Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

İŞ HUKUKUNDA TAHKİMİN GEÇERLİLİĞİ VE UYGULANMASI

İŞ HUKUKUNDA TAHKİMİN GEÇERLİLİĞİ VE UYGULANMASI

1- Tahkim Sözleşmesinin Hukuki Niteliği ve Geçerlilik Şartları

 

Alternatif uyuşmazlık çözüm yollarından biri olan tahkim yolu ile taraflar arasında akdedilen tahkim sözleşmesi ve tespit olunan hakemler eliyle uyuşmazlığın çözümü yoluna gidilmesi mümkün olmaktadır. Bir uyuşmazlığın tahkim yolu ile çözümü yoluna gidilebilmesi için başlıca iki temel şart bulunmaktadır. Bunlardan birincisi uyuşmazlığın, tarafların tahkim yolu ile giderileceğine yönelik anlaşmaları iken, ikincisi ise uyuşmazlığın tahkime elverişli olmasıdır.

 

Tahkime elverişlilik hususu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 408. maddesinde “Taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklardan veya iki tarafın iradelerine tabi olmayan işlerden kaynaklanan uyuşmazlıklar tahkime elverişli değildir.” şeklindeki hüküm ile düzenlenmiştir. Genel hüküm niteliğindeki bu hükmün yanı sıra başkaca kanunlar ile de tahkime elverişlilik hususu sınırlandırılmış olup, her somut olay özelinde elverişlilik hususunu ayrıca ele almak yerinde olacaktır.

 

Tahkim sözleşmesinin tanımı ve şekli ise HMK md. 412 ile; tahkim sözleşmesinin tarafların, sözleşme veya sözleşme dışı bir hukuki ilişkiden doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıkların tamamı veya bir kısmının çözümünün hakem veya hakem kuruluna bırakılması hususunda yaptıkları anlaşma olduğu ve tahkim sözleşmesinin yazılı şekilde yapılacağının hüküm altına alınması ile belirlenmiştir.

 

Tahkim sözleşmesinde geçerlilik bakımından herhangi bir eksikliğin bulunmadığı durumlarda taraflar artık tahkime başvurmayı kararlaştırdıkları uyuşmazlıklar için genel mahkemede dava açamazlar. Zira geçerli bir tahkim anlaşmasının varlığına rağmen davanın tahkim yerine mahkemede açılması halinde, davalı taraf tahkim ilk itirazında bulunabilecektir. Tahkim ilk itirazında bulunulmaması durumunda ise mahkeme davaya bakmaya devam edecektir.

 

2- İş Hukukunda Tahkime Elverişlilik

 

HMK’nın 408. maddesinde yer alan düzenlemenin yanı sıra bazı kanunlar ile açıkça hangi uyuşmazlıkların tahkime elverişli olmadığı ya da hangi uyuşmazlıkların elverişli olduğu belirtilmiştir. Örneğin, bireysel iş uyuşmazlıklarının tahkime elverişliliği bakımından İş Kanunu’nun 20. maddesinde; fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile işe iade talepli uyuşmazlıklara ilişkin olarak işçi ile işverenin tahkime başvurulmasını kararlaştırabilecekleri düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile işçi ile işveren arasında ortaya çıkan her uyuşmazlığın çözümü için tahkime başvurulmasının mümkün olmadığı da anlaşılmaktadır.

 

Bu çerçevede kanuni düzenleme bakımından; iş hukukunda alternatif uyuşmazlık çözüm yollarından tahkim yolunun, sadece iş güvencesi kapsamındaki işçilerin, iş sözleşmelerinin feshinin geçerli bir sebebe dayanıp dayanmadığına ilişkin uyuşmazlıklar hakkında başvurulabilecek bir yol olduğunu söylemek mümkündür. Bununla beraber işe iade davalarının tahkim yolu ile çözümlenmesinin ancak iş sözleşmesinin feshinden sonra yapılacak bir anlaşma ile mümkün olduğu yönünde Yargıtay kararları da mevcuttur.

 

Öğretide iş mahkemelerinin işçinin korunması ilkesi çerçevesinde kurulmuş özel mahkemeler olduğundan ve İş Kanunu’nda düzenlenen tahkim yargılamasının iş mahkemeleri aleyhine genişletilmesinin Anayasa’da düzenlenen “yargı yetkisinin bağımsız mahkemelere ait olması” ilkesine aykırı olacağından bahisle tahkimin iş mahkemeleri aleyhine genişletilmemesi gerektiği yönünde görüşler bulunmaktadır.

 

Tahkim ve diğer alternatif uyuşmazlık çözüm yolları ile kamu düzeni kuralları gereğince tarafların serbest iradelerine tabi olarak uyuşmazlıkların çözümü amaçlanmaktadır. Bu doğrultuda İş Mahkemeleri Kanunu’nun 3. maddesinde yer alan, “Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” hükmü de göz önüne alındığında İş Hukuku bakımından alternatif uyuşmazlık çözüm yollarından arabuluculuk yolunun da dava şartı edildiği görülmekle; söz konusu durumlarda tarafların tahkime başvurmasında da engel bulunmamalıdır. Görüldüğü üzere arabulucuya başvurma İş Mahkemeleri Kanunu’nda dava şartı olarak düzenlenmiş olmasına rağmen, tahkim İş Kanunu’nda ihtiyari olarak düzenlenmiştir. Ancak tahkimin, arabuluculuğa kıyasla kısmen de olsa yargısal bir yönü de mevcuttur.

Uygulamada iş hukuku bakımından tahkim sözleşmesinin geçerliliğini Yargıtay kararları ile ele almak faydalı olacaktır. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2016/21367 E., 2017/14609 K. Sayılı 02.10.2017 tarihli kararında; “Dairemizde, İş Mahkemelerinin yetkisini düzenleyen hükümlerin kamu düzenine ilişkin olduğu, işe iade davaları dışında, tahkim sözleşmelerinin geçerli olmadığı, işe iade davalarında da 4857 sayılı yasanın 20. maddesinin birinci fıkrası gereğince tahkim sözleşmesinin yapılmasının ihtiyari olduğu, tarafların anlaşması halinde uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözümlenebileceği, tahkim sözleşmesi ile İş Mahkemelerinin yetki ve görevinin kaldırılamayacağı yerleşik uygulamadır. İş sözleşmesinin düzenlenmesinde; işçi işveren karşısında ekonomik açıdan zayıf ve işin ifası sırasında da işverene hukuken bağımlıdır. İş sözleşmesinin kuruluşunda bizzat sözleşme içeriğinde tahkim şartı öngörülmesi halinde işçi, işverene bağımlı durumda olduğundan tahkim şartının işçiyi bağladığından bahsedilemez. Ancak fesihten sonra taraflar arasında çıkacak uyuşmazlıklarda tahkim şartını öngören sözleşme düzenlenmesi halinde tahkim şartı geçerli olacaktır.” demiştir.

 

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin 2016/6529 E., 2016/11095 K. Sayılı 18.04.2016 tarihli kararı ile de iş sözleşmesinin kurulması ve devamı sırasında yapılan tahkim anlaşmalarının işçiyi bağlamayacağına karar verilmiştir. Dairenin kararına göre, “Tahkim sözleşmesi veya şartı; borçlar hukuku anlamında bir sözleşme olduğu için, sözleşmeler için genel şartların tahkim sözleşmesinde de bulunması ve aranması gerekir. Tahkim sözleşmesinin ahlaka aykırı olması halinde geçerliğinden söz edilemez. Bu hal genellikle tahkim sözleşmesinde bir tarafın diğeri üzerinde ekonomik ve sosyal üstünlüğünü kullanarak tahkim sözleşmesinde eşitliği kendi lehine bozacak hususlar kabul ettirmesi veya taraflardan birine hakemlerin yarıdan fazlasını veya tamamının seçme imkânının verilmesi hallerinde kendini gösterecektir. İşçinin işveren karşısında ekonomik açıdan zayıf olduğu iş sözleşmesinin kuruluşunda ve devamında işverene hukuken bağımlı olduğu tartışmasızdır. İşçi işveren otoritesi altında ve onun emir ve talimatları ile iş görür. Denetim altındadır. İrade serbestliği yoktur. Bu şekilde yapılan bir tahkim sözleşmesi Borçlar Kanunu gereğince batıl olacaktır. Ayrıca Dairemizin kararlılık kazanan uygulaması gereği iş sözleşmesinin kurulması ve devamı sırasında düzenlenen tahkim sözleşmesi geçersizdir.”

 

Kanaatimizce tarafların ortak iradesi ile kurulan ve kanuni geçerlilik koşullarını sağlayan bir tahkim sözleşmesinin tek yönlü bir değerlendirme ile işçi işveren otoritesi altında kurulduğu ve irade serbestliği olmadığından bahisle geçersiz sayılması yerinde olmayacaktır. İşçinin iş sözleşmesi yapılırken ya da sözleşmenin devamı sırasında kararlaştırılan tahkim anlaşmasının iradesinin sakatlığını belirterek geçersiz olduğunu ileri sürmesi mümkündür. Ancak böyle bir iddianın yahut değerlendirmenin bulunmadığı bir durumda salt taraflar arasında ekonomik dengenin bulunmadığı düşüncesi ele alınarak doğrudan tahkim sözleşmesinin geçersizliğinin ön kabulü kanuni düzenlemenin ruhuna aykırılık oluşturacak ve her somut olay bakımından ayrı ayrı ele alınması gerektiği halde bütüne ilişkin bir değerlendirme yapılması hakkaniyete aykırılık oluşturacaktır.

 

Bu kapsamda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda yer alan genel işlem koşullarına ilişkin düzenlemeye de değinmek gerekmektedir. TBK’nın 20. maddesinde genel işlem koşulu, “Genel işlem koşulları, bir sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak amacıyla, önceden, tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleridir.” şeklinde tanımlanmış ve devamındaki 21. madde ile “Karşı tarafın menfaatine aykırı genel işlem koşullarının sözleşmenin kapsamına girmesi, sözleşmenin yapılması sırasında düzenleyenin karşı tarafa, bu koşulların varlığı hakkında açıkça bilgi verip, bunların içeriğini öğrenme imkânı sağlamasına ve karşı tarafın da bu koşulları kabul etmesine bağlıdır. Aksi takdirde, genel işlem koşulları yazılmamış sayılır.” Denilerek içeriği açıkça belirtilmeyen genel işlem koşulu niteliğindeki hükümlerin yazılmamış sayılacağı belirtilmiştir.

 

Mezkur düzenlemeler ile iş sözleşmesi nezdinde genel işlem koşulu niteliğindeki tahkim şartının koşulların varlığı ve sonuçları bakımından işçiye açıkça izah edilmesi, aksi takdirde, işçi tarafından kabul edilse dahi mahkemeye başvurulması halinde tahkim ilk itirazının öne sürülmesi durumunda iş sözleşmesinde yer alan tahkim şartının geçerliliği bakımından işveren tarafından işçinin konuya ilişkin olarak açıkça bilgilendirilip bilgilendirilmediği, işçinin eğitim düzeyi, işçinin iş sözleşmesi gereğince ifa etmekle yükümlü olduğu işin niteliğine yönelik incelemenin yapılması ve tahkim şartının geçerliliğinin bu değerlendirmeler neticesinde tespit edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.

 

Son olarak Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 52. maddesinde yer alan, “Tarafları anlaşarak toplu hak veya çıkar uyuşmazlıklarının her safhasında özel hakeme başvurabilir. Toplu iş sözleşmesine, taraflardan birinin başvurması üzerine özel hakeme gidileceğine dair hükümler konulabilir.” şeklindeki hükümden bahsetmek gerekmektedir. Ancak ilgili hüküm ile de toplu iş sözleşmesinin tarafları; işçileri, işverenleriyle aralarındaki uyuşmazlığın çözülmesi bakımından tahkime başvurmaya mecbur edemez.

 

3-Sonuç

 

Tahkim yolu ile taraflar karşılıklı irade uyuşması ile sözleşmelerden doğan uyuşmazlıklarda mahkeme yerine özel hakeme başvurabilmektedir. İş Kanunu’nun 20. maddesindeki düzenleme ile, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ve işe iade talepli uyuşmazlıklara ilişkin olarak işçi ile işveren arasında yapılan tahkim sözleşmesinin geçerli olduğu hüküm altına alınmıştır.

 

Kanuni düzenleme ile iş hukukunda yalnızca tarafların, feshin geçersizliğine ilişkin uyuşmazlıklar dışındaki iş uyuşmazlıkları tahkime konu edilebilecekse de; bu hususlar dışındaki uyuşmazlıklarda da tahkim yoluna başvurulabilmesi mümkün olmalıdır. Zira Yargıtay kararları ve öğretideki baskın görüşe göre taraflar arasındaki güç dengesi değerlendirilerek iş hukukunda tahkim elverişsiz bir yol haline getirilmişse de; geçerlilik koşullarını haiz ve karşılıklı irade uyuşması ile kurulan tahkim sözleşmelerinin uygulanması gerekir. Her iş sözleşmesinde işçinin zayıf taraf olduğu anlayışından hareket ederek doğrudan iş sözleşmelerinin tahkim şartına kapalı olduğunu kabul etmek hakkaniyete aykırılık oluşturacaktır. Adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma hakkı ile birlikte iş mahkemelerinin yoğunluğu ve iş davalarının uzun yıllar sürüyor oluşu da göz önüne alınarak, tek yönlü ve objektiflikten uzak bir değerlendirme ile tahkim yolunun uygulamaya kapatılması hukukun genel ilkelerinin de zedelenmesi sonucunu doğuracaktır.

 

Bu kapsamda netice olarak iş sözleşmesi kurulurken veya devam ederken tarafların özgür iradeleri ile iş sözleşmesinin feshinin geçersizliğine ilişkin uyuşmazlıklarda tahkime başvurma konusundaki anlaşmaları geçerli kabul edilerek tarafların iradelerine üstünlük tanınması gerekmektedir.

 

Av. Merve Hilal Menteş

 

 

Kaynakça:

1. Süzek, Sarper - Yeni Türk Borçlar Kanunu Çerçevesinde Genel İş Koşulları

2. Ekmekçi, Ömer - Toplu İş Hukuku Dersleri

3. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2016/21367 E., 2017/14609 K. Sayılı 02.10.2017 tarihli kararı

4. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin 2016/6529 E., 2016/11095 K. Sayılı 18.04.2016 tarihli kararı

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN