Uzun süren yargılamalar nedeni ile kişilerin uğradığı zararlar, Türkiye’nin taraf olduğu anlaşmalara ve AİHS’in birden fazla maddesinin ihlali çerçevesinde değerlendirilmekteydi. Nitekim, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunun açılması üzerine, hak ihlali iddası ile yapılan başvurularda AYM’nin de genel itibarı ile AİHM kararlarına paralel bir görüş benimsediği ve munzam zarar hesaplanmasında enflasyon kriterinin yeterli olduğu ve ayrıca somut delillerle gerçek zararın hesaplanmasına gerek bulunmadığı kabul edilmiş durumdadır kanaatindeyiz.
Anayasa Mahkemesi, uzun süren yargılama sürelerine dair kararlarında, Avrupa İnsan Haklari Mahkemesi kararlarına atıflarda bulunarak konuyu ele almaktadır.
AYM’nin kararında da belirtildiği üzere, AİHM, Türkiye’de kamulaştırma bedellerinin geç ödenmesi ve enflasyon sonucu bedelin değerinde aşınma olması ile arada geçen sürede bedele faiz ödenerek durumun telafi edilmemesi veya ödenen faizin enflasyonun oldukça altında olması sonucu tespit edilen bedelin değerini koruyucu nitelikte olmaması nedenleriyle birçok davada başvuranların üzerinde meşru kamu yararıyla haklı gösterilemeyecek orantısız ve aşırı bir yük bindiği ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (Aka/Türkiye, B. No: 19639/92, 23/12/1998, § 48-50; Akkuş/Türkiye, B. No: 19263/92, 9/7/1997, § 28-31; Yetiş/Türkiye, B. No: 40349/05, 6/7/2010, § 57-60).
Anayasa Mahkemesi tespitlerine göre, kamulaştırma bedelinin dava açıldığı tarihteki değeri ile ödendiği tarihteki değeri arasında gözlemlenen farkın kamulaştırma bedeline faiz eklenmemesinden kaynaklandığı kabul edilmektedir. Ödenmeyen bu fark, bireyin mülkiyet hakkının korunması ile kamu yararı arasında olması gereken adil dengeyi bozarak, Anayasa’da yer alan ölçülülük ilkesine aykırı bir şekilde başvurucu üzerine orantısız ve aşırı bir yük binmesine sebep olarak başvurucunun mülkiyet hakkını ihlal etmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Yetiş/Türkiye, B. No: 40349/05, 6/7/2010, § 56).
Anayasa Mahkemesi, bir kararında Mahkeme tarafından davanın açıldığı tarih esas alınarak belirlenen bedelin 112 ay sonra başvurucuya faiz işletilmeksizin ödendiği, bu süre zarfında Merkez Bankası verilerine göre enflasyonda meydana gelen artışın %174,68 olduğu, bahsedilen değer kaybı oranı dikkate alındığında, başvurucunun üzerine idarenin ulaşmak istediği meşru kamu yararı ile haklı gösterilemeyecek şekilde orantısız ve aşırı yük yüklediği sonucuna ulaşılmış ve Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğini kabul etmiştir.
Yargılamanın uzun sürmesi, ülkedeki yüksek enflasyon nedeni ile faiz hesaplamaları ile karşılanamayan bir zararın doğmuş olması Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1. Nolu Katma Protokolü’nün 1. Maddesi’ndeki Mülkiyet Hakkı ağır biçimde ihlali anlamına geleceği YM kararları ile kabul edilmektedir. Burada hatırlanmalıdır ki, Mülkiyet kavramının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarında belirtildiği üzere sadece fiziksel malların sahipliği ile kısıtlı olmayan özerk bir anlamı bulunmaktadır. Bu nedenle, varlıkları oluşturan belirli bazı haklar ve çıkarlar da, mülkiyet hakları dolayısıyla bu hüküm kapsamındaki mülkiyetler olarak anlaşılabilmektedir.(bak. Hollanda Karşısında Gasus Dosier- und Föndertechnik GmbH davası sayı 15375/89 tarih 23 Şubat 1995 Seri A no.306-B)
Başvurucunun malvarlığında gerçekleşen mülkiyet hakkının ihlali neticesinde, bu eksilmenin, sözleşmede belirtilen adil denge, yasalara uygunluk ya da kamu yararına uygunluk koşullarını sağlamadığı ve orantılılık ilkesinin de zedelendiği açık şekilde anlaşılmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin AKKUŞ-Türkiye davasında(60/1996/679/869, 9 Temmuz 1997) başvurucunun, usule uygun olmayarak istimlak için tazminat ödemesindeki uzun gecikmeler, arazisi kamulaştırılan kişinin artan bir mali kayba sebep olduğu, özellikle bazı ülkelerde olduğu gibi paranın değer kaybı kişiyi belirsiz bir konuma koymuş olmasına dayanan ihlal iddiası karşısında AİHM 1 nolu Protokolün 1. Maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmıştır. “Aka vs. Türkiye” , “Stran Greek Refineries ve Stratis Andreadis vs Yunanistan” , “Baş vs. Türkiye” ve “Okçu vs. Türkiye” kararlarında da durum aynı şekilde açıklıkla vurgulanmaktadır. Buna mukabil, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi AİHM kararlarının aksine, enflasyondan kaynaklanan zararı, munzam zarar olarak kabul etmemiştir.
Ülkemizde kaçınılmaz bir değer kaybı ve paranın alış gücünde her yıl bir öncesine göre yaşanan düşüş nedeni ile enflasyon karşısında değerini kaybetmiş bir hak arayışı olduğu ortadadır.
Bu çerçevede, Anayasa Mahkemesinin de esas aldığı üzere, TCMB tarafından http://www3.tcmb.gov.tr/enflasyoncalc/enflasyon_anayeni.php linkinden ulaşılabilecek bir enflasyon hesaplayıcısı ile hesaplama mümkündür. Bu Enflasyon Hesaplayıcısı Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) hesapladığı tüketici fiyat endeksine (TÜFE) göre oluşturulmuştur. Enflasyon hesaplayıcısı ile belirlenen bir aralıktaki en yeni mal ve hizmete göre gerçekleşen bir oranlama ile hesaplama yapılabilmektedir.
Bu metot kullanılarak yapılan hesaplamaya göre konu AYM’nin bir kararında da ele alınan bir örnekle açıklığa kavuşturmak gerekirse; Anayasa Mahkemesinin bir kararında dava tarihi esas alınarak tespit edilen ve daha önceki bir tarihte bankaya depo edilen kamulaştırma bedelinin başvurucuya 19/4/2011 tarihinde ödenmiştir. Dava dilekçesinin verildiği tarih ile ödeme tarihi arasında 9 yıl 4 ay (112 ay) süre geçtiği belirtilmiştir.
Merkez Bankası verilerine yukarıda bahsi geçen linkten ulaşılabilecek hesaplama yöntemine göre dava dilekçesinin verildiği ve bedel tespitinde esas alınan Aralık 2001 ile bedelin ödendiği tarih olan Nisan 2011 tarihleri arasında enflasyonda meydana gelen artış %174,68’dir. Bir başka ifadeyle Aralık 2001 tarihindeki 100 TL’nin Nisan 2011’de enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 274,68 TL’dir.
Başvurucuya dava tarihine göre belirlenerek ödenen 61.211,30 TL kamulaştırma bedelinin ödeme tarihinde Merkez Bankası verileri kullanılarak enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 168.137,00 TL’dir. Bir diğer ifadeyle kamulaştırma bedelinin uğradığı değer kaybını telafi edecek fark 106.925,70 TL olarak hesaplanmıştır.
Başvurucuya dava dilekçesinin verildiği tarihe göre belirlenen kamulaştırma bedelinin 112 ay süren dava sonunda faiz işletilmeden ödenmesi sonucu kamulaştırma bedelinde bu sürede gerçekleşen %174,68 oranındaki enflasyon nedeniyle ciddi bir değer kaybı oluştuğu, bu durumun başvurucu üzerine idarenin ulaşmak istediği meşru kamu yararı ile haklı gösterilemeyecek şekilde orantısız ve aşırı yük binmesine neden olduğu, bahsedilen maddi değer kaybını telafi edebilmek için kamulaştırma bedeline enflasyon oranında faiz işletilerek başvurucuya 106.925,70 TL maddi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerektiği benimsenmektedir.
SONUÇ:
Faiz ve enflasyonist sebeplerle oluşan munzam zararın kabul edilebilir olmadığına dair gelişen Yargıtay uygulamasından vazgeçilmesi ve AYM tarafından yerinde tespitler ile başvurucunun üzerine idarenin ulaşmak istediği meşru kamu yararı ile haklı gösterilemeyecek şekilde orantısız ve aşırı yük yüklediği sonucuna ulaşılması ve Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğinin kabul edilmesi, sosyal hukuk devleti kapsamında açık bir olumlu gelişmedir.
Anayasa mahkemesi hak ihlalini tespit ettiği takdirde Yeniden yargılama yapılmasına karar verebileceği gibi, Yeniden yargılama yapılmasında hukukî yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Kanaatimiz, Anayasa Mahkemesinin açık hak ihlalini tespit ettiği bu durumda en makul olan çözümün Anayasa Mahkemesinin bu tespitle yetinmemesi gerektiği , çözümü bizzat uygulayarak on yıllar alabilecek yeni yargılamalara mahal verilmeden doğrudan tazminata hükmedilerek olumlu bir adım daha atılması yönündedir.
Av. Gülşah Banu Polat