1. Giriş
Tasarrufun iptali davası, 2004 sayılı İcra ve İflas
Kanunu’nun (“İİK”) 277. ve devamında yer alan maddelerde düzenlenmiş olup söz
konusu dava ile birlikte bağışlama tasarruflarının, aciz halinde yapılan
tasarrufların ve zarar verme kastı ile yapılan tasarrufların iptali istenebilmektedir.
Bağışlama tasarrufları İİK m.278’de ivazsız tasarruflar
olarak adlandırılmış ve bağışlama gibi olan tasarruflar sayılmıştır. Maddeye
göre, evlat edinenle evlatlık arasında yapılan ivazlı tasarruflar, akdin
yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı
bir fiyat kabul ettiği akitler ve borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs
menfaatine kaydı hayat şartıyla irat ve intifa hakkı tesis ettiği akitler ve
ölünceye kadar bakma akitleri bağışlama gibi olup tasarrufun iptali davasına
konu olabilmektedir.
İİK m.279’da ise, aciz halinde yapılan tasarrufların iptali
düzenlenmiştir. Maddeye göre, borçlunun teminat göstermeği evvelce taahhüt
etmiş olduğu haller müstesna olmak üzere borçlu tarafından mevcut bir borcu
temin için yapılan rehinler, para veya mutat ödeme vasıtalarından gayrı bir
suretle yapılan ödemeler, vadesi gelmemiş borç için yapılan ödemeler ve kişisel
hakların kuvvetlendirilmesi için tapuya verilen şerhler aciz halinde yapılan
tasarruflar olup tasarrufun iptali davasına konu olabilmektedir.
İİK m.280’de de zarar verme kastından dolayı iptal
düzenlenmiş olup malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun, alacaklılarına
zarar verme kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu malî
durumun ve zarar verme kastının, işlemin diğer tarafınca bilindiği veya
bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hâllerde söz konusu
tasarrufların iptal edilebileceği düzenlenmiştir. Ancak söz konusu işlemin
gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde borçlu aleyhine haciz veya iflas
yoluyla takibin başlatılmış olması aranmaktadır.
Tasarrufun iptali davalarında, davaya konu hukuki işlem
yaygın olarak; taşınmazların devri tasarrufu olmaktadır. İşbu yazımız ile
birlikte borçlunun alacaklısına zarar verme amacıyla mirası reddetmesinin tasarrufun
iptali davasına konu olup olamayacağı değerlendirilmektedir.
2. Mirasın Reddi Tasarrufu, Tasarrufun İptali Davasına Konu
Olabilir Mi?
Mirasın reddi müessesinin tasarrufun iptali davasına konu
olup olmayacağının cevabını tespit edebilmek için öncelikle mirasın reddi ve
tasarrufun iptali davasındaki iptale tabi tasarruf kavramlarının irdelenmesi
gerekmektedir.
2.1. Mirasın Reddi Kavramı
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (“TMK”) 599. maddesi
gereğince mirasçılar, miras bırakanın ölümü ile birlikte mirası bir bütün
olarak, kanun gereğince kazanırlar. Kanunda yer alan bütün olarak ifadesi,
mirasın aktifiyle ve pasifiyle devrolunması anlamına gelmektedir. Yani, miras
bırakanın borçları da terekeye dahil olup mirasçılara borçların da geçmesi söz
konusudur. Ek olarak mirasçılar, terekede yer alan borçlardan; tereke ile
sınırlı olarak sorumlu olmayıp kendi malvarlıkları ile de sorumludurlar.
Mirasın reddi borca batık bir terekenin olması halinde,
mirasçıların borcu devralmaması adına düzenlenmiş bir kurumdur. Ne var ki,
aşağıda izah olunacağı üzere; mirasın reddi müessesesi alacaklısını zarara
uğratma kastıyla mirasçılar tarafından da gerçekleştirilebilmektedir.
2.2. Tasarrufun İptali Davasında İptale Tabi Tasarruflar
Giriş bölümünde de izah olunduğu üzere, iptale tabi
tasarruflar İİK m.278, 279 ve 280’de üç ayrı başlık altında sayılmıştır. Ancak
belirtmek gerekir ki, kanunda iptale tabi tasarruflar bakımından kesin sınırlar
çizilmemiş olup genel bir tanımlama yapılmıştır. Ek olarak İİK m.281’de “Mahkeme,
iptal davalarını basit yargılama usulü ile görüp hükme bağlar ve bu davalara
mütaallik ihtilafları hal ve şartları gözönünde tutarak serbestçe takdir ve
halleder.” şeklinde hüküm bulunmakla birlikte hâkime hal ve şartları
serbestçe takdir yetkisi verilmiştir. İşbu sebeple tasarrufun iptali davasında,
iptale tabi tasarrufların sınırlı olduğunu söylemek mümkün değildir.
Belirtildiği üzere, tasarrufun iptali davalarında; bağışlama
tasarruflarının, aciz halinde yapılan tasarrufların ve zarar verme kastı ile
yapılan tasarrufların iptali istenebilmektedir. Belirtmek gerekir ki İİK
m.280’de düzenlenen iptal sebepleri İİK m. 278 ve 279’da düzenlenene göre daha
kapsamlıdır. “İşbu sebeple İİK m. 280’e göre iptal davası açılacağı zaman
yalnızca alacaklının zarar görmesi yeterli görülmeyip borçlunun ayrıca zarar
verme kastı aranmıştır.” [1]
2.3. TMK m.617 Uyarınca Mirasçıların Alacaklılarının
Korunması Müessesesi
TMK m.617/1’de yer alan “Malvarlığı borcuna yetmeyen
mirasçı, alacaklılarına zarar vermek amacıyla mirası reddederse; alacaklıları
veya iflâs idaresi, kendilerine yeterli bir güvence verilmediği takdirde, ret
tarihinden başlayarak altı ay içinde reddin iptali hakkında dava açabilirler”
hükmüyle birlikte, borçlu durumda olan mirasçının, alacaklılarına zarar verme
kastıyla mirası reddetmesi ihtimalinde; mirasın reddi işlemine karşı iptal
davası açılabileceği düzenlenmiştir.
İşbu düzenlemede yer alan iptal davası da tıpkı tasarrufun
iptali davasında olduğu gibi, borçlunun alacaklılarını zarara uğratma kastı sebebiyle
mirası reddetmesinin üzerine ikame edilebilmektedir.
2.4. Mirasın Reddi Tasarrufun İptali Davasına Konu Olabilir
Mi?
Mirasın reddi, mirasçıların borca batık olan terekeyi
devralmalarının önlenmesi amacıyla getirilmiş bir müessesedir. Zira mirasçılar
terekeyi aktifi ve pasifiyle devralmakla birlikte terekede yer alan borçlara
karşı malvarlıklarıyla birlikte borçlu olmaktadırlar. Ancak bazı hallerde
mirasçıların alacaklılarına zarar verme kastıyla mirasın borca batık olmaması
ihtimalinde dahi reddettiği görülmektedir. Zira borçlu ve mirasçı olan kişi
tarafından mirasın reddedilmesiyle birlikte; terekede yer alan aktifler,
genellikle borçlunun yakınlarına geçmekte olup borçlu mirasçılar söz konusu aktifi
örtülü bir şekilde kullanabileceklerdir. Borçlu mirasçı olan kişi tarafından
miras reddedilmez ise kendi payına düşen aktifin alacaklılar tarafından tahsil
edilmesi mümkün olabilecektir. Bu sebeple alacaklının haklarının korunması
açısından mirasın reddi tasarrufun iptali davasına konu olabilmektedir.
Zira Yargıtay da borçlunun; mirası, alacaklısını zarara
uğratma kastıyla reddetmesi halinde, mirasın reddi işleminin tasarrufun iptali
davasına konu olabileceği görüşündedir. Nitekim Yargıtay 17. Hukuk
Dairesi’nin 24.04.2017 T. 2014/21622E. 2017/4442K. sayılı kararı;
“Birleşen
dava, İİK’nun 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali
istemine ilişkindir. Kural olarak mirasın reddi
bağışlama sayılmaz. Ancak borçlunun alacaklılarına zarar verme kastıyla mirası
reddetme işlemi tasarrufun iptali davasına konu olabilmektedir. Mirasın reddine
dair işlem ile terekenin açılmasıyla borçlunun aktifine geçecek olan mal para
vs. değerler karşılıksız olarak diğer mirasçılara geçeceğinden borçlunun
mirasın reddine ilişkin tasarrufu diğer iptal koşullarının oluşması halinde
İİK'nun 277 ve devamı maddeleri uyarınca iptale konu olabilecek
tasarruflardandır. Dolayısıyla davacının
talebi mirasın reddine ilişkin tasarrufun iptaline yönelik olduğundan, dava ön
koşulları yönünden dosyanın incelenmesi varlığı halinde dava konusu mirasın
reddine ilişkin tasarrufun İİK’nun 277, 278, 279 maddeler gereğince iptale tabi
olup olmadığının değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken,
davanın TMK'nun 617 maddesininde düzenlenen mirasın reddinin iptali davası
olarak nitelendirilmesi ve süre yönünden reddi isabetli görülmemiştir. …(2)
nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile birleşen
davaya ilişkin hükmün BOZULMASINA,” [2] şeklindedir.
Yine Yargıtay
7. Hukuk Dairesi’nin 2021/6526E. 2021/4245K. 23.12.2021 tarihli ilamı;
“Davacı
vekili, müvekkilinin davalıdan 30.07.2004 düzenleme, 30.09.2004 vade tarihli ve
5000TL bedelli bono nedeniyle derdest Tavas İcra Müdürlüğünün 2013/ 272 Esas
sayılı takip dosyası kapsamında alacaklı olduğunu, davalının borca yeter
malvarlığının olmadığını, davalının murisi ve annesi 28.04.2013 tarihinde ölen
Ayşeana Otru’nun mirasını Tavas Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/ 361 Esas,
2013/433 Karar sayılı dosyasında reddettiğini, davalının mirası reddinin kötü
niyetli olduğunu, terekeye konu taşınmazları kullandığını belirterek mirası
reddin iptalini istemiştir. Davacı vekili 24.06.2015 tarihli ıslah dilekçesi
ile, davalının icra dosyasında aciz halinin açık olduğunu, davayı Türk Medeni
Kanununun mirasın reddi hükümlerine göre açmış olmalarına karşın dava sebebini
İcra İflas Kanununun 277. maddesi uyarınca tasarrufun iptali olarak ıslah
ettiklerini, davalının ivazsız mirası
reddinin İcra İflas Kanununun 278. maddesinde düzenlenen ivazsız tasarruf
niteliğinde olduğunu belirterek mirasın reddine ilişkin tasarrufunun iptalini
istemiştir…Mahkemenin davanın reddine dair verdiği karar, Yargıtay 14. Hukuk
Dairesinin 24.12.2020 tarih, 2017/420 Esas, 2020/8832 sayılı Kararı ile,
tasarrufun iptali niteliğindeki davada İcra İflas Kanununun 277 ve devamı
maddelerinde belirtilen koşulların değerlendirilmesi gerektiği vurgulanarak
bozulmuştur. Mahkemece bozma ilamına uyulmasına dair ara karar
verilmiş ve dava reddedilmiştir. Davacı vekili, hükmü temyiz etmiştir…. Davanın
Türk Medeni Kanunu’nun 617. maddesi kapsamında açılan bir dava niteliğinde
olduğu düşüncesi ile reddedilmesi özel kanun niteliğinde olan İcra İflas
Kanununun sözü edilen maddeleri karşısında isabetli görülmemiştir…Açıklanan
nedenlerle hükmün BOZULMASINA…” [3] şeklindedir.
Aynı yönde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2010/596 E.,
2010/641 K. sayılı 08.12.2010 tarihli kararı;
“Davacı vekili dava dilekçesinde müvekkilinin davalılardan
S.... D.... ’dan olan alacağı için hakkında icra takibi başlattıklarını,
alacağın bir kısmını tahsil ettiklerini, alacaklarının büyük bir kısmını ise
tahsil edemediklerini, borçlu davalının aciz halde olduğunu; ancak, borçlunun
annesinden kalan mirası, alacaklılardan mal kaçırma amacı ile reddettiğini öne
sürerek İzmir 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2008/831-891 sayılı dosyası üzerinden
yapılan mirasın reddine dair tasarrufun iptalini ve kendilerine cebri icra
yapma yetkisi verilmesini talep etmiştir. Mahkemece iptale tabi bir tasarrufun
bulunmaması; ayrıca, mirasın reddinin iptaline dair bir davanın da açılmaması
nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. […]
davanın reddine karar verilmiş olması doğru bulunmadığı gibi kabule
göre de Medeni Yasanın öngördüğü koşullar oluşmadan mirasın reddine dair
işlemin terekenin açılmasıyla borçlunun aktifine geçecek olan mal, para vs.
değerlerin karşılıksız olarak diğer mirasçılara geçişini sağlayacak oluşundan,
koşullarının varlığı halinde İİK.nun 277 ve devamı maddeleri uyarınca iptale
konu olabilecek tasarruflardan olduğu halde mirasın reddi işleminin iptale tabi
bir tasarruf olarak kabul edilmemesi de doğru bulunmamıştır...) Tarafların
karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma
kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da
benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda
direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.” [4] şeklindedir.
Alıntılanan Yargıtay kararlarından da görüleceği üzere,
borçlu mirasçı tarafından, alacaklısını zarara uğratma kastıyla, mirasın
reddedilmesi halinde söz konusu mirasın reddi işlemi İİK m.277 vd. uyarınca
tasarrufun iptali davasında iptale tabi tasarruflardandır. İşbu sebeple
alacaklılarını zarara uğratma kastıyla mirası reddeden borçlu aleyhine, tasarrufun
iptali davasının diğer şartlarının gerçekleşmesi halinde İİK m.277 vd. uyarınca
tasarrufun iptali davası ikame edilebilecektir.
3. Sonuç
Mirasın aktifiyle ve pasifiyle bir bütün olarak mirasçılara
geçmesi neticesinde, mirasçıların borca batık olan terekeyi devralmaması
amacıyla mirasın reddi müessesi hukukumuzda bulunmaktadır. Ancak mirasçılar
tarafından bazı hallerde alacaklılarına zarar verme kastıyla, terekenin borca
batık olmaması ihtimalinde dahi mirasın reddedilmesi söz konusu olabilmektedir.
Bu noktada İİK m.280’de hüküm altına alınan zarar verme kastından kaynaklanan
iptal sebebiyle, borçlu tarafından gerçekleştirilen mirasın reddi işlemi
tasarrufun iptali davasına konu olabilmektedir.
Av. Umut Alperen Öztürk
Kaynakça:
1. Sezgin S. Tasarrufun İptali Sebepleri,
Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, c.2, s.1 sf.144
2. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 24.04.2017 T.
2014/21622E. 2017/4442K.
3. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin 2021/6526E.
2021/4245K. 23.12.2021 tarihli ilamı
4. Yargıtay Hukuk Genel
Kurulu’nun 2010/596 E., 2010/641 K. sayılı 08.12.2010 tarihli kararı