Genel
Olarak Kayyımlık Müessesesi
Kayyum veya kayyım, yasalarla
belirlenen bazı durumlarda, başkasına ait bir işi görmek veya bir malı idare
etmek için tayin edilen kimse anlamına gelmektedir. Hukukun birçok alanında
kendini gösteren kayyımlık kurumu temelini TMK m 403’ten almaktadır. Bu maddeye
göre kayyım, belirli işleri görmek veya malvarlığını yönetmek için atanır ve
kanunun vasi hakkındaki hükümleri aksi belirtilmiş olmadıkça kıyasen kayyım
hakkında da uygulanır.
6102 sayılı TTK'da anonim şirketlere kayyım
atanmasına ilişkin özel bir düzenleme yoktur. 4721 sayılı TMK'nın 403, 426/3 ve
427/4 maddelerinde kayyım atanmasına ilişkin hükümler mevcuttur. Bu nedenle
uygulamada şirketlere kayyım atanması Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre talep
edilip çözüme kavuşturulmaktadır. Nitekim TTK m 1 gereğince Türk Ticaret Kanunu
4721 sayılı Türk Medeni Kanun’un ayrılmaz bir parçasıdır ve bu kapsamda TTK’da
hüküm bulunmayan hallerde TMK hükümleri devreye girmektedir.
Mahkemece bir şirkete kayyım: İradi
kayyım, denetim kayyımı ve yönetim kayyımı olmak üzere üç görev ile
atanabilmekle birlikte bir şirkete yönetim ya da denetim kayyımı atanmasının
başlıca dört sebebi bulunmaktadır. Bu sebepler:
1-İflasın ertelenmesi davası açılması
2- Şirket içi menfaat ihtilaflarına ait
davalarda şirket varlığının korunması
3- Organ eksikliği sebebiyle atanma
4-Ceza hukuku alanında tedbir olarak kayyıma
devir şeklindedir.
Şirkete kayyım atanması için mutlaka
mahkeme kararı gerekmektedir ve bu mahkeme kararında da kayyımın hangi tür
kayyım olduğu ile görev ve yetkileri ana hatlarıyla belirlenmektedir. Kayyımın
görev ve yetkileri kayyımın hangi tür kayyım olduğuna ve atanma sebebine göre
değişmektedir. Bu kapsamda kayyımın yetkisi, kayyumun atanmasına yol açan
durumlarla sınırlı bir yetki olup bir ticaret şirketine atanan kayyımın ticaret
şirketi organı yerine geçip, şirket organı gibi karar vermesi mümkün değildir.
Dolayısıyla bir şirkete mahkeme tarafından denetim kayyımı atanması yönetim
kurulunun etkisizleştiği anlamına gelmemektedir ve yönetim kurulunun idare ve
temsile ilişkin görev ve yetkileri halen devam etmektedir. Kayyım atanması belli bir işin
görülmesi için istenmişse, yetki, görev ve süre de bu işe göre
belirlenmektedir. [1]
TMK'nın 427. Maddesinin 4. fıkrası bir
tüzel kişi gerekli organlarından yoksun kalırsa ve yönetim başka yoldan
sağlanamazsa vesayet makamının yönetim kayyımı atayacağı hükmüne havidir. TMK'nın 427/4. maddesinde düzenlenen
organlardan yoksunluk, şirketin zorunlu organlarından yoksun kalmasını ifade
etmekte olup anonim şirketlerin yasal organları genel kurul ve yönetim
kuruludur. Genel kurul organının eksikliği her faaliyet dönemi sonunda
toplanması zorunlu olan genel kurulun toplanamaması veya toplantı nisabının
sağlanamaması ya da karar alınamaması durumlarının süreklilik kazanması gibi
hallerde söz konusuyken; yönetim kurulunun eksikliği ise genel kurul
toplanamadığı için yönetim kurulunun seçilememesi veya yönetim kurulunun seçimi
için aranan nisabın sağlanamaması ya da yönetim kurulu üyelerinin topluca
istifa etmesi gibi durumlarda söz konusu olabilmektedir. Bu hallerde şirketin
devamlılığının sağlanması ve menfaati için şirkete yönetim kayyımı atanması
gerekmektedir.
Yönetim kurulu üyelerinin görevlerinin
süresinin bitmesi durumu ise organ eksikliği olarak nitelendirilmemektedir zira
görev süresi biten yönetim kurulu üyelerinin üyeliğinin kendiliğinden sona
ereceğine ilişkin bir hüküm bulunmamakla birlikte aksine eski yönetim kurulu
yeni yönetim kurulu seçilene kadar olağanüstü ve acil durumlar için görevlerine
devam etmektedir. Bu kapsamda yönetim kurulu üyelerinin görev süresinin dolması
sebebiyle organ yokluğu oluşmayacağından bu sebebe dayanarak şirkete yönetim
kayyımı atanmasının talep edilmesi de mümkün değildir.
Organ eksiliği aynı zamanda TTK 530.
maddesi çerçevesinde bir fesih nedenidir. Bu kapsamda uygulamada TTK'nın 530.
maddesi uyarınca şirketin feshi istemiyle açılan davalarda mahkemece uzun
süreden beri şirketin kanunen gerekli organlarından biri mevcut değilse veya
genel kurul toplanamıyorsa pay sahipleri, şirket alacaklıları veya Gümrük ve
Ticaret Bakanlığının istemi üzerine yönetim kayyımı atandığı ve davanın
sonucunda belirlenen süre içerisinde durum düzeltilmediği sürece mahkemece
şirketin feshine karar verildiği görülmektedir.
TTK çerçevesinde ise anonim şirkete
kayyım atanmasını düzenleyen tek hüküm m. 412 olup bu madde çerçevesinde şirkete
mahkemece kayyım atanabilmesi için yönetim kurulunca pay sahiplerinin çağrı
veya gündeme madde konulmasına ilişkin istemlerinin reddedilmiş olması ya da
yedi iş günü içerisinde olumlu cevap verilmemiş olması gerekmektedir. Bu şartların
varlığı halinde pay sahiplerinin başvurusu üzerine şirket merkezinin bulunduğu
yerdeki asliye ticaret mahkemesi tarafından genel kurulun toplantıya
çağırılmasına ve toplantı gündemini düzenleyip çağrıyı yapmak üzere şirkete
kayyım atanmasına karar verilebilmektedir.
Öte yandan 6102 sayılı TTK'nın anonim
şirketlere ilişkin hükümlerinde, yönetim kurulu üyelerinin kötü yönetim ya da
başka bir haklı sebeple mahkeme kararı ile geçici yada nihai olarak görevden
alınmaları ve yerlerine tedbiren kayyım atanmasına ilişkin ya da yönetim
kurulunun göreve devam etmesiyle birlikte kötü yönetimin önüne geçilmesi
açısından atanacak bir denetim kayyımı vasıtasıyla yönetim kurulunun işlem ve
eylemlerinin denetim kayyımı onayına tabi tutularak denetlenmesine ilişkin bir
düzenleme mevcut olmadığı ve ancak organ eksikliği nedeni ile TTK 530/2.maddesi
uyarınca tedbiren kayyım atanmasının mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Ancak TMK m
426/2’nin kıyasen uygulanmasıyla şirket menfaati ile yönetim kurulunun
menfaatinin çatıştığı durumlarda bu hükme dayanarak kayyımlık müessesesine
başvurulup başvurulamayacağı hususunun da ayrıca incelenmesi gerekmektedir.
Ticari şirketlere kayyım atanmasına
ilişkin hükümlerin sınırlı sayıda olması doktrinde bu açıdan görüş ayrılığına
yol açmıştır. Birinci görüş bu konuda kanun boşluğu söz konusu olduğunu ve
hakimin
bilimsel görüşlerden, teamülden ve
içtihatlardan da yararlanmak suretiyle kanun koyucu gibi hareket ederek bu
boşluğu gidermesi gerektiğini savunurken ikinci bir görüş Türk Medeni
Kanunu’nun 403. Maddesinin 3. Fırkasında vasiliğe ilişkin hükümlerin aksi
belirtilmiş olmadıkça Kayyımlık hakkında da uygulanacağı hükme alındığından
kayyımlık kurumuna ilişkin fazlaca bir düzenlemeye yer verilmemesinin bilinçli
olduğunu, bu kapsamda kanun boşluğunun söz konusu olmadığını ve durumun TMK
hükümlerince ele alınması gerektiğini ileri sürmektedir. Üçüncü bir görüşse
kanun boşluğu olmadığını ve kanunda açıkça öngörülmüş haller haricinde ticari
şirketlere kayyım atanmasının mümkün olmadığını savunmaktadır.
İlgili görüşler çerçevesinde
değerlendirmek gerekirse; birinci görüş kapsamında kanun boşluğu söz konusu
olduğu ve hâkimin hukuk yaratması gerektiği varsayıldığında şirketin kötü
yönetilmesi veya başka haklı sebeplerin varlığı halinde TTK hükümlerince
güvence altına alınmış şirket menfaati ile dürüstlük kuralının gerektirmesi
sonucunda şirkete yönetim kurulu denetlemesi için bu şekilde denetim kayyımı
atanabileceği sonucuna ulaşılabilecektir. İkinci görüş gereğince durumu TMK
kapsamında ele aldığımızda ise şirketin kötü yönetilmesi hususu TMK m 426/2
kapsamında şirket menfaati ile yönetim kurulunun menfaatinin çatışması olarak
nitelendirilebilecek ve TTK m. 1 gereğince hüküm bulunmayan hallerde TMK
hükümlerinin uygulanacağı açıkça kabul edildiğinden yine yönetim kurulunu
denetleyecek bir kayyımın atanabileceği sonucuna ulaşılabilecektir.
Açıklanan gerekçeler kapsamında öğretide
şirketin yönetim kurulunun idare ve temsil yetkisinin devam edeceği ancak
bununla birlikte, denetim kayyumu atanarak yönetim kurulunun karar ve
işlemlerine ilişkin etkin denetim oluşturularak ve şirketin malvarlığı ve
menfaatinin korunacağı bir sistemin TMK ve genel hukuk kuralları çerçevesinde
mümkün olduğu kabul edilmektedir. Bu kapsamda menfaat çatışmasının doğduğu
andan itibaren yasal temsilci olan yönetim kurulunun kayyımın görevine giren
işler bakımından yetkisiz temsilciye benzer konumda olduğu ve yönetim kurulunun
yapacağı işlemlerin (denetim) kayyım izin vermedikçe hüküm ve sonuç
doğurmayacağı bir sistemin varlığının öğretide kabul edildiği ileri
sürülebilecektir.
Bununla birlikte her ne kadar doktrinde
baskın görüş olarak şirketin menfaatinin gerektirmesi halinde TMK’nın vasiliğe
ilişkin hükümleri kıyasen uygulanarak kayyım atanması sebeplerinin
genişletilmesinin mümkün olduğu kabul edilse de önemle belirtmek gerekir ki
yargı aşamasında mahkemeler tarafından kabul edilen görüş herhangi bir hukuk boşluğu
bulunmadığı ve yalnızca organ eksikliği ile yönetim kurulunun görevini yerine
getirmesinde engel bulunması hallerinde kayyım atanabileceğidir. Başka bir
değişle uygulamada şirkete kayyım atanabilmesi için yönetim kurulunun işlevini
yitirmiş olması gerekmektedir. Bu kapsamda yönetim kurulu ve denetim kayyımının
birlikte çalıştığı ikili bir yönetim modeli kanunda bu kapsamda açıkça bir
hüküm bulunmadığı gerekçesiyle kabul edilmemekte ve yönetim kurulu faaliyetine
devam edebiliyorken kayyım atanması yoluna gidilmemektedir.
Nitekim Ankara 6. Asliye Ticaret
Mahkemesi’nin 2021/94 E. 2021/352 K. sayılı ilamında bu husus:
“TTK’da anonim şirketlere kayyım atanmasına
ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Kayyımla ilgili düzenlemeler Türk Medeni
Kanunu’nun 403, 426 ve 427 maddelerinde düzenlenmiştir. TMK’nın 403. maddesine
göre, kayyım, belirli işleri görmek veya malvarlığını yönetmek için vesayet
makamı tarafından atanan bir vesayet organıdır. Kayyım hangi iş sebebiyle
atanmış ise görevinin ve yetkisinin sınırları da bu işe göre belirlenecektir.
Çünkü genel temsil yetkisine sahip değildir. Kayyımın atandığı işlerin
dışındaki işleri yapması mümkün değildir. TMK’ya göre kayyım türleri temsil
kayyımı (TMK md. 426), yönetim kayyımı (TMK md. 427) ve isteğe bağlı (iradi)
kayyım olmak üzere üçlü bir ayrıma tabi tutulmuştur. TMK’nın 426/3 maddesinde
yasal temsilcinin görevini yerine getirmesine bir engel varsa şirkete temsil
kayyımı atanacağı düzenlenmiştir. Dolayısıyla şirkete ilk olarak bu
hükümdeki gibi yasal temsilcinin görevini yerine getirmesine bir engel olması
halinde temsil kayyımı atanabilir. İkinci olarak TMK’nın 427/4’te belirtilen
“gerekli organlarda yoksun kalma” hali karşısında da şirkete yönetim kayyımı
atanabilir. Burada belirtilen hükümler dışında TMK
426 ve 427 maddelerindeki diğer temsil ve yönetim kayyımı atama koşullarını
şirketlere uygulama olanağı yoktur.” [2]
demek suretiyle ortaya konmuştur.
Yine Bakırköy 6. Asliye Ticaret
Mahkemesi’nin 2019/776 E. 2019/910 K. sayılı ilamına göre:
“Anonim şirketlere kayyım atanmasına
ilişkin düzenleme TTK'nda mevcut olmayıp, TMK'nın "Temsil" başlıklı
426. maddesinin 3. bendinde "Yasal temsilcinin görevini yerine getirmesine
bir engel varsa" ve TMK'nın "Yönetim" başlıklı 427. maddesinin
4. bendine göre ise; “Bir tüzel kişi gerekli organlardan yoksun kalmış ve
yönetimi başka yoldan sağlanamamışsa" kayyım atanabilir.” [3]
İlgili mahkeme kararlarında görüleceği
üzere yargı organları tarafından ticari şirkete yalnızca
organ eksikliği ve yönetim kurulunun görevini yerine getirmesinde engel
bulunması halinde kayyım atanabileceği kabul edilmekte olup bu kapsamda hâkimin
hukuk yaratmasına ya da TMK’nın kayyımlığa ilişkin diğer hükümlerinin kıyasen
şirketlere uygulanmasına cevaz verilmemektedir.
Öte yandan öğretide kabul edilen
yönetim kurulu ve denetim kayyımının birlikte çalıştığı ikili yönetim modeli
şirketin daha iyi yönetilmesi amacıyla yönetim kurulu faaliyetlerinin
denetlenmesi ve kötü yönetimin önüne geçilmesi için öngörülse de yargı
kararlarına göre pay sahipleri arasında vuku bulan uyuşmazlıklar hiçbir şekilde
kayyım tayinini gerektirmemektedir. Bu kapsamda yönetim kurulunun şirketi iyi
yönetmediği, temsil edemediği, ortaklığı zarara uğrattığı gibi iddialar
sonucunda şirkete kayyım tayin edilmesi yargı kararları gereğince mümkün
değildir. Başka bir değişler organları iş başında olan bir şirket için yönetim
kötülüğü nedeniyle kayyım atanmasına karar verilemez.[4] İlgili husus açısından
yargı kararlarını incelemek gerekirse;
İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret
Mahkemesi 2012/1650 E. 2013/378 K. sayılı ilamı:
“Her ne kadar davacı taraf şirketin
kötü yönetildiği, sürekli zarar ettiği, yönetim kurulunun gerekli dikkat ve
özeni göstermeksizin şirketi yönettiği iddiası ile kayyım atanmasını talep
etmiş ise de davacı tarafın iddialarının yönetim kurulunun kişisel
sorumluluklarını gerektirmekte olup, kanunda belirtilmiş olan kayyım atanması
için gerekli koşulların bu davada oluşmadığı gerekçesiyle, asıl davanın
kabulüne, birleşen davanın ise reddine karar verilmiştir.” [5]
şeklindedir.
Nitekim İstanbul
Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1599 E. 2021/842 K. sayılı ilamında
da bu husus:
“Bir şirkete kayyım atanmasının yegâne
yolu, şirketin yasal organlarının mevcut olmaması halidir. Bu kural 4721 sayılı
TMK'nın 427/1-4. maddesinde ifade edilmiştir. Bu maddeye göre: Bir tüzel kişi
gerekli organlardan yoksun kalmış ve yönetimi başka yoldan sağlanamamışsa,
yönetim kayyımı atanmak zorundadır, hükmü yönetim kayyumu atanmasına ilişkin
düzenleme olup denetim kayyumu atanmasına ilişkin bir düzenleme içermemektedir.
Somut olayda uyuşmazlık, karşılıklı iddia ve savunmaların içeriği göz önüne
alındığında karşılıklı iddia ve savunmalar çerçevesinde davalı şirketin amacına
zarar verilip verilmediği, özel menfaat sağlanıp sağlanmadığı ya da dürüstlük
kuralına aykırı davranılıp davranılmadığı ve sonuca göre denetim kayyumu
atanması şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında olduğu anlaşılmaktadır.
Asıl olan şirketlerin ortakları tarafından alınan kararlar ile belirlenen
yöneticiler tarafından yönetilmesi olduğu, şirkette organ boşluğu olmadığı,
mevcut yöneticilerin görevlerini gereği gibi yerine getirmiyor ve bu nedenle
şirket zarara uğruyorsa zarara yol açan yöneticinin şirkete ve dolayısıyla
diğer ortaklara verdiği zararların tazmini için her zaman dava açılmasının
mümkün olduğu, yöneticilerin sorumluluğu davasına
konu olabilecek hususlar, şirkete denetim kayyımı atanmasının
gerekçesi olamaz. Şirketi yönetenlerin şirkete ve paydaşlara verdikleri
zararların tazmini, açılabilecek bir sorumluluk davasında her zaman hükme
bağlanabilir.” [6]
olarak açıklanmıştır.
Yine İstanbul
Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2019/771 E. 2021/751 K. sayılı ilamına
bakılacak olursa:
“Tüzel kişiliğe sahip olan şirkete
kayyım atanması için, kural olarak tüzel kişiliğin organsız kalmış olması
gerekmektedir. Bu kapsamda tüzel kişiler için kayyım atanması, ancak organ
boşluğu veya eksikliği ile belli bir işle sınırlı olmak üzere (örneğin şirketi
genel kurula götürmek gibi) mümkün olup, şirket ortak ve yöneticileri
arasındaki sorunların şirkete yönetim kayyımı atanmasına gerekçe yapılması
olanaksızdır. Şirketin kötü yönetilmesi halinde ise, şartları mevcutsa yöneticiler
sorumludur. Oysa somut olayda davalı şirkette bir organ boşluğu
bulunmamaktadır. Davacı ile davalı arasında akdedilen 28.02.2014 tarihli
şirketin tasfiyesine ilişkin sözleşmede de şirketin tasfiyesinin amaçlandığı ve
ortakların şirketi temsildeki münferit yetkileri müşterek yetkiye çevrilmiş
olduğu, her iki tarafça da davalı şirket ile aynı alanda iştigal etmek üzere
şirketler kurulduğu görülmüştür. Bu durumda somut olayda 6102 sayılı TTK'nın
630/2. maddesinde düzenlenen kayyım atanma koşulları oluşmamıştır.” [7]
şeklinde olduğu görülecektir.
Son olarak ilgili husus Yargıtay 11.
Hukuk Dairesi. 2016/1427 e. 2017/3461 K. sayılı ilamıyla:
“Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi
raporu ve tüm dosya kapsamına göre; 6102 sayılı TTK'nın anonim şirketlere ilişkin
hükümlerinde, yönetim kurulu üyelerinin kötü yönetim yada başka bir
haklı sebepten dolayı mahkeme kararı ile geçici yada nihai olarak görevden
alınmaları ve dolayısı ile yerlerine tedbiren kayyım atanmasına cevaz
veren bir düzenlemenin mevcut olmadığı, ancak organ
eksikliği nedeniyle TTK'nın 530/2. madde hükmü uyarınca
tedbiren kayyım atanmasının mümkün olduğu gerekçesiyle yasal
şartları bulunmayan davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve
belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp,
değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı
vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.” [8]
şeklinde ortaya konmuştur.
SONUÇ
Her ne kadar doktrinde anonim
şirketlerde ortaklar ve yöneticiler arasındaki bazı ihtilafların şirket
malvarlığına zarar getirmemesi için şirket yönetiminin gözetim ve denetim
altında olması gerektiği bu kapsamda Denetim kayyımı tabirinin var olduğu ve şirkete
bir kayyım atanması için illa yönetim kurulunun azledilmesinin gerekli olmadığı
kabul edilse de yargı mercileri tarafından yönetim kurulu işlemlerinin amaca
uygunluk yönünden denetlediği bir kayyımlık modelinin kabul edilmediği görülmektedir.
Nitekim ilgili mahkeme kararlarında görüleceği üzere 6102 sayılı TTK'nın anonim şirketlere ilişkin hükümlerinde, yönetim kurulu üyelerinin kötü yönetim ya da başka bir haklı sebeple mahkeme kararı ile geçici yada nihai olarak görevden alınmaları ve yerlerine tedbiren kayyım atanmasına ilişkin ya da yönetim kurulunun göreve devam etmesiyle birlikte kötü yönetimin önüne geçilmesi açısından atanacak bir denetim kayyımı vasıtasıyla yönetim kurulunun işlem ve eylemlerinin denetim kayyımı onayına tabi tutularak denetlenmesine ilişkin bir düzenleme mevcut olmaması ve şirketi temsille yetkili yönetim kurulunun faaliyetlerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümü olarak TTK’da yönetim kurulu üyelerinin azli ile sorumluluğu müesseselerinin öngörülmüş olması nedenleriyle yöneticilerin sorumluluğu davasına konu olabilecek hususlarda şirkete denetim kayyımı atanamayacağı ve uyuşmazlığın yönetim kurulu üyelerinin azli ile sorumluluğuna ilişkin hükümler çerçevesinde çözülmesinin benimsendiğinin kabulü gerekmektedir. Zira yönetim kurulu, genel kurul tarafından şirketi temsile yetkili olarak seçildiğinden asıl olan yönetim kurulunun temsil yetkisi olup şirketin kötü yönetilmesi halinde yönetim kurulu üyeleri genel kurul kararıyla görevden alınabilmekte ve şirketin kötü yönetilmesinden kaynaklı olarak şirketin uğradığı zararlar bakımından her bir pay sahibi veya genel kurul kararı alınması halinde şirket tarafından, yönetim kurulu üyesinden zararların şirkete tazmin edilmesi istenebilmektedir.
Bu kapsamda açıklanan nedenlerle
uygulamada yasal temsilcinin görevini yerine getirmesine bir engel olması ile
organ eksikliği halleri dışında TMK 426 ve 427 maddelerindeki diğer kayyım
atama koşulları şirketlere uygulanmamakta ve TTK’da buna ilişkin açık hüküm
bulunmaması gerekçesiyle şirketin kötü yönetilmesi sebebine dayanarak kayyım
atanması taleplerine yargı organlarınca cevaz verilmemektedir.
Stj. Av. Beyza Nur Göksel
Kaynakça:
1. Battal,
Ahmet, Ticaret ve Fikri Mülkiyet Hukuku Dergisi, 2016/1, “Kayyım Denetimindeki
Anonim Şirketin Yönetimi”, s.24
2. Ankara
6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/94 E. 2021/352 K. sayılı ilamı
3. Bakırköy
6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/776 E. 2019/910 K. sayılı ilamı
4. Altaş,
Soner, “Anonim Şirkete TTK ve TMK uyarınca Kayyım Atanması”
5.
İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2012/1650 E. 2013/378 K. sayılı
ilamı
6. İstanbul
Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1599 E. 2021/842 K. sayılı ilamı
7.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2019/771 E. 2021/751 K.
sayılı ilamı
8. Yargıtay
11. Hukuk Dairesi. 2016/1427 e. 2017/3461 K. sayılı ilamı