisadi ve ticari gerekliliklere aykırıdır. Zira atıl bırakılan nakit, enflasyonist ortamlarda değer kaybına uğrayarak işletmenin kârlılığını olumsuz etkileyebileceği gibi, alternatif yatırım araçları (örneğin, döviz, repo, vadeli mevduat, yatırım fonları, tahvil gibi finansal enstrümanlar) ile değerlendirilmeyen bir fon, işletme açısından fırsat maliyeti yaratmaktadır. VUK’un 3. maddesi uyarınca, ekonomik ve ticari gerekliliklere uygun olmayan işlemler, vergi denetimleri kapsamında dikkate alınarak eleştiri konusu edilebilmektedir.

 

Bununla birlikte, işletmelerin mali işlemleri ve nakit hareketleri Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 11, 12 ve 13. maddeleri kapsamında örtülü sermaye veya transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı olarak değerlendirilebileceğinden, bu tür işlemler için adat yöntemiyle faiz hesaplaması yapılmak suretiyle vergilendirme yoluna gidilmektedir.

 

2- Ortaklar Cari Hesabı ve Vergisel Yükümlülükler

 

İşletmelerin ortaklar cari hesabındaki borç bakiyeleri, çoğunlukla işletme tarafından ortaklara yapılan para transferlerinden kaynaklanmaktadır. Özellikle dönem sonu işlemleri ve vergiye tabi kazancın tespiti aşamasında, işletmelerin kasa hesabı ve ortaklar cari hesabı dikkatle incelenmelidir. Ortaklar cari hesabında borç bakiyesi oluşmasına yol açan temel sebepler aşağıda sıralanmaktadır:

 

a. Belgelendirilemeyen Giderler: İşletme tarafından yapılan harcamaların belgeye dayandırılamaması sonucu, ortaklar cari hesabı veya kasa hesabında kaydi fazlalık oluşması.

 

b. Eksik Bordro Kaydı: Bordrolarda kayıtlı ücretlerin, fiilen ödenen tutardan düşük gösterilmesi nedeniyle muhasebe kayıtlarında dengesizlik meydana gelmesi.

 

c. Kambiyo Mevzuatından Kaynaklı Kur Farkları: Yurtdışında bırakılan ihracat bedellerinin tahsilinde yaşanan gecikmeler veya tahsil edilememesi durumunda, kur farklarının muhasebeleştirilmesi.

 

ç. Ortak ve Yakınlarının Harcamaları: Ortakların kişisel harcamalarının veya aile bireyleri adına yapılan harcamaların işletme kaynaklarından karşılanması.

 

d. Usulsüz Kâr Payı Çekimleri: Kâr dağıtım prosedürüne uyulmaksızın yapılan kâr payı çekimleri.

 

e. Faturasız Mal ve Hizmet Alımları: Belgesiz alımların muhasebeleştirilmesi amacıyla ortaklar cari hesabına veya kasa hesabına kaydedilmesi.

 

f. Yapılmış Gibi Gösterilen Tahsilatlar: Yurtiçinde mal ve hizmet satışlarından doğan alacakların fiilen tahsil edilmemesine rağmen yapılmış gibi gösterilmesi.

 

g. İhracat Bedellerinin Yurt Dışında Ortaklara Ödenmesi: İhracat gelirlerinin Türkiye'ye getirilmek yerine yurt dışındaki ortaklara aktarılması.

 

h. Sermaye Artırımının Muhasebeleştirilmesi: Sermaye artırımı sırasında ortaklar cari hesabı borçlandırılarak sermayenin bu hesaba aktarılması ve ödenmiş gibi gösterilmesi.

Bu tür muhasebe işlemleri genellikle işletmenin ortaklar cari hesabına kaydedilmekte veya kasa hesabından resmî çıkış gösterilemediği için fiili olmayan bir nakit varlığı oluşturulmaktadır.

 

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 13. maddesi uyarınca, sermaye şirketlerinin ortaklarına borç para vermesi belirli koşullar sağlandığında "transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı" olarak değerlendirilmektedir. İşletme bilançosunda;

 

- 131 Ortaklardan Alacaklar Hesabı borç bakiyesi verdiğinde,

- 331 Ortaklara Borçlar Hesabı alacak bakiyesi verdiğinde,

 

işletme kaynaklarının ortaklara kullandırıldığı yorumlanmaktadır. Tüzel kişiliğe sahip olan işletmelerin ekonomik ve ticari prensiplere uygun hareket etmesi gerektiğinden, işletme kaynaklarının ortaklara karşılıksız tahsis edilmesi hukuka ve muhasebe ilkelerine aykırıdır.

 

Bu işlemler finansman hizmeti niteliğinde olduğundan, ortaklar cari hesabının borç bakiyesi üzerinden adatlandırma yöntemi ile faiz hesaplanması gerekmektedir. Hesaplanan faiz, işletmenin Kurumlar Vergisi Beyannamesine gelir olarak eklenmelidir.

 

3- KDV Yükümlülüğü ve Adat Faizinin Vergisel Niteliği

 

3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu uyarınca, ortaklara kullandırılan borç tutarları üzerinden hesaplanan faiz bir finansman hizmeti niteliği taşıdığından KDV’ye tabidir. Bu kapsamda, adatlandırma yoluyla hesaplanan faiz tutarı üzerinden genel oranlı KDV hesaplanmalı ve ilgili dönemde beyan edilmelidir.

 

Ortaklar cari hesabına ilişkin işlemler, gerek muhasebe kuralları gerekse vergi mevzuatı açısından dikkatle yönetilmelidir. Vergi idaresi tarafından yapılan incelemelerde, ortaklar cari hesabının borç bakiyesinin uzun süreli ve yüksek tutarlı olması halinde transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı iddiası gündeme gelebilecektir. Bu nedenle işletmelerin, tüzel kişilik ve ticari gereklilikler doğrultusunda hareket ederek, ortaklarla olan mali işlemlerini finansal düzenlemelere uygun şekilde gerçekleştirmesi büyük önem taşımaktadır.

 

4- Adatlandırma ve Vergi Hukukunda Eşit İşlem İlkesi

 

Eşitlik ilkesi, vergisel açıdan eşit koşulları taşıyan durumların ve eşit koşullarda bulunan kişilerin eşit biçimde vergilendirilmesidir. Vergilemede eşitlik mükelleflerin, vergi ödeme mali güçleri ölçütüne göre eşit biçimde vergilendirilmeleri anlamına gelir. Vergilemenin eşitlik ilkesine göre herhangi bir vergiyi ödemekle yükümlü olan ve vergisel bakımından eşit durumlarda bulunan kişiler, aynı uygulamaya tabi olmalıdır. [3] Bu ilke, temelini eşitlik ilkesini düzenleyen Anayasa’nın 10. maddesinden almaktadır.

Bu kapsamda, işletme tarafından ortaklara kullandırılan borçların vergisel etkilerinin eşit ve adil bir şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir. Ortaklara sağlanan finansman imkânlarının, şirketin tüm pay sahiplerine eşit koşullarda uygulanması ve vergisel açıdan ayrımcılığa neden olmaması esastır.

 

Adatlandırma yöntemiyle hesaplanan faizlerin ve ilgili vergi yükümlülüklerinin, tüm ortaklar için objektif ve şeffaf bir şekilde uygulanması gerekir. Aksi takdirde, ortaklar arasında haksız vergi yükü oluşabilir ve bazı ortakların örtülü kazanç elde etmesi sebebiyle şirket yönetimi hukuki sorumluluk altına girebilir.

 

Bu nedenle, şirketin ortaklarına sağladığı finansman olanaklarının, vergisel düzenlemeler çerçevesinde tüm ortaklara eşit şartlarda uygulanması ve vergi idaresinin olası denetimlerine karşı sağlam bir muhasebe altyapısı oluşturulması büyük önem arz etmektedir.

 

Bu bağlamda, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun “Eşit işlem ilkesi” başlıklı 357. maddesi uyarınca da, anonim şirketlerde pay sahipleri arasında eşit işlem ilkesi gözetilmelidir. Bu ilke gereği, ortaklara sağlanan finansman olanaklarının da eşit ve adil şekilde dağıtılması zorunludur. Adatlandırma sürecinde, tüm ortaklara eşit şartlarda faiz hesaplanması ve uygulanması, hukuki ve vergisel risklerin önlenmesi açısından önem taşımaktadır. Aksi halde, belirli ortaklara sağlanan avantajlar, şirketin diğer ortaklarına karşı eşitliğe aykırı bir durum yaratabilir ve şirket yönetiminin hukuki sorumluluğunu da artırabilir. Dolayısıyla, adatlandırma işlemleri gerçekleştirilirken hem TTK 357 hem de vergisel yükümlülükler dikkate alınmalı, tüm ortaklara eşit işlem ilkesi çerçevesinde faiz tahakkuku sağlanmalıdır.

 

Stj. Av. Feyza Bilgiç

 

Kaynakça:

 

1. Adat Yöntemiyle Faiz Hesaplamaları ve Muhasebe Kayıtları, Ahmet Korkmaz

2. Gelir İdaresi Başkanlığı, Kocaeli Vergi Dairesi Başkanlığı, 20.06.2013 Tarih Ve 70280967-105[323-2012/12]-111 Sayılı Özelge

3. Gökçay, Ş. E. (2018). Vergi Hukukunda Ekonomik Yaklaşım İlkesinin Kapsamı, Niteliği ve Sınırları. On İki Levha Yayıncılık

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN