I- GİRİŞ
“Aliud”
kelimesi Latince kökenli bir kelime olup; “Başka” anlamına gelmektedir. Öğreti
ve uygulamada yer alan genel kabule göre; teslim borcu doğuran sözleşmeler
kapsamında borçlanılan edimden başka bir şeyin teslim edilmesi aliud teslim
olarak tanımlanmaktadır. [1]
İfa
edilen ediminin borçlanılana uygun olmadığı durum, aliuddan ibaret değildir.
Ayıplı ifa halinde de borçlanılana uygun olmayan bir edim bulunmaktadır. [2] Dolayısıyla
ayıplı ifa ile aliud ifanın sınırlarını çizmek büyük önem arz etmektedir.
Ayıplı ifada bir “ifa” bulunurken; aliud ifada bir “ifa” bulunmamaktadır.
Aliud
ifa, pek çok sözleşmede karşımıza çıkmakla birlikte; bu incelemede aliud ifanın
özellikle eser sözleşmesi kapsamındaki görünümü incelenecektir. Bu çerçevede
konunun özünden uzaklaşılmadan “aliud ifa” ve “eser sözleşmesi” ile ilgili
genel bir inceleme yapılarak uygulamada ve doktrindeki mevcut durum ortaya
konacaktır.
1- Aliud İfa-Ayıplı İfa
Farkı
Yukarıda
da değinilmiş olduğu üzere ayıplı ifada ayıplı olsa da bir ifanın varlığı söz
konusuyken, aliud ifada ise bir ifanın varlığı söz konusu olmamaktadır. Bu
fark, Türk Borçlar Kanunu uyarınca borcun sona erip ermemesi bakımından büyük
önem arz etmektedir. Ayıplı ifa ile aliud ifa arasındaki sınırı belirlemek çoğu
zaman kolay olmamaktadır.
Doktrindeki
bir kısım yazarlar aliud ifa kavramının gereksiz olduğunu düşünmekte ve her
halde ayıplı ifa durumunun oluşacağını savunmaktadır. Bu görüşteki yazarlara
göre; ayıp kavramı aliudu da içerecek kadar geniş bir kavramdır.
Bir kısım yazarlar ise aliud ifa kavramını
geniş bir şekilde uygulayarak irade bozukluklarından kaynaklanan halleri de
aliud ifa kavramına dahil etmektedir. Bu görüşü benimseyen yazarlara göre;
tarafların belli bir malın ifası konusunda anlaşmaları ancak teslim edilen
ürünün alıcının zihninde tasarladığından farklı bir ürün olması halinde aliud
ifa gündeme gelecektir.
Diğer bazı hukukçular ise aluid kavramını tamamen reddetmemekle birlikte; yalnızca çeşit borçları açısından bir görev yüklemektedirler. Buna göre; çeşit borçlarında kararlaştırılan şeyden farklı türden bir şey teslim edilmesi durumunda aliud ifa söz konusu olacaktır.
2- Genel Olarak “Eser
Sözleşmesi”
Günlük hayatta sıkça karşımıza çıkan eser
sözleşmesi; baraj, köprü, otoyol, metro, bina inşası gibi büyük çaplı işlerin
yanında, elbise dikimi, saat tamiri, saç kesimi gibi nispeten daha gündelik
olan işler kapsamında da karşımıza çıkabilmektedir.
Karşılıklı edimler içeren bir iş görme sözleşmesi
olan eser sözleşmesi, doktrinde yüklenicinin, iş sahibi tarafından ödenmesi
kararlaştırılan ücret karşılığında bir eser oluşturulmasını üstlendiği sözleşme
tipi olarak tanımlanmaktadır. [3]
Eser
sözleşmesi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda ise “Eser Sözleşmesi” başlığı
altında m.470’te aşağıdaki şekilde tanımlanmıştır:
“A.
Tanımı
MADDE
470- Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser
meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi
üstlendiği sözleşmedir.”
Teknolojik ve ekonomik alanda meydana gelen
gelişmeler sonucunda eser sözleşmesi uluslararası boyutları olan bir sözleşme
türü haline gelmiştir. Bu nedenle eser sözleşmesi, iş görme sözleşmeleri
içerisinde ayrıca büyük öneme sahip bir sözleşme türüdür.
Eser kavramının kapsamına maddi eserler, maddi
varlığı olmayan eserler ve maddi varlığı olmasa da maddi bir şeyde somutlaşan
eserler dahil edilmektedir. Uygulamada konusunu inşaat sözleşmelerinin
oluşturduğu eser sözleşmeleri büyük çoğunluğu oluşturmaktadır.
3- Eser Sözleşmelerinde
Aliud İfa ve Ayıplı İfanın Tespiti
3.1. Eser Sözleşmelerinde
Ayıplı İfa
Eser
sözleşmelerinde ayıp kavramı, Türk Borçlar Kanunu’nda açık bir şekilde
tanımlanmış değildir. Doktrindeki bir kısım yazarlara göre; eser
sözleşmesindeki ayıp kavramı ile satım sözleşmesindeki ayıp kavramı aynı anlama
gelmektedir. [4] Bu görüşteki yazarlar ayıp kavramını, “Bir eserin
aynı türden başka bir eserin ortalama vasıflarıyla karşılaştırılması halinde
taşımaması gereken özellikleri taşıması veya olması gereken özellikleri
taşımaması” olarak tanımlanmaktadır. [5]
Ayıp
kavramı konusundaki diğer görüşe sahip yazarlar ise; eser sözleşmesinde meydana
gelen ayıbı açıklamak için satım sözleşmesi hükümlerini doğrudan uygulamanın
yeterli olmadığını, ayıp kavramını eser sözleşmesinin kendine özgü
özelliklerini dikkate alarak somut bir şekilde ifa etmek gerektiğini
savunmaktadır. [6]
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu ise; 2018/15-573 E. 2020/393 K. sayılı 10.06.2020 tarihli
kararı ile ayıp ile ilgili aşağıdaki tespitlerde bulunmuştur;
“…
Bu anlamda ayıp, malın sözleşmeye göre taşıması gereken nitelikleri taşımaması
hâli veya bu hususta özel bir hüküm olmasa da sözleşmenin niteliği ve içeriği
dikkate alındığında, malda mevcut olması gereken vasıfların eksikliği şeklinde
ortaya çıkacaktır.
…
ayıp kavramı “nispi” bir kavramdır.
Zira, eserin ayıplı olması somut sözleşmenin içeriğine bakılarak
anlaşılacaktır. Bunun tespiti için de yukarıda açıkladığımız üzere sözleşmede
aranan özelliklerle, eserin fiilen taşıdığı özellikler
karşılaştırılacak veya sözleşmede kararlaştırılmamış dahi olsa lüzumlu
vasıfların mevcut olup olmadığına bakılacaktır.
Dolayısıyla, eserdeki ayıp her sözleşme ilişkisine göre
farklılık gösterebilecektir.” [7]
İlgili
kararda malın taşıması gereken nitelikleri taşımaması halinde ayıbın söz konusu
olacağını, eser sözleşmelerinde ayıp kavramının nispi bir kavram olduğunu,
sözleşmenin içeriğine bakılarak belirlenmesi gerektiğini ifade etmiştir.
Eser
sözleşmelerinde ayıp olması halinde sorumluluk; Türk Borçlar Kanunu’nun 474-478
maddeleri arasında düzenlenmiştir. Eser sözleşmesi çerçevesinde bir ayıbın
mevcut olması halinde; iş sahibinin seçimlik hakları gündeme gelebilecektir. Bu
haklar TBK’nın 475. Maddesinde düzenlenmiş olup, aşağıdaki gibidir:
“b.
İşsahibinin seçimlik hakları
MADDE
475- Eserdeki ayıp sebebiyle yüklenicinin
sorumlu olduğu hâllerde işsahibi, aşağıdaki seçimlik haklardan birini
kullanabilir:
1.
Eser işsahibinin kullanamayacağı veya hakkaniyet gereği kabule zorlanamayacağı
ölçüde ayıplı ya da sözleşme hükümlerine aynı ölçüde aykırı olursa sözleşmeden
dönme.
2.
Eseri alıkoyup ayıp oranında bedelden indirim isteme.
3.
Aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları yükleniciye ait
olmak üzere, eserin ücretsiz onarılmasını isteme.
İşsahibinin
genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı saklıdır.
Eser,
işsahibinin taşınmazı üzerinde yapılmış olup, sökülüp kaldırılması aşırı zarar
doğuracaksa işsahibi, sözleşmeden dönme hakkını kullanamaz.”
Görüldüğü
üzere; eser sözleşmesi kapsamında bir ayıp söz konusu olduğunda; ortada bir ifa
bulunmaktadır ancak ifanın ayıplı olması söz konusudur. Kanun koyucu tarafından
ayıplı ifanın varlığı durumunda iş sahibine yukarıda yer alan madde kapsamında
seçimlik haklar tanınmıştır. İş sahibinin işbu seçimlik hakları yine Türk
Borçlar Kanunu’nun 478. Maddesinde düzenlenmiş olan zamanaşımı süresi
içerisinde kullanması gerekmektedir. Kanunun “Zamanaşımı” başlıklı 478.
Maddesi;
“e.
Zamanaşımı
MADDE
478- Yüklenici ayıplı bir eser meydana
getirmişse, bu sebeple açılacak davalar, teslim tarihinden başlayarak, taşınmaz
yapılar dışındaki eserlerde iki yılın; taşınmaz yapılarda ise beş
yılın ve yüklenicinin ağır kusuru varsa, ayıplı eserin niteliğine
bakılmaksızın yirmi yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.” şeklindedir.
Eser
sözleşmesi kapsamında ayıplı ifa değerlendirmesi her somut olayın şartlarına
göre değerlendirilmesi gereken bir konudur. Taraflar arasında kurulan sözleşme
çerçevesinde taahhüt edilen hususlar ile mevcut durum karşılaştırılarak ayıplı
ifanın var olup olmadığı tespit olunacaktır. Ayıplı ifa iddiasında bulunan iş
sahibinin yukarıda değinilmiş olduğu üzere; kanunda düzenlenen zamanaşımı
süresi içerisinde yükleniciye başvurarak seçimlik haklarını kullanması
gerekmektedir.
3.2. Eser Sözleşmelerinde
Aliud İfa
Giriş
bölümünde açıklandığı üzere; aliud ifa sözleşmede kararlaştırılan ve
borçlanılan edimden tamamen farklı bir şeyin ifa edilmesi halinde meydana
gelmektedir. Ayıplı ifada ise borçlanılan edime uygun olmayan bir edim söz
konusudur. Bu sebeple ayıplı ifa ile aliudun sınırının dikkatli çizilmesi
gerekmektedir. Örneğin taraflar spor salonu inşası konusunda anlaşmışsa ve
yüklenici tarafından güzellik salonu inşa edilip teslim edilmişse aliud ifa söz
konusu olacaktır.
Aliudun
ifa olarak kabul edilmemesi nedeniyle, borçlanılan edimden başka bir edim ifa
edilmesi halinde ayıplı ifa durumunun söz konusu olması mümkün değildir. Böyle
bir durumda yüklenici hiçbir şey teslim etmemiş gibi değerlendirilecektir. Örneğin;
yüklenici mevcut bir binayı yıkıp yerine yenisini yapmayı taahhüt etmesi, buna
rağmen mevcut binayı yıkmaksızın onararak iş sahibine teslim etmesi durumunda
aliud ifada bulunmuş olacaktır. [8]
Yargıtay
19. Hukuk Dairesi, 2017/4118 E. 2018/635 K. sayılı 14.02.2018 tarihli kararı
ile borçlanılandan farklı bir şeyin teslim edilmesi halinde aliud teslimin söz
konusu olacağını ifade etmiştir:
“Davalının
davacıya sipariş ettiği malların niteliği açıkça belirtilmiş olup, davacının
davalıya bu mallar dışında başka mallar teslim ettiği anlaşılmaktadır. Buradaki
teslim aliud teslimdir.”
Somut
olayda aliud ifanın mı yoksa ayıplı ifanın mı var olduğunun tespiti uygulanacak
hükümler ve zamanaşımı süresi bakımından büyük önem arz etmektedir. Teslim
edilen eserin ayıplı bir ifa mı aliud ifa mı olduğunun tespitinde; uygulamada
ve doktrinde kesin ölçütler bulunmamakta olup, somut olay kapsamında hâkimin
takdir yetkisi büyük önem arz etmektedir.
Aliudun
söz konusu olduğu durumlarda ortada var olan bir ifa olmadığı için iş sahibi
ayıba karşı tefekkül hükümlerine değil, sözleşmenin ifa edilmemesine ilişkin
hükümlere dayanacaktır. [9] Türk Borçlar Kanunu’nun 112. Maddesi ve
devamı hükümlerine başvurulması söz konusu olacaktır. Yapma ve yapmama borçları
bakımından iş sahibinin sahip olduğu haklar Kanunun 113. Maddesinde aşağıdaki
gibi düzenlenmiştir:
“2.
Yapma ve yapmama borçlarında
MADDE
113- Yapma borcu, borçlu tarafından ifa
edilmediği takdirde alacaklı, masrafı borçluya ait olmak üzere edimin kendisi
veya başkası tarafından ifasına izin verilmesini isteyebilir; her türlü giderim
isteme hakkı saklıdır.
Yapmama
borcuna aykırı davranan borçlu, bu aykırı davranışının doğurduğu zararı
gidermekle yükümlüdür.
Alacaklı,
ayrıca borca aykırı durumun ortadan kaldırılmasını veya bu konuda masrafı
borçluya ait olmak üzere kendisinin yetkili kılınmasını isteyebilir.”
Aliud
ifanın söz konusu olduğu durumlarda iş sahibi on yıllık genel zamanaşımı
süresince ifayı talep etme hakkına sahip olacaktır. Bununla birlikte; iş sahibi
ortada ayıplı bir ifa bulunmaması nedeniyle eseri muayene ve ihbar külfeti
olmaksızın işbu hakları kullanabilecektir.
Eser
sözleşmelerinde hangi durumlarda aliudun var olduğu, hangi durumlarda ayıplı
ifanın var olduğu hâkim tarafından somut olayın özelliği göz önünde
bulundurularak tespit edilecektir. Hâkim bu kararı verirken ilgili branşın iş
çevrelerindeki hâkim görüşü gözeterek bir sonuca ulaşacaktır.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu’nun 1992/15-649 E. 1992/732 K. sayılı 09.12.1992 sayılı
kararı aynen;
“Yüzölçümünde
noksanlığın fahiş boyutlara ulaştığı ve uygulamada zaman zaman karşılaşılan üç
odalı yerine iki odalı daire teslimi gibi hallerde ise “değişik eser”in (aliud)
varlığı söz konusudur. Kuşkusuz bu durumlarda da borcun ifasına dair genel
hükümlere başvurulabilinecektir.
Bu
itibarla; eserdeki ayıplardan dolayı teslim alınırken ihtirazi kayıt ileri
sürülmesi gerekmesine karşılık noksan teslim edilen eserin zamanaşımı süresi
içinde bedeli istenebileceğinden ve dükkânın küçük yapılması eksik işe
girdiğinden ve bunun için bir ihtirazi kayıt dermeyanına lüzum
bulunmamaktadır. Müteahhit tarafından bağımsız bölümün
kararlaştırılandan küçük yapılması halinde teslimde çekince koymaya, ya da
ihbara gerek olmaksızın eksik ifadan ötürü genel hükümlere göre
dava açılabilecektir.” şeklindedir. [10]
Eser
sözleşmelerinde aliudun mu yoksa ayıplı ifanın mı var olduğunun tespiti
hususunda; eserdeki eksikliğin veya ayıbın toplam işe oranla önemi nazara
alınarak bir değerlendirme yapılmalıdır. Bu kapsamda hâkimin takdiri büyük rol
oynamaktadır.
II-
SONUÇ
“Aliud” kavramı uygulama
ve doktrinde kesin olarak sınırları çizilmemiş bir kavram olup, “başka şey”
anlamına gelmektedir. Aliud ifanın söz konusu olduğu durumlarda ortada var olan bir ifadan söz edilemeyeceği için
iş sahibinin sahip olduğu haklar, bu hakları kullanırken tabi olacağı
zamanaşımı süresi farklılık gösterecek olup, bu doğrultuda somut olayda aliudun
mu yoksa ayıplı ifanın mı var olduğu büyük önem arz etmektedir. Bu ayrımın
yapılmasında kanun kapsamında kesin sınırlar çizilmediği için kaldı ki
çizilmesinin de mümkün olmaması sebebiyle; somut olayın incelenmesinde azami
özen gösterilmelidir. Eser sözleşmelerinde; özellikle inşaat yapı işlerinin söz
konusu olduğu sözleşmelerde ayıplı ifa, aliud ifa, eksik ifanın varlığı ile
sıkça karşılaşılmaktadır. Bu sözleşmelerin ekonomik boyutunun büyük ölçekli
olduğu gözetildiğinde; aliud ifa-ayıplı ifa değerlendirmesinin doğru bir
şekilde yapılması çok daha önemli hale gelecektir.
Stj. Av. Gülşah Işık
Kaynakça:
1.
Haluk Tandoğan, Borçlar Hukuku: Özel Borç İlişkileri: Kendisine Özgü Yapısı
Olan ve Karma Sözleşmeler, Satış ve Çeşitleri Trampa, Bağışlama 2008, s. 172
2.
Kevork Acemoğlu, “Aliud” ve Federal Mahkemenin “Aliud” Konusundaki Tutumu
Üzerine, İstanbul Üniversitesi Mukayeseli Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt 6,
Sayı 9, 1972 s.46
3.
Zevkliler, Aydın/ Ertaş. Şeref/ Havutçu, Ayşe: Borçlar Hukuku Özel Borç
İlişkileri, Ankara 2013, s. 304
4.
ŞENOCAK, Ayıbın Giderilmesi, s. 92, dn. 65’teki yazarlar.
5.
Mustafa Cahit GÜNEL, Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesinde Arsa Sahibinin
İnşaattaki Ayıp Nedeni İle Sahip Olduğu Haklar, Prof. Dr. Ergün Özsunay’a
Armağan, İstanbul 2004, s. 411
6.
ŞENOCAK, Ayıbın Giderilmesi, s. 93.
7.
Yarg. HGK. 10.06.2020 T., 2018/15-573 E. 2020/393 K. (www.kazancı.com)
8. GÜMÜŞ
s. 55
9.
TANDOĞAN, Özel Borç İlişkileri, s. 166
10. Yarg. HGK 09.12.1992 T., 1992/15-649 E. 1992/732 K. (www.kazancı.com)