GİRİŞ
Kişisel
hayatlarımızda olduğu gibi ticari hayatta da farklı ve özgün olma; rekabette
öne çıkma ve hatırda kalma temel varlık amaçlarındandır. Nasıl ki saç kesimimiz
ve giyimimizle tarzımızı ve karakterimizi dışa vurmaya çalışıyorsak ticari
işletmeler de markaları aracılığıyla kim olduğunu ve ne yaptığını en çarpıcı ve
akılda kalıcı şekilde ifade etme gayretindedir. İşte bu denli önem arz eden
markalar, ulusal ve uluslararası hukukta korunarak çeşitli yasal düzenlemeler
getirilmiştir.
Marka
hakkı sınai mülkiyet kavramı altında olup herkese karşı ileri sürülebilen
mutlak haklardandır. Özellikle Sanayi Devriminin getirdiği yeniliklerle
birlikte tipik mülkiyet tanımı genişlemek mecburiyetinde kalmış ve sınai
buluşlar yeni yasal düzenlemelerle birlikte koruma altına alınmıştır. Bu yazıda
Marka Hakkının Mevzuatımızdaki yeri, Marka Hükümsüzlük Şartları, Sessiz Kalma
Yoluyla Hak Kaybı, Markanın Kullanılmama Defii ve özel bir marka hükümsüzlük
haline vücut veren Gerçek Hak Sahipliği İlkesi incelenecektir.
1.
MEVZUATIMIZDA MARKA HAKKI VE MARKANIN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ
1.1. GENEL OLARAK
Hukukumuzda
Marka hakkı esasen 6769 sayılı Kanun’da düzenlenmektedir. Kanun’un 4.
Maddesinde Markanın tanımı yapılmış olup tanımda:
“Marka,
bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mallarından
veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması ve marka sahibine sağlanan
korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde
sicilde gösterilebilir olması şartıyla kişi adları dâhil sözcükler, şekiller,
renkler, harfler, sayılar, sesler ve malların veya ambalajlarının biçimi olmak
üzere her tür işaretten oluşabilir.” denmektedir.
Hükmün
lafzından da anlaşıldığı üzere marka ayırt ediciliği sağlayan, kişi adları
dahil sözcükler, şekiller, renkler, harfler, sayılar, sesler ve malların veya
ambalajların biçimi olmak üzere her türlü işareti kapsamaktadır. Tanımda
özellikle korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek
şekilde sicilde gösterilebilir olma şartını aramıştır. Bu nedenle üç boyutlu
şekillerin sicilde iki boyutlu olarak ifade edilebilir olması; seslerin ise
notalar ve belli objektif göstergeler ile ifade edilebilmesi gerekmektedir.
Kokuların marka hakkına dahil olup olmayacağı hem hukukumuzda hem de Avrupa
birliği hukukunda tartışma konusudur. Tanım maddesinde sayılmadığından
ülkemizde marka ile özdeşleşmiş ve bilinirlik kazanmış olsa dahi kokuların
tescil edilmesi mümkün değildir. Ancak ABD’de uzun yıllardır kokular ABD Patent
ve Marka Ofisi (USPTO) tarafından tescil edilmektedir.
Bu
konuda çarpıcı kararlardan biri “Play-Doh” Oyun Hamuru kararıdır. Play-Doh oyun
hamurunun yaratıcısı Hasbro Inc. hepimizin çocukluğundan aşina olduğu o
vanilyalı tatlı hamur kokusunu ABD Marka Yasası kapsamında tescil ettirmeyi
başarmıştır. Ancak kokuların net, açık, herkes tarafından bilinen ve
anlaşılabilen bir şekilde ifade edilmesinin güç olması nedeniyle Hukukumuzda
henüz marka hakkı kapsamına dahil edilmemiştir. [1]
Tanım
maddesinin akabinde Kanunumuzda “Marka Tescilinde Mutlak Ret Nedenleri” ve
“Marka Tescilinde Nispi Ret Nedenleri” düzenlenmiştir. Bu düzenlemelere ek
olarak ayrıntılarıyla inceleyeceğimiz üzere 25. Maddede “Hükümsüzlük Halleri ve
Hükümsüzlük Talebi” düzenlenmiştir. Mutlak ve Nispi Ret Nedenlerinden birinin
mevcut olmasına rağmen marka tescil edilmiş ise Hükümsüzlük davası açılarak
yasanın sağladığı koruma ortadan kaldırılmaktadır.
1.2. MARKA HÜKÜMSÜZLÜK
ŞARTLARI
Hükümsüzlük,
sözlük anlamıyla: “Yürürlükten çıkarılmış, yürürlüğü kalmamış, geçersiz
kılınmış” anlamına gelmektedir. Marka hukukunda hükümsüzlük ise “Tescil
edilmiş bir markanın, gerekli koşullara sahip olmaması nedeniyle dava yoluyla
iptali ve böylece evvelce elde edilmiş marka hakkının son bulması demektir.”
[2]
Kanunumuzda
çeşitli hükümsüzlük halleri düzenlenmiş olup bunlar temelde mutlak ve nispi ret
nedenleridir. Mutlak ret nedenleri kamusal önemi bakımından marka tescil
aşamasında Türk Patent Enstitüsü tarafından re’sen gözetilmektedir. Nispi Ret
Nedenleri ise menfaati zarar gören gerçek ve tüzel kişilerin haklarını korumak
amacıyla düzenlenmiştir. Kamu yararı değil bireysel yarar söz konusu olup
Enstitü tarafından re’sen göz önünde bulundurulmamaktadır. [3]
1.2.1 Mutlak Ret Nedenleri
6769
sayılı Kanunun 5. Madde kapsamında, aşağıda yazılı işaretler marka olarak
tescil edilemez:
• 4
üncü madde kapsamına girmeyen işaretler,
• Herhangi
bir ayırt edici niteliğe sahip olmayan işaretler,
• Aynı
veya aynı türdeki mal veya hizmetle ilgili olarak tescil edilmiş veya daha önce
tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar
benzer olan işaretler,
• Ticaret
alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak
belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin sunulduğu zamanı gösteren veya
malların ve hizmetlerin diğer karakteristik özelliklerini belirten işaret ve
adlandırmaları münhasıran veya esas unsur olarak içeren işaretler.
• Ticaret
alanında herkes tarafından kullanılan veya belirli bir meslek sanat veya
ticaret grubuna mensup olanları ayırt etmeye yarayan işaret ve adları
münhasıran veya esas unsur olarak içeren işaretler,
• Malın
özgün doğal yapısından ortaya çıkan şeklini veya bir teknik sonucu elde etmek
için zorunlu olan, kendine malın şeklini veya mala asli değerini veren şekli
içeren işaretler,
• Mal
veya hizmetin niteliği, kalitesi veya üretim yeri, coğrafi kaynağı gibi
konularda halkı yanıltacak işaretler,
• Yetkili
mercilerden kullanmak için izin alınmamış ve dolayısıyla Paris Sözleşmesinin 2
nci mükerrer 6 ncı maddesine göre reddedilecek işaretler,
• Paris
Sözleşmesinin 2 nci mükerrer 6 ncı maddesi kapsamı dışında kalan ancak kamuyu
ilgilendiren, tarihi, külterel değerler bakımından halka mal olmuş ve ilgili
mercilerin tescil izni vermediği diğer armalar, amblemler veya nişanları içeren
işaretler,
• Dini
değerleri ve sembolleri içeren işaretler,
• Kamu
düzenine ve genel ahlaka aykırı işaretler.
• Tescilli
coğrafi işaretten oluşan ya da tescilli coğrafi işaret içeren işaretler.
Mutlak
ret nedenleri kamu düzeninden kaynaklı olup Enstitü tarafından göz önünde
bulundurulmaktadır.
1.2.2 Nispi Ret Nedenleri
Herhangi
bir işaret üzerinde başka bir kişinin, herhangi bir nedene dayanan bir hakkı
bulunmasından dolayı, bu işaretin marka olarak tesciline engel olan haller
nispi ret nedenleri olarak adlandırılır. Mutlak ret nedenlerinin aksine nispi
ret nedenleri kamu yararı gözetilerek konulan hükümler olmayıp, kişilerin marka
üzerinde münhasıran sahip oldukları öncelik hakkına dayanırlar. Nispi ret
nedenleri, mutlak ret nedenlerinin aksine işaretin nitelik ve özelliğinden
değil, bu işaret üzerinde üçüncü kişinin herhangi bir hakka sahip olmasından
doğar.
Nispi
ret sebepleri, hak sahibi üçüncü kişiler tarafından ileri sürülür. Nispi ret
sebepleri mutlak ret sebeplerinden farklı olarak önceki marka sahibinin
haklarını korumaya yöneliktir. Bu durum daha önce bir markayı seçmiş olan
kişilerin, sonraki marka sahiplerinin marka tescil imkânlarına sınırlama
getirmesini sağlamaktadır. Böylece eskiye dayalı kullanım korunmaktadır.
Eski bir hakkın mevcut olması kendiliğinden dikkate alınmaz. Sadece hak
sahibinin itirazı üzerine dikkate alınır.
6769
sayılı Kanunun 6. Maddesi kapsamında, tescil edilmiş veya tescil için başvuru
yapılmış bir markanın sahibi tarafından itiraz yapılması durumunda aşağıdaki
hallerde marka tescil edilemez:
• Tescil
için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce
başvurusu yapılmış bir marka ile aynı ise ve aynı mal veya hizmetleri
kapsıyorsa,
• Tescil
için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce
başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya
tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı
veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın
halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil
edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu
ihtimalini de kapsıyorsa.
• Marka
sahibinin ticari vekili veya temsilcisi tarafından markanın kendi adına tescili
için, marka sahibinin izni olmadan ve geçerli bir gerekçe gösterilmeden bir
başvuru yapılmışsa,
• Tescilsiz
bir markanın veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaretin tescili
istenilen markanın;
a)
başvuru tarihinden önce veya markanın tescili için yapılan başvuruda belirtilen
rüçhan tarihinden önce bu işaret için başka bir kişi adına hak elde edilmiş
ise,
b)
sahibine daha sonraki bir markanın kullanımını yasaklama hakkını veriyorsa,
• Tescil
edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı
tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın
itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt
edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği bir durum oluşmuşsa,
• Tescil
için başvurusu yapılmış marka, başkasına ait kişi ismi, fotoğrafı, telif hakkı
veya herhangi bir sınai mülkiyet hakkını kapsıyorsa,
• Ortak
ve garanti markalarının sona ermesinden itibaren üç yıl içinde ortak marka veya
garanti markası ile aynı veya benzeri olan bir başvurusu yapılmışsa,
• Bir
markanın yenilenmeme nedeniyle koruma süresinin dolmasından sonra iki yıl
içerisinde aynı veya benzer markanın, aynı veya benzer mal ve hizmetler için
tescil başvurusu yapılmışsa ve
• Kötü
niyetle yapılan marka başvuruları.
Nispi
ret kapsamında olup hak sahibi tarafından talep ve dava edildiğinde markanın
hükümsüzlüğüne karar verilebilecektir. Tüm bu hallere ek olarak hükümsüzlük
iddiasında bulunanın markasını ciddi ve samimi şekilde kullanıyor olması
gerekir. Markanın ciddi kullanılmaması hükümsüzlük iddialarına karşı defii
olarak ileri sürülebilmektedir. Bu yazımızda ciddi ve gerçek kullanım kısaca
özetlenerek devamında anılan maddede yer alan ve içtihatlarla gelişen “gerçek
(öncelikli) hak sahipliği ilkesi” içtihat kararları ile birlikte özel olarak
ele alınacaktır.
2.
HÜKÜMSÜZLÜK İDDİASINDA BULUNANIN MARKASINI CİDDİ VE GERÇEK KULLANIMI ŞARTTIR.
Hukukumuzda
marka hakkı sahibini koruyucu birçok düzenleme mevcuttur. Ancak marka sahibi bu
yasal korumadan belli şartlar çerçevesinde yararlanabilmektedir. Yazımızda yer
verdiğimiz diğer şartlara ek olarak markanın “gerçek ve ciddi kullanımı”
nın da mevcut olması gerekmektedir. Markanın tescilinin yapıldığı ancak ticari
hayatta aktif olarak kullanılmadığı durumda kullanılmayan bu markanın
korunmasını beklemek samimi bir talep olmayıp dürüstlük kuralına da aykırılık
teşkil edecektir. Aynı zamanda kullanılmayan ve menfaat elde edilmeyen bir
markaya dayanılarak başka bir markanın hükümsüzlüğünü talep etmek de “hakkın
kötüye kullanılması” teşkil edecektir. Hukukumuz hakkın kötüye kullanılmasını
korumamakta olup hukuki yararı olmayan bu iddialar reddedilecektir.
6769
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu 9/1. Maddesi hükmüne göre: “Tescil tarihinden
itibaren beş yıl içinde haklı bir sebep olmadan tescil edildiği mal veya
hizmetler bakımından marka sahibi tarafından Türkiye’de ciddi biçimde
kullanılmayan ya da kullanımına beş yıl kesintisiz ara verilen markanın
iptaline karar verilir”.
Hükme
göre ciddi bir şekilde kullanılmayan ve 5 yıl kesintisiz olarak kullanımına ara
verilen markaların iptaline karar verileceği düzenlenmiştir. Bu düzenleme de
ticari hayatın ve rekabet ortamının dürüstçe işlemesini sağlamayı
amaçlamaktadır. [4]
Yargıtay
11. HD 2015/10614 E. 2016/5566 K. 23.05.2016 T. Sayılı kararında da: “556
sayılı KHK’nın 14. maddesi uyarınca marka sahibi, tescilli markasını kural
olarak yurt içinde veya ihracatta, kendisi veya izni ile üçüncü kişi
tarafından sicilde kayıtlı mallar ve hizmetler için işlevlerine uygun, ciddi,
ekonomik şekilde kullanmalıdır.” şeklinde karar
vermiştir. Markanın ciddi kullanımı da 6769 sayılı SMK’de kendisine yer
bulmuştur ve ilgili düzenleme AB Marka Direktifi ve Marka Tüzüğü’ne paralellik
göstermektedir. Markanın ciddi kullanılma yükümlülüğü ile marka hakkı sahibinin
markayı keyfi bir şekilde tekeline almasını önlemek, esasen kullanmadığı
markayı kullanıyormuş gibi göstererek haksız rekabet oluşturmasını engellemek
ve kullanılmama nedeniyle iptal yaptırımının önüne geçmesine müsaade
etmemektir.
Anıldığı
üzere markanın gerçek, ciddi ve samimi olarak kullanılmaması ve kesintisiz
olarak 5 yıl boyunca kullanılmaması hükümsüzlük davalarında defii olarak
kullanılabilecektir. Çünkü davacının korunmaya değer bir menfaati bulunmamakta
olup açılan davada hukuki yarar bulunmamaktadır.
3.
GERÇEK (ÖNCELİKLİ) HAK SAHİPLİĞİ İLKESİ
Hukukumuzda
temel olarak marka hakkının korunması tescil edilmiş olmaya bağlanmışsa da
hakkaniyet gereği tescilsiz markaların korunmasına ilişkin istisnai düzenleme
ve içtihatlar gelişmiştir. Tescil edilmemesine rağmen ülke genelinde aktif
olarak kullanılmış, tanınırlık kazanmış ve bu şekilde ticari hayata devam eden
markaların varlığı tescil edilmemiş olsalar dahi korunmaktadır. Bu husus gerçek
(öncelikli) hak sahipliği ilkesi olarak literatürümüzde yer almaktadır.
Sınai
Mülkiyet Kanunu 6. Maddesi 3. Fıkrasında da nispi ret sebeplerinden biri olarak
öncelikli hak sayılmıştır: “Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden
önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret
için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu
reddedilir.”
Yargıtay
11.
HD., 2017/3943 Esas, 2019/1154 Karar sayılı, 13.02.2019 Tarihli kararında
gerçek hak sahipliği için ülke içinde yoğun ve sıkı kullanım şartı arandığı
ifade edilmiştir: "... gerçek hak sahipliği ilkesi gereği, yurt içinde,
marka başvurusundan önce ve markaya konu işaretin tescil kapsamındaki mal ve
hizmetler yönünden yoğun ve sıkı kullanım sonucu işaret üzerinde önceye dayalı
hak elde edilmiş olması halinde, o işaret üzerinde gerçek hak sahibi olan
kişiye öncelik hakkı tanınır. Ancak söz konusu işaret üzerindeki kullanımın,
yurt içinde ve yerelden daha geniş bir coğrafyada, nizasız, fasılasız ve yoğun
bir şekilde kullanılmış olması gerekir.”
Gerçek
hak sahipliği, temelde haksız rekabetin önlenmesi ve dürüstlük kuralı
çerçevesinde gelişmiş bir ilkedir. Ticari hayatta belli bir isim ve logo ile
tanınan, aktif olarak faaliyet gösteren ve tüketici kitlesinde belli oranda
tanınırlık kazanan ticari işletmelerin sırf markasını tescil ettirmemiş olması
nedeniyle hukuki korumadan mahrum kalması ve markasının başka işletmelerce
tescili ile rekabetin zarar görmesi riski bu ilke ile ortadan kaldırılmaktadır
[5].
Yargıtay
11. Hukuk Dairesi’nin 1998/5146 K. Sayılı Karar ile
gerçek hak sahibinin o markayı halk nezdinde tanınır kılan kişi olduğu izah
edilmiştir:
“..
İsviçre-Türk markalar hukuku, marka üzerindeki hakkın iktisabı ve korunması ile
ilgili olarak üç önemli ilkeye dayanır. Marka üzerindeki öncelik hakkı, o
markayı, ihdas ve istimal eden ve piyasada maruf hale getiren kişiye aittir.
Buna gerçek hak sahibi denilir ve bu tescil ettiren kimsenin bu tescili kurucu
etkiye sahiptir. Ancak bu tescil sadece hak sahibine başlangıçta şarta
bağlı bir hak sağlayabilir. Gerçek hak sahibinin dava açıp bu markayı tescil
ettireceği tarihe kadar kurucu etkiye sahipliği devam eder. Çünkü hakiki gerçek
hak sahipliği ikinci bir bağımsız ve münferit mülkiyete hak vermez. Markanın
hakiki hak sahibi markasının aynısını veya tefrik edilmeyecek benzerini, her
nasılsa marka olarak tescil ettiren kimsenin, sonradan tescil edilmiş markanın
terkinin istenebileceğini...”
Kararda
görüleceği üzere marka üzerindeki öncelik hakkı o markayı ihdas eden ve
piyasada bilinir hale getiren kişiye aittir. Öncelik hakkı sahibi hakkın gerçek
sahibi olup gerçek hak sahibi dışındaki marka başvurucularının başvuruları
nispi ret sebebiyle karşılaşacak ve gerçek hak sahibi markayı tescil eden başka
başvuruculara karşı hükümsüzlük talebinde bulunabilecektir.
Yargıtay
Genel Hukuk Kurulu E.2017/76, K.2019/444, T. 11/04/2019 Kararı’nda ise
halk nezdinde tanınırlık ve bilinirlik kazanan markanın tüketiciler nezdinde
sağladığı güven bağının, emeğin ve menfaatin korunması, bu sayede haksız
rekabetin önlenmesinin garanti altına alındığı içtihat edilmiştir:
“Markaların
esas itibariyle bir mal veya hizmeti diğer bir mal veya hizmetten ayırt etmek
maksadıyla kullanılmaları esas ise de bazen müşteriler, bir markayı sadece
mal veya hizmet ile değil, o mal veya hizmeti sağlayan işletme ile de
irtibatlandırabilirler. Müşteriler, markalı mal veya hizmeti, sırf onu
arz eden işletmeye duydukları güven ve beğeni sebebiyle tercih etmiş
olabilirler. İşletmelerin birbirinden farklı olduğu bilinse dahi, kullanılan
işaretlerin benzerliği müşterinin bu işletmeler arasında ekonomik veya organik
bir bağ olduğunu düşünmesine yol açıyorsa sonuç yine değişmeyecektir…
556
sayılı KHK’nın 8/1-b maddesinde de belirtildiği üzere bir markanın bir başka
marka ile benzer olup olmadığının tespitinde “halk” tarafından karıştırılma
ihtimali dikkate alınır. Halk tarafından karıştırılma ihtimalinde ölçü ise;
bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halk olduğunun göz önünde
tutulmasıdır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret
arasında herhangi bir şekilde ve herhangi bir sebeple bağlantı kurma
ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir
kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde
bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir.” [6]
SONUÇ
Sonuç
olarak marka hakkı hukukumuzda etraflıca düzenlenmiş ve hem ticari hayatın
korunması ve geliştirilmesi; hem de mutlak hak kategorisinde olan fikri
hakların korunması amaçlanmıştır. Bu bağlamda norm ve ilkelere haksız rekabet
yasağı, dürüstlük kuralı, hakkın kötüye kullanılması yasağı ve hakkaniyet
ilkeleri ışık tutmuştur.
Marka
hükümsüzlük halleri nispi ve mutlak hükümsüzlük nedenleri olarak temelde ikiye
ayrılmıştır. Kısaca bu haller sayılarak gerçek ve ciddi kullanım ile
hakkaniyet, haksız rekabetin önlenmesi ve dürüstlük kuralı ilkelerinin marka
hukukuna yansıması olan gerçek (öncelikli) hak sahipliği ilkesi özel olarak
incelenmiştir.
Her
ne kadar ana kural tescilli markaların korunması olsa da öncelikli hak sahibi
de belli şartların gerçekleşmesi halinde Kanun’un sağladığı hukuki korumadan
yararlanabilecektir.
Av.
Gamze Nur Şan
Kaynakça:
1.
Elif AYKURT KARACA, https://iprgezgini.org/tag/koku-markalari/ , Mayıs
2018
2.
Şanal, Osman, Markanın Hükümsüzlüğü, Adalet Yayınevi, Ankara 2004, s. 83
3.
KIRCI, N. Berkay, Markanın Hükümsüzlüğü, TBB Dergisi, 2006, Sayı
66
4.YÖRDEM,
Yılmaz, Markanın Kullanım Yükümlülüğü Ve Kullanılmamasının Hukuki Sonuçları,
Emrah BİÇİMLİ, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Temmuz 2022, 51.
Sayı]
5.
KARİMOV, Elnur, Sınai Mülkiyet Kanununun 155. Maddesi Çerçevesinde
Önceki Hakkın Etkisi, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Ticaret ve Fikri
Mülkiyet Hukuku Dergisi, 2022; 8(2)
6.
KARA, Elif, “Marka Hukukunda Gerçek Hak Sahipliği”, Marmara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Uygulamalı Ticaret Hukuku
Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 2015