Evlenme hakkı, çeşitli
uluslararası sözleşmelerde de kendine yer bulmuş temel insan haklarından
biridir. Bu hakkın korunması ve düzenlenmesi, uluslararası hukuk ve ulusal
hukuk çerçevesinde geniş bir yelpazeye yayılmaktadır.
Anayasa Mahkemesi 2019/32487
başvuru numaralı, 29/02/2024 tarihli kararında, başvurucunun makul sürede
yargılanma hakkı ve evlenme hakkının ihlal ettiği iddiasıyla yaptığı başvuruda,
başvurunun evlenme hakkının ihlali bakımından kabul edilebilir olduğuna ancak
somut olayda evlenme hakkının ihlal edilmediğine, makul sürede yargılanma hakkı
bakımından ise başvurunun kabul edilebilir olmadığına karar vermiştir.
Başvurusu konu olayda;
başvurucu Yenişehir Asliye Hukuk Mahkemesi’nde 08.09.2014 tarihinde evlilik
birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma, maddi ve manevi tazminat
ile mal rejiminin tasfiyesi talepli dava ikame etmiştir. Başvurucunun eşi (karşı
taraf) 02.10.2014 tarihli dilekçeyle boşanma ve velayet talebini içeren karşı
dava açmıştır.
İlk derece Mahkemesi, Taraflar
arasında görülmekte olan davada, 10.05.2017 tarihinde, başvurucunun davasının
kabulü ile tarafların boşanmalarına, maddi ve manevi tazminat taleplerinin
kısmen kabulüne, karşı davanın reddine, müşterek çocuğun velayetinin babaya
bırakılmasına karar vermiştir.
Başvurucu ve karşı taraf, ilk
derece Mahkemesi kararına karşı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk
Dairesine istinaf başvurusunda bulunmuştur. Daire 21.10.2019 tarihinde karşı
tarafın istinaf talebinin kabulüne karar vermiştir. Boşanma kararı 19.11.2019
tarihinde kesinleşmiştir.
Başvurucu istinaf incelemesi
devam ederken 17.09.2019 tarihinde, boşanma davasının uzun sürmesi nedeniyle
evlenme hakkı ile makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla
bireysel başvuruda bulunmuştur.
Anayasa Mahkemesi verdiği
kararda Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddiasına yönelik, başvurunun Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden
yapıldığını, bu durumun bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmadığını
belirterek başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar vermiştir.,
Mahkeme, başvurucunun evlenme
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasına yönelik; başvurucunun
şikayetlerinin uzun süre devam eden boşanma davası nedeniyle yeniden
evlenme/aile kurma hakkından mahrum bırakıldığı iddiasından kaynaklandığını
belirtmiş ve bahse konu iddiayı, evlenme hakkının mahiyeti gereği sonuç odaklı
bir değerlendirme yanında sürece ilişkin bir incelemeyi de gerektirdiğinden
başvurucuyu mağdur statüsünde kabul ederek başvurucunun iddiasını esas yönden
incelemeye geçmiştir. Anayasa Mahkemesi; “Somut olayda boşanma ve karşı boşanma
davası iki dereceli yargılamada yaklaşık beş yıl sürmüştür. İlk derece
aşamasındaki yargılama sürecini uzatan önemli bir etkenin başvurucu da dâhil
olmak üzere taraf iradelerinden kaynaklandığı tespit edilmiştir. İstinaf
aşamasında, dosyanın yeni kurulan daireye devri sonrasında bir yıl içinde kanun
yolu incelemesi sonuçlandırılmıştır. Bu kapsamda somut olayın koşullarında
evlenme hakkını zedelemeyecek şekilde gerekli özen yükümlülüğünün gösterildiği
ve yargılamanın sonuç itibarıyla başvurucunun neden olduğu gecikme de
gözetildiğinde davanın makul bir sürede tamamlandığı, dolayısıyla başvurucunun
evlenme/aile kurma hakkına ilişkin devlet tarafından üstlenilmesi gereken
pozitif yükümlülüklerin yerine getirildiği değerlendirilmiştir. Anılan
davaların kapsamı itibarıyla etkili bir yargılama süreci yürütülmesine dair
makul gereklilik de gözetildiğinde evlenme hakkının özüne zarar verdiğinin
kabul edilemeyeceğine kanaat getirilmiştir. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın
20. ve 41. Maddelerinde güvence altına alınan evlenme hakkının ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.” gerekçesi ile başvuru konusu olayda
evlenme hakkının ihlal edilmediğine oy çokluğu ile karar vermiştir. Kararda
karşı görüş de mevcut olup karşı görüşte; “Davaların makul olmayan bir süre
devam etmesi, adil yargılanma hakkının ihlaline neden olmasının yanında boşanma
davalarının niteliği gereği kişilerin evlenme ve aile kurma haklarına dair
olumsuz bir tesir ifa edecekleri de aşikardır. Boşanma davalarının özellikleri
gereği davalar görülürken tarafların yeniden evleneceklerini ve bu nedenle
derdest davanın bir an önce sonuçlandırılması gerektiği yönünde bir beyanda
bulunmalarını beklemek gerçekçi bir beklenti olmayacaktır. Zira bu söylemin
kişilerin sadakat yükümlülüğünün ihlali manasına gelme riski bulunmaktadır.
Buna rağmen kadın başvurucu istinaf aşamasında uzayan davanın müstakbel
hayatına etkilerine ilişkin iddiaları dile getirmiştir. Dahası başvuru
dilekçesinde bu konuya ilişkin açıklama ve iddialara da yer vermiştir. Diğer
taraftan somut olayın niteliklerinin de bu bireysel başvuruda gözetilmesi
gerekmektedir. Başvurucu 1969 doğumlu olup davanın açıldığı tarih itibariyle 45
yaşındadır ve yeni bir evlilik yapması mümkün olmakla birlikte biyolojik olarak
çocuk edinme kabiliyetinin son dönemlerinde bulunmaktadır. Davanın sonuçlandığı
tarih itibariyle yaşı 50 ye ulaşmıştır. Dahası boşanma davaları kesinleştikten
sonra kadınlar evlenme hakkına hemen sahip olamamakta Türk Medeni Kanunu'nun
132. maddesi gereğince 300 günlük iddet müddetini beklemek durumunda
kalmaktadırlar. Gerçi gebe olunmadığının tespiti halinde bu bekleme durumu
ortadan kalkmakla birlikte bu sürecinde zamansal bir karşılığı bulunmaktadır.
Davanın istinaf sürecinde daire değişikliği nedeniyle incelenmesi bir yılı
aşkın bir süre gecikmiş, bu sürenin de dahil edilmesi sonucu istinaftaki
bekleme süresi 2 yıllık bir zaman dilimine ulaşmıştır. Bu uzama nedeniyle
taraflara bir kusur izafe etmek de mümkün değildir. Tüm bu olguların birlikte
değerlendirilmesinde boşanma davasının uzun sürmesinin başvurucunun evlenme
hakkını, daha da önemlisi aile hakkını ihlal ettiğini değerlendirdiğimizden
çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne iştirak edilmemiştir.” [4] belirterek evlenme
hakkının ihlal edildiği görüşüne yer verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi kararında
uluslararası metinlere de yer vermiş olup metinlerin detaylı incelemesi
aşağıdaki gibidir;
İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi
İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi 10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu
tarafından kabul edilmiştir. Bildirgenin amacı, insan hakları ile ilgili temel
ilkeleri belirlemektir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi tüm insanların eşit
hak ve özgürlüklerden yararlanmasını sağlamak için temel bir referans
belgesidir. Evlenme hakkı ise sözleşmenin on altıncı maddesinde düzenlenmiştir.
Buna göre;
“Evlenme Hakkı:
1. Evlilik çağına varan her erkek ve kadın,
ırk, uyrukluk veya din bakımından hiçbir kısıtlamaya tabi olmaksızın evlenmek
ve aile kurmak hakkına haizdir. Her erkek ve kadın evlenme konusunda, evlilik
süresince ve evliliğin sona ermesinde eşit hakları haizdir.
2. Evlenme akdi ancak müstakbel eşlerin
serbest ve tam rızasıyla yapılır.
3. Aile, cemiyetin tabii ve temel unsurudur,
cemiyet ve devlet tarafından korunmak hakkını haizdir.” [1]
Evlenme hakkının düzenlendiği
16. madde her bireyin evlenme hakkına sahip olduğunu ve bu hakkın, kişinin
özgür iradesine ve eşitlik ilkesine dayanarak kullanılmasını güvence altına
alır. Zorlama veya baskı altında yapılan evliliklerin geçersiz sayılacağına
işaret eder. Madde evlenme hakkının devlet tarafından korunacağını da
belirtmektedir.
Birleşmiş Milletler Kişisel
ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi
Birleşmiş Milletler Kişisel ve
Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi (ICCPR), 16 Aralık 1966'da kabul
edilmiştir ve 23 Mart 1976 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşme, bireylerin
kişisel ve siyasal haklarını güvence altına almayı ve devletlerin bu haklara
saygı göstermelerini ile bu hakları korunmasını amaçlar.
Birleşmiş Milletler Kişisel ve
Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 23. maddesinde evlenme hakkı şu
şekilde düzenlenmiştir:
“Madde 23: Aile
toplumun doğal ve esaslı bir birimidir ve aile toplum ve Devlet tarafından
korunma hakkına sahiptir. Evlilik çağındaki her erkek ve kadının evlenme ve
aile kurma hakkı hukuk tarafından tanınır. Evlenecek eşlerin tam ve serbest
iradeleri ile kurulmayan bir evlilik geçerli sayılmaz. Bu Sözleşmeye taraf
Devletler, eşlerin evlilik konusunda, evliliğin devam ettiği sürece ve
boşanmada eşit hak ve yükümlülüklere sahip olmaları için gerekli önlemleri
alır. Boşanma halinde çocukların korunması için gerekli hükümler konur.” [2]
Birleşmiş Milletler Kişisel ve
Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi, evlenme hakkını korumak ve teşvik etmek
amacıyla önemli düzenlemeler getirmiştir. Sözleşmenin 23. maddesi, evlenme ve
aile kurma hakkını rıza, eşitlik ve ayrımcılık yasağı ilkelerine dayalı olarak
güvence altına alır. Devletler, bu hakları korumak ve uluslararası insan
hakları standartlarına uygun düzenlemeler yapmakla yükümlüdür.
Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
(AİHS), Avrupa Konseyi üyesi devletler arasında insan haklarını korumayı
amaçlayan uluslararası bir sözleşmedir. 4 Kasım 1950'de imzalanmış ve 3 Eylül
1953'te yürürlüğe girmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde 12,
sözleşmede evlenme hakkını düzenleyen ana maddedir. Maddede;,
“Madde 12: Evlenme çağına
gelen her erkek ve kadın, bu hakkın kullanımını düzenleyen ulusal yasalara
uygun olarak evlenme ve aile kurma hakkına sahiptir.” [3]
AİHS madde 12 evlenme hakkını
temel bir insan hakkı olarak tanımaktadır. Sözleşme ile bu hakkın kadınlar ve
erkekler arasında eşit şekilde uygulanması ile her bireyin evlenme ve aile
kurma özgürlüğünü güvence altına alınmıştır. Ayrıca madde 12, evlenme hakkının
devletler tarafından belirli şartlarla düzenlenebileceği kararlaştırılmıştır. Ancak,
bu sınırlamalar demokratik bir toplumda gerekli ve orantılı olmalıdır.
Sonuç
Evlenme hakkı, günümüzde insan
haklarıyla ilgili birçok belgede yer alan temel haklardan biridir. Evlenme
hakkı her ne kadar hukukumuzda açıkça yer almıyor olsa da mahkeme kararlarında
açıkça yer almaktadır. Anayasa
Mahkemesi’nin 2019/32487 numaralı başvuru için vermiş olduğu kararda her ne
kadar evlenme hakkının ihlal edilmediğine hükmetmemiş olsa da kararda yer alan
karşı görüş dikkat çekmektedir. Zira karşı görüş, başvurucunun resmi olarak
boşanmadan yeni bir evlilik yapamayacağı, boşansa dahi kanunda öngörülen iddet
müddetini beklemek durumunda kaldığına yer vermiş ve evlenmek hakkının ihlal
edildiğine kanaat getirmiştir.
Stj. Av. Ebru Erkmen
Kaynakça:
1. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi
2. Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasal
Haklar Uluslararası Sözleşmesi
3. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
4. Anayasa Mahkemesi’nin 2019/32487 Başvuru Numaralı,
29/02/2024 Tarihli Kararı