1. Hizmet Tespit Davası Nedir?
Hizmet tespit
davası, 5510 sayılı Kanun’a göre sigortalı sayılan işlerde çalışanların Sosyal
Güvenlik Kurumu tarafından tespit edilemediği hallerde veya eksik bildirilmiş
hizmetlerin tescil edilmediği sonradan öğrenildiğinde bu hizmetleri tespit
etmek amacıyla açılan davadır. Bu davada, tescillenmiş işe giriş
bildirgelerindeki yanlış yazılan kimlik kayıtlarının ve sigorta sicil numaralarının
tashihi, sigortalıya ait olması gerekirken başkası adına bildirilen çalışma
sürelerinin asıl hak sahibine kazandırılması, hizmet süresinin başlangıç
tarihinin doğru olarak tespiti gibi hususlar ele alınmaktadır. [1]
5510 sayılı Kanun
m. 86/9’a göre, aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet
beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit
edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan
başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak alacakları ilâm ile
ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç
toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır. Bir olumlu tespit davası
olan hizmet tespiti davası ile kendileri hakkında prim belgeleri Kuruma
verilmemiş olan veya çalışmaları Kurumca tespit edilememiş sigortalılara,
sigortalı hizmetlerini tespit ettirmesi imkânı sağlanmaktadır. [2]
Hizmet tespit
davasında iddia sahibi tarafından dayanılabilecek yazılı delillerin yanında
tanık beyanları da hükme esas alınabilir. İşyeri ile alakalı olan veya işveren
tarafından işin yürütülmesine esas teşkil eden ya da iddia sahibinin söz konusu
işyerinde çalıştığını gösteren her türlü yazılı belge ve evrakın davacı
tarafından mahkemeye sunulması gerekir. Bu belgelerin sonradan düzenlenebilir
nitelikte olmaması önem arz etmektedir. [3]
2. Hizmet Tespit Davasından Feragat Edilebilinir Mi?
Bilendiği üzere sosyal
güvenlik hakkı, niteliği itibariyle ekonomik ve sosyal haklar arasında yer
almaktadır. Bunun yanında, insan hakları ile ilgili tüm uluslararası belgelerde
de sosyal güvenlik hakkı yerini almış durumdadır. Ekonomik ve sosyal haklar
arasında zikredilen sosyal güvenlik hakkı, devletlere bu hakkın yerine
getirilmesi için yükümlülükler yüklemektedir. Devlet bu yönüyle gereken
teşkilatın kurulması, tedbirlerin alınması gibi olumlu edimleri yerine getirmek
zorundadır. Bu sosyal devlet olmanın bir zorunluluğudur.
Sosyal devletin
amacı sosyal bir devlet olarak ülkede yaşayan vatandaşlara daha iyi hizmetler
sunulmasıdır. Bunun yanı sıra bir ülkenin de sosyal devlet olabilmesi için bazı
önemli kriterleri de yerine getirmek gerekmektedir. Sosyal devletin
oluşturulmasında bazı önemli kriterler bulunuyor. Buna göre devletlerin
vatandaşlarına ekonomik ve sosyal haklarını gözeterek oluşturulan bir yönetim
biçimi olarak bilinmektedir.
Sosyal devlet,
toplumun tüm üyelerine onurlu bir yaşamın her zaman bir hak olarak sağlanması
gerektiği fikrine dayanmaktadır. Bu hak onların müşterek servete olan
katkılarına bakılmaksızın sağlanmalıdır. [4] Onurlu bir yaşamın toplumun tüm
üyelerine bir hak olarak sağlanması fikri, sosyal devletin görev alanıyla
yakından ilişkilidir. Sosyal devletin oldukça geniş olan görev alanı, genel
olarak beş başlıkta toplanmaktadır. Bunlar: sosyal güvenlik, eğitim, sağlık,
gelirin yeniden dağıtımı ve sosyal refah hizmetleridir. [5]
Görüleceği üzere
sosyal devlet kapsamında devlet sağlık hizmetini vatandaşına eksiksiz şekilde
vermesi gerekmektedir. Kişinin sigortalı çalışma hakkı da sosyal devlet ilkesi
kapsamında devletin yükümlülüğü kapsamındadır.
Anayasası’nın 12.
Maddesinde; [6] “Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez,
vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir” düzenlemesi yer almaktadır.
Anayasa’nın “sosyal güvenlik hakkı” başlıklı 60. maddesinde ise “Herkes, sosyal
güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri
alır ve teşkilatı kurar” ifadesine yer verilmiştir. Dolayısıyla sosyal güvenlik
hakkı, kişiye sıkı sıkıya bağlı, dokunulmaz, devredilmez ve feragat edilmez bir
hak niteliğindedir.
5510 sayılı Kanunda
hizmet tespit davasından feragat hususu yer almamaktadır, Yargıtay, birtakım
eski kararlarında, sosyal sigortalılık süresinin tespiti davalarından feragatin
mümkün olduğunu belirtirken daha sonraki kararlarında ve bir Hukuk Genel Kurulu
kararında hizmet tespit davasından feragatin sonuç doğurmayacağına
hükmetmiştir.
Yargıtay Hukuk
Genel Kurulu 11.2.2004 T. 21-54 E./54 K. sayılı kararında hizmet tespit davalarından
davadan feragat edilemeyeceği belirtilmiştir. Karar şu şekildedir; [7]
“Usul
hukukumuzda kural olarak hüküm kesinleşinceye kadar her davadan feragat
edilebilir. Ancak bazı istisna hallerinde feragat davayı sona erdirmez. Hâkim
feragate rağmen davaya devam etmekle yükümlüdür. Bu istisnalardan biri de
sosyal sigortalılık süresinin tespiti için açılan hizmet tespiti davalarıdır…Sigortalılık
hakkından feragat edilemez. Kamu düzenini ilgilendiren bu tür tespit
davalarında hâkimin feragat nedeniyle davayı reddetmeyip özel duyarlılık
göstererek delilleri kendiliğinden toplaması ve sonucuna göre karar vermesi
gerekir. Zira, sigortalı hizmet tespiti davasının açılması ile Sosyal
Sigortalar Kurumu bir çalışma ilişkisinden haberdar olacak gerektiğinde
müfettiş incelemesi yaparak re’sen prim tahakkuk ettirip, tahsil edecektir.
Görüldüğü gibi hizmet tespiti davaları kurumun hak alanını da doğrudan
ilgilendirmektedir…Oysa bu nitelikteki bir feragat uluslararası hukuk
belgelerinde ve Anayasa’da yer alan ilkeler ile Sosyal Sigortalar Kanununun 6.
maddesinin emredici hükmüne ters düşmektedir. O halde mahkemece, davanın
yukarıda belirtilen hukuksal niteliği göz önünde bulundurulup, işin esasına
girilip sonucuna göre karar verilmek gerekirken feragat nedeniyle tespit
davasının reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.”
Buna karşın
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 15.2.2017 T. 10-668 E./250 K. [8] sayılı ilamında,
hizmet tespit davasından feragat etmekle hakkın özünden vazgeçilmiş olmayacağı
belirtilmiş ve davadan feragatin mümkün olduğuna karar verilmiştir. Karar şu
şekildedir;
“…Dikkat
edilmesi gereken nokta somut olayda davadan feragat etmenin sosyal güvenlik
hakkından vazgeçmek anlamına gelmeyeceğidir. 6552 sayılı Kanunun Geçici 60.
maddesinde “Bu madde hükümlerinden yararlanmak isteyen borçluların, bu
maddelerde belirtilen şartların yanı sıra dava açmamaları, açılmış davalardan
vazgeçmeleri ve kanun yollarına başvurmamaları şarttır.” şeklinde düzenleme
mevcuttur. Bu durumda davacının 6552 sayılı Kanundan yararlanmak talebiyle
Kuruma başvurması için davadan feragat etmesi kanun gereğidir. Hizmet tespiti
davalarının amacı kişinin hizmetlerinin karşılığı olan sosyal güvenlik
haklarının korunmasıdır. Kaldı ki sosyal devlet ilkesinin gereği olarak hizmet
tespiti davalarında kurumun sigortalı olması gereken kişiyi resen tescil etme
yetkisi bulunmaktadır. Söz konusu dosyada davadan feragat eden davacı sadece
açtığı davadan vazgeçmektedir. 6552 sayılı Kanundan yararlanmak amacıyla
davadan feragat edilmesi kişiye sıkı sıkıya bağlı Anayasa ile korunan sosyal
güvenlik hakkının varlığını ortadan kaldırmayacaktır. Davacının 6552 sayılı
Kanundan yararlanmak için kuruma yapmış olduğu başvurunun reddi halinde
“sigortalı olmak hak ve yükümlülüğünden vazgeçilemeyeceğinden” bu davadaki
feragate rağmen her zaman dava açma hakkı bulunduğu gibi feragat olsa dahi
kurumun resen tescil yetkisi bulunmaktadır. Öte yandan Hukuk Muhakemeleri
Kanununun 309. maddesinde “Feragat ve kabulün hüküm ifade etmesi, karşı tarafın
ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir.” şeklinde düzenlemeye yer
verilmiştir. Bu durumda hizmet tespiti davalarında sosyal güvenlik hakkından
vazgeçilemez ilkesi öne sürülerek feragatin sonuç doğurmayacağını belirtmek
Hukuk Muhakemeleri Kanunun 309. maddesinin yanlış uygulanmasına sebep
olacaktır. Hizmet tespiti davası da olsa feragatin muvafakate bağlı olmadığı ve
sonuç doğurması gerektiği aşikârdır.”
Yine Yargıtay Hukuk
Genel Kurulu 2016/10-1084 E. 2017/248 K. Sayılı kararında da [9]
“Sosyal güvenlik
hakkı niteliği itibariyle ekonomik ve sosyal haklar arasında yer alan bir hak
olmakla birlikte, insan haklarına dair bütün milletlerarası belgelerde kabul
edilen bir insan hakkıdır. Ekonomik ve sosyal bir hak olarak sosyal güvenlik
hakkı devlete bu hakkı hayata geçirmek için gereken tedbirleri almak ve
teşkilatı kurmak gibi yükümlülük yükler. (Arıcı, Kadir, Anayasa Mahkemesi
Kararları Işığında Sosyal Güvenlik Hakkı, Sosyal İnsan Hakları Uluslararası
Sempozyumu, Kocaeli, 2015, s. 184-185.)
Sosyal güvenlik
hakkının vazgeçilmez ve devredilmez nitelikli temel insan haklarından olduğu
başta Anayasa olmak üzere mevzuat hükümlerinde yer aldığı gibi, uyuşmazlıkların
çözümü nedeniyle verilen yargısal kararlardaki genel bir yaklaşımı da ifade
etmektedir. (Turan, Ercan, Sosyal Güvenlik Hakkı, Kamu-İş, C:7, S:3/2003, s.
13.)
1982
Anayasasının 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulamaz, devredilemez,
vazgeçilemez temel hak ve hürriyetlere sahip olduğu, 60. madde de ise herkesin
sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu hükmüne yer verilmiştir. Bu iki hükmü
birlikte değerlendirilecek olursa sosyal güvenlik hakkının kişiye sıkı sıkıya
bağlı dokunulamaz ve feragat edilmez bir hak olduğu sonucuna ulaşılır.
2926 sayılı
Kanunun 7. maddesinin ikinci fıkrasında “bu suretle sigortalı olmak hak ve
yükümlülüğünden vazgeçilemez ve kaçınılamaz.” şeklindeki düzenleme sosyal
güvenlik hakkından feragat edilemeyeceğine dair Anayasa ile paralel düzenleme
getirmektedir. Ancak bu durumda dikkat edilmesi gereken nokta somut olayda
davadan feragat etmenin sosyal güvenlik hakkından vazgeçmek anlamına
gelmeyeceğidir.
6552 sayılı
Kanunun Geçici 60. maddesinde “Bu madde hükümlerinden yararlanmak isteyen
borçluların, bu maddelerde belirtilen şartların yanı sıra dava açmamaları,
açılmış davalardan vazgeçmeleri ve kanun yollarına başvurmamaları şarttır.”
şeklinde düzenleme mevcuttur. Bu durumda davacının 6552 sayılı Kanundan yararlanmak
talebiyle Kuruma başvurması için davadan feragat etmesi kanun gereğidir.
Hizmet tespiti
davalarının amacı kişinin hizmetlerinin karşılığı olan sosyal güvenlik
haklarının korunmasıdır. Kaldı ki sosyal devlet ilkesinin gereği olarak hizmet
tespiti davalarında kurumun sigortalı olması gereken kişiyi resen tescil etme
yetkisi bulunmaktadır. Söz konusu dosyada davadan feragat eden davacı sadece
açtığı davadan vazgeçmektedir. 6552 sayılı Kanundan yararlanmak amacıyla
davadan feragat edilmesi kişiye sıkı sık bağlı Anayasa ile korunan sosyal
güvenlik hakkının varlığını ortadan kaldırmayacaktır. Davacının 6552 sayılı
Kanundan yararlanmak için kuruma yapmış olduğu başvurunun reddi halinde
“sigortalı olmak hak ve yükümlülüğünden vazgeçilemeyeceğinden” bu davadaki
feragate rağmen her zaman dava açma hakkı bulunduğu gibi feragat olsa dahi
kurumun resen tescil yetkisi bulunmaktadır.
Öte yandan Hukuk
Muhakemeleri Kanununun 309. maddesinde “Feragat ve kabulün hüküm ifade etmesi,
karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir.” şeklinde düzenlemeye
yer verilmiştir. Bu durumda hizmet tespiti davalarında sosyal güvenlik
hakkından vazgeçilemez ilkesi öne sürülerek feragatin sonuç doğurmayacağını
belirtmek Hukuk Muhakemeleri Kanunun 309. maddesinin yanlış uygulanmasına sebep
olacaktır. Hizmet tespiti davası da olsa feragatin muvafakate bağlı olmadığı ve
sonuç doğurması gerektiği aşikârdır.
Hukuk Genel
Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, hizmet tespiti davalarının amacının
hizmetlerin karşılığı olan sosyal güvenlik haklarının korunması olduğu ve
davadan feragat eden davacının sadece açtığı davadan değil, “sigortalı
olduğunun tespitinden” yani sosyal güvenlik hakkından vazgeçmiş sayılacağı,
davadan feragatin kesin hükmün hukuki sonuçlarını doğuracağından feragat halinde
hakkın özünden vazgeçileceği, artık Anayasal hak ve yükümlülük olan sosyal
güvenlik hakkının mahkemeler önünde ileri sürülme imkanının ortadan kalkacağı,
bu nedenle somut olayda olduğu gibi hizmet tespiti davalarında feragatin sonuç
doğurmamasının gerektiği belirtilmiş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu
tarafından benimsenmemiştir.
Şu durumda,
yukarıda belirtilen ilke ve maddi olgular dikkate alındığında, yerel mahkemenin
davanın feragat nedeniyle reddine ilişkin kararı yerinde olup; usul ve yasaya uygun
olan direnme kararının onanması gerekir.”
Sonuç olarak Yargıtay’ın
son içtihatlarına göre davacının açmış olduğu davadan feragat edebileceğini bu
davadan feragat etmesinin Anayasa ile korunan sosyal güvenlik hakkının
varlığından vazgeçmiş sayılmayacağına hükmedilmiştir. Bu kapsamda kişi davadan
feragat edebilir ancak daha sonra bu konuda yeniden dava açabilecektir yani
kişinin bu yöndeki dava açma hakkı devam edecektir.
Av. Gülden Mehmed
Altın
Kaynakça:
1. 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu
2. Atalı, Murat, Hizmet Tespit Davasının Sosyal Güvenlik Kurumuna İhbarı,
Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 16, 2014, Prof. Dr. Hakan
Pekcanıtez’e Armağan, ss. 631-652, s. 633.
3. Bulut, s. 162; Bulut, Mehmet, Türk Hukuk Sisteminde Hizmet Sözleşmesi
Gereği Açılan Hizmet Tespit Davaları, TBB dergisi, 2011, ss. 93-116, s. 100.
4. YILDIRIM, E. (2000), “Küreselleşme, Refah Devleti ve Risk Toplumu”,
Veysel Bozkurt (ed.) Küreselleşmenin İnsani Yüzü, İstanbul: Alfa Basım Yayım,
s.78.
5. ÖZDEMİR, S. (2004), “Refah Devleti ve Üstlendiği Temel Görevler
Üzerine Bir İnceleme”, Alpay Hekimler (ed.), AB-Türkiye & Endüstri
İlişkileri, İstanbul: Beta Basım Yayım, s. 598.
6. 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
7. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 11.2.2004 T. 21-54 E./54 K. Sayılı
8. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 15.2.2017 T. 10-668 E./250 K.
9. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2016/10-1084 E. 2017/248 K.