Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

DAVANIN YENİDEN GÖRÜLMESİNE İLİŞKİN OLARAK VERİLEN İSTİNAF KARARLARINA KARŞI TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU

DAVANIN YENİDEN GÖRÜLMESİNE İLİŞKİN OLARAK VERİLEN İSTİNAF KARARLARINA KARŞI TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU

1.Genel Bakış


Bölge Adliye Mahkemeleri, 2005 yılında yürürlüğe giren 5235 Sayılı “Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin  Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun” ile Türk hukuk sistemi içindeki yerini almıştır. Ancak bu yer edinim, kanunun çıkış tarihi itibariyle yalnızca teorik bir yer edinim olmuştur. Zira 2005 yılında kanundaki yerini alan Bölge Adliye Mahkemelerinin resmen kurulumu ile istinaf incelemesinin resmen yapılabilmesi ancak 2016 yılında mümkün olmuştur.

 

2005 yılında yürürlüğe giren kanun otuz üçüncü maddesinde Bölge Adliye Mahkemeleri görevleri sayılmıştır. Bu görevler adli yargı ilk derece mahkemelerince verilen ve kesin olmayan hüküm ve kararlara karşı yapılacak başvuruları inceleyip karara bağlamak ve kanunda verilen diğer görevleri yapmaktır. [1]

 

Kurulumundan itibaren görevlerinde açıkça belirtildiği üzere, Bölge Adliye Mahkemelerinin  asıl görevi istinaf incelemesi yapmaktır. İstinaf incelemesi, öğretide geniş ve dar istinaf olarak ikiye ayrılmaktadır. Geniş istinaf sisteminde söz konusu davaya ilişkin daha önce başka bir yargılama yapılmamış gibi inceleme yapılması söz konusudur. İstinaf incelemesi yapan mahkeme, adeta ilk derece mahkemesi gibi hareket etmekte ve gerek esasa ilişkin gerekse usule ilişkin olarak baştan sona yapılan bir inceleme gerçekleştirmektedir.

 

Dar istinaf sisteminde ise geniş istinafın aksine sıfırdan başlatılan bir inceleme yoktur, istinaf kanun yolu olarak sonraki merci olunduğu bilinciyle istinaf sebepleriyle sınırlı olarak inceleme yürütülmesi esastır. Ayrıca burada, ilk derecede yapılabilen bazı işlemlerin istinaf aşamasında yapılmasına izin verilmemekte, istinaf incelemesinin esasına sınır getirilmekle birlikte istinaf kanun yolunun başlaması itibariyle hem mahkeme hem taraflar bakımından yapılabilecek işlemlere de sınırlar getirilmektedir. Türk hukuk sisteminde yer alan istinaf kanun yolu geniş ve dar öğreti ayrımına göre dar istinaf niteliğindedir.

 

Dar istinaf sistemi benimsenen ve istinafın kelime anlamı olarak Adalet Bakanlığı’na ait hukuk sözlüğünde yer alan “bir işe yeniden başlamak” ibaresi dikkate alındığında [2] Türk hukuk sisteminde istinaf kanun yolu ilk derece mahkemesi tarafından daha önce incelenememiş hususlarda, istinaf sebepleriyle sınırlı olarak Bölge Adliye Mahkemelerinin kendi incelemesi neticesinde karar vermesi esastır.

 

İlk derece mahkemelerinin kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulurken, istinaf mahkemelerinin (Bölge Adliye Mahkemeleri) kararlarına karşı da belirli şartlarla temyiz yolu açıktır. Ancak HMK’nın 362. maddesi, bazı istinaf kararlarının kesin olduğunu düzenler. Bu incelemede, kesin nitelikteki istinaf kararlarının kapsamına genel olarak değinilecek, temyize açık kararların sınırları, Hukuk Muhakemeleri Kanunu 353/1-a madde kapsamındaki kesin kararların kesinlik hükmünün akıbeti Yargıtay içtihatları ve doktrinsel görüşler çerçevesinde ele alınacaktır.

 

1.1. İstinaf ve Temyiz Kanun Yollarının Hukuki Çerçevesi

 

İlk derece mahkemelerinin kararları, hukuka uygunluk ve maddi vakıa denetimi yapılması amacıyla Bölge Adliye Mahkemelerine taşınabilir. İstinaf mahkemesi, dosyayı hem hukuki hem de maddi açıdan inceleyerek yeniden karar verebilir. Bu yönüyle istinaf hem denetim hem de yeni bir hüküm verme mekanizmasıdır.

 

Kanun yolunun ikinci mercii olarak bilinen istinaf incelemesi sonucunda verilen kararlar ise belirli koşullarda bir sonraki yol olarak temyiz yoluna taşınabilir. Temyiz, istinaf mahkemesi kararlarının yalnızca hukuki açıdan incelenmesini amaçlar. Yargıtay, temyiz incelemesinde olayları yeniden değerlendirmez, yalnızca hukuka aykırılıkları denetler. Bu çerçevede, temyiz kanun yolu, istinaf kararlarının hukuki denetiminin yapıldığı bir aşamadır. Yargıtay tarafından yapılan, Bölge Adliye Mahkemesi kararlarına yönelik temyiz incelemesi ancak kanun kapsamında mümkün olacaktır. Zira HMK’nın 362. maddesi uyarınca bazı istinaf kararları kesin nitelikte olduğundan Yargıtay’a taşınamaz.

 

2. Kesin Nitelikteki İstinaf Kararları

 

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 362. maddesi, istinaf mahkemelerinin bazı kararlarının kesin olduğunu ve bu kararlara karşı temyiz yoluna başvurulamayacağını düzenlemektedir.

 

Bu madde kapsamında sayılan haller miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (söz konusu tutar her yıl yeniden belirlenmektedir) (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar, kira ilişkisinden doğan ve miktar veya değeri itibarıyla temyiz edilebilen alacak davaları ile kira ilişkisinden doğan diğer davalardan üç aylık kira tutarı temyiz sınırının üzerinde olanlar hariç olmak üzere 4’üncü maddede gösterilen davalar ile (23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunundan doğup taşınmazın aynına ilişkin olan davalar hariç) özel kanunlarda sulh hukuk mahkemesinin görevine girdiği belirtilen davalarla ilgili kararlar, yargı çevresi içinde bulunan ilk derece mahkemelerinin görev ve yetkisi hakkında verilen kararlar ile yargı yeri belirlenmesine ilişkin kararlar, çekişmesiz yargı işlerinde verilen kararlar, soy bağına ilişkin sonuçlar doğuran davalar hariç olmak üzere, nüfus kayıtlarının düzeltilmesine ilişkin davalarla ilgili kararlar, yargı çevresi içindeki ilk derece mahkemeleri hâkimlerinin davayı görmeye hukuki veya fiilî engellerinin çıkması hâlinde, davanın o yargı çevresi içindeki başka bir mahkemeye nakline ilişkin kararlar, geçici hukuki korumalar hakkında verilen kararlar, üç yüz elli üçüncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararlar olarak sayılmıştır.

 

3. 353/1-a Madde Kapsamında Verilen Bölge Adliye Mahkemesi Kararlarının Kesin Olup Olmadığına İlişkin Değerlendirme

 

Türk Hukukunda güncel mevzuat kapsamında 6100 Sayılı Kanun’un 353. maddesinde ilk derece mahkemelerinin incelemesinden geçerek istinaf kanun yolu ile Bölge Adliye Mahkemeleri önüne gelen kararlardan duruşma yapılmadan verilecek kararlar düzenlenmiştir. İstinaf incelemesinde usul ekonomisi ilkesi gereği ilk derece mahkemesi tarafından hukuka aykırılık olan birtakım hallerde inceleme yapılmaksızın kararın kaldırılarak ilgili ilk derece mahkemesine gönderilmesi söz konusudur.

 

Bu durumlar kanunda; davaya bakması yasak olan hakimin bakmış olması, ileri sürülen haklı ret taleplerine rağmen reddedilen hakimin davaya bakmış olması, mahkemenin görevli ve yetkili olmasına rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermiş olması veya mahkemenin görevli ya da yetkili olmamasına rağmen davaya bakmış bulunması, diğer dava şartlarına aykırılık bulunması, mahkemece usule aykırı olarak davanın veya karşı davanın açılmamış sayılmasına, davaların birleştirilmesine veya ayrılmasına karar verilmiş olması, mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması olarak sayılmıştır.

 

Buradan anlaşıldığı üzere; istinaf kanun yolunda ön inceleme aşaması sonrasında Bölge Adliye Mahkemeleri tarafından bir duruşma yapılıp yapılmayacağı kanun hükmüne göre belirlenmesinin yanında, duruşma yapılmadan kesinleşecek haller kanunda sınırlı sayıda sayılmıştır.

 

Bahsedilen durumlarda Bölge Adliye Mahkemesi esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir. [3]

 

Dosyaya ilişkin yeniden incelemede bulunacak ilk derece mahkemesi, kanun lafzından anlaşılacağı üzere Bölge Adliye Mahkemesi’nin gönderme sebebi ile bağlıdır. Zira burada sayılan kararların duruşma yapılmadan inceleneceği ve bu inceleme sonucu verilen kararın kesinlik teşkil edeceği belirtilmiştir.

 

Duruşma yapılmaksızın incelenen ve kesin hüküm teşkil eden kararların başka bir incelemeye daha tabii olmayacağı gözetildiğinde, bu söz konusu madde kapsamında başvurucu ve tarafların hak kaybına uğratılmaması, kanun amacı ve lafzına uygun olarak yalnızca sayılan durumların mevcudiyeti tespit edildiği hallerde, kural olarak kesin karar niteliği doğuracak ilk derece mahkemesine gönderme kararının verilmesi büyük önem arz eder.

 

İlgili maddede sayılan durumlardan en çok tartışılan, gönderme kararına uygun bir halin tespitinde belirsizlik ve hukuka aykırılık yaratması en muhtemel olan husus, maddenin altıncı fıkrasında yer alan; mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması halinin tespitidir. Zira kanun lafzında yer alan “önemli” kriterinin belirlenmesi hususu önem arz etmekte olup önemli ölçünün tespitinde Yargıtay kararlarının akıbetinin anlaşılması ve somut olay nezdinde ilk derece mahkemesinin yargılama sürecinin incelenmesi bu tespit için gereklidir.

 

Bu tespitin yapılamaması veyahut yanlış yapıldığı bir durum söz konusu olduğu takdirde, madde lafzında sayılan hallerin mevcut olmamasına rağmen, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından ilk derece mahkemesine gönderilen kararlar söz konusu olduğunda, bu karaların kesinlik teşkil etmeyeceğine dair görüşler öğretide yer almaktadır. Bunun yanında HMK m. 353/1-a-6’da mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması halinde gönderme kararı verilebilmesi için öngörülen “önemli” ölçütü bakımından bölge adliye mahkemesinin takdir yetkisi olduğu ve bu yetkinin temyiz denetimine tabi olduğu yönünde görüşler mevcuttur.[4]

 

Kesin nitelikte bir Bölge Adliye Mahkemesi kararının söz konusu olabilmesi, kanunda sayılan sınırlı hallerin mevcudiyetinin isabetli tespiti halinde söz konusudur. Aksi takdirde aşağıda yer verilen Yargıtay kararlarında görüleceği üzere, kesin karar niteliğine haiz bir kararla karşı karşıya olunduğu söylenemeyecektir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.353/1-a kapsamında verilen gönderme kararlarının, sınırlı sayı ilkesine haiz sayılan hallerden birini oluşturmamasına rağmen, ilk derece mahkemesine yeniden yargılama yapılmak üzere gönderme kararı alındığı hallerde, bu kararların kesin olmadığı zira bu kesin karara netice oluşturacak olayın sübut bulmadığı tespitinin yapılması ile bu kararların temyize konu edilebileceğine yönelik Yargıtay kararları bulunmaktadır. Bu kararlar, tarafların hak kaybına uğramaması ve adil yargılanma hakkının gözetilmesi için önem arz etmektedir.

 

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2020/238 Esas 2022/1161 Karar sayılı kararı, bahse konu edilen 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 353/1-a maddesi kapsamındaki kesin karar nitelendirmesinin kapsamı bakımından önemli tespit ve esaslar içermektedir.


“Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince verilen davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ... Asliye Ticaret Mahkemesinin 10.02.2017 tarihli ve 2014/1753 E., 2017/196 K. sayılı kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılmasına, dosyanın ... Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiş, ... Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince verilen kararın kesin olarak verildiği gerekçesiyle temyiz talebinin reddine ilişkin ek kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda temyiz talebinin reddine ilişkin ek karar kaldırılmak suretiyle hüküm bozulmuş, ... Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.”

 

Karara konu olay ve süreç görüldüğü üzere, 353/1-a-6 maddesi gereği kaldırılan ve somut olay bazında kesin karar niteliğinde olduğu iddiasına haiz kararın temyizine ilişkindir. İlgili karara ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi ek kararı:

 

“Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. Bölge Adliye Mahkemesinin 11. Hukuk Dairesinin 12.03.2018 tarihli ve 2017/1286 E., 2017/1171 K. sayılı ek kararı ile; kararın kesin olarak verilmiş olduğu gerekçesiyle temyiz talebinin reddine karar verilmiştir.”

şeklindedir. Bu ek karara ilişkin olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu öncelikle kararın kesinliği niteliğine yönelik inceleme ile değerlendirmesine başlamıştır.

 

“Bu bağlamda temyize konu karar ile ilişkili usul hükümleri gözden geçirilmelidir. 6100 sayılı HMK’nın 353. maddesinde Bölge Adliye Mahkemelerince duruşma yapılmadan verilecek kararlar sayılmış olup, 353/l-a-6. maddesinde ilk derece mahkemesince, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması halinde, esasa ilişkin inceleme yapılmaksızın kararın kaldırılmasına kesin olarak karar verileceği düzenlenmiştir. Anılan bu düzenleme ile bölge adliye mahkemesinin dosyayı ilk derece mahkemesine geri gönderme sebepleri, buna bağlı olarak bu yönde ve kesin nitelikli bir karar verilebilmesinin koşulları sayılmış olup öngörülen sebepler arasında, mahkemece belirtildiğinin aksine, “delillerin eksik toplanmasına” yahut “inceleme yetersizliğine” yer verilmemiştir. Öte yandan HMK’nın 353/1-a-6 maddesinin, eksik delil toplanması veya delilin eksik incelenmesi halinde ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak dosyanın esas hakkında inceleme yapılmaksızın mahalline iadesini mümkün kıldığı şeklinde yorumlanması halinde, HMK’nın 371/1-ç bendine göre karara etki eden yargılama eksikliğinin bulunduğu durumlarda adli yargı teşkilatı içinde sadece Yargıtay’a tanınan eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı bozma yetkisine eşdeğer bir yetkinin bölge adliye mahkemesine de tanındığı sonucuna varılacaktır ki, herhalde, bu sonuca katılmak mümkün değildir.”

 

Yargıtay kararında da görülmektedir ki Yargıtay, kanun kapsamında sayılan ve makalenin başında yer verdiğimiz sınırlı sayıda olan istinafın geri gönderme kararlarının, anılan hüküm kapsamında olmadığı takdirde, kesin hüküm teşkil etmeyeceğini açıkça kabul etmektedir. İnceleme neticesinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2020/238 Esas 2022/1161 Karar sayılı kararı ile:

 

“Şu halde yukarda yazılı kanun hükümleri ve yapılan açıklamalar doğrultusunda, eldeki davada ilk derece mahkemesince tarafların gösterdikleri delillerin hiç toplanmadığından veya hiç değerlendirilmediğinden bahsedilemeyecek olup, dava dosyasının esası incelenmeksizin ilk derece mahkemesine geri gönderilmesinin kanunda öngörülen gerektirici sebepleri bulunmamaktadır. Bu nedenle, her ne kadar kararın mahiyeti bu şekilde takdim edilmişse de, bölge adliye mahkemesince verilen kararın usuli anlamda bir geri gönderme kararı niteliğinde bulunmadığı açıktır. Hal böyle olunca, buna bağlı olarak bölge adliye mahkemesince verilen kararın kesin olduğundan da söz edilemez. Açıklanan nedenlerle, bölge adliye mahkemesinin davacı vekilinin temyiz talebinin reddine dair ek kararının bozularak kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.” şeklinde hüküm tesis etmiştir. [5]

 

Aynı yönde bir diğer karar Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2019/5642 Esas 2019/10446 Karar sayılı kararıdır:

 

“Bölge Adliye Mahkemesince, gerekçesiz hüküm kurulduğu, davadan feragat eden davacılar bulunduğu halde bu hususta hüküm kurulmadığı ve eksik inceleme sebepleri ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine HMK 353/1-a maddesi uyarınca karar verilmiş ise de, sayılan eksiklikler 353/1-a maddesinde belirtilen hususlar kapsamında değerlendirilemeyeceğinden bölge adliye mahkemesinin verdiği karar kesin nitelikte olmayıp temyizi kabil nihai karar olduğundan...” [6]


4. Sonuç

 

Yargıtay kararlarından açıkça anlaşıldığı üzere, her ne kadar kanun lafzında kesin hüküm teşkil edeceği sayılan kararlar sayılmış olsa dahi hukuki yargılama sürecinin her aşamasında olduğu gibi, somut olaya ilişkin kesin hüküm teşkil eden geri gönderme kararının da itinayla ve tüm hususlar dikkate alınarak, kanunun lafzıyla ve gerekçesinde belirtilen amacıyla birlikte gözetilerek karar verilmelidir.

 

Kesin hüküm teşkil edecek kararın kanuna aykırı sübut bulduğu takdirde kesinlik teşkil etmesi bir yana; kanun amacının dışına çıkılmış olunacağı, hukuka aykırı sonuç ve zararlar doğuracağı aşikardır. Bu durum Yargıtay kararlarında vurgulanmıştır. Uygulamada zaman zaman geri gönderme sebebi teşkil edecek bir durum olmamasına rağmen, Bölge Adliye Mahkemeleri tarafından kanaatimizce kanun lafzı geniş yorumlanarak, iş yükünün azaltılmaya çalışıldığı çabası öncelikli gözetilmekte ve hukuka aykırı geri gönderme kararları verilmektedir. Bu durumda isabetli olarak Yargıtay, söz konusu geri gönderme kararlarını kesin kabul etmemekte, bu kararları bozma yoluna gitmektedir.

 

Stj. Av. Melda İz & Stj. Av. Feyza Bilgiç

 

Kaynakça:

1.5235 Sayılı “Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin  Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun” Madde 33

2. T.C. Adalet Bakanlığı Hukuk Sözlüğü

3. Pekcanıtez, Atalay, Özekes, Medeni Usul Hukuku s.496

4. BUDAK, Ali Cem, KARAASLAN, Varol, Medenî Usul Hukuku, 6. Baskı, Filiz Kitabevi, İstanbul, 2022 

5. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2020/238 Esas 2022/1161 sayılı kararı

6. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2019/5642 Esas 2019/10446 Karar sayılı kararı

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN