Soruşturma
ve kovuşturma aşamalarının uzun sürmesi sebebiyle mağdurların yaşamakta olduğu
mağduriyetlerin başında kendilerine ait olan ve suçun gerçekleşmesi vasıtasıyla
şüphelinin hesabına geçmiş olan mal varlığının şüphelinin hesabında el
koyulmasından dolayı söz konusu mal varlığına uzun süreler boyunca ulaşamamak
gelmektedir.
Makalemizde öncelikle genel ve özel el koyma tedbirleri açıklanacak ardından mağdura ait el konulmuş hak ve alacakların soruşturma aşamasında CMK madde 131/2 ve CMK madde 256 çerçevesinde mağdura iade edilebileceğine ilişkin görüş izah edilecek sonrasında ise özellikle mülkiyet hakkının sınırlanması ve savcının yetkileri açılarından söz konusu mal varlığının iade edilemeyecek olduğuna ilişkin görüş aktarılmaya çalışılacaktır. Tüm bu görüşler açıklandıktan sonra ise kendi kanaatimiz ile makalemiz son bulacaktır. Keyifli okumalar dilerim.
BASİT EL KOYMA TEDBİRİ
Öncelikle
el koyma tedbirine ilişkin düzenleme 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.123
ve devamında yapılmıştır. Buna göre ispat aracı olarak yararlı görülen ya da
eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan malvarlığı değerleri muhafaza
altına alınacaktır. Söz konusu eşya veya mal varlığını yanında bulunduran kişi
kendi rızasıyla teslim etmek istemezse her türlü eşyaya el konulabilecektir.
CMK
123’te düzenlenen el koyma tedbirini basit el koyma olarak nitelendirebiliriz.
Bu madde dışında ise taşınmazlara, hak ve alacaklara el koyma (CMK 128),
basılmış eserlere el koyma (Anayasa m. 25-28, Basın Kanunu m. 25) postada el
koyma (CMK 129,130), şirket yönetimine el koyma (CMK 133), bilgisayarda,
programlarında ve kütüklerinde el koyma (CMK 134), kaçaklara ilişkin el koyma
(CMK 248) düzenlenmiştir.
El
koyma, ceza muhakemesinde somut vakıa ile ilgili olarak delillerin
gecikmeksizin araştırılması ve tam olarak toplanması amacıyla uygulanan bir
koruma tedbiridir. Dolayısıyla el koyma işlemi, etkin ve verimli bir soruşturma
yapılabilmesi için önemli olmakla birlikte söz konusu tedbir kişilerin temel
hak özgürlüklerini sınırlandırdığı için bu tedbirin uygulanmasında adli
makamlarca kanunda belirtilen usullere uygun ve titiz bir biçimde hareket
edilmelidir.
Buna göre el koyma işlemini, hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri gerçekleştirebilecektir. Hâkim kararı olmaksızın yapılan el koyma işlemi, yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulmalıdır. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklayacak; aksi hâlde el koyma kendiliğinden kalkacaktır. El koyma işlemi, suçtan zarar gören mağdura gecikmeksizin bildirilmelidir.
TAŞINMAZLARA, HAK VE ALACAKLARA EL
KOYMA TEDBİRİ
Öncelikle
belirtmek gerekir ki banka veya diğer mali kurumlardaki her türlü hesaba el
konulması halinde aslında şüpheli veya sanığın, banka nezdindeki alacak hakkına
el konulmaktadır. Aslında bankaya yatırılan paranın zilyetliği bankaya geçmesiyle
birlikte mevduat sahibi de alacak hakkı çerçevesinde örneğin hesap içerisindeki
mal varlığı değerinin kendisine ödenmesini istemek gibi bazı yetkiler
kazanmaktadır. Dolayısı ile bu makalemiz çerçevesinde özel el koyma
tedbirlerinden yalnızca taşınmaza, hak ve alacaklara el koyma tedbirinin
açıklanması uygun bulunmuştur.
Bu
madde kapsamında el koyma kararı alınabilmesi için ilgisine göre Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu, Mali Suçları Araştırma
Kurulu, Hazine Müsteşarlığı ve Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları
Kurumundan, suçtan elde edilen değere ilişkin rapor alınması gereklidir. Bu
rapor en geç üç ay içinde hazırlanacak özel sebepler var ise talep
üzerine süre iki ay daha uzatılabilecektir.
Bankadaki
hesaba el konulması kararı, teknik iletişim araçlarıyla ilgili banka veya malî
kuruma derhâl bildirilerek icra olunacak ve söz konusu karar banka veya malî
kuruma ayrıca tebliğ edilecektir. El koyma kararı alındıktan sonra, hesaplar
üzerinde yapılan bu karara aykırı işlemler geçersiz olacaktır.
Bankaya
CMK m. 128/5 çerçevesinde yapılacak bildirimle birlikte banka hesabının sahibi,
alacak hakkının kendisine sağladığı örnek olarak paranın iadesi, havalesi gibi yetkileri
kullanamayacaktır. Dolayısıyla burada aslında bir eşyaya el konulması söz
konusu olmayıp mevduat sözleşmesinden kaynaklı alacak haklarına el konulması
işlemi vardır.
CMK
m 128 gereğince el koyma işleminin yapılabilmesi her suç için mümkün değildir.
Kanun koyucu bu maddenin uygulanabilmesi için belli başlı suç tiplerini
saymaktadır. Buna göre CMK 128 gereğince el koymanın uygulanabileceği suçlar şöyledir;
a)
Türk Ceza Kanunu’nda tanımlanan;
1.
Soykırım
ve insanlığa karşı suçlar (madde 76, 77, 78),
2.
Göçmen
kaçakçılığı ve insan ticareti (madde 79, 80) ile organ veya doku ticareti
(madde 91),
3.
Hırsızlık
(madde 141, 142),
4.
Yağma
(madde 148, 149),
5.
Güveni
kötüye kullanma (madde 155),
6.
Dolandırıcılık
(madde 157, 158),
7.
Hileli
iflas (madde 161),
8.
Uyuşturucu
veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),
9.
Parada
sahtecilik (madde 197),
10. (Mülga: 21/2/2014 – 6526/10 md.; Yeniden
düzenleme: 24/11/2016 6763/25 md.) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (madde 220,
fıkra üç),
11. İhaleye fesat karıştırma (madde 235),
12. Edimin ifasına fesat karıştırma (madde
236),
13. (Ek: 24/11/2016-6763/25 md.) Tefecilik
(madde 241), (2)
14. Zimmet (madde 247),
15. İrtikap (madde 250)
16. Rüşvet (madde 252),
17. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar
(madde 302, 303, 304, 305, 306, 307, 308),
18. (Değişik: 2/12/2014-6572/41 md.)
Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 311, 312,
313, 314, 315, 316),
19. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve
Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337) suçları.
Bununla
birlikte basit el koyma işleminin yapılabilmesi için yeterli şüphe sebebinin
varlığı yeterli iken CMK 128 gereğince
yapılacak bir el koyma işlemince kuvvetli şüphe sebebinin bulunması
gerekecektir. Bir diğer şart ise el konulacak eşyanın şüpheli veya sanığa ait
olması gereğidir. Şüpheli veya sanığa ait olmakla birlikte bir başkasının
zilyetliğinde bulunan eşyalara da el konulması mümkün olacaktır.
Son olarak ise CMK 128/9 incelendiğinde görüleceği üzere bu madde uyarınca yapılacak el koymanın hâkim kararı ile yapılabileceği hükme bağlanmıştır. Gecikmesinde sakınca bulunan hallere ilişkin cumhuriyet savcısına veya kolluğa bir istisna getirilmemiş, hâkim dışında bir kişiye bu yetki verilmemiştir. Görüleceği üzere özel el koyma tedbiri olan taşınmazlara, hak ve alacaklara el koyma tedbiri CMK 123’te yer alan genel el koyma tedbirinden bu yönüyle de ayrılmaktadır.
A- EL KONULAN HAK VE ALACAKLARIN
MAĞDURA İADE EDİLEBİLECEĞİNE İLİŞKİN GÖRÜŞ
1- EL KONULAN EŞYANIN İADESİ
Ceza
Muhakemesi Kanunu iadeye ilişkin açıklamayı madde 131’de el konulan eşyanın
iadesi başlığı altında yapmıştır. El koyma ile ulaşılmak istenen amaca
ulaşıldığında, el koyma işlemine artık gerek olmadığı anlaşıldığında veya el
konulan eşyanın müsaderesine karar verildiğinde el koyma işlemi sona erecektir.
Yukarıda
açıklandığı üzere banka hesabında bulunan mal varlığı değeri bir alacak hakkı
olması ve eşya olarak nitelendirilmemesi sebebiyle bu başlık altında bakmamız
gereken madde CMK 131/2 olacaktır. CMK 131/2’yi incelediğimizde ‘’128 inci
madde hükümlerine göre el konulan eşya veya diğer malvarlığı değerleri, suçtan
zarar gören mağdura ait olması ve bunlara delil olarak artık ihtiyaç
bulunmaması halinde, sahibine iade edilir.’’ ifadelerine rastlamaktayız.
Buna göre CMK 128 gereğince el konulmuş olan mal varlığı değerlerinin suçtan
zarar gören mağdura ait olması ve bunlara ihtiyaç bulunmaması durumunda söz
konusu mal varlığı değerleri sahibine iade edilecektir.
CMK
m. 128’de mağdura ait olması ibaresine dikkat edilirse suçtan elde edilen değerlerden
bahsedildiği anlaşılacaktır. Dolayısıyla bu maddeye göre el konulan malvarlığı
değerinin yargılama sonunda mağdura ait olduğu anlaşılır ise TCK madde 55/1
gereğince müsadere de yapılamayacağı için mağdura iade edilmesi gerekecektir.
Ancak bu gereksinime karşın malvarlığı değerinin tüm muhakeme sürecince iade
edilmemesi mağdurun uzun bir süre malvarlığı değerlerine kavuşamaması ve
haliyle ikincil bir mağduriyet yaşaması anlamına gelecektir. Bu mağduriyetin
önüne geçebilmek amacıyla kanun, CMK m. 128 gereğince el konulan eşyanın veya
malvarlığı değerinin mağdura iadesine işaret etmiştir.
İade kararı verilebilmesinde üç adet şart aranmaktadır. Bunlar söz konusu mal varlığı değerinin iadesinin mümkün olması, el koyma işleminin gerçekleştirildiği mal varlığı değerinin mağdura ait olması ve bu mal varlığı değerine delil olarak ihtiyaç duyulmamasıdır. İade işlemi hak ve alacaklar açısından talep yetkisinin mağdura devredilmesi şeklinde gerçekleştirilecektir. Mal varlığının mağdura ait olmasından kasıt ise mutlak bir aidiyetlik değildir yani bu malvarlığı değerleri, öncesinde mağdura ait iken suçun işlenmesi suretiyle şüpheli veya sanığın uhdesine geçmiş olabilir. Delil olarak ihtiyaç duyulmamasını açmamız gerekir ise de suça konu fiilin ispatlanması açısından el koyma işlemine uğramış malvarlığı değerlerinin aynına ihtiyaç bulunmaması halinde örneğin banka kayıtları bir dolandırıcılık fiilinin ispatı açısından yeterli olacak ise banka hesabındaki paranın mağdura ait olduğunun da tespiti yapılmış ise bu paranın mağdura iadesi olanağı doğacaktır.
2- SORUŞTURMA AŞAMASINDA CUMHURİYET
SAVCISI TARAFINDAN İADENİN YAPILMASI
CMK
m. 131 incelendiğinde ‘’Şüpheliye, sanığa veya üçüncü kişilere ait el
konulmuş eşyanın, soruşturma ve kovuşturma bakımından muhafazasına gerek
kalmaması veya müsadereye tabi tutulmayacağının anlaşılması halinde, re'sen
veya istem üzerine geri verilmesine Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme
tarafından karar verilir. İstemin reddi kararlarına itiraz edilebilir.’’ ifadeleri
görülecektir. Her ne kadar CMK 131/2’de CMK m. 128’e göre el konulan eşya veya
diğer malvarlığı değerlerinin iadesi açısından CMK m. 131/2 yetkili mercii belirtmemiş
ise de kanunun sistematiği açısından 131/1’in kendisinden sonra gelen 131/2’ye
de yetkili mercii belirlediğini söylememiz yerinde olacaktır. Buna göre son
durumda CMK m. 128’e göre el konulan eşya veya diğer malvarlığı değerlerinin,
suçtan zarar gören mağdura ait olması ve söz konusu mal varlığı değerlerine
delil olarak ihtiyaç duyulmaması durumunda bunların mağdura iadesi açısından
Cumhuriyet savcısı yetkili olacaktır. Cumhuriyet savcısı eşya veya mal
varlığının iadesini re’sen veya talep üzerine yapabilecektir.
Diğer
taraftan iadenin talep edilmesi ve fakat Cumhuriyet savcısı tarafından bu
talebin kabul görmemesi halinde de kanun koyucu “istemin reddi kararlarına
itiraz edilebilir” (CMK m. 131/1) hükmüne yer vermiştir. Ancak burada
dikkat edilmesi gereken nokta Cumhuriyet savcısının iadeye yönelik işlemi
teknik anlamda bir karar olamayacaktır dolayısı ile CMK 267 hükümleri
açısından itiraz kanun yoluna başvurulması mümkün değildir. Burada yapılması
gereken ise Sulh Ceza Hakimliğine başvurularak tali ceza davası açılmasıdır.
Nitekim
29662 sayılı Suç Eşyası Yönetmeliğinin 19. Maddesi incelendiğinde;
‘’(1) Bankaya
yatırılmış olan para hakkında verilen müsadere ve iade kararları aşağıdaki
şekilde yerine getirilir:
a) Paranın sahibine iadesi, ilgilinin müracaatı hâlinde Cumhuriyet başsavcılığınca bu hususta bankaya yazılacak yazı üzerine banka tarafından yapılır. Banka tarafından gönderilecek iade işlemini gösteren dekonta istinaden reddiyat makbuzu düzenlenerek kaydı kapatılır.’’ ifadeleri kullanılarak banka hesabında yer alan iadesine karar verilmiş mal varlığının cumhuriyet başsavcılığı ve banka arasında yapılacak hangi işlemler ile iade edileceği açıklanmaktadır.
3- KONUNUN CMK 131 VE CMK 256 AÇISINDAN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Öncelikle
makalenin ilk bölümü süresince incelenen CMK m. 131’de düzenlenen eşyanın ve
malvarlığı değerinin iadesi özellikle eşyanın müsadereye tabi olmaması
nedeniyle CMK m. 256/2’de düzenlenen müsadere davasında iade kurumundan
ayrılmaktadır. CMK 256’da müsadere usulü öngörülmüş ve müsadere kararı
verilmesi gereken hallerde, kamu davası açılmamış veya kamu davası açılmış olup
da esasla beraber bir karar verilmemiş olması ihtimalleri ele alınmıştır. Söz
konusu maddenin ikinci fıkrasında “Kamu davası açılmış olup da iade edilmesi
gereken eşya veya malvarlığı değerleri ile ilgili olarak esasla birlikte bir
karar verilmemiş olması durumunda, mahkemece re’sen veya ilgililerin istemi
üzerine bunların iadesine karar verilir” ifadelerine yer verilmiştir. Buna
göre asli ceza davası devam ederken elkonulan eşyanın veya malvarlığı değerinin
iadesi hususunda bir karar verilmemiş ise mahkemece re’sen veya ilgililerin
istemi üzerine bu hususta bir inceleme yapılarak bunların iadesine karar
verilmesi mümkün olacaktır.
Her ne kadar iki madde de eşyanın iadesi sonucunu doğursa da nitelikleri, koşulları ve karar için öngörülen kanun yolu açısından birbirinden oldukça farklıdır. CMK 256’da eşyanın iadesi meselesi, eşyanın müsadere edilmemesine ilişkin verilmiş veya verilecek olan hükümle doğrudan ilişkilidir. CMK 256’daki ihtimallerde mahkeme müsadereye ilişkin uyuşmazlıkta hüküm kurmuş ancak iade konusunda karar vermemiş olabilir, müsadereye, iadeye ilişkin hiç dava açılmamış olabilir veya dava açılmış fakat mahkemece bu konuda bir karar verilmemiş olabilecektir. Her ihtimalde görüleceği üzere CMK 256/2’ye göre iade kararı alınması müsadereye ilişkin verilecek karara sıkı sıkıya bağlı olacak ve hatta 256’ya göre verilecek hükümler istinaf edilebilecektir. Ancak öte yandan CMK 131/2’de ise mal varlığı değerinin koruma tedbiri olan el koyma işlemine tutulmasının gereksiz olması ihtimalinde yapılan iade başvurusu Cumhuriyet Savcısı tarafından reddedilirse yalnızca itiraz kanun yoluna başvurulabilecektir.
4- İLK GÖRÜŞE İLİŞKİN SON DEĞERLENDİRME
Görüleceği üzere bu görüşe göre suçtan zarar gören mağdura ait malvarlığının, müsadereye konu edilmesi mümkün olmadığı takdirde Ceza Muhakemesi Kanunu m.131/2 uyarınca kendisine iade edilmelidir. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerinin aynı zamanda suçun konusunu oluşturması ihtimalinde mal varlığı değerinin mağdura veya iyi niyetli üçüncü kişiye ait olması durumunda yukarıda da değinildiği üzere TCK madde 55’te de yer verilen ‘’bu fıkra hükmüne göre müsadere kararı verilebilmesi maddi menfaatin suçun mağduruna iade edilmemesi gerekir’’ ifadeleri gereğince malın müsaderesine karar verilemeyecektir. Örneğin bir dolandırıcılık suçundan elde edilen ve şüphelinin hesabına geçmiş olan malvarlığı değeri hem suçun konusu ve hem de suçtan elde edilen maddi menfaat olacaktır. Ancak açıklandığı üzere bu maddi menfaatin müsadereye tabi olabilmesi için mağdura veya iyiniyetli üçüncü kişiye ait olmaması gerekmektedir. Somut olayda eğer mağdur belirlenebiliyor ise söz konusu mal varlığı değeri kendisine iade edilebilecektir.
B- EL KONULAN HAK VE ALACAKLARIN MAĞDURA İADE EDİLEMEYECEĞİNE İLİŞKİN GÖRÜŞ
1- MÜLKİYET HAKKI ÇERÇEVESİNDE
DEĞERLENDİRME
Her ne kadar yukarıda el konulan hak ve alacağın mağdura iade edilmesi durumunda bir mağduriyetin önüne geçileceği ve mağdurun kendisine ait mal varlığına yargılama süresince erişememesi ihtimalinin önüne geçileceği açıklanmış ise de diğer taraftan söz konusu mal varlığı değeri veyahut hak ve alacak hakkının şüphelinin uhdesinden alınarak mağdura geçirilmesi bir diğer mağduriyeti yaratma ihtimali çok yüksektir. Özellikle konunun mülkiyet hakkı ile ilgili olması sebebiyle söz konusu mağduriyet çok büyük olabilecek ve hukuka aykırılık noktasında şüphelinin mülkiyet hakkının ihlaline sebebiyet verebilecektir.
Bilindiği
üzere mülkiyet hakkı İHAS 1 No’lu Ek Protokol’ün 1 Maddesinde yer almaktadır.
Buna göre;
‘’Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve
mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse,
ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası
hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin,
mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin
ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.’’
ifadeleri ile mülkiyet hakkının bireyin temel haklarından biri olduğuna ve ancak kamu yararı sebebiyle, yasadaki koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak sınırlanabileceğine dikkat çekilmiştir.
Öte
yandan mülkiyet hakkı Anayasanın 35. Maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu
maddede
‘’Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla,
kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet
hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.’’
ifadeleri
kullanılarak mülkiyet hakkının İHAM’a uygun olarak ancak kamu yararı amacıyla
ve kanunla sınırlanabileceği hüküm altına alınmıştır.
Dolayısı ile Anayasa’nın benimsediği mülkiyet anlayışında özel mülkiyet kural, hakkın sınırlandırılması ve malike ödevler yüklemesi istisnadır. Bu nedenle hakkın malike sağladığı yetkilerin geniş, sınırlandırmaların ve ödevlerin ise dar ve katı şekilde yorumlanması gerekmektedir. Makalemizin somut konusuna döner isek şüphelinin banka hesabındaki mal varlığının mağdura iade edilmesi durumu doğrudan şüphelinin mülkiyet hakkına bir müdahale ve sınırlama doğuracaktır. Bu sebeple öncelikle söz konusu sınırlamanın hukukiliğinin tartışılması gerekmektedir.
1.a-) Mülkiyet Hakkının Sınırlanması
Mülkiyet
hakkının olağan dönemlerde sınırlandırılması açısından genel hüküm olan 35.
madde, mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla sınırlandırılabileceğini
öngörmektedir. Anayasa’nın 13. maddesinde de temel hak ve özgürlüklerin,
özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak ve ancak yasayla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların
Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir.
Makale
konumuzu oluşturan soruşturma aşamasında şüphelinin banka hesabındaki paranın
savcı marifetiyle mağdura iadesi ihtimalinde ise bu görüşe göre birçok açıdan
mülkiyet hakkının sınırlanması noktasında hukuka aykırılıklar ve hak ihlalleri
doğacaktır. Şöyle ki; öncelikle her ne kadar diğer görüşte kanuni dayanak
olarak CMK madde 131/2 ve CMK madde 256 gösterilmişse de bu iki madde de somut
makale konusunu doğrudan karşılamamaktadırlar.
Öncelikle
CMK 131/2’ye baktığımızda ‘’128 inci madde hükümlerine göre elkonulan
eşya veya diğer malvarlığı değerleri, suçtan zarar gören mağdura ait olması ve
bunlara delil olarak artık ihtiyaç bulunmaması halinde, sahibine iade edilir.’’
denilmektedir. Burada ‘’elkonulan eşya veya diğer mal varlığı değerlerinin
mağdura ait olmasından kastedilen mutlak bir aitliktir. Yani 131/2’de suçun
işlenmesiyle mağdurdan şüphelinin uhdesine geçmiş olabilecek mal varlığı
değerleri değil, üzerinde mülkiyete ilişkin herhangi bir uyuşmazlığın
bulunmadığı doğrudan mağdura ait olup suçun aydınlatılabilmesi için süreli
olarak el konulmak zorunda kalınmış eşya ve mal varlığı değerleri
kastedilmiştir. Bu sebeple ‘’mağdura ait olması’’ gibi net bir ifade
kullanılmıştır. Bilindiği üzere mülkiyet ve eşyanın aitliği kavramları cezai
mahkemelerin ve savcılıkların çözümlemesi gereken bir uyuşmazlık değil hukuk
mahkemelerinde çözülecek birer uyuşmazlıktır. Dolayısı ile 131/2 ile kastedilen
mal varlığı değeri doğrudan mağdura ait olan ve mülkiyete ilişkin herhangi bir
şüphe barındırmayan mal varlığı değerleri olacaktır. Bu sebeplerle 131/2 baz
alınarak savcılıkça mal varlığı değerinin şüpheliden mağdura iadesi ihtimalinde
söz konusu mülkiyetin sınırlandırılması işlemi kanunilik prensibine aykırı
düşecektir.
Öte yandan temel hakların sınırlandırılması hakkın özüne dokunmama yasağı ve ölçülülük ilkelerine tabidir. Somut makale konumuza ilişkin bir işlemin gerçekleştirilmiş olma ihtimalinde doğrudan şüphelinin mülkiyet hakkının özüne bir müdahalede bulunulmuş olacak ve şüpheli söz konusu mal varlığı değerine artık sahip olamayacaktır. Bu işlem görüleceği üzere ölçülülük ilkesini de karşılamaktan pek tabii çok uzaktır. Yukarıda da ifade edildiği gibi henüz şüpheli sıfatını taşıyan yani suçu işleyip işlemediği dahi hukuk önünde kesin olarak belirlenmemiş kaldı ki suçu işlemiş olsa dahi söz konusu mal varlığı değerinin kime ait olduğu noktasında hukuk mahkemelerinde bir karara varılmamış bir durumda soruşturma aşamasında savcının el konulan mal varlığı değerinin mağdura ait olduğu iddiasıyla mal varlığı değerini mağdura iade etmesi doğrudan mülkiyet hakkının ihlaline sebebiyet vereceği çok açıktır.
2- SORUŞTURMA AŞAMASINDA SAVCININ
YETKİLERİ
Bilindiği
üzere savcının asli görevi soruşturma aşamasında maddi olayı aydınlatacak
şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplamaktır. Toplanan deliller
sonrası ise edindiği kanaate göre iddianame düzenleyebilecek yahut kamu davası
açmaya yer olmadığına dair karar verebilecektir.
Savcılık
makamı, maddi hakikate ulaşabilmek için doğrudan doğruya veya emrindeki adlî
kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir. Dolayısıyla
soruşturmanın tek patronu Cumhuriyet savcısı olacaktır. Savcılık makamı, işin
aslını öğrenmek adına şüpheli, mağdur, müşteki ve tanıkların ifadelerinin
alabilecek, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde arama ve el koyma kararı
verebilecek, keşif ve bilirkişi incelemesi yapabilecek, suçla ilgili eşyanın
adli emanete alınmasını sağlayabilecektir.
Görüldüğü
üzere cumhuriyet savcısı bir mal varlığın veya eşyanın suçun aydınlatılmasında
işe yarabileceğini düşünüyor ise el koyma tedbirini uygulayabilecektir. Buradan
CMK madde 131/2’ye gider isek ‘’128 inci madde hükümlerine göre elkonulan
eşya veya diğer malvarlığı değerleri, suçtan zarar gören mağdura ait olması ve
bunlara delil olarak artık ihtiyaç bulunmaması halinde, sahibine iade edilir.’’
ifadeleri ile karşılaşacağız. Buna göre elkonulan eşya yahut malvarlığı
değeri mağdura ait ise ve delil olarak kendisine ihtiyaç kalmamış ise sahibine
iade edilebilecektir.
Ancak
maddede de belirtildiği gibi ‘’mağdura ait olması’’ ile kastedilen
apaçık bir aidiyettir. Yani burada kastedilen, mülkiyet hakkının kime ait
olduğuna ilişkin herhangi bir şüphenin bulunmadığı ve maddi olayın
aydınlatılması için el konulmuş olan mağdura ait malvarlığı değeri veya
eşyadır. Daha açık ifade etmek gerekir ise mal varlığı değeri veya eşyanın kime
ait olduğu tartışmalı ise bu madde kapsamına giremeyecektir çünkü böyle bir
durumda savcı tarafından mal varlığı değerinin kime ait olduğuna ilişkin
toplanan deliller üzerine bir değerlendirme yapılarak varılan bir kanaat sonucu
mal varlığının mağdura iade edilmesi ihtimalinde daha soruşturma aşamasında
şüphelinin suçu işlemiş olduğu kabul edilmiş olacaktır ki bu durumda cumhuriyet
savcısı kendisini hakim yerine koyarak hüküm kurmuş olacaktır.
Örnek vererek somutlaştırmak gerekirse; dolandırıcılık suçlamasıyla hakkında soruşturma açılan banka hesabında yer alan bir miktar mal varlığının savcı tarafından mağdura ait olduğu iddiasıyla mağdura iade edilmesi ihtimalinde savcının toplamış olduğu deliller sonucu bu mal varlığı değerinin kesin ve net olarak şüpheli tarafından dolandırıcılığa neden olan fiiller vasıtasıyla mağdurdan şüphelinin uhdesine geçtiğini kabul etmiş olması manasına gelecektir. Ancak her ne kadar soruşturma aşamasında birçok yetkiye sahip olsa dahi savcının yetkileri arasında hâkimin yerine geçerek suçun işlenip işlenmediğine dair maddi olay açısından bir hüküm kurmak yoktur. Savcı neredeyse emin olunacak derecede şüphelinin aleyhine delillere ulaşsa dahi kovuşturma aşamasında hüküm kuruluncaya dek şüpheli veya sanık masumiyet karinesinden yararlanacaktır. Dolayısı ile masumiyet karinesinden yararlanan bir bireyin yani suçu işlemiş olup olmadığının net olarak henüz belirlenememiş olan bir bireyin suçu sabit olmuşçasına soruşturma aşamasında mal varlığının kendisinden alınarak mağdura iade edilmesi savcının yetkileri arasına girebilecek bir kudret değildir.
3- İKİNCİ GÖRÜŞE İLİŞKİN SON
DEĞERLENDİRME
Bu
görüşe göre yukarıda da açıklandığı üzere eşya veya mal varlığı değerinin
iadesi için kime ait olduğu apaçık belli olmalıdır. Eğer bir tereddüt var ise
mağdurun soruşturmada malın kendisine iade edilmeyerek yaşadığı mağduriyet
şüphelinin suçsuz olma ihtimalinde mülkiyet hakkını kaybetmesiyle
yaşayabileceği mağduriyetten daha kabul edilebilirdir.
Öte
yandan savcının da soruşturma aşamasında hâkimin yerine geçip adeta hüküm
kurarcasına suçun işlenmiş olup olmaması noktasında net bir kanaate vararak
mülkiyet hakkına müdahale ediyor olması hukuken kabul edilemeyecek bir ihlal
yaratacaktır.
Bu sebepler nedeniyle bu görüşe göre soruşturma aşamasında mülkiyetinin tartışmalı olduğu eşya yahut malvarlığı değerlerinin mağdura iadesi mümkün olamayacaktır.
C- KİŞİSEL KANAAT
Yukarıda
makaleye konu tartışmaya yönelik iki farklı bakış açısı da açıklanmaya çalışıldı.
Her iki görüşün de korumaya çalıştığı farklı hukuki değerler olmakla birlikte
benim açımdan önemli olan korunmaya çalışılan hukuki değerleri koruma
yöntemlerinin başka bir hakkın ihlaline sebebiyet verip vermediğidir.
Günümüzde
özellikle soruşturma ve kovuşturma aşamalarının çok uzun yıllar sürme
ihtimallerinde mağdur kendisine ait mal varlığına çok uzun süreler
kavuşamamakta ve yeniden bir mağduriyet yaşayabilmektedir. Dolayısıyla ilk
görüş bunun önüne geçebilmek noktasında ilk bakışta faydalı olabilecek bir
yöntem olarak göze çarpsa da esasında ikinci görüşte anlatıldığı üzere hukuku birçok
farklı noktadan zedeleyebilecektir.
Örneğin
ilk görüşün kabul edildiği ihtimalde savcılar elde ettikleri delillerin
kendilerinde uyandırdıkları kanaatler sonucu şüpheli hakkında neredeyse hüküm
kurabilecek bir kudrete erişebilecek ve bunun sonucunda mülkiyet hakkı gibi
İHAM ve Anayasa ile güvence altına alınmış belki en temel haklardan biri daha
soruşturma aşamasında ihlale uğrayabilecektir.
Eğer
kovuşturma aşaması sonucunda sanığın suçsuz olduğu ortaya çıkarsa bu kez ise
çok daha büyük mağduriyetler ve belki de toplumda adalete ve hukuk sitemine
ilişkin güvensizlikler oluşabilecektir.
Dünya görüşüm gereği mülkiyet hakkının devlet yahut diğer bireyler tarafından en dokunulamayacak haklardan olması ve savcının hakim yerine geçerek hüküm kurarcasına suçun gerçekleştiğine ilişkin bir kanaatle şüphelinin aktiflerine ilişkin bir tasarrufta bulunuyor olması ciddi hak ihlalleri yaratabileceğinden mütevellit kişisel kanaatim soruşturma aşamasında mülkiyetinin şüphelide göründüğü yahut mülkiyetin kimde olduğuna ilişkin şüphenin bulunduğu mal varlığı değerlerinin (örn: banka hesabında yer alan para) mağdura iade edilmemesi gerektiği ve kovuşturma aşamasının sonuna kadar beklenilmesi gerektiği yönündedir.
Stj.
Av. Alperen Çelik
Kaynakça:
1. SARITAŞ, Erkan, El Koymanın Hukuki
Sonuçları Bağlamında El Konulan Eşya ve Diğer Mal Varlığı Değerlerinin Teslimi
ve İadesi, 2021
2. ŞİMŞEK, Suat, Mülkiyet Hakkının
Kapsamı, Sınırlandırma Nedenleri ve Şartları Açısından 1982 Anayasası ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi: Karşılaştırılmalı Bir Analiz -I
3. Prof. Dr. Ersan ŞEN, Elkoyulan Eşyanın
İadesi veya Elden Çıkarılması, 2021
4. Prof. Dr. Ersan ŞEN, Mağdura Ait
Malvarlığının İadesi, 2018
5. hukukdairesi.com, Cumhuriyet
Savcısının Görev ve Yetkileri, 2020
6. Monica Carss-Frisk, Mülkiyet hakkı
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 1 No’lu Protokolünün 1. Maddesinin
uygulanmasına ilişkin kılavuz, İnsan Hakları El Kitapları, No.4
7. Aida Grgić, Zvonimir Mataga, Matija
Longar ve Ana Vilfan, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Kapsamında Mülkiyet
Hakkı, Avrupa Konseyi İnsan Hakları El Kitapları, Numara 10
8. AYDIN, Murat, Arama ve El Koyma, 2009