1. Aile
Konutu
Aile konutu kavramı 4721 Sayılı Türk
Medeni Kanunu terminolojisiyle hukuk hayatımıza girmiş olan en önemli
kavramlardan birisi olup, TMK’nın gerek evliliğin genel hükümlerini gerek mal rejimlerini
gerekse mirasın paylaşımını9 düzenleyen hükümleri arasında yer almış olan
önemli bir kavram olmasına karşın, TMK’ da aile konutu kavramına ilişkin bir
tanıma yer verilmemiştir. TMK’nın gerekçesinde kavrama ilişkin bir tanıma yer
verilmiş olup, aile konutu gerekçede “eşlerin bütün yaşam faaliyetlerini
gerçekleştirdiği, yaşantısına buna göre yön verdiği, acı ve tatlı günleri
içinde yaşadığı, anılarla dolu bir mekân” olarak tanımlanmıştır. [1]
Ayrıca aile konutuna ilişkin Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü’nün 11.06.2002 tarih ve 2002/7 sayılı, 4721 sayılı
Türk Medeni Kanunu konulu genelgesinde [2] de bir tanım yer almakta olup, aile
konutu ilgili genelgenin I/3. maddesinde “eşlerin bütün yaşam faaliyetlerini
gerçekleştirdiği ve düzenli yerleşim amacıyla kullandıkları mekân” olarak
tanımlanmıştır. [3]
Yargıtay da aile konutunu; “eşlerin
bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdikleri, acı, tatlı günlerini
yaşadıkları, yaşam faaliyetlerini yoğunlaştırdıkları mekân [4]”, “eşlerin
müşterek yaşamlarını sürdürmeleri için ayrılan ve aynı konutta iki tarafın da
yaşama hakkını güvenceye alan hukuksal bir kurum” [5] olarak tanımlamaktadır. [6]
2. Kira
Sözleşmesinin Tarafı Olmayan Eşin Sözleşmenin Tarafı Olma Talebi
Yukarıda açıklamış olduğumuz üzere TMK’da
aile konutunu ortak hayatın kurulması ve aile müessesesinin kültürümüzdeki
önemi nedeniyle özel olarak düzenlemiştir. TMK m. 194 ile eşlerden birinin aile
konutu üzerinde yapacağı tasarruflar diğer eşin rızasına bağlanmıştır.
TMK 194 madde şu şekildedir;
“Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası
bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile
konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.
Rızayı sağlayamayan veya haklı bir
sebep olmadan kendisine rıza verilmeyen eş, hâkimin müdahalesini
isteyebilir.
Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz
malın maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin
verilmesini tapu müdürlüğünden isteyebilir.
Aile konutu eşlerden biri tarafından
kira ile sağlanmışsa, sözleşmenin tarafı olmayan eş, kiralayana yapacağı
bildirimle sözleşmenin tarafı hâline gelir ve bildirimde bulunan eş diğeri ile
müteselsilen sorumlu olur.”
Görüleceği üzere bu düzenlemeye göre
aile konutu her zaman eşlerden birinin mülkiyetindeki konut olmayabilir. Bazen
de aile konutu, eşlerden birinin akdedeceği kira sözleşmesi ile de
sağlanabilir. Aile konutunun kira ile sağlandığı durumlarda kira sözleşmesinin
tarafı olmayan eş, kiraya verene bulunacağı bildirimle kira sözleşmesinin
tarafı haline gelebilecektir.
Ayrıca tarafların boşanma sürecinde
olması aile konutunun bu vasfını değiştirmez. Evliliğin sona ermesi halinde
aile konutundan kimin yararlanmaya devam edeceği konusunu ise TMK m. 254
düzenlemektedir. Buna göre, evliliğin iptal ya da boşanma kararıyla sona ermesi
halinde öncesinde aile konutu olarak kullanılan taşınmazda kalmaya ve ev
eşyasından yararlanmaya hangi eşin devam edeceğini taraflar kendi aralarında
kararlaştırabilirler. Tarafların bu şekilde bir anlaşmaya varamamaları halinde
ise hâkim, somut olayın özelliklerini, tarafların sosyal ve ekonomik
durumlarını göz önünde bulundurarak aile konutunda kalmaya devam edecek eşi
iptal veya boşanma kararıyla birlikte resen belirler. Bu durumda kira
sözleşmesinin tarafı olmayan eş gerek boşanma sürecinde gerekse boşanmadan sonra
kiraya verene bildirimde bulunarak kira sözleşmesinin tarafı haline
gelmektedir.
Ayrıca paylaşmalı
mal ayrılığı rejimini düzenleyen TMK m. 254/4 hükmüne göre hâkim boşanma veya
iptal kararıyla beraber kira sözleşmesinin tarafı olmayan eşin kalmasına karar
verebilir. Bu durumda hâkim, kiracı olmayan eşe taşınmazın kullanım hakkını
vermekle beraber kira sözleşmesini de değiştirmektedir. Böylece kira
sözleşmesinde hâkim kararıyla değişiklik yapılmış olmaktadır. Bu husus hâkimin
takdir yetkisi içerisinde olup her olay kendi içinde değerlendirilmelidir.
3. Kiracılık
Sıfatını Kazanan Eşin Sorumluluğu
Yukarıda
açıklamış olduğumuz üzere kiralayana yapacağı bildirim ile kira sözleşmesinin
tarafı haline gelir. Zira evlilik veya konutun aile konutu olması diğer eşi
kendiliğinden kira sözleşmesinin tarafı haline getirmez. Bu bildirimin
yapılması için hukukumuz bir süre sınırı öngörmemektedir. Fakat aile konutu
vasfının ve evlilik birliğinin sona ermesinden veya kiraya verenin sözleşmeyi
feshetmesinden önce bildirim yapılmalıdır. Bu bildirimin diğer eş tarafından
kiraya verene karşı yapılması gerekmektedir. Kiralayanın bu duruma karşı çıkma
hakkı bulunmamaktadır. Yani bildirim ile beraber eş otomatik olarak kira sözleşmesinin
tarafı haline gelmektedir. Bu durum TMK 194/son hükmü gereğidir.
Diğer eşin bu bildirimle kira
ilişkisinin bir tarafı haline gelmesinin sonucunu TMK.m.194 düzenlemiştir. Kiraya
Verene bildirimde bulunmak şartıyla kira sözleşmesinin tarafı haline gelen eş,
kiracı eşle birlikte kiraya verene karşı zincirleme bir şekilde sorumlu
olmaktadır. Diğer eşin kira sözleşmesinin tarafı haline gelmesinin diğer bir
sonucunu TBK.m.349 düzenlemektedir. Buna göre kiraya veren fesih ihtarı ve
ihtar ile birlikte ödeme süresini kiracıya ve eşine ayrı ayrı tebliğ etmesi
gerekecektir. Bu emredici bir düzenlemedir.
Av. Gülden Mehmed
Kaynakça:
1. Barlas,
Nami, Yeni Türk Medeni Kanunu Hükümleri Çerçevesinde Eşler Arası Hukuki İşlem
Özgürlüğü ve Sınırları, Prof. Dr. Necip Kocayusufpaşaoğlu’na Armağan, Seçkin
Yayınları, Ankara 2004, s.122.; Yazar, gerekçede yer alan tanımı, hukuki
olmaktan çok romantik karakterli bir tanım olduğunu belirterek eleştirmektedir.
2. Genelgenin
tam metni için bkz. http://www.tkgm.gov.tr/ana.php?Sayfagenelgedetay&Id=263.;
Özuğur, Ali İhsan, Mal Rejimleri, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2007, s.145.;
Şıpka, Şükran, Aile Konutu İle İlgili İşlemlerde Diğer Eşin Rızası, Beta
Yayınları, 2. Bası, İstanbul 2004, s.185 vd.
3. Genelgede ayrıca edinilmiş mallara katılma rejimi, velayet - çocuk malları konularına da yer verilmiş olup, genelge hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Genç Arıdemir, Arzu, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nün 2002/7 sayılı, 11.06.2002 tarihli Genelgesi’nin Aile Konutu Şerhine İlişkin Hükümlerinin Değerlendirilmesi, Prof. Dr. Özer Seliçi’ye Armağan, Seçkin Yayınları, Ankara 2006, s.127 vd.
4. Y.2.HD.
02.02.2006 tarih, 2005/16473 E., 2006/799 K. sayılı kararı (E.T.10.04.2023,
www.lexpera.com)
5. Y.4.CD.
18.03.2009 tarih, 2007/213 E., 2009/5127 K. sayılı kararı (E.T.10.04.2023,
www.lexpera.com)
6. Yargıtay,
İİK’nun 82/12. maddesinin uygulanması anlamında aile konutunu daha geniş ele
alarak “İİK.nun 82/12. maddesinde; borçlunun haline münasip evinin
haczolunamayacağı belirlendikten sonra, aynı maddede ancak evin kıymeti fazla
ise `bedelinden haline münasip bir yer alabilecek miktarı borçluya bırakılmak
üzere haczedilerek satılır` hükmüne yer vermiştir. Bir meskenin borçlunun
haline münasip olup olmadığı haciz anındaki sosyal durumuna ve borçlu ile
ailesinin ihtiyaçlarına göre belirlenir. Buradaki `aile` terimi geniş anlamlı
olup borçlu ile birlikte aynı çatı altında yaşayan, bakmakla yükümlü olduğu
kişileri kapsar.” şeklinde karar vermiştir. Y.12.HD. 30.5.2006 tarih, 2006/8920
E., 2006/11482 K. sayılı kararı (E.T.10.04.2023, www.lexpera.com)
7. 4721
Sayılı Türk Medeni Kanunu