Hekimlik
kutsal bir görev olduğu gibi içerisinde pek çok sorumluluğu da barındıran
önemli bir meslek grubudur. Hasta ise; Hasta Hakları Yönetmeliği’nde [1] “Sağlık
hizmetlerinden faydalanma ihtiyacı bulunan kimse” olarak tanımlanmaktadır. Hekimler;
hasta kimselere, hastanelerin sunmuş olduğu sağlık hizmetini icra eden sağlık
çalışanları olarak mevzuat gereği kendilerine tanınan tıbbi müdahale yapabilme
yetkisine sahip kişilerdir. Hekimlerin sağlık hizmetini yerine getirirken
üzerinde taşıdıkları görev sorumluluklarını olması gerektiği gibi yerine getirmemesi
veya getirememesi sonucunda, ilgili hekim açısından hem hukuki hem cezai
birtakım müeyyideler gündeme gelebilmektedir. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi bu
konuda bir kararında [2] “Doktor hastasının zarar
görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi
açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği
önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip
uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda
bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu
tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim
yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk
altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılmak ve en emin yol seçilmelidir.” şeklinde görüş bildirerek hekimin üzerine düşen sorumlulukları dikkat
ve özen göstererek yerine getirmesi gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca tedavi
aşamasında bir tıbbi müdahale yapılacaksa hastanın rızasını alması gerekmektedir.
Hastanın rızası, Biyotıp Sözleşmesi’nin 5. maddesinde “Sağlık alanında
herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş
bir şekilde muvafakat etmesinden sonra yapılabilir. Bu kişiye, önceden,
müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun
bilgiler verilecektir. İlgili kişi muvafakatini her zaman serbestçe geri
alabilecektir.” şeklinde düzenlenmiştir. Buradaki önemli nokta ise; salt
ameliyata rıza göstermenin hastanın rızasını almak için yeterli olmayacağıdır. Hastanın
rızasının tam ve doğru alınması için hastaya gelişebilecek komplikasyonların da
izah edilmesi gerekmektedir. Ancak bu rızanın da aydınlatılmış rıza olması
gerekmektedir. Nitekim Hekim Etiği Yönetmeliği'nin 26. Maddesinde bu konuda "Hekim
hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin
türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı
riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen
tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi
seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın
kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler
hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında
bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü
girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam,
baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir. Acil
durumlar ile, hastanın reşit olmaması veya bilincinin kapalı olduğu ya da karar
veremeyeceği durumlarda yasal temsilcisinin izni alınır.” şeklinde bir düzenleme
yapılarak aydınlatmanın ne şekilde yapılacağı açıklanmıştır.
I. Tazminat Sorumluluğu
Hasta kimseye uygulanan tıbbi müdahale dolayısıyla ortaya çıkan zarardan
sorumlu tutulacak taraf çoğu zaman yalnızca hekim olmamakta; hekim ile hasta
arasında ilişkinin kurulduğu ortama göre hekim dışında başka süjeler de sorumlu
tutulabilmektedir. Burada sorumlu süjelerin belirlenebilmesi için öncelikle hasta
ile hekim arasındaki ilişkinin kaynağının belirlenmesi önem arz etmektedir. Hekim ile hasta
arasındaki ilişkinin kaynağı belirlenirken ise hekimin bağımsız çalışıp
çalışmadığı veya devlet hastanesinde ya da özel hastanede çalışıp çalışmadığına
göre tespit yapılmaktadır. Burada devlet hastanelerinde çalışan
hekimin eylemleri sonucu doğan zarardan sorumlu olacaklar ile özel sağlık
kuruluşlarında çalışan hekimlerin eylemlerinin doğurduğu zarar sonucu sorumluluk
arasında farklılıklar bulunmaktadır. Zira devlet hastanesinde çalışan hekimler
kamu personeli statüsünde hizmet vermekte bu nedenle de hasta ile kurulan
ilişki direkt hekim ile kurulmamakta, devlet hastanesi ve hasta arasında hukuki
bir ilişki kurulmaktadır. Devlet hastanesinde hizmet vermekte olan hekim ile
tedavi için hastaneye başvuran hasta arasında kamusal bir ilişki kurulmakta
olup bu nedenle de hekimin tıbbi müdahalesinden dolayı ortaya çıkan zararlardan
ötürü hekimin sorumluluğuna direkt olarak sözleşmesel bir sorumluluk olarak gidilmemekte,
vekaletsiz iş görme şartlarının da gerçekleşmediği durumlarda hekim kusurlu
tıbbi müdahalede bulunmak suretiyle hastaya bir zarar verdiğinde hekimin haksız
fiil sorumluluğu yani kusur sorumluluğu gündeme gelmektedir. Kusur sorumluluğu bir kimsenin hukuka aykırı ve kusurlu bir
davranışla sözleşme dışında diğer bir kimseye vermiş olduğu zararın
giderilmesini düzenleyen sorumluluk olarak tanımlanmaktadır. Bu nedenle hekimin
müdahalesi sonucu ortaya çıkan zarardan sorumluluğunun doğabilmesi için;
1. Hekimin
fiilinin hukuka aykırı olması,
2. Bir
zararın meydana gelmiş olması,
3. Söz
konusu zararın hekimin kusurlu davranışının bir sonucu olarak meydana gelmiş
olması,
4. Hekimin
fiili ile meydana gelen sonuç arasında uygun nedensellik (illiyet) bağının
bulunması,
gerekmektedir. Bu unsurların hepsinin varlığı halinde söz
konusu zarar bakımından hekimin hukuki ve cezai sorumluluğuna gidilebilmektedir.
Ancak
belirtmek gerekir ki; ortaya çıkan zarar ile fiil arasında illiyet bağını kesen
nedenler bulunuyorsa örneğin mücbir sebepler, zarar görenin kusuru, üçüncü
kişinin kusuru gibi sebepler somut olayda mevcut ise hekimin eylemi ile ortaya
çıkan zarar arasındaki uygun illiyet bağı kesilmiş olacaktır.
Devlet hastanesinde
çalışan hekimin haksız fiil sorumluluğundan dolayı ikame edilecek davalarda;
hasta ile hastane arasında kamu hukuku ilişkisi ortaya çıktığından, müdahale
sonucu oluşan zararlardan sorumluluk da 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’na göre idare mahkemelerinde, idare hukuku kuralları uygulanarak
çözümlenmektedir. Önemle belirtmek gerekir ki; devlet hastanelerinde çalışan
hekimin haksız fiil sorumluluğu doğduğunda dahi sorumluluk direkt olarak hekime
yöneltilememekte, davanın idareye karşı ikame edilmesi gerekmektedir. Ancak
burada da idarenin kamu görevlisi olan hekimin kusurundan sorumlu tutulabilmesi
için hekimin müdahale sonucu verdiği zararın hekimlik görevi ile ilgili olması
ve hekimin yetkisini kullanmasından dolayı meydana gelmiş olması gerekmektedir.
Bu şartların sağlanması halinde hekimin sorumluluğu için Anayasa’nın 129. maddesi
5. fıkrasında da belirtildiği üzere “Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini
kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu
edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak
idare aleyhine açılabilir.” Benzer bir şekilde Anayasa’nın 40. maddesinde de
kişilerin resmi görevlilerin haksız işlemleri sonucu uğramış oldukları
zararların devlet tarafından tazmin edileceği düzenlenmiş olup daha sonrasında
devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkının bulunduğu düzenlenmiştir.
Bu nedenlerle devlet hastanesinde görev yapan hekimin haksız fiili nedeniyle
sorumluluk davaları idareye yöneltilmekte, hasta veyahut yakınlarınca hekime
yönelik bir tazminat davası açılamamaktadır. İdareye yöneltilecek olan bu davada;
bir tam yargı davası olarak hem maddi hem de manevi tazminat talebinde
bulunulabilmektedir. Ancak hekimin kusurlu eyleminden zarar gören
hastanın söz konusu idari dava yoluna başvurmadan önce bu hususla ilgili zararın
meydana geldiği idareye başvurması gerekmektedir. Bu husus 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinde “İdari
eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu
eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten
itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili
idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu
isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini
izleyen günden itibaren veya istek hakkında otuz gün içinde cevap verilmediği takdirde
bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.” şeklinde
düzenlenmiştir.
II. Kusurlu
Bulunan Hekime İdarenin Ödediği Tazminatın Rücu Edilmesi
İdarenin, söz konusu
dava neticesinde hasta veyahut yakınlarına tazminat ödemek zorunda kalması
sonucunda; olayda hekimin kusuru, ihmali ya da tedbirsizliği varsa ödemiş
olduğu tazminat için idare, hekimin kusuru oranında hekime rücu davası açabilmektedir.
Tazminatın hekime rücu edilmesi hususu 15.06.2022 tarihinde Resmî Gazete’de
yayımlanmış olan "Sağlık Meslek Mensuplarının Tıbbi İşlem ve
Uygulamaları Nedeniyle Soruşturulmasına ve İdarece Ödenen Tazminatın Rücu
Edilmesine Dair Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik" hükümleri dikkate alınarak yapılmaktadır. Buna göre yönetmeliğin 1. maddesi
“Bu Yönetmeliğin amacı; 4/11/1981 tarihli
ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 53 üncü maddesinde yer alan soruşturma
usulüne tabi olanlar dışındaki sağlık meslek mensupları hakkında sağlık
mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin
tıbbî işlem ve uygulamalar nedeniyle yapılacak soruşturmalara ve kamu kurum ve
kuruluşları ile Devlet üniversitelerinde görev yapan sağlık meslek
mensuplarının, söz konusu işlem ve uygulamaları nedeniyle idare tarafından
ödenen tazminatın, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle
görevini kötüye kullandığı kesinleşmiş ceza mahkemesi kararı ile tespit
edilmesi halinde ilgilisine rücu edilmesine
ilişkin usul ve esaslar ile Mesleki Sorumluluk Kurulunun çalışma usul ve
esaslarının düzenlenmesidir.” şeklinde düzenlenerek hekime
hangi koşullarda tazminatın rücu edilebileceği hususunu açıklanmıştır.
Stj. Av. Büşra Ülger
Kaynakça:
1. Hasta
Hakları Yönetmeliği
2. Yargıtay
13. H.D.’nin E.2013/30822 K.2014/10772 T.09.04.2014 Sayılı Kararı (https://www.lexpera.com.tr/ictihat/yargitay/13-hukuk-dairesi-e-2013-30822-k-2014-10772-t-9-4-2014)