Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

ANONİM ŞİRKETLERDE YÖNETİM KURULUNUN ŞİRKETLE İŞLEM YAPMA YASAĞI

ANONİM ŞİRKETLERDE YÖNETİM KURULUNUN ŞİRKETLE İŞLEM YAPMA YASAĞI

1. Genel Bakış

 

Türk Ticaret Kanunu’nda anonim şirketler bakımından sermayenin ve tüzel kişilik varlığının devamının sağlanması için pek çok koruyucu hüküm yer almaktadır. Bunlardan biri de anonim şirketlerde yönetim kurulu üyelerinin şirketle işlem yapmasının yasaklanmasıdır.

 

MADDE 395- “Yönetim kurulu üyesi, genel kuruldan izin almadan, şirketle kendisi veya başkası adına herhangi bir işlem yapamaz; aksi hâlde, şirket yapılan işlemin batıl olduğunu ileri sürebilir. Diğer taraf böyle bir iddiada bulunamaz.”

 

“Şirketle işlem yapma, şirkete borçlanma yasağı” başlıklı bu maddede şirketi temsil ve idareyle sorumlu Yönetim Kurulu üyelerinin şirkete zarar vermesinin önüne geçmek amaçlanmıştır. 6102 sayılı TTK'nın bu hükmü, bazı değişiklikler içermekle birlikte mülga 6762 sayılı Kanun'un 334. Maddesine karşılık gelmektedir. 

 

Şirketle işlem yapma, şirkete borçlanma yasağı kapsamına giren işlemler geçersizdir ancak iki farklı açıdan bu hususa değinilmesi gerekir. Çünkü bu geçersizliği yasağa aykırı davranan Yönetim Kurulu üyesi ileri süremeyecektir. Yasağa aykırı işlemlere şirket yönünden bakıldığında ise, yasağa aykırı sözleşme şirket yetkililerince ileri sürülmemiş ve sözleşmenin gereklerine uyulmuş ve aradan belli bir süre geçmişse şirket icazet vermiş sayılmalıdır. Bu icazet de akdin geçersizliğinin ileri sürülmesini engellemelidir. Zira aksinin kabulü halinde şirketin hakkını kötüye kullanmasına izin verilmiş olur [1].

 

1.1. Genel Kurul’un İzni

 

Yönetim kurulu üyelerinin şirketle işlem yapabilmesi hususunda Genel Kurul’un izni zaruridir. Bu izin, belirli bir işlem için ya da genel nitelikte verilebilir. İznin kapsamı ve şekli, genel kurulun gündemine bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Ancak, genel nitelikte verilen bir iznin sadece işletme konusuna dâhil işlemleri kapsadığı kabul edilmektedir.

 

a. Genel Kurul İzninin Kapsamı

 

Kanun koyucu, yönetim kurulu üyelerinin şirketteki yetki ve pozisyonlarını kötüye kullanarak şirketle işlem yapmalarını TTK 395/1 maddesi ile engellemektedir. Bu düzenlemenin amacı göz önüne alındığında, yalnızca yönetim kurulu üyeleri değil, şirketin yönetim ve idaresinden sorumlu olan diğer kişiler de bu yasak kapsamına alınmalıdır [2].  Yargıtay’ın bu doğrultuda verdiği şirket müdürlerinin yasak kapsamında kabul edilmesine ilişkin olarak şirkete bağlılık ve özen yükümlülüğüne atıflı karar şu şekildedir: “Her ne kadar 6102 Sayılı TTK 644/1-b. bendinde TTK 395. maddeye atıf bulunmadığından, ortak olan şirket müdürlerinin şirketle işlem yapması açıkça yasaklanmamışsa da TTK'nın 626. maddesi uyarınca şirket müdürleri ve yöneticileri şirkete bağlılık ve özen yükümlülüğü altında bulunmaktadır. Somut olayda, davacı tarafça, davalı eylemlerinin dürüstlük kuralına aykırı olduğu ileri sürüldüğüne göre, davalının şirkete ait gayrımenkul ve araçların satışında gösterdiği tutum ve davranışların şirkete karşı bağlılık ve özen yükümlülüğüne aykırı olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.” [3].

 

Üyelere izin verilmesi hususunda Genel Kurul’un yetkisi kendisine hastır. Genel Kurul bu iznin kapsamını genişletebilir, daraltabilir; bu izni kaldırabilir.

 

Bu izin kendi namına yasak kaldırılan yönetim kurulu üyesi bakımından hüküm ifade edecektir.

 

Yönetim kurulu üyesinin idare ve temsil yetkisinin devri halinde bu kişilerin de bu yasağın Genel Kurulca kaldırılmasından istifade etmesi ise düşünülemez.

 

2. Şirketle İşlem Yapma Yasağı Kapsamında Kabul Edilen İşlemler

 

TTK 395’in ilk fıkrasında, mülga kanundaki “şirket konusuna giren ticari işlem” ifadesi yerine “herhangi bir işlem” denilmekle hangi işlemlerin yasak kapsamında kabul edildiği bakımından geniş bir yorum şekli benimsenmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır. Şu hâlde, TTK m. 395/1 değerlendirildiğinde, yönetim kurulu üyesinin anonim şirketle işlem yapma yasağının kapsamına ticari veya şahsi farketmeksizin her türlü işlem girmektedir.

 

TTK 395’in düzenleme gerekçesi ve maddenin işaret ettiği fiillere örnek gösterilmesi bakımından Yargıtay kararı şu şekildedir:

“Bu maddenin düzenlenme gerekçesi, yönetim kurulu üyesinin şirketle kendi adına veya başkası adına işlem yaparken kendi çıkarlarını ve temsil ettiği kişilerden birinin çıkarını diğerine feda etmesini engellemektir, işlemin her iki tarafında da aynı yönetim kurulu üyesinin bulunması durumunda ortaklığın çıkarlarının zarara uğrama olanağı yüksektir. Bu nedenle anılan madde yönetim kurulu üyesinin şirketle kendi veya başkası adına işlem yapılmasını yasaklamaktadır. Yönetim kurulu üyesinin kendi lehine ortaklık aleyhine üçüncü kişilerle sözleşme yapması da mümkündür. Örneğin, yönetim kurulu üyesinin kendi kişisel borcu için ortaklık adına üçüncü kişi ile kefalet sözleşmesi imzalaması böyledir. Kendi kişisel borcu için ortaklık adına kefalet sözleşmesi imzalayan bir yönetim kurulu üyesinin, bunun ortaklığın zararına kendi çıkarına olduğunu bilmemesi mümkün değildir.” [4].

 

2.1. Temsilcinin Kendisiyle İşlem Yapması ve Çifte Temsil

 

Türk hukukunda, "temsilcinin kendisiyle işlem yapması" ve "çifte temsil" konuları açıkça düzenlenmemiş olsa da, doktrinde ve yargı içtihatlarında bu tür işlemlerin genellikle geçersiz sayıldığı genel kabuldür. Temsilcinin hem kendisi hem de temsil edilen adına işlem yapması anlamına gelen çifte temsilde, temsil olunan kişinin açık rızası veya onayı bulunmuyorsa ya da menfaatine zarar verme riski varsa, bu işlemler geçerli sayılmaz. Aksi takdirde, temsilcinin bu işlemleri gerçekleştirme yetkisi olmadığından, yetkisiz temsil durumu ortaya çıkar ve bu işlemler ancak temsil olunanın sonradan vereceği onay ile geçerlilik kazanabilir. Bu tür işlemler askıda hükümsüz olarak değerlendirilir (BK 46-47) [5]

 

2.2. Şirket Temsil Yetkisinin Kötüye Kullanılması

 

Temsil yetkisinin kötüye kullanılması temsilcinin, yetki sınırları içinde hareket etmesine rağmen, yaptığı işlemin temsil olunanın (şirketin) çıkarlarına açıkça aykırı olması durumunu ifade eder. Bu kötüye kullanım, hileli bir anlaşmaya dayanabileceği gibi, temsil yetkisinin bilinçli ya da bilinçsiz olarak temsil olunanın menfaatlerine ters düşecek şekilde kullanılması şeklinde de ortaya çıkabilir. Hileli anlaşmalar yoluyla gerçekleştirilen işlemler, Türk Borçlar Kanunu'nun 27/1. maddesi uyarınca ahlaka aykırılık sebebiyle kesin hükümsüz sayılırken, temsil yetkisinin kötüye kullanıldığı diğer durumlarda yetkisiz temsile ilişkin hükümler uygulanmalıdır.

 

TTK 395/1'deki yasağın muhatabının "şirketi temsil eden kişi" değil, "şirketle işlem yapan kişi" olduğunu göz önünde bulundurmak gerekir. TTK 395/1 kapsamında yasaklı bir kişiyle yapılan işlemlerin otomatik olarak şirketin çıkarlarına aykırı olduğu genellemesi yapılamaz. Bu durum sadece bir olasılıktır ve TTK 395/1 bu ihtimale karşı özel bir koruma mekanizması sunar. Dolayısıyla, temsil olunanın menfaatine aykırı bir eylem olmaksızın, temsil yetkisinin kötüye kullanıldığını iddia etmek mümkün değildir [6].

 

Temsilciler, temsil yetkisini kullanırken, temsil olunanın iradesine aykırı işlem ve hareketlerden kaçınmalı ve onun menfaatine olacak şekilde hareket etmelidirler. Zira TTK m. 369/1 hükmü “Yönetim kurulu üyeleri ve yönetimle görevli üçüncü kişiler, görevlerini tedbirli bir yöneticinin özeniyle yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini dürüstlük kurallarına uyarak gözetmek yükümlülüğü altındadırlar” demekle bu hususu hüküm altına almıştır. Bu doğrultuda Yargıtay, bazı satış işlemlerini, temsil yetkisinin kötüye kullanılması olarak yorumlamıştır: “...şirket hisselerini dava dışı kişilere devrini yapmadan önce şirkete ait taşınmazları davalı ...'e sattığı, bu kişinin ...'in damadı olduğu, satış bedeli ile gerçek bedel arasında fahiş fark bulunduğu, satış bedellerinin şirket kasasına girmediği hususları ihtilafsızdır. Şirket adına yapılan satış işlemlerini ise Özel Dairenin bozma kararına göre şirket müdürü yapmış olup yukarıda açıklanan gerekçeye göre davacı şirketin iddiasının temsil yetkisinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı olduğu açıktır.” [7].

 

2.3. Konusu Kambiyo Senedi Olan İşlemeler

 

Şirketi idare-temsil görev ve yetkisini haiz yönetim kurulu üyesinin şirketle kambiyo senetleri aracılığıyla kendisi veya üçüncü kişiler adına yaptığı işlemler de yasak kapsamında kabul edilmiştir. Uygulamada bu hususta kambiyo senedinin keşidecisinin şirket temsilcisi, şirketin ise temsilciye aval veren olduğu durumlara sık rastlanmaktaydı. Yargıtay’ın bu hususta verdiği çeşitli kararlardan, tereddütsüz olarak, yasak kapsamını işbu durumu da kapsar nitelikte geniş yorumladığı anlaşılmaktadır.

 

Zira, şirketin yönetim kurulu üyesi lehine aval vermesi ile ilgili olarak “Asli müdahil davacı şirketin temyizine gelince, asli müdahilin davasında, asli müdahilin aval veren olarak gösterilmesinin usulsüz olduğundan bahsedilmiştir. Dava konusu bono incelendiğinde bono keşidecisinin şirket temsilcisi, şirketin ise temsilciye aval veren olduğu anlaşılmaktadır. Davacı ...’ın asli müdahil şirketi temsile yetkili bulunduğu, kendisinin keşideci olduğu bonoda davacı ...’ın şirketi temsil yetkisini kötüye kullanarak asli müdahil şirketi bonoda aval veren yaptığı temsilin, temsil yetkisinin kötüye kullanması nedeniyle bu aval işleminin batıl olduğu ve bu nedenle asli müdahil şirketin dava konusu bonodan dolayı borçlu olmadığı anlaşılmaktadır. Zira temsilcinin kendisiyle işlem yapması kural olarak yasaktır. Temsilcinin izinsiz olarak kendisiyle yaptığı işlem sakat bir işlemdir. Bu işlem temsil olunanı bağlamaz. Özenli bir temsilci, iyiniyet ve sadakat borcu gereği, temsil ettiği şirketin çıkarına aykırı olarak bir işlem yaparsa bu işlem kural olarak temsil görevinin dışında kalır ( Doç. Dr. ..., Anonim Şirketlerde Şirketle İşlem Yapma Yasağı ve Çifte Temsil, Ankara, 2005, S: 67-78-228 ). Bu nedenle asli müdahilin davasının, bu bağlamda değerlendirilmeden karar verilmesi doğru olmamıştır.” [8] şeklindeki karar yasağın ihlaline örnek gösterilebilecektir.

 

Bununla birlikte, şirket ile yönetim kurulu üyesi arasında imzalanan kambiyo senetleri gibi işlemlerde, eğer şirket yetkilisi aynı zamanda kambiyo senedini lehtar olarak gösteriyorsa, bu tür işlemler de yasak kapsamında değerlendirilir. Bu bağlamda, yönetim kurulu üyesi adına düzenlenen senetlerde genel kurul izni alınmamışsa, şirketin sorumluluğu doğmayabilecektir.

 

3. İzin Almaksızın Yapılan İşlemlerin Hukuki Sonuçları

 

Genel kuruldan izin alınmaksızın yapılan işlemler batıl olarak kabul edilir. Ancak, bu batıllık her iki tarafça ileri sürülebilir nitelikte değildir. Şirket, böyle bir durumda yapılan işlemi geçersiz sayabilir, ancak işlemin diğer tarafı (üye veya üçüncü kişi) bu iddiada bulunamayacaktır.

 

4. Sonuç

 

Türk Ticaret Kanunu’nun 395. maddesi, yönetim kurulu üyelerinin şirketle işlem yapma konusundaki yetkilerini sınırlayarak, şirketin çıkarlarının korunmasını amaçlayan önemli bir düzenlemedir. Bu düzenleme, üyelerin yetki ve sorumluluklarını netleştirirken, şirketin zarar görme ihtimalini minimize eder. Böylece, çıkar çatışmalarının önlenmesi ve yönetim kurulu üyelerinin yetkilerini kötüye kullanmalarının engellenmesi hedeflenir. Hangi işlemlerin yasak kapsamında olduğu konusunun tahdidi olarak sayılması mümkün olmadığından, şirketle işlem yapma konusunda temkinli olunması faydalı olacaktır.

 

Stj. Av. Feyza Bilgiç

 

Kaynakça:

1. Doç. Dr. Necla Akdağ Güney, Anonim Şirket Yönetim Kurulu, 2012, s.144

2. Muhammed Sulu, Anonim Ortaklıklarda Şirket Menfaati Kavramı, 2019, s. 153

3. Y. 11. HD., T. 16.2.2022,E. 2020/2149, K. 2022/1158 (Lexpera)

4. Y. 11. HD.,T. 10.1.2014, E. 2012/7791, K. 2014/427 (Corpus)

5. Özsoy, Mehmet Akif, Özsoy, Ahmet, Anonim Ortaklıkta Şirketle İşlem Yapma Yasağına Aykırılık Bağlamında Kambiyo Taahhütlerine İlişkin Bir Değerlendirme, 2024, s. 1583-1584

6. Kocayusufpaşaoğlu, Hatemi/Serozan/Arpacı, Borçlar Hukuku, 2017, s. 433.7. HGK., T. 22.3.2023, E. 2023/11214, K. 2023/246

8. Y. 11.HD., 08.3.2021, E. 2020/3893, K. 2021/2153 (Lexpera)

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN