Ülkemizde ilan edilen Olağanüstü Hal kapsamında yayımlanan KHK’lar ile ticari şirketlerinde de dahil olduğu bazı kurum ve kuruluşların kapatıldığı veyahut idare ve temsil yetkilerinin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredildiği bilinmektedir.
Bu kapsamda, KHK’lara konu olan şirketlerden alacağı olan gerçek veya tüzel kişilerin alacaklarına kavuşabilmek adına müracaat edebilme hakkının mevcut olup olmadığı yahut mevcut ise izlenebilecek prosedürün ne şekilde olacağı incelenecektir.
Öncelikle 667 sayılı KHK ve devamında art arda yayımlanan KHK’lar ile Olağanüstü Hal gereğince kapatılan şirketlere ilişkin olarak inceleme yapılması gerekirse; bu kapsamda ne yazık ki kanun koyucu alternatifli bir çözüm yolu göstermemiştir. Zira 2 Temmuz 2016 tarih ve 667 sayılı KHK madde 2 ile kapatılan vakıfların her türlü taşınır ve taşınmaz malvarlıklarının, hak ve alacaklarının Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bedelsiz olarak devredilmiş sayılacağı; Kapatılan vakıf yükseköğretim kurumlarının sağlık uygulama ve araştırma merkezleri ve kapatılan diğer kurum ve kuruluşlara ait olan taşınırlar ile her türlü mal varlığı, alacak ve haklar, belge ve evrakların Hazineye bedelsiz olarak devredilmiş sayılacağı düzenlenmiştir.
Nitekim bu şekilde kapatılıp Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne veya Hazine’ye devredilen vakıflar, kuruluşlar ve şirketlerden alacaklı olan gerçek veya tüzel kişilerin izleyeceği bir yol anılan KHK ile öngörülmediği için ciddi ölçüde mağduriyeti doğmasına sebebiyet verilmemesi adına bu durum 17 Ağustos 2016 tarihli 670 sayılı KHK ile düzeltilmeye çalışılmıştır.
670 sayılı KHK’nın 5.maddesi ile Kanun Hükmünde Kararnameler gereğince kapatılan ve tüm hakları ve yükümlülükleri ile birlikte Vakıflar Genel Müdürlüğüne veya Hazineye devredilen kurum, kuruluş, özel radyo ve televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanallarının her türlü taşınır, taşınmaz, malvarlığı, alacak ve hakları ile belge ve evrakları ile borç ve yükümlülükleri tespite, devralınan varlıkların idaresi, değerlendirilmesi, elden çıkarılması için gerekli her türlü tedbiri almaya, gerektiğinde devralınan varlıkların tasfiyesi veya satışı amacıyla uygun görülen kamu kurum ve kuruluşlarına devretmeye gibi hukuki işlemleri yapabilme yetkisi vakıflar açısından Vakıflar Müdürlüğü’ne, diğerleri açısından Maliye Bakanlığı’na devredilmiştir. Hükmün devamında kapatılan kurum ve kuruluşların derhal sicilden terkin edilerek gerekli ilanların yapılacağı düzenlenmiştir.
Fakat anılan hükmün asıl önemi 4. Fıkrasında düzenlenen; kapatılan işbu kurumlardan veya vakıflardan alacaklı olanların hangi süre zarfında ve hangi makama başvurmaları gerektiğine ilişkin kısmıdır. Söz konusu hüküm aynen;
“Birinci fıkra kapsamında tespite konu edilebilecek borç ve yükümlülüklere ilişkin olarak hak iddiasında bulunanlarca bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren “altmış günlük” hak düşürücü süre içerisinde ilgili idaresine kanaat getirici defter, kayıt ve belgelerle müracaat edilir. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra yapılacak kapatma işlemlerinde ise altmış günlük süre kapatma tarihinden itibaren başlar.”
şeklindedir. Bu hususta maddenin yürürlülük tarihi önem arz etmekte olup 670 sayılı KHK’nın 11.maddesi gereğince yürürlülük tarihinin yayım tarihi olarak belirlenmesi nedeniyle 17 Ağustos 2016 tarihi kabul edilecektir.
Bu kapsamda hükmün yayım tarihinden önce kapatılan şirketlere ilişkin 60 günlük hak düşürücü süre günümüz itibariyle geçirilmiş olması nedeniyle, yayım tarihinden sonra kapatılmış veyahut kapatılacak şirketlere ilişkin olarak “kapatılma tarihinden itibaren 60 günlük” hak düşürücü süre işlemeye başlayacaktır. Bu durumda ise alacaklı olan kişilerin alacağını gösteren gerekli belge, sözleşme, fatura, cari hesap tablosu ve diğer benzeri evraklar ile şirketin bağlı bulunduğu idari merci olarak defterdarlığa başvurmaları gerekmektedir. Aksi takdirde tarihlerin kaçırılması alacaklı olan gerçek veya tüzel kişilerin hak kaybı yaşamasına sebebiyet verecektir.
Zira 675 sayılı KHK’nın 5. Maddesi gereği Olağanüstü Hal kapsamında kapanan şirketlerin tüm sonuçları ile birlikte ortadan kalkacağı ve yine aynı KHK’nın 16. Maddesi uyarınca 670 sayılı KHK’nın 5.maddesine gönderme yapılarak kati suretle açılan davaların dava şartı yokluğundan reddedileceği, yürütülen icra takiplerinin de düşürüleceği düzenlenmiştir. Böylece KHK’lar ile kapatılan şirketler ile ilgili olarak kanun koyucu kesin ve net bir şekilde alacaklıların alacağına ulaşılabilme yollarını kapatmıştır.
Görüldüğü üzere ne yazık ki KHK’lar ile kapatılan şirketlerden alacağı olanlara ilişkin kanun koyucu tarafından 60 günlük hak düşürücü sürenin haricinde alternatif bir yol sunulmamış olup seçeneğin dar ve sınırlı tutulması hakkaniyete aykırılık teşkil ederek mağduriyetlerin yaşanmasına sebebiyet verecektir. Zira halihazırda alacağını alamayan şirketlerin muhasebe kayıtlarında tartışmalar mevcut olup işbu şirketlerden tahsil edilemeyen alacakların hangi kalemlerde yazılması gerektiği muallaktadır. Bu nedenle günümüz itibariyle gerçek veya tüzel kişilerin alacaklı oldukları şirketleri takip ederek güncel olarak yayımlanan KHK’lar ile şirket listelerini gözden geçirmesi, sürelerin ve tarihlerin dikkatli bir şekilde takip edilmesi mağduriyetlerin aza indirilebilmesi adına yapılabilecek en makul yöntem olarak görülmektedir.
Bir diğer incelenmesi gereken husus ise Olağanüstü Hal kapsamında yayımlanmakta olan KHK’lar ile kapatılmayan ve fakat terör örgütüne aidiyeti, iltisaki veya irtibatı nedeniyle yönetim yetkilerinin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 133. Maddesi uyarınca atanan kayyumlara devredilmiş olan şirketlerden tahsis edilmesi gereken alacakların akıbetidir. Bu kapsamda 1 Eylül 2016 tarihli 674 sayılı KHK’nın 19. Maddesi ile CMK madde 133 kapsamında şirketlere atanmış olan kayyumların yetkilerinin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu(TMSF)’ye devredildiği düzenlenmiştir.
Buna göre 674 sayılı KHK yürürlüğe girmeden önce şirkete atanmış olan veyahut anılan KHK’nın yürürlülük tarihinden sonra CMK madde 133 gereğince mahkeme tarafından kayyum atanmasına karar verilecek şirketlere ilişkin olarak, yönetim yetkilerinin TMSF’ye devredilerek şirketin varlığının TMSF kontrolünde devam edeceği belirtilmiştir.
Her ne kadar günümüzde bu hususlara ilişkin fikir birliği olmamakla birlikte bilgi karmaşasının mevcut olması nedeniyle idari ve yargısal olarak bir takım karışıklıklar ve yanlışlıklar mevzubahis olabilmektedir. Uygulamada TMSF’ye devredilen şirketler ile kayyum olarak TMSF’nin atandığı şirketler bakımından kavram karışıklığı yaşanmakta olmasına rağmen; kanun koyucu tarafından düzenlenen tüm kanun ve sair mevzuatlardan gereğince kayyum yetkisinin yalnızca temsile veyahut sınırları belirlenebilen bir yönetim yetkisine ilişkin olduğu, yönetimine kayyum atanan bir şirketin varlığının halihazırda devam ettiği açıktır. Nitekim yönetim yetkisinin devredilebilmesi için doğal olarak yönetilecek bir şirketin varlığına ihtiyaç duyulduğundan kayyum yetkisinin TMSF’ye devredildiği şirketlerin de varlığını sürdürdüğünü kabul etmek olağandır.
Nitekim bu hususta şirketlere ilişkin yetkilerin TMSF aracılığı gerçekleştirilebildiği 17.01.2017 tarihinde yayımlanan “10/11/2016 Tarihli Ve 6758 Sayılı Kanunun 19’uncu Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul Ve Esaslar” başlıklı Tebliğ ile detaylıca belirtilmiştir. İşbu tebliğin 4.maddesinde şirketin, şirket varlıkları veya malvarlığı değerleri, soruşturma ve kovuşturma sonuna kadar şirket yöneticilerince ticari teamüllere uygun olarak basiretli bir tüccar gibi yönetileceği düzenlenmiştir. Görüleceği üzere ticari şirketlerin varlıklarının sürdürüldüğü fakat kayyumluk yetkilerini kapsayan idare ve temsil yetkilerinin TMSF eliyle kullanıldığı açıktır.
Bu nedenle alacaklı olunan şirketlerin 674 sayılı KHK’nın 19.maddesi uyarınca yönetim yetkilerinin CMK madde 133 kapsamında kayyum sıfatı ile TMSF’ye devredilmesinin söz konusu olduğu hallerde işbu şirketlere ilişkin olarak herhangi olağandışı bir yola başvurmaya veyahut farklı hak düşürücü sürelere tabi olma zorunluluğu bulunmamaktadır. Zira şirketlerin yönetimleri TMSF’ye devredilmiş olsa dahi halihazırda şirketlerin tüzel kişiliklerinin mevcudiyetini koruması nedeniyle olağan idari ve yargısal süreçlere tabi olacaktır.
Ayrıca belirtilmesi gerekir ki 22.11.2016 tarihli 678 sayılı KHK’nın 37. Maddesinde TMSF’nin kayyum olarak atandığı şirketlerin mevcut borçlarının ödenebilmesi için yine TMSF’ye verilen yetki düzenlenmiştir. Anılan maddede aynen;
“Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun kayyım olarak atandığı şirketlerde, şirketin doğrudan veya dolaylı borçlarının ödenmesi için öncelikle şirket lehine kefil olan ortak, yönetici veya bunlarla bağlantılı üçüncü gerçek veya tüzel kişilerin malvarlığına müracaat edilir. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, bu kapsamda şirket borçlarının ödenmesi ya da şirket sermaye ihtiyacının karşılanmasını teminen, kefillerin varlıklarının doğrudan veya ticari ve iktisadi bütünlük yoluyla satılması konusunda yetkilidir.”
denilerek şirketin borçlarının ödenebilmesi adına TMSF’nin gerekli işlemleri yine şirket adına yapabilme yetkisinin mevcut olduğu belirtilmiş olup alacaklı olunan işbu şirketlere karşı olağandışı bir prosedürün işletilmesine gerek duyulmayacağı açıktır.
Bu kapsamda; bir ticari şirketin TMSF’ye devredilip devredilmediği hususundaki kavram karışıklığının, TMSF tarafından güncel olarak web sitesinde yayımlanan “Kayyum Olunan Şirketler Listesi”ne veya TMSF’ye devredilen şirketler listesine bakılarak önlenebilecektir. Aynı zamanda Ticaret Sicil Gazetesi’nden alacaklı olunan şirketlere ilişkin ilanlar kontrol edilerek KHK kapsamında sicilden terkin edilip edilmediği veyahut kayyum atanıp atanmadığı rahatlıkla görülebilmektedir.
Stj. Av. Nurve Çiltaş