İdarenin yapmış olduğu köprü, yol, metro, tünel gibi inşaat işleri sebebiyle inşaat alanı çevresinde bulunan kişilerin inşaat süresince ve inşaat sonrasında oluşan değer kaybı, müşteri kaybı ve kar kaybı gibi zararlarının idareden tazmin edilmesi mümkün müdür?
Genel olarak idarenin sorumluluğunun hukuki dayanağını Anayasanın 125. maddesi oluşturmaktadır. Maddeye göre ‘’ İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.’’ idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yoluna başvurulabileceği ve idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu belirtilmiştir.
Danıştay 15. Dairesi bir kararında idarenin hukuki sorumluluğunu şu şekilde açıklamaktadır;
‘’ İdarenin hukuki sorumluluğu, kişilere lütuf ve atıfet duygularıyla belli miktarda para ödenmesini öngören bir prensip olmayıp; demokratik toplum düzeninde biçimlenen idare-birey ilişkisinin doğurduğu hukuki bir sonuçtur. ‘’
Buna göre bireyler bir araya gelerek toplumu oluşturmakta, tek tek bireylerin oluşturmuş olduğu toplum kendi kendisini yönetebilmek ve kendisine fayda sağlamak için idari yapıyı oluşturmakta, bireylerin ve dolayısıyla toplumun kendisine fayda sağlamak üzere oluşturduğu idari yapının yapmış olduğu işlem ve eylemlerden bazı bireyler tek başlarına zarar görebilmekte ya da herkesin faydalanabileceği birtakım toplumsal nimetlere ulaşabilmek adına bazı bireyler tek başlarına bazı külfetlere katlanabilmektedir.
İdarenin temel yapı taşı olan bireyin kendi kendisine fayda sağlamak üzere oluşturduğu yapı tarafından uğramış olduğu bireysel zararın toplum ve toplumun oluşturduğu idari yapı tarafından tazmin edilmesi adalet anlayışının doğal bir sonucu olduğu gibi toplumsal yaşamın düzgün ve sağlıklı olarak işlemesi için de zorunlu bir unsurdur.
İdarenin sorumluluğu kusur sorumluluğu(hizmet kusuru) ve kusursuz sorumluluk olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Kusursuz sorumluluk ise kendi içerisinde tehlike sorumluluğu, sosyal risk sorumluluğu ve kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi olmak üzere üçe ayrılmaktadır.
Kamu Külfetleri Karşısında Eşitlik İlkesi
Fedakarlığın denkleştirilmesi, hakkaniyet-nesafet ilkesi olarak da adlandırılan yükümlülüklerde eşitlik esası, kamuya sunulan bir hizmetten belirli kişi ya da kişilerin zarar görmesi durumunda, bu zararın kamu tarafından paylaşılmasını, yükümlülüğün topluma eşit olarak yayılmasını öngörür. Bu tür sorumlulukta kusur ya da tehlikeli bir faaliyet söz konusu değildir. Ancak topluma yararlı bir faaliyetin olumsuz sonuçlarına belirli kişi veya kişilerin katlanmak zorunda kalması adil olmayacağı için, idare kusursuz olmasına rağmen sorumlu tutulur.[1]
Kamulaştırmanın ancak taşınmaz malın gerçek karşılığının peşin ödenmesi şartıyla yapılabilmesinin altında bu ilke yatar. Örneğin bir kişiye ait arazi üzerinden geçecek olan yoldan herkes faydalanabilecekken arazi sahibi tek başına bu işlemin külfetine katlanacaktır. Bu nedenle arazi sahibine arazinin gerçek bedeli idare tarafından ödenerek kamulaştırma işlemi yapılması adalet ilkesinin doğal bir sonucudur.
Yol, köprü, alt geçit, tünel, metro vb inşaatı nedeniyle bir yol birkaç haftalığına, birkaç aylığına ve hatta birkaç yıllığına trafiğe kısmen ya da tamamen kapatılmıştır. Bu süre içerisinde o yol üzerinde olan işletmeler ya tamamen kapanır ya da büyük zarara uğrarlar. Bir liman inşası nedeniyle, müşterileri balıkçılardan ve denize girenlerden oluşan bir lokanta denizden uzakta kalmış ve müşteri kaybına uğramıştır. Trafiğe açık bir yol, yaya yolu haline dönüştürülmüştür. Neticede bu yol üzerinde çalışan araba tamirhanesi faaliyetine son vermek zorunda kalmıştır. Tüm bu durumlarda idarenin bir kusuru yoktur, ancak yine de zarara uğrayanların zararı idare tarafından karşılanmalıdır. Zira yaya yolundan, limandan, metrodan, köprüden vs tüm toplum yararlanacaktır. Bu nedenle bireylerin uğradığı kişisel zararlar tüm toplum tarafından paylaşılmalıdır. Fransız Danıştayının bu konuda sayısız kararı vardır.[2]
Danıştay 6. Dairesinin 21.12.1969 T. E.1966/2839 K.1969/2766 sayılı kararında, yol kotunun düşürülmesi sonucunda davacılara ait taşınmaz mallarda meydana gelen değer kaybının hakkaniyet ve nesafet kuralı gereğince karşılanması gerektiğine karar verilmiştir.
Danıştay 10. Dairesinin 07.06.1990 T. E. 1989/2476 K.1990/1342 sayılı kararında, DSİ Karakaya Sulama Barajı inşaatının dolgu ve hafriyat çalışmaları sonucunda bir kişinin alabalık üretme tesisindeki su kirlenmiş ve tesisteki balıklar ölmüştür. Danıştay bir kamu hizmetinin görülmesi sırasında oluşan zararın idareye yüklenmesine ve tazminata hükmetmiştir.
Ancay Danıştayın aksi yönde kararları da mevcuttur. Örneğin Danıştay 10. Dairesinin 2008/188 E. 2012/934 K. sayılı kararına konu olayda İstanbul`un trafik sorununu çözmek amacıyla yapılan Marmaray Projesi kapsamında, davacının işyerinin bulunduğu Ankara Caddesi üzerinde yapılan kazı çalışmaları nedeniyle caddenin bir bölümünün trafiğe kapatıldığı, idarece alınan bu önlemlerden dolayı müşteri kaybının olmuş olabileceği, kazı sırasında çıkan toz nedeniyle temizlik giderlerinin arttığı, caddenin araç trafiğine kapatılması nedeniyle hammaliye giderinin olduğu, bu durumun 2008 Yılı Aralık ayı sonuna kadar devam edeceği iddia edilerek doğmuş ve ileride doğacak maddi zararının tazmini istemiyle dava açılmıştır.
Danıştay, açılan davayı şu gerekçelerle reddetmiştir;
‘’Kamu hizmetinin yürütülmesinin neden ve etkisinden kaynaklanan bir zararın doğmaması için idarece her türlü tedbir alınmasına rağmen, hizmetin doğal ve zorunlu bir sonucu olarak ortaya çıkan, hizmetten yararlananlar yönünden genel ve olağan nitelikteki bir külfetten kaynaklanan zararın, kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi uyarınca idarece karşılanmasına olanak bulunmamaktadır. Kamu hizmetinin yürütülmesinden kaynaklanan bir zararın, kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi uyarınca idarece karşılanabilmesi için, uğranıldığı ileri sürülen zararın kamu külfeti olmaktan çıkıp, hizmetten yararlananlar yönünden özel ve olağandışı bir niteliğe dönüşmüş olması gerekir.’’ denilmiştir.
Danıştay bu kararında zararın olağandışı (belirli bir ağırlıkta) olması gerektiğinin üzerinde durmaktadır. Bu nedenle toz sebebiyle oluşan ekstra temizlik giderleri veya hammaliye giderlerinin olağan zarar olduğu kabul edilmiştir. Ancak davacının, yapılan inşaat sebebiyle ciddi bir müşteri kaybına uğradığını somut verilerle ispat etmesi halinde bizce zararın kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi uyarınca karşılanması isabetli olacaktır.
Bunun yanında ‘’idarenin her türlü tedbiri almasına rağmen hizmetin doğal ve zorunlu bir sonucu olarak ortaya çıkan, hizmetten yararlananlar yönünden genel ve olağan nitelikteki bir külfetten kaynaklanan zararın, kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi uyarınca idarece karşılanmasına olanak bulunmamaktadır’’ değerlendirmesine katılmak olanaksızdır. Zira kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi bir kusursuz sorumluluk ilkesidir. Bu nedenle idarenin aldığı tedbirlerle tazminat yükümlülüğünün doğmuş olup olmadığının incelenmesi mümkün değildir.
Danıştay 10. Daire Başkanlığı 2012/4517 E.2015/3682 K. sayılı kararında;
‘’Davacı şirket tarafından, akaryakıt istasyonunun davalı idarece yürütülen yol çalışmaları sonucunda yol ile bağlantısının kesilmesi ve ulaşımın stabilize köy yolundan verilmesi neticesinde meydana gelen gelir kaybı nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen maddi zararının tazmini istemiyle bakılmakta olan dava açılmış ise de, yol nedeniyle ticari faaliyette bulunan ve bundan kazanç sağlayarak yararlanan davacı şirketin söz konusu zarar kaleminin, aynı yol üzerinde bulunan bütün işyeri sahipleri yönünden de ileri sürülebileceği, bu haliyle, davacı şirket tarafından, uğranıldığı ileri sürülen zarar kaleminin, diğer işyeri sahiplerinden farklı, özel ve olağandışı bir nitelikte olmadığı, kamu yararı ve hizmet gerekleri doğrultusunda yapılan yol çalışmaları nedeniyle oluşan genel külfetlere, "kamu külfetlerindeki eşitlik ilkesi" uyarınca herkesin katlanması gerektiği açıktır. Kaldı ki, davacı şirketin yenilenen yolun olanaklarından yararlanacağı da dikkate alındığında, idarenin tazmin sorumluluğunu gerektiren, kamu külfeti olmaktan çıkan, hizmetten yararlanan davacı şirket yönünden özel ve olağandışı niteliğe dönüşen bir maddi zarar bulunmamaktadır. ‘’ denilmiştir.
Danıştayın bu kararı ise eleştiriye açıktır. Zira yol çalışması sebebiyle davacının gelir kaybına uğradığı konusunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Ayrıca davacının taleplerinin diğer işyeri sahipleri tarafından da ileri sürülebilir zarar kalemlerinden olup olmamasının bir önemi yoktur.
Av. Oğuzcan Görgöz