I- TENFİZ KAVRAMI
Tenfiz, yabancı mahkemelerce verilen
bir kararın başka bir ülkede icra edilebilmesi şeklinde tanımlanabilecektir. Tenfiz
yoluyla; icrai, tespit veya yenilik doğurucu nitelikte bir kararın doğrudan
Türk hukukunda uygulanabilir olması mümkün olmaktadır. Bu kapsamda yabancı bir
mahkeme tarafından verilen bir kararın, tenfizine karar verilmesiyle birlikte
Türk hukuk sisteminde icra edilebilir hale geldiğinin mümkün olduğu söylenebilecektir.
II- TENFİZ KARARI
Tenfiz
kararı, 5718 Sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un
50. maddesinde düzenleme alanı bulmuştur. İlgili kanun
hükmüne göre;
1. Yabancı
mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına
göre kesinleşmiş bulunan ilâmların Türkiye'de icra olunabilmesi yetkili Türk
mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır.
2. Yabancı
mahkemelerin ceza ilâmlarında yer alan kişisel haklarla ilgili hükümler
hakkında da tenfiz kararı istenebilir.
Dolayısıyla
bir kararın tenfizinin talep edilebilmesinin ön koşulları;
a) kararın
yabancı bir devlet mahkemesi tarafından verilmiş olması,
b) kararın
hukuk davalarına ilişkin olması,
c)kararın
kesinleşmiş olması,
olarak
nitelendirilebilecektir.
III- TENFİZİN ESAS KOŞULLARI
Tenfiz şartları, 5718 Sayılı
Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 54. maddesinde
düzenleme alanı bulmuştur. İlgili kanun hükmüne göre;
1. Yetkili
mahkeme tenfiz kararını aşağıdaki şartlar dâhilinde verir:
a) Türkiye Cumhuriyeti ile ilâmın
verildiği devlet arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma yahut o
devlette Türk mahkemelerinden verilmiş ilâmların tenfizini mümkün
kılan bir kanun hükmünün veya fiilî uygulamanın bulunması.
b) İlâmın, Türk mahkemelerinin münhasır
yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması veya davalının itiraz etmesi
şartıyla ilâmın, dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı
hâlde kendisine yetki tanıyan bir devlet mahkemesince verilmiş olmaması.
c) Hükmün kamu düzenine açıkça aykırı
bulunmaması.
ç) O yer kanunları uyarınca, kendisine
karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir
şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı
bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki
hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine
itiraz etmemiş olması.
Dolayısıyla
bir kararın tenfizinin talep edilebilmesinin esas koşulları;
a) kararın
verildiği ülke ile Türkiye arasında mütekabiliyet bulunması,
b) kararın
Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine giren bir konuda verilmiş olmaması ve
yabancı mahkemenin kendisini “aşırı yetki” teşkil edecek surette yetkili görmüş
olmaması,
c) kararın
Türk kamu düzenine açıkça aykırı olmaması,
d) kararın
davalının savunma haklarına riayet ederek verilmiş olması
olarak
nitelendirilebilecektir.
IV- TENFİZ VE TANIMA ARASINDAKİ FARK
NEDİR?
Mahkeme
kararları, kesin hüküm kuvveti ve icra edilebilirlik şeklinde iki hüküm
doğurmaktadır.
Tanıma,
tenfizden farklı olarak, icra edilebilirlikten bağımsız olarak yabancı mahkeme
kararlarının kesin hüküm kuvvetinin yabancı bir ülkede kabulü olarak
nitelendirilebilecektir. İcra edilebilir nitelikte olmayan yabancı mahkeme
kararlarının (boşanma, evlenmenin butlanı, nesebin reddi vb.) tanınması
yeterlidir.
Tenfiz
edilmesi gereken yabancı mahkeme kararları eda kararlarıdır. Eda kararlarına
örnek olarak; yabancı mahkeme kararlarının bir edimin yerine getirilmesi, ifa
edilmesini emretmesi, bir şeyin yapılması ya da yapılmaması verilebilecektir.
Eda kararları, tanımadan farklı olarak hem kesin hüküm kuvveti hem icra
edilebilir niteliktedir. Dolayısıyla işbu kararların yabancı bir ülkede icra
edilebilmeleri için tenfiz edilmeleri gerekmektedir.
V- KISMİ TENFİZ MÜMKÜN MÜDÜR?
Tenfiz
kararı, 5718 Sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un
52/1-c maddesinde açıkça düzenleme alanı bulmuştur. İlgili kanun hükmüne göre;
1. Kararın
tenfiz edilmesinde hukukî yararı bulunan herkes tenfiz isteminde bulunabilir.
Tenfiz istemi dilekçe ile olur. Dilekçeye karşı tarafın sayısı kadar örnek
eklenir. Dilekçede aşağıdaki hususlar yer alır:
a)
Tenfiz isteyenle, karşı tarafın ve varsa kanunî temsilci ve vekillerinin ad,
soyad ve adresleri.
b)
Tenfiz konusu hükmün hangi devlet mahkemesinden verilmiş olduğu ve mahkemenin
adı ile ilâmın tarih ve numarası ve hükmün özeti.
c)
Tenfiz, hükmün bir kısmı hakkında isteniyorsa bunun hangi kısım olduğu.
Milletlerarası
Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 52/1-c uyarınca yabancı mahkeme
hükmünün yalnızca bir kısmı tenfiz davası konusu edilebilecektir. Dolayısıyla,
maddi hukuk açısından kısmen tenfiz talebinin kabulünün gerekli olduğu gibi
usul hukuku açısından da kısmi tenfiz talebinin kabulünün zorunlu olduğunu
ifade etmek mümkündür. Ancak, yasal düzenlemeye konu “kısmi talep” mahkeme
kararının hüküm fıkrasında yer alan farklı edimlerden ibaret değildir, tek bir
edimin bölünebilir olması şartıyla kısmen tenfizi bu hükmün kapsamı içinde
kalmaktadır.
Yargıtay 11.
Hukuk Dairesi 2001/8721 esas sayılı, 2002/2586 karar sayılı 22.03.2002 tarihli
kararında da görülebileceği üzere;
“Davacı
vekili … asıl mahkeme hükmünün, 6490 DM’lik kısmının kısmen tenfizine karar
verilmesini talep ve dava etmiştir … Mahkemece, … tenfiz koşullarının
bulunduğu gerekçesiyle, Paderborn Eyalet Mahkemesi’nin 01.10.1991 tarihinde
tefhim edilen 60115/91 sayılı 14.10.1991 tarihli davalının davacıya 130.294.09
DM ödenmesine ilişkin kararın 6490 DM’lik kısmının aynen tenfizine karar
verilmiştir. … tüm temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA …
oybirliğiyle karar verildi”.
Kısmi
tenfizin mümkün olduğu Yargıtay kararlarında da görülebilmektedir.
VI- SONUÇ
Alacaklı kısmen ifayı her zaman talep
edebileceği gibi kısmi dava ve icra takibin başlatma olanağının hukuk düzeni
tarafından tanınmaktadır. MÖHUK uyarınca da kısmi tenfize açıkça düzenlemeye imkân
verildiği, dolayısıyla kısmi talebin mümkün olduğu görülmektedir. Miktar
bakımından kısmi tenfiz talebinin Yargıtay tarafından da kabul gördüğü hususu
göz önünde bulundurulduğunda Türk hukuku bakımından kısmen tenfizinin talep
edilebileceği söylenebilecektir.
Av. Aysima Öykü Taş
Kaynakça:
1.
Prof.
Dr. Cemal Şanlı, Milletlerarası Özel Hukuk, Temmuz 2020, İstanbul, 8. Bası
2. Yargıtay 11.
Hukuk Dairesi 2001/8721 esas sayılı, 2002/2586 karar sayılı 22.03.2002 tarihli
kararı