1- Türk Ticaret Kanunu Düzenlemeleri
Işığında Haksız Rekabetin Hukuki ve Cezai Sorumluluğu
Haksız rekabet hükümleri 6102 sayılı
Türk Ticaret Kanunu’nun 54 ila 63. Maddeleri ile düzenlenmektedir. Ticaret
Kanunu nezdinde haksız rekabet “rakipler
arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen
aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile
ticari uygulamalar”
olarak tanımlanmıştır. TTK 54. Maddede yer alan işbu tanımla haksız rekabetin,
hukukun temel ilkelerinden dürüstlük kuralı ilkelerine dayandığı açıkça
belirtilmiştir. Bu bağlamda haksız rekabetin ekonomik değil ahlaki ilkelere
dayanmakta olan bir kurum olduğu görülmektedir.
TTK 55.
Maddesi ile haksız rekabet halleri ana başlıklar halinde listelenmişse de; sınırlı sayı prensibi kullanılmadığı
için bu eylemler dışında haksız rekabet teşkil eden eylemler de bu kapsamda
değerlendirilecektir. Değerlendirme bakımından temel ölçütler dürüstlük
kuralına aykırılık ve ekonomik rekabetin varlığıdır.
Haksız rekabet sebebi ile açılabilecek
davalar TTK 56. Maddesinde yer alan “(1) Haksız rekabet sebebiyle
müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik
menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse;
a) Fiilin haksız olup olmadığının
tespitini,
b) Haksız rekabetin men’ini,
c) Haksız rekabetin sonucu olan maddi
durumun ortadan kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla
yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz
ise, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasını,
d) Kusur varsa zarar ve zıyanın
tazminini,
e) Türk Borçlar Kanunu’nun 58 inci
maddesinde öngörülen şartların varlığında manevi tazminat verilmesini,
isteyebilir. Davacı lehine ve (d) bendi hükmünce tazminat olarak hâkim, haksız
rekabet sonucunda davalının elde etmesi mümkün görülen menfaatin karşılığına da
karar verebilir.” hükmü ile
sayılmıştır. Bu doğrultuda haksız rekabet davalarını ayrı ayrı ele almak
yerinde olacaktır.
İlgili maddenin (a) bendinde düzenlenen
tespit davası ile yalnızca haksız rekabetin tespitine ilişkin hüküm
kurulabilmektedir. (b) bendi haksız rekabetin men’i davasını düzenlemekle;
mevcut haksız rekabet fiiline son verilmesi amaçlanmaktadır. Bu dava türü,
devam eden haksız rekabet halleri için öngörülmüştür. (c) bendi nezdindeki
haksız rekabetin ref’i davası ile haksız rekabetin sonucunda ortaya çıkan maddi
durumun ortadan kaldırılması yahut haksız rekabet fiili ile sebebiyet verilen
yanlış ve yanıltıcı beyanların düzeltilmesi amaçlanmaktadır. Eski hale iade
davası niteliğindedir. (d) ve (e) bentlerinde ise maddi ve manevi tazminat
davaları düzenlenmektedir. Bu doğrultuda da; haksız rekabet fiilinden zarar
gören kimse, gördüğü zararın tazminini talep edebilecektir. Ancak (e) bendi
kapsamında açılabilecek manevi tazminat talebine ilişkin davada hâkim; TBK 58
düzenlemesi gereğince tazminat ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi
kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir
karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.
TTK md. 60 gereğince haksız rekabet
hallerine ilişkin davaların fiilin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl
içinde, her halde fiilin işlenmesinden itibaren üç yıl içinde açılması
gerekmektedir. Mezkûr maddenin devamında ise haksız fiilden kaynaklı hukuki
sorumluluğun yanı sıra ceza sorumluluğunun da bulunduğuna değinilerek fiilin
Türk Ceza Kanunu gereğince daha uzun dava zamanaşımı süresine tabi olan cezayı
gerektiren bir fiil niteliğinde olması halinde bu sürenin hukuk davaları için
de geçerli olacağı belirtilmiştir.
2- Haksız Rekabet Suçu
Haksız rekabete ilişkin eylemlerde
doğan ceza sorumluluğu TTK m. 62’ye dayanmaktadır. İlgili maddede;
“(1) a) 55 inci maddede yazılı haksız
rekabet fiillerinden birini kasten işleyenler,
b) Kendi icap ve tekliflerinin
rakiplerininkine tercih edilmesi için kişisel durumu, ürünleri, iş ürünleri,
ticari faaliyeti ve işleri hakkında kasten yanlış veya yanıltıcı bilgi
verenler,
c) Çalışanları, vekilleri veya diğer
yardımcı kimseleri, çalıştıranın veya müvekkillerinin üretim veya ticaret
sırlarını ele geçirmelerini sağlamak için aldatanlar,
d) Çalıştıranlar veya müvekkillerden,
işçilerinin veya çalışanlarının ya da vekillerinin, işlerini gördükleri sırada
cezayı gerektiren bir haksız rekabet fiilini işlediklerini öğrenip de bu fiili
önlemeyenler veya gerçeğe aykırı beyanları düzeltmeyenler, fiil daha ağır
cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde, 56 ncı madde gereğince
hukuk davasını açma hakkını haiz bulunanlardan birinin şikâyeti üzerine, her
bir bent kapsamına giren fiiller dolayısıyla iki yıla kadar hapis veya adli
para cezasıyla cezalandırılırlar.”
denilmekle suç teşkil eden eylemler sıralanmakta; (a) bendinde yer alan 55.
Madde atfı ile haksız rekabet suçunun serbest hareketli suçlardan olduğu
anlaşılmaktadır. Madde metninde yer alan düzenleme ile haksız rekabet suçuna
sebebiyet veren fail, işlediği fiil dolayısıyla 2 yıla kadar hapis veya adli
para cezasıyla cezalandırılır.
Haksız rekabet suçu, şikâyete tabi suçlardandır. Hak sahibi şikâyet hakkını 6 ay
içerisinde kullanmazsa bir daha aynı fiille ilgili failin şikâyet edilmesi
mümkün değildir. Haksız rekabet suçu bakımından görevli mahkeme asliye ceza
mahkemeleridir.
3- İş Hukuku Bakımından Rekabet Etmeme
Yasağı
Usul ve yasa gereği taraflar, iş
ilişkisi devam ederken sözleşmenin bitiminden sonra işçinin rekabet
etmeyeceğine ilişkin bir hükmün iş akdine konulmasını veya bu konuda ayrı bir
sözleşme yapılmasını kararlaştırabilirler.
İşçi ile işveren arasındaki rekabet yasağının kaynağı
sadakat borcuna dayanmaktadır. İşçi, çalıştığı süre
boyunca işverene karşı sadakat borcu gereği, işveren ve
işyeri aleyhine davranışlarda bulunmamalı ve rekabet yasağına aykırı
hareket etmemelidir.
Kanunda, doktrinde ve Yargıtay
uygulamasında iş akdi sona erdikten sonra işçinin işverenle rekabet etmeme
borcu ancak böyle bir yükümlülüğün sözleşme ile kararlaştırıldığı takdirde söz
konusu olabileceği kabul edilmektedir.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun
444. Maddesi; “Fiil ehliyetine
sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir
biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme
açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip
işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı
olarak üstlenebilir.” hükmünü havidir. İşbu hüküm gereğince iş
sözleşmelerinde rekabet yasağı sözleşmesi konulabilmesinin şartları; işçinin
fiil ehliyetine sahip olması, sözleşmenin yazılı şekilde yapılması ve işverenin
korunmaya değer menfaatinin olması şeklinde sınıflandırılabilir.
Rekabet yasağının ihlali hâlinde
taraflarca kararlaştırılmış olan belli bir ödemeyi öngören yaptırım, niteliği
itibarıyla bir cezai şart hükmüdür. 6098 sayılı Kanun’un 180’inci maddesinin
birinci fıkrasında “Alacaklı hiçbir zarara uğramamış olsa bile,
kararlaştırılan cezanın ifası gerekir.” hükmü yer aldığından, işverenin
herhangi bir zararı ispatlamak zorunda bulunmaksızın sözleşmede kararlaştırılan
cezai şartı isteyebilme imkânı vardır. Bu durumda işverenin cezai şartı talep
edebilmesi için rekabet yasağının ihlal edildiğini ispatlaması yeterli
olacaktır. [1]
Rekabet
yasağının söz konusu olabilmesi için zararın fiilen ortaya çıkması zorunlu
değildir. Yaşamın olağan akışına göre önemli bir zarar tehlikesinin
(ihtimalinin) varlığı yeterlidir.
[2]
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin
2016/11169 E., 2018/4672 K. Sayılı Kararı ise; “davalı işçinin imzaladığı “Rekabet
Yasağı Sözleşmesi”ne aykırı olarak davacı yanındaki işinden ayrıldıktan
sonra davacı ile aynı iş kolunda faaliyet gösteren dava dışı şirkette satın
alma uzmanı olarak çalıştığı, rekabet yasağı sözleşmesini ihlal ettiği…” şeklindedir. [3]
Taraflar arasındaki iş akdi sona erse
dahi rekabet yasağına ilişkin süre, bu sürede işverenin yasak süresinin
devamlılığına olan menfaati ile ölçülür. Bu konuda, TBK md. 447/1 maddesi
oldukça açıktır: “İşverenin söz konusu yasağı sürdürmesinde gerçek bir
yararı olmadığı belirlendiği takdirde rekabet yasağı sona erecektir.”
İşverenin farklı bir bölgeye taşınması, korunan bilgilerin sır olmaktan
çıkması, faaliyet alanını değiştirmesi gibi haller bu sürenin kısalması
bakımından örnek teşkil etmektedir.
Türk Borçlar Kanunu md. 447/f. 2’ye
göre, rekabet yasağına ilişkin yükümlülüğü sona erdiren diğer neden ise iş
sözleşmesinin haklı bir neden olmaksızın işveren tarafından feshedilmesidir.
4- İşçi ile İşveren Arasındaki Rekabet
Yasağına İlişkin Uyuşmazlıklarda Görevli Mahkeme Sorunu
İşçi ile işveren arasında rekabet
yasağına ilişkin eldeki uyuşmazlıkta, uyuşmazlığın İş Mahkemesi’nde mi yoksa
ticari dava sayılarak Ticaret Mahkemesi’nde mi görüleceği doktrin ve uygulamada
hep tartışma konusu olmuştur.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin
2021/1534 E., 2021/6811 K. Sayılı 03.12.2021 tarihli uyuşmazlığın giderilmesi
kararında gerekçeleri de belirtilmek sureti ile “TBK’nın 444-447
maddelerinden doğan rekabet yasağının ihlaline dair uyuşmazlıklara bakma
görevinin TTK’nın 4/1–c maddesi gereğince aynı Kanunun 5. maddesi uyarınca
Ticaret Mahkemelerine ait olacağına” karar verilmiştir.
İşçi ve işveren arasında rekabet
yasağına ilişkin “özellikle iş sözleşmesinin feshinden sonra rekabet etmeme
yükümlülüğü nedeni ile” doğan uyuşmazlıkta görevli mahkeme konusunda Yargıtay
kararları arasında çelişki olmuştur. Son kararlar ile iş sözleşmesinin
feshinden sonrasına ilişkin rekabet etmeme ile ilgili uyuşmazlığın asliye
ticaret mahkemesinde görüleceği belirtilerek, önceki istikrarlı kararlardan
dönülmüştür.
Bu bakımdan, TBK md. 440 vd. kaynaklı
olarak işçinin rekabet etmememe borcundan doğan uyuşmazlıklarda TTK’nın 4.
maddesinin açık hükmü karşısında da uyuşmazlık tarafların sıfatına
bakılmaksızın mutlak ticari davalardan olmakla, işbu doğrultuda görevli mahkeme
Asliye Ticaret Mahkemeleridir.
5- Sonuç
Haksız rekabet kurumu Türk Ticaret
Kanunu nezdinde ekonomik rekabetin varlığını sürdürmek ve dürüstlük kuralı
ilkesine aykırılığı engellemek saikiyle düzenlenmiştir. Rekabet yasağına
ilişkin iş hukuku düzenlemeleri ise Türk Borçlar Kanunu nezdinde iş
ilişkisinden kaynaklanan rekabet etmeme ve işverene ait sırları saklama
yükümlülüğünün sonucu olarak işçinin özen ve sadakat borcu kapsamında
düzenlenmiş, ancak TBK’nın 444 vd. maddelerinde düzenlenen rekabet yasağına
ilişkin hükümlerin ve buna bağlı olarak bu yasağın ihlali halinde ortaya
çıkacak uyuşmazlıkların, 7306 sayılı Kanun’un 5/1. maddesi kapsamında, iş
ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlık olarak tanımlanması ve giderek İş
Mahkemelerinin görevi kapsamında addedilmesinin yerinde bir yaklaşım olmadığı
kanaatine varılmıştır. Bu çerçevede, İş Mahkemeleri ile Ticaret Mahkemelerinin
görev alanları bakımından bir hüküm uyuşmazlığından bahsedilemeyeceği gibi işçi-işveren
arasındaki rekabet etmeme yükümlülüğü bakımından Ticaret Mahkemeleri görevli
olacaktır.
Av. Merve Hilal Menteş
Kaynakça
1- Süzek,
S. İş Hukuku, Yenilenmiş Onbirinci Baskı, 2015, s.378
2- Taşkent-Kabakcı, 27. Soyer, 58. Uşan, 234.
3-Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin
2016/11169 E., 2018/4672 K. Sayılı Kararı
4-Yargıtay
11. Hukuk Dairesi’nin 2021/1534 E., 2021/6811 K. Sayılı 03.12.2021 Tarihli
Kararı