Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

İŞÇİLİK ALACAĞI DAVASI KAPSAMINDA BİLİRKİŞİ RAPORU İLE HİZMET SÜRESİ TESPİTİ VE HİZMET TESPİT DAVASININ AÇILABİLİRLİĞİ ÜZERİNE HUKUKİ BİR DEĞERLENDİRME

İŞÇİLİK ALACAĞI DAVASI KAPSAMINDA BİLİRKİŞİ RAPORU İLE HİZMET SÜRESİ TESPİTİ VE HİZMET TESPİT DAVASININ AÇILABİLİRLİĞİ ÜZERİNE HUKUKİ BİR DEĞERLENDİRME

I. Özet

 

Bu makalede, işçilik alacağı davalarında bilirkişi raporu ile tespit edilen hizmet süresinin hukuki niteliği ve bunun ayrıca bir hizmet tespit davası açılabilirliği üzerindeki etkisi incelenmektedir. İşçilik alacağı davalarında, işçinin kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai gibi haklarının belirlenmesinde hizmet süresi kritik bir öneme sahiptir. Mahkeme, bilirkişi raporu doğrultusunda hizmet süresini tespit edip karar verdiğinde, bu karar kesinleştiğinde artık aynı konuda yeniden dava açılmasının mümkün olup olmadığı tartışmalı bir hale gelmektedir.

 

Makalede, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun kesin hüküm ilkesi çerçevesinde, aynı taraflar ve aynı konuya ilişkin mahkeme kararlarının bağlayıcılığı ele alınmaktadır. Ayrıca, hizmet tespit davalarının amacı, koşulları ve hukuki yarar ilkesi değerlendirilerek, işçilik alacağı davasında kesinleşmiş bir mahkeme kararı varken hizmet tespit davası açılmasının hukuken mümkün olup olmadığı incelenmiştir. Yapılan analiz sonucunda, işçilik alacağı davasında hizmet süresinin belirlenmesi ve mahkeme kararının kesinleşmesi halinde, aynı hizmet süresi için tekrar hizmet tespit davası açılamayacağı sonucuna varılmıştır. Bu tespit, hukuki istikrarın korunması, mükerrer yargılamaların önlenmesi, usul ekonomisi ilkesi çerçevesinde yargı mercilerinin gereksiz yere meşgul edilmemesi açısından büyük önem taşımaktadır.

 

Anahtar Kelimeler: İşçilik alacağı davası, hizmet süresi tespiti, bilirkişi raporu, kesin hüküm, hizmet tespit davası, hukuki yarar.

 

II. Giriş

 

İş hukuku, işçi ve işveren arasındaki ilişkiyi düzenleyen ve tarafların haklarını koruyan dinamik bir hukuk dalıdır. Bu kapsamda, işçilik alacağı davaları, işçinin ücret, fazla çalışma, kıdem tazminatı gibi alacaklarını talep ettiği süreçler olarak öne çıkar. Bu davalarda, özellikle hizmet süresinin tespiti, kıdem tazminatı gibi hakların doğumunda kritik rol oynar. Ancak, işçilik alacağı davası sırasında bilirkişi raporu ile hizmet süresi belirlenmişse, ayrıca bir hizmet tespit davası açılıp açılamayacağı tartışmalı bir konudur. Bu makalede, söz konusu sorun, Yargıtay içtihatları, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve ilgili mevzuat çerçevesinde analiz edilecektir.

 

III. İşçi Alacağı Davası, Hizmet Tespit Davası ve Hizmet Süresi Tespitinin Önemi

 

İşçi Alacağı Davası, bir işçinin çalıştığı işverenden ücret, fazla mesai, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti gibi çalışma ilişkisinden doğan alacaklarını tahsil etmek amacıyla açtığı hukuki bir davadır. 

 

Hizmet Tespit Davası, bir işçinin çalışma süresinin, iş ilişkisinin varlığının veya hizmet süresinin resmi olarak belirlenmesi amacıyla açılan hukuki bir davadır. Bu dava, özellikle Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kayıtlarında eksik veya yanlış gösterilen çalışma sürelerinin düzeltilmesi, emeklilik, malullük, ölüm aylığı gibi sosyal hakların elde edilmesi için kritik önem taşır.

 

Hizmet süresinin tespitinin önemi, bir işçinin çalışma hayatı boyunca elde ettiği hukuki ve sosyal hakların korunması için kritik bir role sahiptir. İşçi ile işveren arasındaki çalışma ilişkisinin süresinin resmi olarak belirlenmesi, hem maddi haklar (ücret, tazminat, emeklilik) hem de sosyal güvenlik açısından hayati sonuçlar doğurur.

 

Hizmet süresinin tespiti, iş sözleşmesinin başlangıç ve bitiş tarihleri, çalışma şekli ve iş ilişkisinin kesintisizliği gibi unsurlara dayanır. Ancak, taraflar arasında bu konuda uyuşmazlık olması halinde mahkeme, bilirkişi incelemesi talep edebilir. Bilirkişi, sosyal güvenlik kayıtları, bordrolar, tanık ifadeleri veya diğer delilleri değerlendirerek hizmet süresini belirler.

 

IV. Bilirkişi Raporunun Hukuki Niteliği ve Bağlayıcılığı

 

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 266. maddesi aynen;

 

“Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. (Değişik cümle: 3/11/2016-6754/49 md.) Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. (Ek cümle: 3/11/2016-6754/49 md.) Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.”

 

şeklindedir.

 

Madde hükmü uyarınca bilirkişi raporu, teknik veya özel bilgi gerektiren konularda mahkemeye yardımcı olmak üzere düzenlenen bir delil türüdür. Ancak, bilirkişi görüşü kesin hüküm niteliği taşımaz; mahkeme, raporu serbestçe değerlendirerek kabul veya reddedebilir. (HMK m.282)

 

İşçilik alacağı davasında hizmet süresinin bilirkişi ile tespit edilmesi, o davada özel bir tespit işlemi olarak kabul edilir. Bu durumda, mahkemenin hizmet süresine ilişkin kararı, kesin hüküm (res iudicata) etkisi doğurur. 

 

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 303. maddesi aynen;

 

“(1) Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.

(2) Bir hüküm, davada veya karşılık davada ileri sürülen taleplerden, sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder.

(3) Kesin hüküm, tarafların küllî halefleri hakkında da geçerlidir.

(4) Bir dava dolayısıyla ortaya çıkan kesin hüküm, o hükmün kesinleşmesinden sonra dava konusu şeyin mülkiyetini tarafların birisinden devralan yahut dava konusu şey üzerinde sınırlı bir ayni hak veya fer’î zilyetlik kazanan kişiler hakkında da geçerlidir. Ancak, Türk Medenî Kanununun iyiniyetle mal edinmeye ait hükümleri saklıdır.

(5) Müteselsil borçlulardan biri veya birkaçı ile alacaklı arasında yahut müteselsil alacaklılardan biri veya birkaçı ile borçlu arasında oluşan kesin hüküm, diğerleri hakkında geçerli değildir.”

 

şeklindedir.

 

Kesin hüküm (res iudicata), bir mahkemenin nihai ve bağlayıcı kararı ile taraflar arasındaki uyuşmazlığın hukuken sona erdirilmesini ifade eden temel bir hukuk ilkesidir. Bu ilke, aynı konu, talep ve taraflar arasında tekrar dava açılmasını engelleyerek hukuki istikrarı sağlar.[1]

 

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 07.12.2016 tarihli ve 2016/19261 E., 2016/14178 K. sayılı kararı;

 

“HMK’nın 303.maddesine göre; bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir. Bir hüküm, davada veya karşılık davada ileri sürülen taleplerden, sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder.” [2]

 

hükmünü havidir.

 

İşçilik alacağı davasında hizmet süresinin bilirkişi ile tespit edilmesi, o davada özel bir tespit işlemi olarak kabul edilir. Bu durumda, mahkemenin hizmet süresine ilişkin kararı, kesin hüküm (res iudicata) etkisi doğurur.

 

V. Hizmet Tespit Davasının Amaç ve Koşulları

 

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu m. 86/9 hükmü aynen;

 

“Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilâm ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.”

şeklindedir.

 

Madde hükmü uyarınca, hizmet tespit davası, fiilen çalışılan sürenin, işveren tarafından resmi kayıtlara yansıtılmadığı veya iş ilişkisinin inkâr edildiği durumlarda, işçinin çalışma süresi ve iş akdinin varlığını mahkeme kararıyla tespit ettirmesini sağlayan bir tespit davasıdır.

 

Ancak, hizmet tespit davasının açılabilmesi için meşru bir hukuki yarar bulunmalıdır. Örneğin, sosyal güvenlik primlerinin eksik ödenmesi veya kıdem tazminatı talebi gibi somut bir hak kaybı söz konusu olmalıdır. Aksi halde, dava hukuki yarar yokluğu sebebiyle reddedilir.

 

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, 03.11.2014 tarihli ve 2014/9313 E., 2014/20041 K. sayılı kararı;

 

“Davacı işçi alacaklarının tahsili davası açmıştır. Hiç kimse hizmet tespiti davası açmaya zorlanamaz. Hizmet tespiti davası sosyal güvenlik hakkını ilgilendirir. Bir kişinin işçi sayılması için mutlak surette SSK'lı çalışması gerekmez. Kaldı ki, davacı tanıklarının davacının davalı yanında çalıştığı süre ile çalışma gün ve saatlerine ilişkin somut bilgiler verdikleri görülmektedir. Bu nedenlerle açılan davanın toplanan delillere göre esastan değerlendirilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle reddi hatalı olup bozma nedenidir.”[3]

 

hükmünü havidir.

 

"Hiç kimse hizmet tespiti davası açmaya zorlanamaz" ilkesi, Sosyal Güvenlik Hukuku’nun temel bir güvencesini oluşturur. Bu dava, bir kişinin sigortalılık statüsünün ve hizmet sürelerinin resmi olarak tespiti için başvurulan bir yargı yoludur; ancak bireylerin bu davayı açması hukuki bir zorunluluk değildir. Özellikle işçi-alacak davalarında, davacının işçi statüsünün ispatı için hizmet tespiti davası açılması şartı aranmaz. Zira işçilik ilişkisi, SSK kaydı bulunmasa dahi, tanık beyanları, çalışma saatlerine dair somut veriler veya diğer delillerle ortaya konulabilir. Dolayısıyla, bir mahkemenin alacak davasını yalnızca hizmet tespiti davası açılmadığı gerekçesiyle reddetmesi, hukuki dayanaktan yoksun ve temel ispat araçlarının göz ardı edilmesi anlamına gelir.

 

VI. İşçi Alacağı Davası Yargılama Sırasında Bilirkişi Raporu Neticesinde Tespit Edilen Hizmet Süresi İçin Ayrıca Hizmet Tespit Davası Açılıp Açılamayacağı Üzerine Bir Değerlendirme

 

İşçilik alacakları davalarında bilirkişi raporu, işçinin iş sözleşmesinden doğan haklarının (kıdem, ihbar, fazla mesai, yıllık izin vb.) doğru ve objektif şekilde hesaplanabilmesi için teknik ve uzmanlık gerektiren hususların aydınlatılmasını sağlar. Tarafların sunduğu belge, tanık beyanları, bordro kayıtları ve diğer delillerin yetersiz veya çelişkili olduğu durumlarda, bilirkişi raporu iş yerindeki çalışma düzeni, hizmet süresi, ücret ödemeleri ve ek ödemeler gibi kritik unsurların teknik yöntemlerle tespit edilmesine olanak tanır. Bu sayede, işçinin çalışma süresinin kesinleşmesi sağlanır ve dava sonucunda hükme esas alınacak alacakların hesaplanması şeffaf, objektif ve hukuki dayanaklara oturtulmuş olur.

Eğer bilirkişi raporu neticesinde hizmet süresi tespit edilirse, belirlenen hizmet süresi, işçinin kıdem, ihbar tazminatı ve diğer işçilik alacaklarının hesaplanmasında esas teşkil eder. Mahkeme, hizmet süresinin kesin olarak tespitiyle, işçinin çalıştığı dönem boyunca elde ettiği hakların net bir biçimde ortaya konmasını ve uyuşmazlık konusu alacak kalemlerinin tartışmasız hale gelmesini sağlar. Ayrıca, bu kesin delil, ilgili alacakların zamanaşımının kesilmesi ve dava sonucunda verilen hükmün kesinleşmesi açısından da büyük öneme sahiptir.

 

İşçilik alacağı davalarında bilirkişi raporu, işçinin hizmet süresinin tespitinde önemli bir delil niteliği taşır. Bu rapor, mahkemenin hüküm kurmasına yardımcı olmakla birlikte, mahkeme kararının kesinleşmesi halinde artık aynı konuda tekrar dava açılıp açılamayacağı hususu tartışmalıdır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 303. maddesi gereği, kesin hüküm ilkesi, aynı taraflar arasında, aynı konuya ilişkin yeni bir dava açılmasını engellemektedir.

 

İşçilik alacağı davasında bilirkişi raporu ile tespit edilen hizmet süresi, mahkeme tarafından değerlendirilerek hüküm altına alındığında, bu karar taraflar açısından bağlayıcı hale gelir. Dolayısıyla, mahkeme kararının kesinleşmesi halinde, işçinin aynı hizmet süresi için ayrıca bir hizmet tespit davası açması hukuken mümkün olmayacaktır. Zira, kesin hüküm ilkesi gereğince, aynı olguya dayalı olarak ikinci bir yargılama yapılmasına izin verilmez.

 

VII. Sonuç

 

İşçilik alacağı davalarında bilirkişi raporu ile tespit edilen hizmet süresi, mahkeme tarafından hükme esas alındığında ve karar kesinleştiğinde, aynı konuda tekrar dava açılması hukuki açıdan mümkün değildir. Zira kesin hüküm ilkesi gereği, aynı taraflar arasında aynı konuya ilişkin yeni bir yargılama yapılamaz. İşçilik alacağı davaları kapsamında hizmet süresi tespit edildiğinde, bu tespit işçinin kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve diğer işçilik haklarının belirlenmesinde esas alınır ve hukuki güvenliği sağlar.

 

Hizmet tespit davası ise, sigortalılık süresinin SGK kayıtlarında eksik ya da hatalı olması halinde açılan bir dava türüdür. Ancak işçilik alacağı davası sırasında bilirkişi raporuyla hizmet süresi belirlenmiş ve bu konuda mahkeme kararı kesinleşmişse, hizmet tespit davası açılmasının hukuki yarar koşulunu sağlamadığı kabul edilmelidir. Aksi takdirde, aynı konuda tekrar yargılama yapılarak hukuki belirlilik ve yargı istikrarı ilkeleri zedelenmiş olur.

 

Sonuç olarak, baskın görüşe ve Yargıtay uygulamasına göre işçilik alacağı davasında verilen kesinleşmiş bir karar varken, aynı hizmet süresi için ayrıca bir hizmet tespit davası açılması mümkün olmadığı sonucu çıkarılabilecektir.

 

Stj. Av. Efe Öztürk

 

Kaynakça:

 

1. Kemal Gözler, “Res Iudicata’nın Türkçesi Üzerine”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 56, Sayı 2, 2007, s.45-61

2. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 07.12.2016 tarihli ve 2016/19261 E., 2016/14178 K. sayılı kararı

3. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, 03.11.2014 tarihli ve 2014/9313 E., 2014/20041 K. sayılı kararı

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN