Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

ALIM HAKKI OPSİYONU (CALL OPTION)

ALIM HAKKI OPSİYONU (CALL OPTION)

Giriş

 

Opsiyon hakları, ilk olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde ortaya çıkmış olup sonrasında Avrupa Hukukunda yaygın hale gelerek Türk Hukukunda da etki göstermiştir. Opsiyon haklarından biri olan alım hakkı (call option) ise en sık kullanılan, belki de en eski opsiyon haklarındandır. [1]

 

Opsiyon hakları genel olarak TTK’de tanımlanmış değildir. Alım opsiyonu ise doktrinde kısaca; hak sahibinin, sözleşme hükümlerine bağlı olarak her zaman veya belirli şartların gerçekleşmesi üzerine tek taraflı irade beyanı ile sözleşmeye konu hakkı veya payı, borçlusundan alma hakkı olarak tanımlanmaktadır.

 

Alım opsiyonu, hak sahibine tipik bir yenilik doğuran hak vermektedir. Bu hakkın kullanılması ile birlikte, taraflar arasında satım sözleşmesi benzeri bir borç doğurucu işlem meydana gelmekte ve bunun sonucunda tasarruf işleminin tamamlanmasını, yani hak sahibinin, payların kendisine devrini talep etme, diğer tarafın ise devir karşılığında ödeme talep etme hakkı doğmaktadır. Ortaya çıkan hukuki ilişki tipik bir tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir ve buna ilişkin ilkeler, örneğin ödemezlik def'i, sözleşmede yazılı olmasa bile uygulama alanı bulacaktır.[2]

 

Alım opsiyonları uygulamada çeşitli amaçlar ile kullanılmaktadır. Alım opsiyonunun kullanılmasının en tipik sebeplerinden bir tanesi, daha önce bir miktar pay alan bir yatırımcının pay oranını yükseltmek istemesidir. Örneğin şirketin geleceği ile ilgili olumlu beklentileri olan bir yatırımcı, eğer beklentilerinin karşılandığını görürse yatırım miktarını artırmak isteyebilir. İşte alım opsiyonu temel olarak bu amaca hizmet etmektedir. Bu durumda paylar üzerindeki alım opsiyonunda (call option), belirli miktarda payı belirli bir süre içerisinde ve belirlenen bedel üzerinden yenilik doğuran ve tek taraflı beyanla alma hakkına sahip olunmaktadır.[3] Diğer bir ifade ile hakkın kullanılması ile birlikte hak sahibinin, payların kendisine devrini talep etme hakkı, diğer tarafın ise bu devir karşılığında ödeme talep etme hakkı doğar.[4] Bir diğer kullanım şekli ise, sözleşmesel ceza, yani cezai şart niteliğinde ortaya çıkmaktadır. Bu durumda taraflar belirli şekilde hareket etmeyi ve etmemeyi yükümlendikleri bir ortaklık ilişkisinde, taraflardan birinin buna aykırı davranması halinde buna ekonomik bir yaptırım bağlamayı tercih edebilirler. En tipik kullanım alanlarından diğer bir tanesi ise, örneğin şirket esas sözleşmesi ile korunmamış sözleşmesel bir imtiyaza aykırı davranılması halinde, ihlal etmeyen tarafın, ihlal eden tarafın paylarını satın alma hakkıdır.

 

Alım Hakkının (Call Option) Türk Hukukundaki Niteliği ve Kullanımı

 

Alım opsiyonu hakkı, pay sahipleri sözleşmesi içerisinde düzenlenebileceği gibi yalnızca opsiyon hakları düzenlemelerini içerir sözleşmelerde de yer alabilmektedir.

 

Pay sahibi ile alım opsiyonu hakkı sahibinin taraf olduğu ve payların alım hakkı sahibine devrini içeren sözleşme, alım hakkı sahibi tarafından tek taraflı irade beyanı ile kullanılmasıyla birlikte kurulmuş olduğundan alım opsiyonu hakkı, doktrinde nispi bir yenilik doğuran hak olarak nitelendirilmektedir. Alım opsiyonlarının yenilik doğuran hak olarak nitelendirilebilmesinde ölçüt, bu hakkın “opsiyon” olarak nitelendirilmiş olması değil; hak sahibine tek taraflı irade beyanında bulunarak sözleşme kurma yetkisinin tanınmasıdır. Nitekim alım opsiyonunda (call option), opsiyon hakkı sahibi, opsiyon hakkı tanıyanın payını almak istediğinde, hak sahibinin alıcı, opsiyon hakkı tanıyanın ise satıcı taraf sıfatını haiz olduğu bir borç ilişkisini tek taraflı irade beyanıyla kurma imkânına sahiptir.[5]

 

İlaveten, taraflar alım opsiyonunun hak sahibi tarafından belirli bir süre içerisinde kullanılması veya alım hakkının ancak belirli şartların gerçekleşmesi halinde doğması gibi çeşitli mekanizmaları opsiyon sözleşmesi çerçevesinde belirleyebilmektedir. Nitekim, opsiyon sözleşmesinde alım opsiyonun belirli bir süreye bağlandığı durumlarda belirlenen süre içerisinde hakkın kullanılmaması durumunda hak düşmekte veya opsiyon sözleşmesinde belirlenen şartların gerçekleşmesi durumunda hak sahibi alım hakkını kullanma imkanına kavuşmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus, alım hakkının kullanımından ziyade doğumunun belirli şartlara bağlanmış olmasıdır. Dolayısıyla yenilik doğurucu hakların şarta bağlanamaması ilkesi de ihlal edilmemektedir.[6]

Alım Opsiyonunun Pay Sahibi Tarafından İhlali Halinde Opsiyon Hakkı Sahibinin Karşı Tarafı İfaya Zorlamak İçin Alternatif Yolları

 

Alım opsiyonunun kullanılması ile birlikte hak sahibinin, payların kendisine devrini talep etme hakkı, diğer tarafın ise bu devir karşılığında ödeme talep etme hakkı doğmakta ve böylece taraflar arasında satım sözleşmesi gibi bir borç ilişkisi kurulmuş olur. Bu bakımdan alım opsiyonunun meydana getirdiği hukuki ilişki, iki tarafa borç yükleyen sözleşme niteliğinde olup buna binaen ödemezlik def’i uygulama alanı bulabilecektir.

 

Alım hakkı yalnızca taraflar arasında etki doğuran nispi bir hak olduğundan hukuki ilişkinin ifasından önce payların pay sahibi tarafından üçüncü bir kişiye devredilmesi durumunda alım hakkı sahibinin üçüncü kişiye sahip olduğu alım hakkı çerçevesinde payların kendisine devredilmesine yönelik bir talepte bulunma imkânı olmayacaktır. Bu durum, alım hakkının esas sözleşmeye koyulması durumunda da değişmeyecektir. Nitekim Yargıtay kararlarında da esas sözleşmede yer alan pay devri sınırlamalarının üçüncü kişiye karşı ileri sürülemeyeceği ve esas sözleşmede yer alan pay devri sınırlamalarına ilişkin hükümlere aykırılık nedeniyle üçüncü kişiye yapılan pay devirlerinin geçersiz olduğu sonucuna varılamayacağı görülmektedir.

 

Bu doğrultuda anonim şirket payları üzerinde kurulan bu tür sınırlandırmaların, esas sözleşmede yer alsalar dahi, belirli istisnalar saklı kalmak kaydıyla, korporatif bir nitelik kazanmayacağından şirketler hukuku yaptırımlarından yararlanılması mümkün değildir. Ancak bu tür sınırlamaların opsiyon sözleşmeleri içerisinde yer alırken haiz oldukları Borçlar Hukuku karakterlerinin aynen devam edecekleri düşünüldüğünde pay sahibinin sözleşmeyi ihlali durumunda Borçlar Hukuku kapsamında aynen ifa, tazminat ve cezai şart yaptırımı söz konusu olacaktır.

 

1. Aynen İfa

 

Alım opsiyonu hakkına sahip tarafın talebi, yani edimin payların devri olması nedeniyle alım opsiyonu, aynen ifası en zor olan haklardan biridir. Diğer yandan payların, karşı tarafın elinde olması da paylar ele geçirilmediği müddetçe bu durumu güçleştirmektedir. Bu koşulların sağlanması halinde yani payların pay sahibinin elinde olduğu durumda hak sahibinin öncelikle bir “eda davası” niteliği taşıyan aynen ifa davası açıp cebri icra yoluna gitmesi gereklidir. Opsiyon hakkının kullanımıyla, yani şekle bağlı olmayan tek taraflı irade beyanının karşı tarafa varması ile sözleşme kurulmuş olduğundan açılan davanın netice-i talebi “sözleşmenin kurulmuş sayılması” değil, “ifanın sağlanması” olması gerekmektedir. Böylece, alım opsiyonunda davacı mahkemeden opsiyon konusu şeyin mülkiyetinin kendisine naklini talep etmektedir.

 

Uygulamada opsiyon hakkı kullanılmasına rağmen payların devredilmemesi üzerine aynen ifa talepli dava açılıp payların mahkeme kararıyla devri talep edildiğinde payların mahkeme kararıyla devredildiği görülmektedir.

 

Örneğin anonim ortaklık paylarını ilgilendiren bir davada, sözleşmesel opsiyon hakkı kullanılmasına rağmen payların devredilmemesi üzerine aynen ifa talepli dava açılmış ve payların mahkeme kararıyla devri talep edilmiştir. İlk derece mahkemesi tarafından bu talep doğrultusunda karar verilmiştir. Karar bu yönüyle Yargıtay tarafından onanmıştır.

 

İlgili Yargıtay 11 HD, E 2016/10558 K 2018/4166, 31.05.2018 Tarihli Kararı:

 

“Mahkemece, uyulan bozma ilamı ve dosya kapsamına göre; davalı tarafın davaya konu sözleşme hükümlerine uygun hareket etmesi gerektiği, davalı tarafın sözleşmelerde yer alan hükümlere aykırı davranmasını haklı gösterecek herhangi bir kanıt bulunmadığı gibi davalı lehine geçersiz kılınmasını gerektirecek nedenlerin mevcut olmadığı gerekçesiyle, davanın kabulüne, davalı ... ve Kredi Bankası A.Ş'nin sahip olduğu...'daki ilmuhabere, senede bağlanmış veya varsa henüz senede bağlanmamış tüm hisselerinin 776.601,21 TL hisse bedelinin davacı tarafından davalı ... ve Kredi Bankası A.Ş'ye ödenmesi koşuluyla davacı şirkete devri sureti ile aynen ifaya karar verilmiştir.

Kararı, davalılar vekili temyiz etmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı ... ve Kredi Bankası A.Ş vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile davalı ... ve Kredi Bankası A.Ş hakkında verilen hükmün onanmasına karar vermek gerekmiştir.”[7]

 

Verilen örnekte, sözleşmenin kurulduğunu ispatla mükellef olan davacı, mahkemeden ifanın sağlanmasını; yani, tasarruf işlemi olan devir sözleşmesinin tekemmülünü talep etmiştir. Bu durumda mahkeme verdiği karar ile işleme katılmayan tarafın iradesini tamamlamış ve devir işlemini gerçekleştirmiştir. Karar verildikten ve devir sözleşmesi tekemmül ettikten sonraki aşamada ise ortaklığa başvuruda bulunulacak ve söz konusu devre onay verilmesi istenmesi gerekmektedir. Gerekirse bu istem de davaya konu edilebilir. Tüm bu hâllerde mahkeme kararları ilgili gerçek ya da tüzel kişinin irade beyanının yerine geçeceği ve bu vesileyle esas sermaye paylarının devri gerçekleşeceği için kural olarak bu kararların ayrıca icrasına gerek duyulmayacaktır.

 

Ayrıca uygulamada aynen ifa talepli açılan davalarda hisse senetlerinin üçüncü kişilerin eline geçmesinin önlenmesi için hisse senetleri üzerine ihtiyati tedbir konulduğu da görülmektedir.

 

Ankara BAM 21. Hukuk Dairesi, 12.04.2023 tarihli ve 2023/654 E., 2023/548 K. sayılı kararı:

 

“Davalının hisseleri müvekkiline devretmediğini belirterek davalının hissedarlar sözleşmesine aykırı davrandığının tespitine, davalının 4.494.234,63 TL karşılığında hisselerini devir borcunu aynen ifa etmesine, davalıya ait 7.350 adet B Grubu hisselerini müvekkiline devirle yükümlü olduğunun tespitine, bu hisselerin mülkiyetinin müvekkiline aidiyetinin tespitine, bu hususun dava dışı ... Şirketi’ne bildirilerek, şirketin pay defterine yeni durumun işlenmesine, davalının şirket ortaklığından çıkarılarak pay defterindeki sayfasının kapatılmasına, yargılama boyunca davalının 7.350 adet B Grubu hisselerinden kaynaklanan ortaklık haklarının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiş, dava dilekçesinde ayrıca dava konusu hisselerin davalının üçüncü kişilere devrine engel olmak adına hisseler üzerine devri engelleyecek ihtiyati tedbir konulmasına, davalı nezdinde bulunan hisse senetlerinin yediemine tevdine veya mahkeme kasasına alınmasını talep etmiştir.

Yerel Mahkemece, tedbir talep edenin tedbir talebinde haklı olduğunu yaklaşık olarak ispat etmediği, dava sonucunu elde edilecek şekilde tedbir kararının verilemeyeceği, ihtiyati tedbir için yasal koşulların oluşmadığı gerekçesiyle koşulları oluşmayan ihtiyati tedbir isteminin reddine karar verilmiştir

HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

..İhtiyati tedbir talep eden davacı yanca dosyaya ibraz edilen hissedarlar sözleşmesi, davalı ile dava dışı şirket arasında akdedilen iş sözleşmesi, davalı tarafından iş akdinin feshine ilişkin dava dışı şirkete gönderilen fesih ihtarı, davacı tarafından hissedarlar sözleşmesi uyarınca satın alım opsiyon hakkının doğduğuna ilişkin davalıya gönderilen ihtarname suretleri ile davalı tarafından gönderilen cevabi ihtarname sureti ile davalının şirket hisselerinin el değiştirmesi halinde davacının hakkını elde etmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı veya tamamen imkansız hale geleceğine ilişkin yaklaşık ispat koşulunu gerçekleştirmiştir.

Hal böyle olunca mahkemece dava konusu olan davalının dava dışı şirketteki 7.350 adet B grubu hissenin el değiştirmesi halinde ihtiyati tedbir talep eden davacının hakkını elde etmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı veya tamamen imkansız hale geleceğine ilişkin yaklaşık ispat koşulunun gerçekleştiği gözetilerek ihtiyati tedbir talep eden davacı yanın şirket hisselerinin üçüncü kişilere devrinin ve herhangi bir borçlandırıcı tasarrufun önlenmesine yönelik ihtiyati tedbir talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir…” [8]

 

Görüldüğü üzere hisseler üzerine ihtiyati tedbir konulması talebinin yerel mahkeme tarafından reddedilmesine karşı yapılan istinaf başvurusunda istinaf mahkemesi başvuruyu haklı bularak hisselere üzerine ihtiyati tedbir konulmasına hükmetmiştir.

Ayrıca değinmek gerekir ki alım opsiyonu hakkı sahibi opsiyon hakkını kullanmadan, yahut opsiyonun kullanılması ile kurulan satım sözleşmesinin ifa edilmesinden önce payların, opsiyon hakkının muhatabı tarafından üçüncü bir kişiye satılıp devredilmesi mümkündür. Zira bir kişiye satılan mala ilişkin olarak, bir başka kişiyle satış sözleşmesi kurmaya hukuken hiçbir engel yoktur. Ayrıca satım sözleşmesi borçlandırıcı işlem niteliğinde olduğundan, hâlâ paylara ilişkin tasarruf yetkisini haiz olan satıcı, payları üçüncü bir kişiye devredebilecektir. Bu durumda yalnızca nispi bir alacak hakkına sahip olan alım opsiyonu hakkı sahibinin, alım opsiyonu muhatabı tarafından üçüncü kişiye satılıp devredilen payı iktisap edenden geri alması mümkün değildir. Hak sahibinin, pay sahibinden sadece tazminat isteminde bulunma hakkı vardır ancak öğretideki birtakım görüşlere göre payı devralanın ahlâka aykırı fiili sebebiyle TBK 49/2 çerçevesinde sorumlu tutulabileceği söylenmektedir. Nitekim TBK m. 49 / f. 2'ye göre, “zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de bu zararı gidermekle yükümlüdür.” Bu ihtimal, payı devralan üçüncü kişinin sırf opsiyon hakkı sahibine zarar vermek amacı kastıyla bu devri gerçekleştirmiş olduğunun ispatı halinde söz konusu olabilecektir. Şayet bu durum ispatlanırsa hakim, TBK 49/2 uyarınca payı devralan üçüncü kişiyi, opsiyon hakkı sahibinin zararlarının aynen tazminine, bir başka deyişle payların opsiyon hakkı sahibine devrine hükmedebilir.

 

2. Tazminat:

 

Opsiyon hakkı sahibi aynen ifa yerine tazminat talep edebilir veya aynen ifanın gerçekleşebildiği hallerde, bunun yanında gecikme tazminatı da talep edebilir. Tazminat yaptırımı gündeme geldiğinde zararın belirlenmesi güçlük arz edebilmektedir. Nitekim ihlal halinde pay devredilmediği gibi hak sahibince herhangi bir para da ödenmemiş olmaktadır. Doktrine göre burada belirlenmesi gereken zarar, elde edilecek payların değeri ile ödenmesi gereken bedel arasındaki farktır. Ayrıca doktrinde söz konusu payların üçüncü bir kişiye devredilmiş ve kararlaştırılandan farklı bir bedel ödenmiş olması halinde ise pay sahipleri sözleşmesi ile belirlenen bedel ile üçüncü kişi tarafından ödenen bedel arasındaki farkın da zarar miktarı olarak belirleneceği söylenmektedir.

 

3. Yediemin

 

Alım opsiyonunun aynen ifası en zor olan haklardan olduğu göz önüne alındığında bu sorunun çözümüne yönelik uygulamada, en baştan payların ciro edilerek yediemine verilmesi tercih edilmektedir. Bu durumda, payların teslim edileceği yediemin, kendisiyle akdedilecek olan saklama sözleşmesi uyarınca bu payları saklama yükümlülüğü altına girecektir. Alım opsiyonunun sözleşmeye uygun şekilde kullanılmasına rağmen sözleşmenin diğer tarafı, ifayı yerine getirmez ise davayı kazanan taraf, yediemin sözleşmesi gereği yediemine talimatta bulunarak aynen ifanın gerçekleşmesini sağlayabilecektir. Ancak bu önlem niteliğindeki yöntem dahi aynen ifaya engel olabilmektedir. Nitekim TTK m. 490 kapsamında zilyetliği yediemine geçecek olan ciro edilmiş nama yazılı pay senetlerinin, başka bir şekilde üçüncü kişiye devredilirse, bu kişi mülkiyeti kazanacağı için hakkın ileri sürülmesi mümkün olmayacaktır. Önlem olarak hakka konu payı iktisap eden üçüncü kişiye karşı, bu hakkın ileri sürülebilmesi amacıyla pay senedinin arkasına hakka veya hak sahibine ilişkin ibarelerin yazılması yoluna gidilmekte ancak bu yöntem çözüm oluşturmamaktadır. Zira pay senedinin arkasına alım hakkına yönelik kayıt konulması hak sahibine tam bir koruma sağlamayacaktır. Pay senedi arkasındaki alım hakkı kaydına rağmen senedi devralan üçüncü kişi senedin mülkiyetini kazanacak ve hak sahibinin kötü niyet iddiasında bulunarak bir talepte bulunma imkânı olmayacaktır. Şartları varsa ancak TBK m. 49/2 uygulanabilir.

 

4. Cezai şart

 

Diğer borç sözleşmelerinde olduğu gibi pay sahipleri sözleşmelerinde de, hüküm altına alınan borçların TBK m. 179 uyarınca hiç veya gereği gibi ifa edilememesinin önlenmesi amacıyla borçlu tarafından ödenecek ceza koşulu belirlenebilir. Ceza koşulu, borçlunun, alacaklıya karşı olan bir borcunu hiç veya gereği gibi ifa edememesi durumunda ödemeyi üstlenmiş olduğu hukuki edim ile belirlenmiş ve ekonomik değeri olan edimdir. Bununla esas amaçlanan, sözleşme tarafı borçluyu ifaya zorlama ve ifa edilmemeden kaynaklanan zararların önceden tespit edilmesidir. Nitekim ceza koşulu öngörülmesi ile pay sahipleri sözleşmeleri bakımından meydana gelecek bir zararın hesaplanmasının neredeyse imkânsız olması karşısında zarar miktarının hesaplanması yönünde bir çabaya gerek kalmaksızın, bir zarar meydana gelsin veya gelmesin, yalnızca aynen ifa etmemenin ispatı ile ceza koşulunun ödenmesi talep edilebileceğinden, bu tedbirin uygulanabilirliği oldukça fazladır. Ayrıca asıl alacağı kuvvetlendiren özelliği nedeniyle sözleşmede ceza koşulu öngörülmesinin, pay sahiplerini ekonomik açıdan caydıracağı da söylenebilir. Sözleşmenin tarafları, hüküm olarak ekleyecekleri cezanın miktarını TBK m. 182 gereğince serbestçe belirleyebilirler. Uygulamada özellikle ekonomik açıdan yüksek edimli sözleşmeler için yaygın olarak ceza koşullarına yer verildiği görülmektedir. Fahiş olduğu düşünülen ceza koşulunun indirilmesi hâkimden talep edilir. Bu durumda fahiş olup olmadığına ilişkin denetim hâkim tarafından yapılır. Fakat tacir olan borçlu, ücret ve sözleşme cezasının indirilmesine ilişkin TTK m. 22 uyarınca aşırı ceza kararlaştırıldığı iddiasıyla sözleşme cezasının indirilmesini hâkimden talep edemez. Diğer yandan Yargıtay Hukuk Genel Kurul’unun tacirler bakımından ceza koşulunun iptal edilebilirliği hakkında vermiş olduğu kararında; “Cezai şart borçlunun iktisaden mahvını mucip olacak derecede ağır ve yüksek ise adap ve ahlaka aykırı sayılarak tamamen veya kısmen iptal edilmesi gerekir. Borçlu tacir olsa dahi böyle bir durumda ceza iptal edilebilir. Çünkü ahlak ve adaba aykırılık dolayısıyla şartın butlanı genel bir hükümdür.” denilerek fahiş miktarın ahlaka aykırılığı gerekçesiyle geçersizliği kabul edilmiştir. Ceza koşulu miktarının aşırı olması durumu ahlaka aykırılık gerekçesiyle TBK m. 27/f. 2 hükmünü uygulama yolunu açtığı gibi TBK m. 182/f. 3 uyarınca hâkim tarafından ceza miktarının indirilmesi de mümkündür.

 

5. Teminat

 

Alım haklarına pay sahipleri sözleşmesinde yer verilmesi ile sözleşmenin ifasının teminat altına alınması mümkündür. Yani sözleşmede, taraflardan birinin sözleşmeyi ihlal etmesi halinde, taraf olan diğer pay sahiplerine ihlal edenin paylarını satın alma hakkı verilmesine ilişkin cezalandırıcı nitelikte düzenlemeye yer verilebilir. Bu hallerde, ihlale uğrayan taraf, sözleşmede belirlenecek olan formülle hesaplanacak bedel üzerinden takdir edilecek indirimli fiyat ile satın alma hakkına sahip olacak ve böylece sözleşmeyi ihlal eden taraf da normal bedel ile indirimli bedel arasındaki fark yüzünden cezalandırılmış olacaktır.

 

Sonuç:

 

Alım hakkı opsiyonu hak sahibine tek taraflı yenilik doğurucu irade beyanı ile belirli payların kendisine devrine ilişkin bir sözleşme kurulmasını sağlama imkanını vermektedir. Bir pay devri kısıtlaması niteliğinde olan alım hakkının anonim şirket esas sözleşmesine eklenebilmesi durumunda dahi, yine de bu hak tamamen Borçlar Hukuku kapsamında değerlendirilecek ve üçüncü kişilerin bu hükümlere aykırı olarak pay üzerindeki hak kazanımları korunacaktır. Bu kapsamda, taraflar alım opsiyonunun pay sahibi tarafından aynen ifası için çeşitli uygulamalara başvurmakta olup bunlar pay senedi arkasına kayıt düşülmesi ve yediemin müessesine başvurulması gibi durumlardır. Ancak söz konusu müesseseler hak sahibine tam bir koruma sağlamamaktadır. Nitekim alım hakkı yalnızca taraflar arası da etki doğuran nispi bir hak olduğundan hukuki ilişkinin ifasından önce payların pay sahibi tarafından üçüncü bir kişiye devredilmesi durumunda alım hakkı sahibinin üçüncü kişiye karşı sahip olduğu alım hakkı çerçevesinde payların kendisine devredilmesine yönelik bir talepte bulunma imkânı olmayacaktır.

 

Stj. Av. Gökhan Korkutan

 

Kaynakça:

1. Okutan Nilsson Gül, Anonim Ortaklıklarda Paysahipleri Sözleşmeleri, 2003, s.225.

2. ESİN, Dr. İsmail G., Pay Alım ve Satım Opsiyonları ve Hükümleri, Prof. Dr. Hamdi Yasaman’a Armağan, s.275.

3. Okutan Nilsson, Paysahipleri Sözleşmeleri, s. 225; Ayoğlu, s. 213

4. Esin, Hissedarlar Sözleşmesi, s. 23; Ayoğlu, s. 213.

5. Kocayusufpaşaoğlu, Necip, Borçlar Hukuku Genel Bölüm, Borçlar Hukukuna Giriş, Hukuki İşlem, Sözleşme, C. 1, 7. Baskı, Filiz Kitabevi, İstanbul, 2017

6. Oğuzman, M. Kemal/Barlas, Nami, Medeni Hukuk – Giriş, Kaynaklar, Temel Kavramlar, 21. Bası, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2015

7. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 31.05.2018 tarihli ve 2016/10558 E., 2018/4166 K. sayılı kararı

8. Ankara BAM 21. Hukuk Dairesi, 12.04.2023 tarihli ve 2023/654 E., 2023/548 K. sayılı kararı

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN