1- Davaya Müdahale Nedir? İdari Yargıda Nasıl Uygulanır?
Kural olarak bir davanın iki tarafı bulunmakta ve dava sonucunda verilecek hüküm yalnızca davanın tarafları hakkında sonuç doğurmaktadır. Fakat bazı hallerde dava sonucunda verilecek hükmün üçüncü kişilerin hukuki durumunu etkilemesi de söz konusudur. Dava sonucunda verilecek hüküm, üçüncü kişilerin hukuki durumunu etkiliyor ise belirli şartların gerçekleşmiş olması koşuluyla üçüncü kişiler görülmekte olan davaya, davacı ya da davalı yanında müdahil olabilirler. O halde müdahale, görülmekte olan bir davanın hüküm sonucundan hukuki durumu etkilenen üçüncü kişinin kendi isteğiyle davaya taraflardan birinin yanında katılmasıdır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nda davaya müdahale düzenlenmemiş olup Kanun’un 31/1 maddesinde 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na atıf yapılmıştır. İlgili madde “Bu
Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve
reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların
vekilleri, dosyanın taraflar ve ilgililerce incelenmesi, feragat ve kabul,
teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama
giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin
sükûnunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler,
elektronik işlemler ile ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla duruşma icrasında
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır. Ancak, davanın ihbarı (…) [23] Danıştay, mahkeme veya hâkim tarafından re
‘sen yapılır. (Ek cümle: 3/11/2016-6754/22 md.) Bilirkişiler,
bilirkişilik bölge kurulları tarafından hazırlanan listelerden seçilir ve
bilirkişiler hakkında Bilirkişilik Kanunu ve 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.” şeklindedir. Madde hükmünden de anlaşılacağı idari yargıda
müdahale kurumu 2577 Sayılı Kanun’da düzenlenmemiş olup 6100 Sayılı kanuna atıf
yapılmıştır.
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ise davaya müdahale asli müdahale ve feri müdahale olmak üzere ikili bir ayrım söz konusudur. Asli müdahale 6100 sayılı Kanun’un 65. maddesinde düzenlenmiş olup madde hükmü “(1) Bir yargılamanın konusu olan hak veya şey üzerinde kısmen ya da tamamen hak iddia eden üçüncü kişi, hüküm verilinceye kadar bu durumu ileri sürerek, yargılamanın taraflarına karşı aynı mahkemede dava açabilir. (2) Asli müdahale davası ile asıl yargılama birlikte yürütülür ve karara bağlanır.” şeklindedir. Hükme göre asli müdahale, üçüncü kişinin hukuki menfaatinin olduğunu düşündüğü ve görülmekte olan davanın taraflarını taraf göstererek derdest olan davanın veya yargılamanın görüldüğü mahkemede dava açması ve bu iki davanın birlikte görülmesidir. İdari yargılama hukukunda asli müdahale kurumunun uygulanması noktasında çeşitli fikir ayrılıkları söz konusudur. Doktrinde bir kısım yazar idari yargıda görülen davaların süreye bağlı olduklarını bu nedenle asli müdahale kurumunun idari yargıda uygulama imkanının olmadığını savunurken bazı yazarlar ise asli müdahalenin yalnızca tam yargı davalarında uygulanabileceği görüşündedir. Doktrinde bu şekilde farklı görüşlerin bulunmasına rağmen, İYUK’un 31. maddesinde HMK hükümlerinin uygulanacağı, hususlar arasında “üçüncü şahısların davaya katılması” ibaresine yer verilmiş, ancak “davanın ihbarı” veya “bilirkişi seçiminde” olduğu gibi ayrıksı bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bu sebeple idari yargıda görülen davalarda yapılacak asli müdahale taleplerinin, yargı yerlerince değerlendirilmesi ve görülen davanın niteliğine göre talep hakkında karar verilmesi yasal zorunluluktur. [1] Doktrinde çeşitli fikir ayrılıkları söz konusu olsa da idari yargıda görülmekte olan bir davada asli müdahale söz konusu olduğu halde, yargı yerleri bu talebi değerlendirecek ve talep hakkında bir karar verecektir.
Feri müdahale ise 6100 sayılı Kanun’un 66-69 maddeleri arasında düzenlenmiştir. Maddeye göre feri müdahale görülmekte olan derdeste bir davada davanın tarafı olmayan üçüncü bir kişinin davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardım etmek amacıyla davaya katılmasıdır. Feri müdahalede asli müdahaleden farklı olarak ayrı bir dava açılması söz konusu değildir. Görülmekte olan davanın taraflarından birisinin yanında davaya katılma söz konusudur. Feri müdahil, kimin yanında davaya katıldıysa ona yardım eder. Feri müdahil her ne kadar idari yargıda re ‘sen araştırma ilkesi söz konusu olsa da davada, hukuki gerçekliğin ortaya çıkarılması ilkesine katkı sağlamaktadır. Görülmekte olan bir davaya feri müdahale söz konusu olduğunda dava sonucunda verilen kararda hüküm yalnızca davanın taraflarına yönelik verilir. Feri müdahil hakkında hüküm verilmez.
2- Müdahalenin Koşulları
2.1. Derdest Davanın Varlığı
Öncelikle davaya müdahalenin söz konusu olabilmesi için derdest bir dava olması gerekmektedir. Derdest bir davadan maksat ilk derece mahkemesine veya Danıştay’ın ilk derece mahkemesi sıfatıyla bakılan bir davanın usulüne uygun açılmış olmasıdır. Öte yandan müdahale talebinde bulunulacak davanın sona ermemiş olması da gerekir. Asli müdahale ve feri müdahale bakımından davaya müdahale zamanları HMK’da farklı düzenlenmiştir. Asli müdahale için HMK m.65 hüküm verilinceye kadar asli müdahale talebinde bulunulabileceğini hüküm altına alırken madde 66’da feri müdahale için tahkikat sona erinceye kadar davaya müdahil olunabileceği öngörülmüştür. Bu noktada kanun yolu aşamasında davaya feri müdahale talebinde bulunulup bulunulamayacağına ilişkin Doktrinde bir birlik bulunmamakla birlikte derdest bir davanın her aşamasında davaya müdahalenin mümkün olmadığı, hüküm verilinceye kadar müdahale edilebileceği, itiraz veya temyiz incelemesi esnasında davaya müdahale edilemeyeceği kabul edilmektedir. Hukuk usulünde ise hüküm verildikten sonra kanun yolu aşamasında davaya müdahalenin mümkün olmadığı kabul edilmektedir. Danıştay’ın da aksi kanaatte kararları bulunmakla birlikte müdahale talebinin kabulüne yönelik verdiği kararlarda gerekçe olarak kanun yolu dahil olmak üzere davanın her aşamasında müdahale bulunabileceğini göstermiştir. Danıştay’ın bazı kararlarında ise kanun yolları aşamasında müdahalenin mümkün olmadığı kabul edilmekle beraber bozma kararı verilerek dosyanın ilk derece mahkemesi tarafından yeniden incelenmesi aşamasında davaya müdahalenin mümkün olduğuna hükmedilmiştir. [2]
2.2. Davanın Tarafı Olmama
İdari Yargılama Usul Kanunu madde 31’in yaptığı atıf üzerine Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda davaya müdahale için üçüncü bir kişinin varlığından bahsedilmektedir. Buna göre davanın tarafları dışındaki üçüncü bir kişi müdahil sıfatına sahip olabilecektir.
2.3. Ehliyetli Olma
Davaya müdahale talebinde bulunacak üçüncü kişinin davanın tarafı gibi taraf ve dava ehliyetine sahip olması gerekmektedir. İYUK madde 14/3 uyarınca idari yargıda davalar öncelikle ehliyet yönünden değerlendirilmektedir. Sübjektif ehliyet yönünden iptal davalarında davacı yönünden menfaat ihlali, tam yargı davalarında kişisel hakkın doğrudan zarar görmüş olma şartları aranmaktadır. [3] Objektif ehliyet yönünden ise HMK madde 50’de medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olanların davada taraf ehliyetine sahip oldukları hüküm altına alınmıştır. Asli müdahalenin söz konusu olduğu halde müdahale talebinde bulunan üçüncü kişinin hem objektif hem de sübjektif dava ehliyetinin bulunması gerekmektedir. Aksi halde asli müdahilin davasının ehliyet yönünden reddi söz konusu olacaktır.
2.4. Hukuki Yararının Olması
Davaya müdahale kurumunda hukuki yarar asli müdahale ve feri müdahale hallerinde farklılaşır. Bu farklılık, feri müdahalenin söz konusu olduğu halde feri müdahilin lehine müdahalede bulunmak istediği tarafın davayı kazanmasında hukuki yararının olması gerekirken asli müdahalede, her davada aranan koşullardan biri olan hukuki yarar aranmaktadır. Asli müdahalede doğrudan doğruya iptali istenen işlemde ve veya tazmine konu işlem veya eylem üzerinde hak sahibi olunması gerekir. Feri müdahale için iptali istenen işlem ve veya tazmine konu işlem veya eylem üzerinde doğrudan bir menfaatinin bulunmaması, yani ayrı bir iptal veya tam yargı davası açma hakkında sahip olmaması gerekir. [4]
3- Müdahale Usulü
Davaya müdahale, müdahilin dava konusu uyuşmazlık ile menfaat ilgisini ortaya koyduğu ve kimin yanında müdahale talebinde bulunduğunu gösterir dilekçeyi mahkemesine sunması ile yapılmaktadır. Mahkemece müdahale talebi değerlendirilmeli ve bir talep bir sonuca bağlanmalıdır. Müdahale talebinin bir sonuca bağlanmadan esas hakkında karar verilmesi bozma sebebidir. Zira bu halde müdahale talebinde bulunan kişinin mahkemeye erişim hakkı ve hukuki dinlenilme hakkı zedelenmiş olacaktır. Danıştay 14. Dairesi’nin 2016/8613 E., 2018/3810 K. ve 17.05.2018 tarihli kararında “Bu durumda; her ne kadar K2 tarafından ıslah yoluyla davaya katılma istemli müdahale dilekçesi verilmişse de, bahsi geçen ıslah isteminin gerçek anlamda kanuni tanımındaki ıslah istemi olmadığı zira ıslah isteminin sadece davanın taraflarınca ve dava konusu miktara ilişkin olarak yapılabileceği, Mahkemeye verilen dilekçe ile K2'nin nihai amacının davaya "müdahale” talebi olarak değerlendirilmesi gerektiği, bu müdahale dilekçesinin taraflara tebliği ile müdahale istemi hakkında taraflara itirazda bulunabilmeleri için bir süre tanınarak, müdahale istemi hakkında ayrıca bir karar verilmesi gerekirken; müdahale istemi karara bağlanmadan işin esası incelenerek verilen temyize konu İdare Mahkemesi kararında usul hükümlerine uyarlık bulunmamaktadır.” [5] şeklinde hüküm kurmuş ve müdahale talebi hakkında karar verilmeden esas hakkında karar verilmesini bozma sebebi kabul edilmiştir.
4- Davaya Müdahalenin Sonuçları ve Müdahilin Hak
ve Yetkileri
4.1. Davaya Müdahalenin Sonuçları
Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 68/2’de “Mahkeme katıldığı noktadan itibaren taraflara bildirilen işlemleri müdahile de tebliğ eder.” hükmü yer almaktadır. Hükme göre müdahil davaya katıldığı andan itibaren yargılama faaliyetiyle ilgili olarak taraflara yapılan bütün bildirimlerin müdahile yapılması gerekir. Konuya ilişkin Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 2021/4 Esas, 2023/1 Karar sayılı kararı 25 Mayıs 2023 tarihli kararda müdahilin yanında katıldığı tarafın kanun yollarına başvurmaması halinde, tek başına kanun yoluna başvurup başvuramayacağı konusunda farklı kararlar ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, T.C. Anayasası, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu ile 2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun ilgili hükümlerine yer verilmiştir. Anılan karar ise “İdari yargının kendine özgü özellikleri göz önüne alınarak konu değerlendirildiğinde, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile tarafın işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usul işlemini yapma hakkı tanınan müdahilin, yanında katıldığı taraf hakkında verilen karara karşı tek başına kanun yollarına başvurabilmesinin, adil yargılanma hakkının temini bakımından gerekli olduğu neticesine ulaşılmıştır. Öte yandan söz konusu düzenlemeler, yanında davaya katıldığı tarafın davadan ya da temyizden feragati veya vazgeçmesi yahut davayı kabul etmesi gibi aksi yöndeki iradesinin varlığı halinde müdahilin kanun yollarına başvurmasına engel teşkil etmektedir. Yani müdahilin, tarafın aksi yönde iradesinin varlığı halinde, bu iradeye aykırı ve bu iradeyle çelişen bir işlem yaparak kanun yollarına başvurma olanağı bulunmamaktadır. Bu itibarla üçüncü kişinin davaya katılması konusunda İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesinin yollaması nedeniyle uygulanan Hukuk Muhakemeleri Kanunu'ndaki düzenlemeler uyarınca müdahilin, yanında katıldığı tarafın işlem veya açıklamalarına aykırı olmadığı sürece, karara karşı tek başına kanun yollarına başvurabileceği sonucuna varılmıştır. Ayrıca müdahilin tek başına yapmış olduğu kanun yolu başvurusuna ilişkin dilekçenin ilgili yargı merciince yanında katıldığı tarafa da tebliğ edilmesi ve söz konusu tarafın bilgisine sunularak kanun yolu aşamasından haberdar edilmesi gerekmektedir.” [6] şeklindedir. Bahse konu kararda müdahilin, yanında katıldığı tarafın kanun yollarına başvurmaması halinde, onun işlem ve açıklamalarına açıkça aykırı olmamak şartıyla tek başına kanun yollarına başvurabileceği ve ilgili yargı merciince başvuru dilekçesinin yanında katıldığı tarafa tebliğ edilmesi gerektiği yönünde içtihadın birleştirilmesine karar verilmiştir.
4.2. Müdahilin Hak ve Yetkileri
Asli müdahale davası müdahil olunan davadan
ayrı bir dava olarak görüldüğünden asli müdahil davadaki bütün hak ve yetkilere
sahip olup kullanabilmektedir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu uyarınca feri müdahil davanın tarafı
olmayıp dava sonucunda verilen karar taraflar adına verilir ve müdahil adına
karar verilmez. Feri müdahil müdahale talebinde bulunduğu taraf lehine olan
bütün işlemleri yapabilir. Ancak davada yalnızca taraflarca yapılması öngörülen
usuli işlemleri yapamamaktadır. Usuli işlemlere örnek olarak feri müdahil,
davadan feragat edemez, ıslah ve yargılamanın yenilenmesi taleplerinde
bulunamaz. Bunlarla birlikte keşif ve bilirkişi talebinde de bulunamayacaktır.
Ancak davaya katılma müessesesinin amacı; üçüncü kişilerin başkaları arasında
görülmekte olan davanın sonuçlarından etkilenecek haklarının korunması
olduğundan, müdahilin lehine katıldığı tarafın işlem ve açıklamalarına aykırı
olmayan her türlü usul işlemleri de yapabilmektedir. Bu bakımdan feri müdahil
yanında davaya katıldığı taraf kanun yoluna başvurmasa dahi yanında davaya
katıldığı taraf işlemlerine aykırı ve işlemler ile çelişmeyen işlem yapmak
kaydıyla tek başına kanun yoluna başvurabilir. Danıştay içtihatlarında bu
konuda yerleşik bir içtihat olmamasına karşın öğretide feri müdahilin tek
başına kanun yoluna başvurması gerektiği konusunda birlik bulunmaktadır. Öte yandan İdari Yargılama Usulü Kanununun 31.
maddesi ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa yapılan atıf sonucu fer’i müdahaleye
ilişkin hükümler idari davaların özelliklerine uygun şekilde yorumlanmalıdır. Bu
gerekçelerle, uygulamada da artık fer’i müdahilin tek başına hükmü temyiz
edebileceği kabul edilmektedir. Feri müdahil asıl tarafın yardımcısıdır. Bunun
anlamı feri’i müdahilin yanında katıldığı tarafın davayı kazanması için tarafa,
iddia ve savunmasının ileri sürülmesinde, delil göstermesinde ve kanun yoluna
başvurulmasında yardımcı olmasıdır. Asıl tarafın süresi içerisinde temyiz
yoluna başvurmaması, hareketsiz kalması fer’i müdahilin tek başına hükmü temyiz
edememesi anlamına gelmez. [7] Asıl tarafın yapmayı ihmal ettiği işlemleri de
yapabileceği doktrinde kabul edilmektedir. Danıştay 6. Dairesi’nin 2017/915 E.,
2017/2574 K. ve 12.04.2017 tarihli kararında “Taraflardan birinin istinaf
safhasında sunduğu bir dilekçenin bir gerekçe olmaksızın reddedilmesi ya da
incelenmemiş olması adil yargılanma hakkının bir alt başlığı olan mahkemeye
erişim hakkına da aykırı düşmektedir. Bu nedenle, davanın konusunun müdahilin
sahip olduğu hak ya da şey olduğu hallerde müdahilin tek başına kanun yollarına
başvurabileceğinin kabulü gerekir. Bu durumda müdahil tarafından yapılan
istinaf başvurusunun da bu kapsamda olduğu görüldüğünden, davanın tarafı olan
davalı idarelerce istinaf yoluna başvurulmamış olması sebebiyle tek başına
yaptığı istinaf başvurusunun incelenmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle
davalı yanında yer alan müdahilin istinaf başvurusunun incelenmeksizin reddine
karar verilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.”[8] şeklinde karar verilerek
müdahilin kanun yoluna başvurusunun incelenmeksizin reddine karar verilmesinde
hukuki isabet görülmemiş ve kararın bozulmasına hükmedilmiştir.
5- Sonuç
İdari yargıda davaya müdahale kurumu, İdari Yargılama Usul
Kanunu’nda düzenlenmemiştir. İYUK müdahale kurumuna ilişkin atıf yapmış ve
devamında birçok sorun da beraberinde gelmiştir. Hak arama hürriyeti, hukuki
dinlenilme hakkı gibi temel haklar, davaya müdahale kurumunun idari yargının
özellikleri de gözetilerek İdari Yargılama Usul Kanunu’nda düzenlenmediğinden
ihlale açık bir haldedir. Unutulmamalıdır ki idari yargıda hukuk
yargılamasından farklı olarak re’sen araştırma ilkesi uygulanmakta olup taraflarca
getirme ilkesinin esas olduğu medeni yargıya ilişkin hükümlerin idari yargıda
uygulanması adil yargılanma hakkı başta olmak üzere birçok hakka halel getirme
tehdidi ile karşı karşıyadır. Davaya müdahale konusunun HMK’ya atıf yapılarak
uygulanması yerine idari yargılamanın özellikleri de göz önüne alınarak İYUK’ta
düzenlenmesi doktrinde yer alan tartışmalara son verecek ve yargı
içtihatlarında birlik oluşmasını sağlayacaktır.
Stj. Av. Ebru Erkmen
Kaynakça:
1. Mehmet
Tosun, Emre Tan “İdari Yargıda Davaya Müdahale (Uygulama ve Teori Açısından
İnceleme), Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, 2015, S.5
2. Yasin,
Melikşah “İdari Yargılama Usulünde Davaya Müdahale” İÜHF, S.1-2, 2011
3. Mehmet
Tosun, Emre Tan “İdari Yargıda Davaya Müdahale (Uygulama ve Teori Açısından
İnceleme), Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, 2015, S.5
4. Mehmet
Tosun, Emre Tan “İdari Yargıda Davaya Müdahale (Uygulama ve Teori Açısından
İnceleme), Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, 2015, S.5
5. Danıştay
14. Dairesi’nin 2016/8613 E., 2018/3810 K. ve 17.05.2018 tarihli kararı
6. Danıştay
İdari Dava Daireleri Genel Kurulunca 2003/512 E., 2003/738 K. ve 16.10.2003
tarihli kararı
7. Pekcanıtez,
Hakan, “İdari Yargıda Fer’i Müdahil Hükmü Tek Başına Temyiz Edebilir Mi?
(Karar Tahlili)”, DEÜHF
8. Danıştay
6. Dairesi’nin 2017/915 E., 2017/2574 K. ve 12.04.2017 tarihli kararı