Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

KEFİL TARAFINDAN KEFİLİN TALİLİĞİ İLKESİ UYARINCA İLERİ SÜRÜLEBİLECEK SAVUNMALAR NELERDİR?

KEFİL TARAFINDAN KEFİLİN TALİLİĞİ İLKESİ UYARINCA İLERİ SÜRÜLEBİLECEK SAVUNMALAR NELERDİR?

Genel Olarak Kefalet

 

Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir. Bu kapsamda, kefalet sözleşmesinde, kefil, asıl sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden kaynaklı olarak alacaklının uğramış olduğu müspet zararını karşılama yükümlülüğü altına girmektedir.

 

Dolayısıyla, kefalet sözleşmesi asıl bir borç ilişkisi gerektirmekte olup; asıl borç ilişkisindeki alacaklı ile kefil arasında akdedilmektedir. Kefalet sözleşmesi, asıl sözleşmeden bağımsız ayrı bir sözleşme olarak akdedilebileceği gibi asıl borç ilişkindeki sözleşmeye şart olarak da eklenebilmektedir. Ancak her ne kadar kefalet sözleşmesi asıl bir borç ilişkisi gerektirse de asıl borç ilişkisinden/hukuki ilişkiden ayrıdır. Bu nedenledir ki, kimse kendi borcu için kefil olamaz.  Ancak üçüncü bir kişi borçlu için kefil olabilir. Kişinin kendi borcu için kefil olması durumunda işbu kefalet sözleşmesi “baştaki imkânsızlık” nedeniyle kesin hükümsüz olup geçersizdir.

 

Kefalet sözleşmesinde yalnızca kefil borç altına girmekte olup, tek tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Aynı zamanda kefalet sözleşmesi niteliği gereği ivazsız bir sözleşmedir. Zira, kefil vermiş olduğu teminat karşılığında alacaklıdan bedel almamaktadır. Bununla birlikte kefilin borçludan ivaz alması mümkündür ama bu kefalet sözleşmesinin ivazsız olma özelliğini değiştirmemektedir çünkü sözleşme kefil ile alacaklı arasında akdedilmektedir.

 

Yine, kefalet sözleşmesinin geçerli olarak kurulması ve hüküm ifade edebilmesi için asıl borç ilişkisinin mevcut ve geçerli olması gerekmektedir. Bu anlamda kefilin borcu feri, asıl borç ilişkisine bağımlı olup; asıl borç ilişkisi herhangi bir şekilde sona ererse kefalet borcu da sona ermektedir.

 

Türk Borçlar Kanunu’nun 583. maddesi uyarınca, kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır. Bu kapsamda, kanunda kefalet sözleşmesinin geçerlilik şartı olarak nitelikli yazılı şekil şartı öngörülmüştür. Yine, kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişiklikler de kefalet sözleşmesi için öngörülen işbu şekil şartına uygun olmadıkça hüküm doğurmamaktadır.

 

Önemle belirtmek gerekir ki, TBK'nın 583. maddesindeki kefalete ilişkin şekil eksikliği mutlak geçersizlik hali olmayıp, yerleşik yargı kararları gereğince TMK madde 2’de yer alan dürüstlük kuralı ilkesi de özellikle gözetilerek her somut olayın ve davanın özelliğine göre ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.

 

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2016/5618 E., 2017/1675 K. sayılı 02/03/2017 tarihli ilamı;

"... Mahkemece, davaya konu genel kredi sözleşmesinde davacının müteselsil kefil olduğu bu durumda TTK'nun 7 ve TBK'nun 584/son fıkrası uyarınca davacının da şirket ortağı ve yöneticisi gibi kefalet vermiş sayıldığından eş rızasına gerek olmadığı, müteselsil kefalet sözleşmesine imza atan, davalı bankanın güven verip davalı bankanın asıl borçluya kredi kullandırmasından sonra davacının kefalet sözleşmesinin geçersizliğini ileri sürmesi, kredi ve kefalet sözleşmesinin imzalandığı 30/07/2013 tarihinden dava tarihi olan 19/11/2014 tarihine kadar sessiz kalmasının TMK'nun 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına aykırı ve hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir... Kararın ONANMASINA" [1]

 

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2017/3253 E., 2019/5052 K. sayılı 07/11/2019 tarihli ilamı;

"İstinaf mahkemesi kararının gerekçesini oluşturan kredi sözleşmesinde davalının kefaletine ilişkin bölümün imza tarihinde yürürlülükte bulunan 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 583. maddesinde yazılı şekil şartlarına uymadığı vakıası doğru ise de, davalının hem ödeme emrine itirazında hemde cevap dilekçesinde kefaletinin varlığını ve kefil olduğunu kabul etmiş ve savunmasını başka nedene dayandırmış olup, kefaletinin geçersizliğine ilişkin bir beyanı bulunmamaktadır. Bu durumda ilk derece mahkemesince davacı alacağının davalının kefalet limiti içinde kaldığı saptanarak davanın kabulüne karar vermesi isabetli olup, istinaf mahkemesince ilk derece mahkemesinin kararını kaldırarak yazılı şekilde karar vermesi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir." [2]

 

Kefalet Çeşitleri ve Kefilin Taliliği İlkesi Uyarınca İleri Sürülebilecek Savunmalar

 

Kefalet ilişkisinin niteliği gereği kefilin borcu tali, ikincil niteliktedir. Bu nedenle alacaklının öncelikle borcunu borçludan tahsil etmeye çalışması gerekmektedir. Alacaklı kefile ancak borçludan borcunu tahsil edemediği durumda başvurabilecektir. Buna kefilin taliliği ilkesi denilmektedir. Bununla birlikte, kefilin taliliği ilkesi müteselsil kefalette çok sınırlı bir şekilde mevcut olup, etkisini adi kefalet ilişkisinde göstermektedir.

 

Kural olarak, kefalet sözleşmesinde başka bir kayıt yoksa kefaletin adi kefalet olduğu kabul edilmektedir. Yukarıda arz ve izah edildiği üzere, müteselsil kefalet olabilmesi için kefilin müteselsil kefil ibaresini kendi el yazısıyla yazması gerekmektedir. Bu kuralın çok önemli bir istisnası ise ticari işlerde teselsül karinesidir. TTK madde 7 uyarınca; "ticari iş" niteliği olan bir durum söz konusu ise, bir tacir ticari kefalet veriyorsa, burada artık tacirin kendi eliyle müteselsilen sorumludur yazmasına gerek yoktur “teselsül karinesi" gereği doğrudan müteselsil kefil olmaktadır.

 

Bununla birlikte, bir "tüketici işlemine" kefil olunduğu durumda ise müteselsil kefaletten söz edilebilmesi mümkün değildir. Kanunun emredici kuralları gereği tüketici işlemlerinde yalnızca adi kefil olunabilmektedir.

 

Öte yandan, önemine binaen belirtmek gerekir ki, öngörülen diğer şartlara uygun olmakla birlikte, müteselsil kefil ibaresinin el yazısıyla yazılmaması durumunda sözleşme tamamen geçersiz olmamakta, kefalet adi kefalet sayılarak sözleşme ayakta tutulmaktadır.

 

Adi kefalette kefaletin tali niteliği sonuna kadar vardır. Adi kefalette alacaklı, borçluya başvurmadıkça, kefili takip edemez (TBK m. 585).  Alacaklının önce asıl borçluya gitmesi ve borçludan alacağını tahsil etmek için gerekli ve özenli bir şekilde bütün yapması gereken işlemleri yapması gerekmektedir. Bu kapsamda, alacaklı ancak sonuna kadar gidip borçludan borcunu tahsil edemezse kefile gidebilecektir. Alacaklı gerekli işlemleri yapmadan doğrudan doğruya kefile müracaat ederse; kefil, borcu ödemekten kaçınarak alacaklının önce borçluya gitmesi gerektiğini ileri sürebilecektir.  Buna "tartışma def’i" denmektedir.

 

Bununla birlikte, aşağıdaki hallerin mevcudiyeti halinde, alacaklı doğrudan doğruya kefile başvurabilecektir. Bu durumlarda kefil tartışma def’inden yararlanamamaktadır:

 

a. Borçlu aleyhine yapılan takibin sonucunda, kesin aciz belgesi alınması

b.  Borçlu aleyhine Türkiye'de takibatın imkânsız olması veya önemli ölçüde güçleşmesi

c.  Borçlunun iflasına karar verilmesi

d.  Borçluya konkordato mehili verilmiş olması

 

Öte yandan eğer alacak, kefaletten önce veya kefalet sırasında, rehinle de güvence altına alınmışsa, adi kefalette, kefil, alacağın öncelikle rehin konusundan alınmasını isteyebilir. Buna "önce rehine başvurma defi" denmektedir. Ancak, borçlunun iflasına ve kendisine konkordato mehili verilmesine karar verilmişse, alacaklı önce rehine başvurma defini ileri süremeyecektir.

 

Bu noktada ayrıca belirtmek gerekir ki üçüncü bir kişinin rehin vermiş olması durumunda sadece kefaletten önce veya kefaletle aynı anda verilen rehin için önce rehine başvurma defi kullanılabilir. Rehni üçüncü bir kişi değil de borçlunun kendisi bizzat vermişse bu durumda kefaletten sonra verilen rehinler içinde kefil, önce rehine başvurma definden yararlanabilecektir.

 

Bununla birlikte, eğer kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse; alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehinini paraya çevirmeden kefili takip edebilmektedir. Ancak bunun için borçlunun ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerekir (TBK m. 586).

 

Yukarıda arz ve izah edildiği üzere, müteselsil kefalette kefaletin tali niteliği oldukça sınırlıdır. Müteselsil kefilde, kefil, tartışma definden ya da taşınmaz rehni varsa önce rehine başvurma definden yararlanamamaktadır. Müteselsil kefilde yalnızca taşınır rehni ve alacak rehni için tali nitelik söz konusudur.

 

Bu kapsamda, müteselsil kefilde alacaklı, asıl borçludan tahsil yolunu tüketmeden kefilden tahsil yoluna gidebilmektedir. Ancak, alacak, teslime bağlı taşınır rehni veya alacak rehni ile güvenceye alınmışsa, rehinin paraya çevrilmesinden önce kefile başvurulamaz. Bununla birlikte, alacağın rehinin paraya çevrilmesi yoluyla tamamen karşılanamayacağının önceden hâkim tarafından belirlenmesi veya borçlunun iflas etmesi ya da konkordato mehili verilmesi hâllerinde, rehinin paraya çevrilmesinden önce de kefile başvurulabilir.

 

Müteselsil kefile gidebilmek için borçluya ihtar çekilmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması gerekmektedir. Ancak vade tarihi açıkça belirliyse ya da borçlu açıkça ödeme güçlüğü içerisindeyse ihtar çekmeye gerek bulunmamaktadır, ödeme tarihinde borç ödenmediği zaman doğrudan doğruya müteselsil kefile gidebilir.

 

Adi kefalet sonradan müteselsil kefalete çevrilebilir. Bunun söz konusu olması için TBK m. 583'teki şekil şartlarına uygun düzeltmenin yapılması ve varsa eşin rızasının alınması gerekmektedir.

 

Bununla birlikte bir kefilin borcuna kefil olunmasını konu alan kefalet türüne ise kefile kefil denmektedir. Bu durumda alacaklıya, kefilin borcu için güvence veren kefile kefil, asıl kefil ile birlikte, adi kefil gibi sorumludur. Kefile kefil ile alacaklı arasında anlaşma yapılır. Asıl kefil asıl borçlu tarafından ödenmeyen borcu ödemezse kefile kefil bu borcu ödeyecektir. Müteselsil kefalet seklinde de yapılması mümkündür.

 

Adi birlikte kefalette ise; birden fazla kefilden her biri borcun belirli bir bölümüne kefil olmaktadır. Birden çok kişi, aynı borca birlikte kefil oldukları takdirde her biri kendi payı için adi kefil gibi diğerlerinin payı için de kefile kefil gibi sorumlu olur.

 

Adi kefil gibi sorumluluk söz konusu olduğundan “önce rehine başvurma defi” ve “tartışma defi” burada da ileri sürülebilecektir. Adi birlikte kefalette buna ek olarak bir de “taksim/bölme defi" söz konusudur. Bölme defi, adi birlikte kefilin, asıl borcun tamamı için kendisinden talepte bulunulamayacağını ancak kendi payı kadar sorumlu olduğunu, bu payı aşan kısım için öncelikle diğer adi birlikte kefillere gidilmesi gerektiğini ileri sürdüğü bir defi türüdür. Bu kefalet türünde kefiller birbirinden haberdarlardır, birlikte kefillik söz konusu olduğundan diğer kefillerin paylarından ikincil (kefile karşı kefil) sorumluluk söz konusudur.

 

Müteselsil birlikte kefalette, borçluyla birlikte veya kendi aralarında müteselsil kefil olarak sorumluluk altına giren kefillerden her biri, borcun tamamından sorumlu olur. Bu sorumluluğun üst sınırını kefilin kendi el yazısıyla yazdığı rakam oluşturmaktadır.

 

Bu durumda kefil, kendisiyle birlikte, daha önce veya aynı zamanda müteselsilen yükümlü bulunan ve Türkiye'de takip edilebilen bütün kefillere karşı takibe girişilmiş olmadıkça, kendi payından fazlasını ödemekten kaçınabilir. Müteselsil birlikte kefalette kefilin bu yoldan başka savunma yolu bulunmamakta olup, bunun dışında “tartışma defi”nden, “önce rehine başvurma defi”nden veyahut “bölme defi”nden yararlanama imkânı söz konusu değildir.

 

Müteselsil birlikte kefalette borcun tamamını ödeyen kefil, borçluya hepsini rücu edebilir, diğer kefillere kendi payları oranında rücu edebilir. Yine borcun tamamını ödeyen kefil, borçluya rücu yoluna başvurmadan doğrudan diğer kefillerin sorumluluğuna gidebilecektir.

 

Kefil aynı alacak için başka kişilerin de kefil olduğunu veya olacağını varsayıp buna güvenerek kefalet verdiyse ve bu durumu alacaklı biliyorsa;

 

a.  varsayımın sonradan gerçekleşmemesi

b. alacaklının kefillerden birini kefalet borcundan kurtarması

c. kefaletin hükümsüz olduğuna karar verilmesi

 

durumlarında varsayıma dayanarak kefil olmuş kişi kefalet borcundan kurtulabilecektir.

 

Dolayısıyla aynı alacak için başka kişilerin de kefil olduğunu veya olacağını varsayıp buna güvenerek kefalet veren kefil bu hususu da savunma olarak ileri sürebilecektir.

 

Kefilin Sorumluluğu

 

Kefil, her durumda kefalet sözleşmesinde belirtilen azami miktara kadar sorumludur. Bu üst sınır sözleşmeye el yazısıyla yazılır. Üst sınır belirtilmesi, bu miktarın hepsinin ödeneceği anlamına gelmemektedir, bu miktarın altında ödeme yapılması mümkünken üstünde ödeme yapılması mümkün değildir.

 

Aksi sözleşmede kararlaştırılmadıkça kefil, sözleşmede el yazısıyla belirtilen azami miktarla sınırlı olmak üzere, aşağıdaki hususlardan sorumludur:

 

1. Asıl borç ve borçlunun kusur veya temerrüdü nedeniyle verdiği zarar (müspet zarar)

2. Kefile bunların yapılmasını önleyebileceği bir zamanda bildirim yapılmış olması şartıyla dava ve takip masrafları

3. Sözleşmede faiz ödeneceğinin kararlaştırılmış olması şartıyla (tacirlik söz konusuysa bu şart aranmamaktadır) işlemiş 1 yıllık ve işlemekte olan yıla ait akdi faizler

 

Yukarıda arz ve izah edildiği üzere, belirtilen işbu miktarlar kefilin sorumluluğunun üst sınırına kadar istenebilmektedirler, aşan kısım ise istenemeyecektir. Ancak kefilin kendi temerrüdü söz konusuysa, kendisini takip için birtakım masraflar yapılmışsa, kefilin kusurundan kaynaklanan bir zarar söz konusu olduğu için alacaklı üst sınırla bağlı olmaksızın bunların hepsini kefilden alabilir.

 

Bu noktada önemle belirtmek isteriz ki, sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa kefil, borçlunun sadece kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonraki borçlarından sorumludur. Kefilin, asıl borç ilişkisinin hükümsüz hale gelmesinin sebep olduğu zarardan ve ceza koşulundan sorumlu olacağına ilişkin anlaşmalar ise kesin hükümsüzdür.

 

Sonuç

 

Kefil, hakkında başlatılan icra takibine karşı, hem takip hukukunun hem de maddi hukukun kendisine sağladığı çeşitli savunma imkânlarını kullanarak itiraz edebilir. Bu savunmalardan bazıları, kefalet hukukunun temel ilkelerinden biri olan talilik (ikincillik) ilkesine dayanmaktadır. [3]

 

Talilik ilkesi, kefilin borcu ödemekle yükümlü tutulabilmesi için öncelikle asıl borçluya gidilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Yani, alacaklı borçlunun ödeme gücü tespit edilmeden ve ona karşı icra takibi tamamlanmadan doğrudan kefilden ödeme talep edemez. Bu ilkeye dayanarak kefil, çeşitli savunma haklarını ileri sürebilmektedir.

 

Yukarıda detaylıca arz ve izah edildiği üzere; adi kefalette, kefilin en önemli savunmalarından biri “tartışma def’i” olup; tartışma def’i kapsamında kefil, alacaklıdan, önce asıl borçluyu takip etmesini ve borcun ondan tahsil edilmesini talep edebilmektedir. Ayrıca, eğer borç bir rehinle güvence altına alınmışsa, kefil "önce rehine başvurma def’i" ileri sürerek borcun öncelikle rehinin paraya çevrilerek karşılanmasını isteyebilir.

 

Birden fazla kefilin olduğu adi birlikte kefalet durumunda ise “bölme def’i” ile kefiller borcun tamamından değil, sadece kendi paylarına düşen kısımdan sorumlu olduklarını iddia edebilirler.

 

Müteselsil kefalette ise kefilin savunma imkânları adi kefalete göre daha sınırlıdır, çünkü alacaklı asıl borçluya başvurmaksızın alacağının doğrudan kefilden tahsil edilmesini talep edebilmektedir. Ancak bu durumda da, kefil, asıl borçlunun ödeme güçsüzlüğünün kesin olarak kanıtlanmadığını öne sürerek ödeme yapmaktan kaçınabilmekte ve eğer borcun teminatı olarak teslime bağlı taşınır bir rehin veya alacak rehni bulunuyorsa, önce bu teminatların satılmasını ve borcun buradan tahsil edilmesini isteyebilmektedir.

 

Müteselsil birlikte kefalette ise kefil, borcun tamamından değil, yalnızca kendi payına düşen kısmından sorumlu tutulmayı talep edebilir.

 

Eğer borç kefalet sözleşmesinin kurulmasından önceki tarihli bir borçsa ve sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa kefil, borçlunun sadece kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonraki borçlarından sorumlu olduğuna dair yapacağı savunma ile borçtan kurtulabilecektir.

 

Yine, tüm kefalet türlerinde, kefilin takibe karşı kullanabileceği önemli bir savunma da kefilin yalnızca sözleşmede el yazısı ile belirtilen azami tutardan sorumlu olduğuna ilişkin savunmadır. Kefil bu savunma ile belirtilen üst sınırı aşan talepleri ödemekten kaçınabilecektir.

 

Sonuç olarak, kefalet hukukunda talilik ilkesi, özellikle adi kefiller için önemli bir koruma sağlarken, müteselsil kefiller için daha sınırlı bir güvence sunmaktadır. Ancak, belirli hukuki durumlar (iflas, kesin aciz vesikası, konkordato vb.) bu ilkeye dayanılarak yapılan savunmaları etkisiz hale getirebilmektedir.

 

Av. Beyza Nur Göksel

 

Kaynakça:

 

1. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2016/5618 E., 2017/1675 K. sayılı 02/03/2017 tarihli ilamı

2. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2017/3253 E., 2019/5052 K. sayılı 07/11/2019 tarihli ilamı

3. Erişir, Evrim, “Kefilin Talilik İlkesini Haciz Yoluyla Takipte İleri Sürmesi”, 2024 Ekim

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN