Görev,
bir davaya o yerdeki hukuk mahkemelerinden hangisi tarafından bakılacağının
belirlenmesi olarak tanımlanabilir. Mahkemelerin görevi, ancak kanunla
düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir. Kamu düzeni kavramı,
mahkemeler tarafından yargılamanın her evresinde re’sen dikkate alınmaktadır.
Hukuk
Muhakemeleri Kanunu m.4’te Sulh Hukuk Mahkemeleri’nin görevleri düzenlenmiştir.
Buna göre;
“MADDE 4- (1) Sulh hukuk mahkemeleri, dava
konusunun değer veya tutarına bakılmaksızın;
a) Kiralanan
taşınmazların, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre
ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira
ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu
alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaları,”
….
görürler.
şeklinde
düzenlenmiştir. İlgili maddeye göre kira ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda
Sulh Hukuk Mahkemeleri görevlidir. Ancak ilgili maddede, kiralanan
taşınmazların İİK’ya göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler,
Sulh Hukuk Mahkemeleri’nin görev alanı dışında tutulmuştur.
Kanun
maddesinde yer alan ilamsız icra; genel haciz yoluyla takip, kambiyo
senetlerine mahsus haciz yoluyla takip ve kiralanan taşınmazın tahliyesi şeklinde
üçe ayrılmaktadır. Kiralanan taşınmazların tahliyesi için ilamsız takip
yoluna başvurulması da iki durumda mümkündür. Bunlar, kira bedelinin ödenmemesi
ve kira süresinin sona ermesidir. Birinci durumda, takip sonucu bir para
alacağına kavuşmak ve onunla birlikte tahliye söz konusu iken, ikinci durumda
sadece tahliye söz konusudur. Her iki tahliye için de taraflar arasında yazılı
ya da sözlü bir kira sözleşmesinin varlığı asıldır. Ancak, bedelin ödenmemesi
sebebiyle tahliyede yazılı kira sözleşmesi aranmazken, diğerinde yazılı kira sözleşmesinin
varlığı gerekir. Kira sözleşmesi dışında, tahliye genel hükümlere göre talep
edilmelidir.
Bilindiği
üzere genel haciz yoluyla takip, temel 6 aşamadan oluşur. Bunlar sırasıyla;
· - Takip
talebi
· - Ödeme
emrinin düzenlenip gönderilmesi
· - Takibin
kesinleşmesi (itiraz edilmeyerek ya da itiraz halinde itiraz hükümden
düşürülerek)
· - Haciz
· - Satış
· - Paraların
ödenmesi (gerçekleşmezse aciz vesikası verilmesi)
Takip
talebini alan icra dairesi, takip talebine uygun bir ödeme emri düzenleyerek
borçluya gönderir. Borçlunun, kendisine gönderilen ödeme emrine karşı süresinde
ve usulüne uygun olarak itiraz etmesi halinde takip kendiliğinden durur. İtiraz
üzerine duran takibe, itiraz hükümden düşürülünceye kadar devam edilemez.
İtiraz üzerine alacaklı, itirazın kaldırılması veya itirazın iptali yoluna
başvurmalıdır. İtirazın kaldırılması yolu, itirazın iptali davasına göre daha
basit ve kısa bir yoldur. Bu avantajlarına rağmen, icra mahkemesinde itirazın
kaldırılması prosedüründe sınırlı bir inceleme söz konusudur, alacaklı ve
borçlu ispat faaliyetini kural olarak sadece belli belgelerle yerine
getirebilir. Bu belgeler İİK m.68’de açıkça düzenlenmiştir. İtirazın
kaldırılmasında alacaklı, itirazın kendisine tebliğinden itibaren altı ay
içinde, icra mahkemesinden isteyebilir; istemezse bir daha bu alacak için
ilamsız takipte bulunamaz. İtirazın iptalinde ise elinde İİK. 68-68/b maddeleri
anlamında belge olmayan alacaklı, borçlunun itirazını hükümden düşürmek
istiyorsa davayı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir yıl içinde
açmalıdır. Bu davada yetkili ve görevli mahkeme, genel hükümlere göre tespit
edilir.
Yukarıda
da bahsedildiği üzere itirazın kaldırılması talebi için, alacaklının elinde
kanunda açıkça düzenlenmiş olan belgeler yer almaktadır. Elinde bu belgeleri
bulunduran alacaklı, itirazın iptaline göre daha basit ve kısa yol olan
itirazın kaldırılması yolunu tercih etmektedir. Yazılı kira sözleşmesinin
Kanun’da düzenlenmiş olan belgelerden sayılıp sayılmayacağı çokça tartışmaya
yol açmış, birçok davaya ve uyuşmazlığa konu olmuştur. Yargıtay’ın bu konudaki
kararları şu şekildedir:
Hukuk
Genel Kurulu 22.06.2016 Tarihli 2014/1170 E. – 2016/840 K. Sayılı Kararı:
“Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kiralayan
ile kiracı arasında adi yazılı şekilde yapılan kira sözleşmesinin İİK.’nın 68.
ve 269/c maddesinde düzenlenen belgelerden olup olmadığı, varılacak sonuca göre
icra hukuk mahkemesinde itirazın kaldırılmasına ilişkin dava açılıp açılamayacağı
noktasında toplanmaktadır.
…
Takibe konu kira sözleşmesine davalı/borçlular karşı
çıkmadığından alacaklının takibi, İcra ve İflas Kanunu’nun 68/1. Maddesi
anlamında “imzası ikrar edilen ve borç ikrarını içeren bir belgeye”
dayanmaktadır.
…
İtirazın kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken,
açıklanan hususlar göz ardı edilerek, salt icra mahkemesinin dar yetkili
olduğundan bahisle ve kanuna yanlış anlam vermek suretiyle talebin reddine
karar verilmesi doğru değildir.”
Yargıtay’ın
ilgili kararında da görüldüğü üzere, yazılı kira sözleşmesine borçlunun karşı
çıkmaması halinde ilgili sözleşme, İİK m.68 anlamında belge olarak kabul
edilmekte ve itirazın kaldırılması yoluna konu olmaktadır.
Nitekim
"Yargıtay, kira sözleşmesi noterlikçe düzenlenmemiş veya noterden onaylı
bulunmamış dahi olsa, taraflar arasında kira sözleşmesinin varlığının
-tarafların özel durumları gereği- tartışılamayacak derecede belirgin olduğu
durumlarda da icra mahkemesinin “itirazın kaldırılmasına ve tahliyeye” karar
verebileceğini içtihat etmiştir." (Kuru, B., a. g. e., C.2, s. 1893;
Kuru, B., El Kitabı, s. 715; Uyar, T., İcra Hukukunda Tahliye, 2. Bası, s. 370.)
Taraflar
arasında sözlü kira sözleşmesi düzenlenmiş olması halinde, alacaklının bu sözleşmeye
dayanması, borçlu tarafın ise sözleşmeye ve borca itiraz etmesi halinde,
alacaklı tarafın elinde herhangi bir yazılı belge bulunmayacağından, itirazın
hükümden düşürülmesi ve tahliye davalarının hangi mahkemede ne şekilde
görüleceği de çokça uyuşmazlığa konu olmuştur. Bu tür uyuşmazlıklar icra
mahkemelerinde ve sulh hukuk mahkemelerinde açılmış olup, iki mahkeme
tarafından da görevsizlik kararı ile karşılaşmıştır. Uyuşmazlığın bir türlü
çözüme kavuşamaması sonucunda Yargıtay’ın bu yöndeki kararları şu şekildedir:
Yargıtay
20. Hukuk Dairesi 10.09.2018 Tarihli 2018/3813 E. – 2018/5487 K. Sayılı Kararı:
“Taraflar arasındaki davada...... İcra ve ...... Sulh
Hukuk Mahkemelerince ayrı ayrı görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı
yerinin belli edilmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi
gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, kira sözleşmesine dayalı alacak ve tahliye
istemine ilişkindir.
...... Sulh Hukuk Mahkemesince, 6100 sayılı HMK'nın
316 ve 382. maddelerinde basit yargı usûlüne tabi dava ve işler ile çekişmesiz
yargı işleri sayılmış olup, görevli ve yetkili mahkemenin ...... İcra Mahkemesi
olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.
...... İcra Mahkemesi ise uyuşmazlığın kira
sözleşmesine dayalı alacağına ve tahliyeye ilişkin olduğu gerekçesiyle
görevsizlik kararı vermiştir.
Dava dilekçesinde davacı davayı sözlü kira
sözleşmesine dayandırarak ödenmeyen kira bedellerinin tahsili ve tahliye
istemiyle davayı açmış olduğu belirttiği gibi davanın asıl kaynağının kira sözleşmesi
olduğunun iddia edilmesi karşısında, davalı ile aralarında kira ilişkisi
bulunduğunu ispat etmekle yükümlü olup, bu durumda kira ilişkisinden
kaynaklandığı anlaşılan uyuşmazlığın sulh hukuk mahkemesince görülüp
sonuçlandırılması gerekmektedir.
SONUÇ
Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK'nın 21
ve 22. maddeleri gereğince; ...... Sulh Hukuk Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK
BELİRLENMESİNE 10/09/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.”
Sonuç
olarak;
Kira
sözleşmesinin sözlü olarak düzenlendiği durumlarda borçlunun sözleşmeye ve
borca itiraz etmesi sonucunda, davanın esasına ilişkin görevli mahkemelerin
Sulh Hukuk Mahkemeleri olduğu açıkça ortadadır. Zira icra mahkemeleri sınırlı
inceleme yaptığından dolayı taraflar arasında kira akdinin bulunup
bulunmadığını inceleyemez. Ayrıca belirtelim ki; alacaklı “takip talebi”nde
sözlü kira sözleşmesine dayanmışsa, borçlu-kiracının bu kira sözleşmesine
itiraz etmiş olması halinde, alacaklı-kiralayan, icra mahkemesine başvurup
“itirazın kaldırılmasını ve tahliyeye karar verilmesini” isteyemez. Bu durumda,
alacaklı-kiralayanın sulh hukuk mahkemesine başvurup “kira alacağının ödenmesi
ve temerrüt nedeniyle tahliye kararı verilmesini” istemesi gerekir.
Alacaklının
“yazılı ve noterden onaylı” bir kira sözleşmesi veremediği hallerde, alacaklı
ancak sulh hukuk mahkemesinde “kira bedelinin ödenmesi ve tahliye davası”
açabilir. Bu takdirde de borçluya itiraz üzerine duran takipte gönderilmiş olan
“ihtarlı ödeme emri” açılan bu davalar bakımından BK m. 260 ve 288 öngörülen
“ihtar” yerine geçer (m. 269b/IV). Böylece öncelikle sözlü kira sözleşmesinin
varlığı konusu Sulh Hukuk Mahkemeleri’nde sonuca bağlanmalı, sonrasında esasa
ilişkin kararlar verilmelidir.
Stj.
Av. Mehmet Çağrı Telligözoğlu
Kaynakça:
1.
İcra İflas Hukuku Temel Bilgiler 15. Bası – Hakan Pekcanıtez, Oğuz Atalay,
Muhammet Özekes
Kararlar:
-
Hukuk Genel Kurulu 22.06.2016 Tarihli 2014/1170 E. – 2016/840 K. Sayılı Kararı
-
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 10.09.2018 Tarihli 2018/3813 E. – 2018/5487 K.
Sayılı Kararı