Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

MARKA HÜKÜMSÜZLÜK ŞARTLARI VE “GERÇEK HAK SAHİPLİĞİ İLKESİ”

MARKA HÜKÜMSÜZLÜK ŞARTLARI VE “GERÇEK HAK SAHİPLİĞİ İLKESİ”

GİRİŞ

 

Kişisel hayatlarımızda olduğu gibi ticari hayatta da farklı ve özgün olma; rekabette öne çıkma ve hatırda kalma temel varlık amaçlarındandır. Nasıl ki saç kesimimiz ve giyimimizle tarzımızı ve karakterimizi dışa vurmaya çalışıyorsak ticari işletmeler de markaları aracılığıyla kim olduğunu ve ne yaptığını en çarpıcı ve akılda kalıcı şekilde ifade etme gayretindedir. İşte bu denli önem arz eden markalar, ulusal ve uluslararası hukukta korunarak çeşitli yasal düzenlemeler getirilmiştir.

 

Marka hakkı sınai mülkiyet kavramı altında olup herkese karşı ileri sürülebilen mutlak haklardandır. Özellikle Sanayi Devriminin getirdiği yeniliklerle birlikte tipik mülkiyet tanımı genişlemek mecburiyetinde kalmış ve sınai buluşlar yeni yasal düzenlemelerle birlikte koruma altına alınmıştır. Bu yazıda Marka Hakkının Mevzuatımızdaki yeri, Marka Hükümsüzlük Şartları, Sessiz Kalma Yoluyla Hak Kaybı, Markanın Kullanılmama Defii ve özel bir marka hükümsüzlük haline vücut veren Gerçek Hak Sahipliği İlkesi incelenecektir.

 

1. MEVZUATIMIZDA MARKA HAKKI VE MARKANIN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ

 

1.1.  GENEL OLARAK

 

Hukukumuzda Marka hakkı esasen 6769 sayılı Kanun’da düzenlenmektedir. Kanun’un 4. Maddesinde Markanın tanımı yapılmış olup tanımda:

 

“Marka, bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması ve marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması şartıyla kişi adları dâhil sözcükler, şekiller, renkler, harfler, sayılar, sesler ve malların veya ambalajlarının biçimi olmak üzere her tür işaretten oluşabilir.” denmektedir.

 

Hükmün lafzından da anlaşıldığı üzere marka ayırt ediciliği sağlayan, kişi adları dahil sözcükler, şekiller, renkler, harfler, sayılar, sesler ve malların veya ambalajların biçimi olmak üzere her türlü işareti kapsamaktadır. Tanımda özellikle korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olma şartını aramıştır. Bu nedenle üç boyutlu şekillerin sicilde iki boyutlu olarak ifade edilebilir olması; seslerin ise notalar ve belli objektif göstergeler ile ifade edilebilmesi gerekmektedir. Kokuların marka hakkına dahil olup olmayacağı hem hukukumuzda hem de Avrupa birliği hukukunda tartışma konusudur. Tanım maddesinde sayılmadığından ülkemizde marka ile özdeşleşmiş ve bilinirlik kazanmış olsa dahi kokuların tescil edilmesi mümkün değildir. Ancak ABD’de uzun yıllardır kokular ABD Patent ve Marka Ofisi (USPTO) tarafından tescil edilmektedir.

 

Bu konuda çarpıcı kararlardan biri “Play-Doh” Oyun Hamuru kararıdır. Play-Doh oyun hamurunun yaratıcısı Hasbro Inc. hepimizin çocukluğundan aşina olduğu o vanilyalı tatlı hamur kokusunu ABD Marka Yasası kapsamında tescil ettirmeyi başarmıştır. Ancak kokuların net, açık, herkes tarafından bilinen ve anlaşılabilen bir şekilde ifade edilmesinin güç olması nedeniyle Hukukumuzda henüz marka hakkı kapsamına dahil edilmemiştir. [1]

 

Tanım maddesinin akabinde Kanunumuzda “Marka Tescilinde Mutlak Ret Nedenleri” ve “Marka Tescilinde Nispi Ret Nedenleri” düzenlenmiştir. Bu düzenlemelere ek olarak ayrıntılarıyla inceleyeceğimiz üzere 25. Maddede “Hükümsüzlük Halleri ve Hükümsüzlük Talebi” düzenlenmiştir. Mutlak ve Nispi Ret Nedenlerinden birinin mevcut olmasına rağmen marka tescil edilmiş ise Hükümsüzlük davası açılarak yasanın sağladığı koruma ortadan kaldırılmaktadır.

 

1.2. MARKA HÜKÜMSÜZLÜK ŞARTLARI

 

Hükümsüzlük, sözlük anlamıyla: “Yürürlükten çıkarılmış, yürürlüğü kalmamış, geçersiz kılınmış” anlamına gelmektedir. Marka hukukunda hükümsüzlük ise “Tescil edilmiş bir markanın, gerekli koşullara sahip olmaması nedeniyle dava yoluyla iptali ve böylece evvelce elde edilmiş marka hakkının son bulması demektir.” [2]

 

Kanunumuzda çeşitli hükümsüzlük halleri düzenlenmiş olup bunlar temelde mutlak ve nispi ret nedenleridir. Mutlak ret nedenleri kamusal önemi bakımından marka tescil aşamasında Türk Patent Enstitüsü tarafından re’sen gözetilmektedir. Nispi Ret Nedenleri ise menfaati zarar gören gerçek ve tüzel kişilerin haklarını korumak amacıyla düzenlenmiştir. Kamu yararı değil bireysel yarar söz konusu olup Enstitü tarafından re’sen göz önünde bulundurulmamaktadır. [3]

 

1.2.1    Mutlak Ret Nedenleri

 

6769 sayılı Kanunun 5. Madde kapsamında, aşağıda yazılı işaretler marka olarak tescil edilemez: 

•       4 üncü madde kapsamına girmeyen işaretler,

•       Herhangi bir ayırt edici niteliğe sahip olmayan işaretler,

•       Aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetle ilgili olarak tescil edilmiş veya daha önce tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer olan işaretler,

•       Ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin sunulduğu zamanı gösteren veya malların ve hizmetlerin diğer karakteristik özelliklerini belirten işaret ve adlandırmaları münhasıran veya esas unsur olarak içeren işaretler.

•       Ticaret alanında herkes tarafından kullanılan veya belirli bir meslek sanat veya ticaret grubuna mensup olanları ayırt etmeye yarayan işaret ve adları münhasıran veya esas unsur olarak içeren işaretler,

•       Malın özgün doğal yapısından ortaya çıkan şeklini veya bir teknik sonucu elde etmek için zorunlu olan, kendine malın şeklini veya mala asli değerini veren şekli içeren işaretler,

•       Mal veya hizmetin niteliği, kalitesi veya üretim yeri, coğrafi kaynağı gibi konularda halkı yanıltacak işaretler,

•       Yetkili mercilerden kullanmak için izin alınmamış ve dolayısıyla Paris Sözleşmesinin 2 nci mükerrer 6 ncı maddesine göre reddedilecek işaretler,

•       Paris Sözleşmesinin 2 nci mükerrer 6 ncı maddesi kapsamı dışında kalan ancak kamuyu ilgilendiren, tarihi, külterel değerler bakımından halka mal olmuş ve ilgili mercilerin tescil izni vermediği diğer armalar, amblemler veya nişanları içeren işaretler,

•       Dini değerleri ve sembolleri içeren işaretler,

•       Kamu düzenine ve genel ahlaka aykırı işaretler.

•       Tescilli coğrafi işaretten oluşan ya da tescilli coğrafi işaret içeren işaretler.

 

Mutlak ret nedenleri kamu düzeninden kaynaklı olup Enstitü tarafından göz önünde bulundurulmaktadır.

 

1.2.2    Nispi Ret Nedenleri

 

Herhangi bir işaret üzerinde başka bir kişinin, herhangi bir nedene dayanan bir hakkı bulunmasından dolayı, bu işaretin marka olarak tesciline engel olan haller nispi ret nedenleri olarak adlandırılır. Mutlak ret nedenlerinin aksine nispi ret nedenleri kamu yararı gözetilerek konulan hükümler olmayıp, kişilerin marka üzerinde münhasıran sahip oldukları öncelik hakkına dayanırlar. Nispi ret nedenleri, mutlak ret nedenlerinin aksine işaretin nitelik ve özelliğinden değil, bu işaret üzerinde üçüncü kişinin herhangi bir hakka sahip olmasından doğar.

 

Nispi ret sebepleri, hak sahibi üçüncü kişiler tarafından ileri sürülür. Nispi ret sebepleri mutlak ret sebeplerinden farklı olarak önceki marka sahibinin haklarını korumaya yöneliktir. Bu durum daha önce bir markayı seçmiş olan kişilerin, sonraki marka sahiplerinin marka tescil imkânlarına sınırlama getirmesini sağlamaktadır. Böylece eskiye dayalı kullanım korunmaktadır. Eski bir hakkın mevcut olması kendiliğinden dikkate alınmaz. Sadece hak sahibinin itirazı üzerine dikkate alınır.

 

6769 sayılı Kanunun 6. Maddesi kapsamında, tescil edilmiş veya tescil için başvuru yapılmış bir markanın sahibi tarafından itiraz yapılması durumunda aşağıdaki hallerde marka tescil edilemez:

•       Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı ise ve aynı mal veya hizmetleri kapsıyorsa,

•       Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa.

•       Marka sahibinin ticari vekili veya temsilcisi tarafından markanın kendi adına tescili için, marka sahibinin izni olmadan ve geçerli bir gerekçe gösterilmeden bir başvuru yapılmışsa,

•       Tescilsiz bir markanın veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaretin tescili istenilen markanın;

a) başvuru tarihinden önce veya markanın tescili için yapılan başvuruda belirtilen rüçhan tarihinden önce bu işaret için başka bir kişi adına hak elde edilmiş ise,

b) sahibine daha sonraki bir markanın kullanımını yasaklama hakkını veriyorsa,

•       Tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği bir durum oluşmuşsa,

•       Tescil için başvurusu yapılmış marka, başkasına ait kişi ismi, fotoğrafı, telif hakkı veya herhangi bir sınai mülkiyet hakkını kapsıyorsa,

•       Ortak ve garanti markalarının sona ermesinden itibaren üç yıl içinde ortak marka veya garanti markası ile aynı veya benzeri olan bir başvurusu yapılmışsa,

•       Bir markanın yenilenmeme nedeniyle koruma süresinin dolmasından sonra iki yıl içerisinde aynı veya benzer markanın, aynı veya benzer mal ve hizmetler için tescil başvurusu yapılmışsa ve

•       Kötü niyetle yapılan marka başvuruları.

 

Nispi ret kapsamında olup hak sahibi tarafından talep ve dava edildiğinde markanın hükümsüzlüğüne karar verilebilecektir. Tüm bu hallere ek olarak hükümsüzlük iddiasında bulunanın markasını ciddi ve samimi şekilde kullanıyor olması gerekir. Markanın ciddi kullanılmaması hükümsüzlük iddialarına karşı defii olarak ileri sürülebilmektedir. Bu yazımızda ciddi ve gerçek kullanım kısaca özetlenerek devamında anılan maddede yer alan ve içtihatlarla gelişen “gerçek (öncelikli) hak sahipliği ilkesi” içtihat kararları ile birlikte özel olarak ele alınacaktır.

 

2. HÜKÜMSÜZLÜK İDDİASINDA BULUNANIN MARKASINI CİDDİ VE GERÇEK KULLANIMI ŞARTTIR.

 

Hukukumuzda marka hakkı sahibini koruyucu birçok düzenleme mevcuttur. Ancak marka sahibi bu yasal korumadan belli şartlar çerçevesinde yararlanabilmektedir. Yazımızda yer verdiğimiz diğer şartlara ek olarak markanın “gerçek ve ciddi kullanımı” nın da mevcut olması gerekmektedir. Markanın tescilinin yapıldığı ancak ticari hayatta aktif olarak kullanılmadığı durumda kullanılmayan bu markanın korunmasını beklemek samimi bir talep olmayıp dürüstlük kuralına da aykırılık teşkil edecektir. Aynı zamanda kullanılmayan ve menfaat elde edilmeyen bir markaya dayanılarak başka bir markanın hükümsüzlüğünü talep etmek de “hakkın kötüye kullanılması” teşkil edecektir. Hukukumuz hakkın kötüye kullanılmasını korumamakta olup hukuki yararı olmayan bu iddialar reddedilecektir.

 

6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu 9/1. Maddesi hükmüne göre: “Tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde haklı bir sebep olmadan tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından marka sahibi tarafından Türkiye’de ciddi biçimde kullanılmayan ya da kullanımına beş yıl kesintisiz ara verilen markanın iptaline karar verilir”.

 

Hükme göre ciddi bir şekilde kullanılmayan ve 5 yıl kesintisiz olarak kullanımına ara verilen markaların iptaline karar verileceği düzenlenmiştir. Bu düzenleme de ticari hayatın ve rekabet ortamının dürüstçe işlemesini sağlamayı amaçlamaktadır. [4]

 

Yargıtay 11. HD 2015/10614 E. 2016/5566 K. 23.05.2016 T. Sayılı kararında da: “556 sayılı KHK’nın 14. maddesi uyarınca marka sahibi, tescilli markasını kural olarak yurt içinde veya ihracatta, kendisi veya izni ile üçüncü kişi tarafından sicilde kayıtlı mallar ve hizmetler için işlevlerine uygun, ciddi, ekonomik şekilde kullanmalıdır.” şeklinde karar vermiştir. Markanın ciddi kullanımı da 6769 sayılı SMK’de kendisine yer bulmuştur ve ilgili düzenleme AB Marka Direktifi ve Marka Tüzüğü’ne paralellik göstermektedir. Markanın ciddi kullanılma yükümlülüğü ile marka hakkı sahibinin markayı keyfi bir şekilde tekeline almasını önlemek, esasen kullanmadığı markayı kullanıyormuş gibi göstererek haksız rekabet oluşturmasını engellemek ve kullanılmama nedeniyle iptal yaptırımının önüne geçmesine müsaade etmemektir.

 

Anıldığı üzere markanın gerçek, ciddi ve samimi olarak kullanılmaması ve kesintisiz olarak 5 yıl boyunca kullanılmaması hükümsüzlük davalarında defii olarak kullanılabilecektir. Çünkü davacının korunmaya değer bir menfaati bulunmamakta olup açılan davada hukuki yarar bulunmamaktadır.

 

3. GERÇEK (ÖNCELİKLİ) HAK SAHİPLİĞİ İLKESİ

 

Hukukumuzda temel olarak marka hakkının korunması tescil edilmiş olmaya bağlanmışsa da hakkaniyet gereği tescilsiz markaların korunmasına ilişkin istisnai düzenleme ve içtihatlar gelişmiştir. Tescil edilmemesine rağmen ülke genelinde aktif olarak kullanılmış, tanınırlık kazanmış ve bu şekilde ticari hayata devam eden markaların varlığı tescil edilmemiş olsalar dahi korunmaktadır. Bu husus gerçek (öncelikli) hak sahipliği ilkesi olarak literatürümüzde yer almaktadır.

 

Sınai Mülkiyet Kanunu 6. Maddesi 3. Fıkrasında da nispi ret sebeplerinden biri olarak öncelikli hak sayılmıştır: “Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaret için hak elde edilmişse, bu işaret sahibinin itirazı üzerine, marka başvurusu reddedilir.”

 

Yargıtay 11. HD., 2017/3943 Esas, 2019/1154 Karar sayılı, 13.02.2019 Tarihli kararında gerçek hak sahipliği için ülke içinde yoğun ve sıkı kullanım şartı arandığı ifade edilmiştir: "... gerçek hak sahipliği ilkesi gereği, yurt içinde, marka başvurusundan önce ve markaya konu işaretin tescil kapsamındaki mal ve hizmetler yönünden yoğun ve sıkı kullanım sonucu işaret üzerinde önceye dayalı hak elde edilmiş olması halinde, o işaret üzerinde gerçek hak sahibi olan kişiye öncelik hakkı tanınır. Ancak söz konusu işaret üzerindeki kullanımın, yurt içinde ve yerelden daha geniş bir coğrafyada, nizasız, fasılasız ve yoğun bir şekilde kullanılmış olması gerekir.”

 

Gerçek hak sahipliği, temelde haksız rekabetin önlenmesi ve dürüstlük kuralı çerçevesinde gelişmiş bir ilkedir. Ticari hayatta belli bir isim ve logo ile tanınan, aktif olarak faaliyet gösteren ve tüketici kitlesinde belli oranda tanınırlık kazanan ticari işletmelerin sırf markasını tescil ettirmemiş olması nedeniyle hukuki korumadan mahrum kalması ve markasının başka işletmelerce tescili ile rekabetin zarar görmesi riski bu ilke ile ortadan kaldırılmaktadır [5].

 

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 1998/5146 K. Sayılı Karar ile gerçek hak sahibinin o markayı halk nezdinde tanınır kılan kişi olduğu izah edilmiştir:

 

“.. İsviçre-Türk markalar hukuku, marka üzerindeki hakkın iktisabı ve korunması ile ilgili olarak üç önemli ilkeye dayanır. Marka üzerindeki öncelik hakkı, o markayı, ihdas ve istimal eden ve piyasada maruf hale getiren kişiye aittir. Buna gerçek hak sahibi denilir ve bu tescil ettiren kimsenin bu tescili kurucu etkiye sahiptir. Ancak bu tescil sadece hak sahibine başlangıçta şarta bağlı bir hak sağlayabilir. Gerçek hak sahibinin dava açıp bu markayı tescil ettireceği tarihe kadar kurucu etkiye sahipliği devam eder. Çünkü hakiki gerçek hak sahipliği ikinci bir bağımsız ve münferit mülkiyete hak vermez. Markanın hakiki hak sahibi markasının aynısını veya tefrik edilmeyecek benzerini, her nasılsa marka olarak tescil ettiren kimsenin, sonradan tescil edilmiş markanın terkinin istenebileceğini...” 

 

Kararda görüleceği üzere marka üzerindeki öncelik hakkı o markayı ihdas eden ve piyasada bilinir hale getiren kişiye aittir. Öncelik hakkı sahibi hakkın gerçek sahibi olup gerçek hak sahibi dışındaki marka başvurucularının başvuruları nispi ret sebebiyle karşılaşacak ve gerçek hak sahibi markayı tescil eden başka başvuruculara karşı hükümsüzlük talebinde bulunabilecektir.

 

Yargıtay Genel Hukuk Kurulu E.2017/76, K.2019/444, T. 11/04/2019 Kararı’nda ise halk nezdinde tanınırlık ve bilinirlik kazanan markanın tüketiciler nezdinde sağladığı güven bağının, emeğin ve menfaatin korunması, bu sayede haksız rekabetin önlenmesinin garanti altına alındığı içtihat edilmiştir:

 

“Markaların esas itibariyle bir mal veya hizmeti diğer bir mal veya hizmetten ayırt etmek maksadıyla kullanılmaları esas ise de bazen müşteriler, bir markayı sadece mal veya hizmet ile değil, o mal veya hizmeti sağlayan işletme ile de irtibatlandırabilirler. Müşteriler, markalı mal veya hizmeti, sırf onu arz eden işletmeye duydukları güven ve beğeni sebebiyle tercih etmiş olabilirler. İşletmelerin birbirinden farklı olduğu bilinse dahi, kullanılan işaretlerin benzerliği müşterinin bu işletmeler arasında ekonomik veya organik bir bağ olduğunu düşünmesine yol açıyorsa sonuç yine değişmeyecektir…

 

556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesinde de belirtildiği üzere bir markanın bir başka marka ile benzer olup olmadığının tespitinde “halk” tarafından karıştırılma ihtimali dikkate alınır. Halk tarafından karıştırılma ihtimalinde ölçü ise; bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halk olduğunun göz önünde tutulmasıdır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde ve herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir.” [6]

 

SONUÇ

 

Sonuç olarak marka hakkı hukukumuzda etraflıca düzenlenmiş ve hem ticari hayatın korunması ve geliştirilmesi; hem de mutlak hak kategorisinde olan fikri hakların korunması amaçlanmıştır. Bu bağlamda norm ve ilkelere haksız rekabet yasağı, dürüstlük kuralı, hakkın kötüye kullanılması yasağı ve hakkaniyet ilkeleri ışık tutmuştur.

 

Marka hükümsüzlük halleri nispi ve mutlak hükümsüzlük nedenleri olarak temelde ikiye ayrılmıştır. Kısaca bu haller sayılarak gerçek ve ciddi kullanım ile hakkaniyet, haksız rekabetin önlenmesi ve dürüstlük kuralı ilkelerinin marka hukukuna yansıması olan gerçek (öncelikli) hak sahipliği ilkesi özel olarak incelenmiştir.

 

Her ne kadar ana kural tescilli markaların korunması olsa da öncelikli hak sahibi de belli şartların gerçekleşmesi halinde Kanun’un sağladığı hukuki korumadan yararlanabilecektir.

 

Av. Gamze Nur Şan

 

Kaynakça:

 

1. Elif AYKURT KARACA, https://iprgezgini.org/tag/koku-markalari/  , Mayıs 2018

2. Şanal, Osman, Markanın Hükümsüzlüğü, Adalet Yayınevi, Ankara 2004, s. 83

3. KIRCI, N. Berkay, Markanın Hükümsüzlüğü, TBB Dergisi, 2006, Sayı 66

4.YÖRDEM, Yılmaz, Markanın Kullanım Yükümlülüğü Ve Kullanılmamasının Hukuki Sonuçları, Emrah BİÇİMLİ, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Temmuz 2022, 51. Sayı]

5. KARİMOV, Elnur, Sınai Mülkiyet Kanununun 155. Maddesi Çerçevesinde Önceki Hakkın Etkisi, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Ticaret ve Fikri Mülkiyet Hukuku Dergisi, 2022; 8(2)

6. KARA, Elif, “Marka Hukukunda Gerçek Hak Sahipliği”, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Uygulamalı Ticaret Hukuku Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 2015

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN