1. Sınır Dışı Kavramı
"Sınır dışı
(removal/expulsion)" terimini en yalın anlamıyla, ülkede bulunması
istenilmeyen bir yabancının ülke sınırlarının dışına çıkarılmasıyla sonuçlanan
işlem olarak tanımlayabiliriz. İşlemin türü, adli veya idari karar olma
bakımından ülkeden ülkeye farklılık gösterebilmektedir.
Ülkeler, yabancı uyruklularla
ilgili konularda uluslararası sözleşmelere uygun olarak birtakım kısıtlamalar
getirmenin meşruiyeti çerçevesinde kamu düzeni veya kamu güvenliğini ya da kamu
sağlığını korumak amacıyla, yabancılar hukukunun en temel konularından biri
olan sınır dışı işlemini uygulamaktan kaçınmazlar. Zira 'sınır dışı kararı' ve
'sınır dışı etme', düzensiz göçle mücadele çalışmaları içinde de ilk akla gelen
kavramlardır.
Sınır dışı etme, kişinin ikamet
ve seyahat hakkını kısıtlayan ve bu hakların tasarrufuna doğrudan müdahale eden
bir eylem olması nedeniyle, aynı zamanda devletlerin egemenlik haklarını
kullanmasıyla ilişkilendirilen bir kavramdır. Milletlerarası örf ve adet
hukukunda, ülkelerin bu konuda münhasır yetkili oldukları ve bu yetkinin
ülkeleri üzerindeki egemenliklerinden kaynaklandığı kabul edilir.[1]
Sonuçları itibarıyla yabancıların ve
yakınlarının yaşamında kalıcı izler bıraktığından, işlemin sağlam hukuki
dayanaklar ve karara karşı etkin itiraz mekanizmalarının öngörüldüğü bir sistem
içinde yerinde getirilmesi son derece önemlidir.
Sınır dışı kararı ve işleminden
söz edildiğinde, bu kavramlarla sıkça anılan geri çevirme (refoulement)"
işleminin sınır dışı etme işleminden farkını da belirtmek gerekir. Geri
çevirme, sınır yönetimi konuları içinde yer alır ve işlem, sınır kapılarının
bulunduğu noktada gerçekleşir. Buna göre geri çevirme, ülkeye kabul edilemez
yolcuların sınır geçişi yaptırılmadan geri gönderilmesiyken, sınır dışı etme,
daha önce ülkeye kabul edilmiş ya da izinsiz yollarla ülke sınırlarını
geçebilmiş kişilerin, hukuka uygun alınmış karara bağlı bir işlemle ülkelerine
veya üçüncü bir ülkeye gönderilmeleridir.
Sınır dışı işlemleri ele alınırken "toplu sınır dışı", ayrıca değerlendirilmesi gereken konular arasındadır. Esas olan, sınır dışı işleminin bireyselliğidir. Bu çerçevede aynı eylem temel alınarak birden fazla yabancı için sınır dışı kararı mümkün olmakla birlikte, kararların her bir yabancının kendi koşulları göz önünde bulundurularak bireysel değerlendirmeyle alınması, gerekçesiyle birlikte itiraz için hukuki yollar da gösterilerek yabancıya tebliğ edilmesi gerekir. Aksine, yapılacak bir tek değerlendirme ve bir tek kararla, birden fazla yabancı hakkında sınır etme kararı alınması ve yazılı tebligatın topluca yapılması uluslararası hukuka aykırıdır. Sınır dışı konularının YUKK'la ayrıntılı ve köklü değişikliklerle yeniden düzenlenmesinde, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri ile İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin sınır dışı konularındaki Türkiye kararlarının başlıca etkili olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle, İran doğumlu "Abdolkhani ve Karimnia Türkiye davası" olarak bilinen ve Türkiye'de iç hukuk yolları tüketilmeden İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi tarafından görülmeye başlanan davanın Türkiye yönünden sonuçları, bu alandaki ihtiyacı ortaya koyması açısından bir kilometre taşı niteliğindedir. [2]
2. Sınır Dışı Etme Kararı
Yürürlükten kaldırılan (mülga)
5683 Sayılı Kanun'da, ülkeden çıkma daveti yapıldıktan sonra bunu yerine
getirmeyenler için zorlayıcı tedbir olarak öngörülen sınır dışı işlemi, karar
alma sürecine dayanan bir yapı içinde YUKK'ta yeniden düzenlenmiş;
tartışmaların odak noktasını oluşturan anlaşılması güç genel ifadelerden mümkün
olduğunca kaçınılmıştır.
Söz konusu mülga 5683 Sayılı
Kanun'un 19'uncu maddedeki sınır dışı düzenlemesine göre, yabancıların sınır
dışı edilebilmesi için başlıca iki neden öngörmüştü: Birincisi ‘umumi
güvenlik', ikincisi 'siyasi ve idari icaplara aykırılıktır. İçeriği ve
sınırları çok belli olmayan bu kavramlar, zaman içinde sınır dışı etme
işleminin omurgasını oluşturulmuş ve uygulama idarenin geniş takdir yetkisi
altında şekillendiğinden tartışmalar hep sürmüştür.
YUKK'ta "sınır dışı etme
kararı (removal decision)" kilit öneme sahiptir. Sınır dışı etme kararının
düzenlendiği 53'üncü maddenin, bir an için metinden çıkarılmış olduğu
düşünüldüğünde, daha sonra teselsül eden (ardı sıra gelen) sınır dışı hükümlerinin
dayanağının ortadan kalktığı görülecektir. Dolayısıyla sınır dışı işleminin bir
karara dayanması mutlak koşuldur. Kanun'da sınır dışı bölümü, idareye,
yabancıları sınır dışı edebilme hakkı tanıyarak başlamakta, ancak bunun bir
sınır dışı kararıyla yapılabileceği belirtilmektedir:
"Yabancılar, sınır dışı
etme kararıyla, menşe ülkesine veya transit gideceği ülkeye ya da üçüncü bir
ülkeye sınır dışı edilebilir" (YUKK, md. 52/1).
Madde metnine göre sınır dışı
etme işleminin zorunlu unsurları şunlardır:
2.1. Türk Vatandaşı Olmama
Sınır dışı işleminden söz
edilebilmesi için, işleme konu olan kişinin hukuken yabancı olması kuraldır.
Türk vatandaşlığı bulunan, hali hazırda vatandaşlıktan çıkmamış veya
çıkarılmamış bir kimse hakkında YUKK'un 52'nci maddesi kapsamında işlem yapma
olanağı yoktur.
2.2. Alınmış Sınır Dışı
Kararı
İdarenin bu konuda mevzuata
uygun olarak almış olduğu sınır dışı etme kararı, işlemin ikinci unsurudur.
Yazılı olmayan ve tebliğ edilmemiş bir emirle sınır dışı işlemlerine
başlanılamayacaktır.
2.3. Gönderilecek Ülkenin
Tespiti
Sınır dışı işleminde yabancının
kendi ülkesine gönderilmesi önceliktir. Transit kullanacağı ülkeye ya da üçüncü
bir ülkeye sınır dışı etme, ikinci ve üçüncü seçenekler olarak getirilmektedir.
İlk olarak "menşe ülkesine" ibaresinin kullanılmasının bir amaca
yönelik olduğu açıktır. Uluslararası göç hukukunun yazılı ya da genel
teamülleri de uygulamanın doğal yapısının bu şekilde olduğunu ortaya
koymaktadır.
"Menşe ülke (country of
origin)" tabiri göç literatüründe, 'göç akınlarının düzenli ya da düzensiz
olarak kaynağı durumundaki ülke' şeklinde ifade edilmektedir. Sınır dışı
işlemine konu olan yabancının düzensiz göçün bir parçası haline geldiğini göz
önüne aldığımızda menşe ülke; yabancının uyruğunda bulunduğu, vatandaşı olduğu
ülkedir. Kanun Koyucunun "ülkesine" ibaresi yerine "menşe
ülkesi" ibaresini tercih etmesi, kavramın kapsamını genişletme amaçlıdır.
Çünkü yabancının uzun süre kaldığı veya kalma hakkının bulunduğu ülke de menşe
ülke sayılabilmektedir. [3]
Sınır dışı işleminin, ülkede
kalması arzu edilmeyen yabancıların ülke sınırları dışına çıkarılması işlemi
olduğu açıktır. Bu işlemin gerekçeleri; vize süresini ihlal etmek, izinsiz
çalışmak vb. idari emirleri yerine getirmemek olabileceği gibi kamu düzeni ve
güvenliği ya da kamu sağlığı açısından ciddi tehdit özelliği taşıyan adli
suçlara karışmak da olabilmektedir. Bu durumda, yabancıların kendi ülkesi
dışındaki ülkelere sınır dışı edilmelerinin yaygın bir uygulamaya dönüşmesi bir
takım olumsuz durumları da ortaya çıkarabilecektir. Örneğin yaygınlaşacak bu
tip uygulamalar "kişileri o ülkeden gizleme" algısını da doğurabileceğinden,
zamanla iki ülke arasındaki iyi niyet ve güvene dayalı ilişkilere zarar verme
potansiyeli taşımaktadır. Kaldı ki, üçüncü bir ülkeye sınır dışı etmenin
gündeme gelmesi için haklı nedenlerin ortaya çıkmış olması gerekir. Bunlardan
bazıları şunlardır:
a) Seyahat belgelerindeki eksikliklerin
tamamlanması için yabancının uyruğunda bulunduğu ülkenin temsilcilikleriyle
temasa geçilmesine rağmen makul süre içinde bu belgelerin sağlanamaması
b) Coğrafi uzaklıklar ve ulaşım
ağı sorunları nedeniyle, yabancının ülkesiyle ilgili seyahat programlarının
oluşturulmasındaki zorluklar
c) Yabancının, haklı nedenlerle
ülkesine dönmek istememe ısrarı
Sınır dışı edilmesine karar
verilen kişi kendi ülkesine değil de üçüncü bir ülkeye gönderilecekse, bu ülke
makamlarınca kabul edileceğinin kesinleştirilmesi oldukça önemlidir.
3. Sınır Dışı Kararı İçin
Değerlendirme ve Yetkili Makam
Sınır dışı etme kararına
ilişkin il göç idaresi müdürlüklerince yapılacak değerlendirme, il göç idaresi
müdürlüğünde, geri gönderme merkezlerinde veya il göç idaresi müdürlüğünün
uygun bulacağı başka yerlerde yapılabilmektedir. Sahil Güvenlik Komutanlığı,
Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğünün sorumluluk
bölgesinde yakalanan yabancıların, değerlendirmenin yapılacağı yere hangi birim
tarafından götürüleceğinin tespiti hususunda mülki idare amiri
yetkilendirilmiştir (UY, md. 54/2, 4).
Sınır dışı etme kararında
yapılacak değerlendirmenin çerçevesini, YUKK'un 54'üncü maddesinde sayılan
"sınır dışı etme kararı alınacaklar" ile 55'inci maddesindeki
"sınır dışı kararı alınmayacaklar" başlıkları altında belirlenen
hususlar oluşturmaktadır. Yapılan değerlendirme sonunda, YUKK'un 54'üncü
maddesi kapsamında olduğu anlaşılanlar hakkında sınır dışı etme kararı
alınmaktadır. Nitekim Abdolkhani ve Karimnia Türkiye davasında başvuranlar,
yetkililerin sınır dışı kararı olmadan kendilerini sınır dışı ettiklerini ileri
sürmüşler, Türkiye tarafından da alınmış bir sınır dışı kararı İnsan Hakları
Avrupa Mahkemesine ibraz edilememiştir. Sınır dışı etme kararının alınmasındaki
yetki, genel olarak valiliklere verilmiştir. Valilikler bu yetkilerini resen kullanabildikleri
gibi, Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün almış olduğu kararın gereğini de yerine
getirmektedirler (YUKK, md. 53/1). Sınır dışı kararıyla ilgili değerlendirme ve
buna ilişkin kararının alınması, en geç kırk sekiz saat içinde tamamlanır
(YUKK, md. 57/1). YUKK'un 54'üncü maddesi kapsamında olduklarından veya
olabileceklerinden dolayı, kolluk tarafından yakalanan yabancılar derhal il göç
idaresi müdürlüklerine
bildirildiğinden kolluk tarafından yakalanan yabancılarda kırk sekiz saatlik sürenin
kolluğun il göç idaresi müdürlüğüne bilgi vermesiyle birlikte başlatılması
makul bir uygulama olarak ortaya çıkmaktadır (YUKK, md. 57/1). Değerlendirmenin
kırk sekiz saat içinde tamamlanabilmesi için, değerlendirmeye konu yabancılar
hakkındaki bilgilerin en seri yolla, olabildiğince ayrıntılı ve doğru bilgileri
içermesi ayrı bir öneme sahiptir.
Kirk sekiz saatlik sürenin
yerine getirilmesine ilişkin ilkeler şunlardır: (UY, md. 53/2):
a) Kolluk tarafından yakalanan
yabancılarda; kırk sekiz saatlik süre geri gönderme merkezi bulunan illerde
yabancının geri gönderme merkezine teslim edildiği, geri gönderme merkezi
olmayan veya geri gönderme merkezi dolu olan illerde ise kolluğun yabancı ile
ilgili derlediği belgeleri il göç idaresi müdürlüğüne ilettiği andan itibaren
başlar.
b) İl göç idaresi müdürlükleri
tarafından tespit edilen yabancılarda kırk sekiz saatlik süre, yabancının il
müdürlüğünde hazır bulunmasından itibaren başlar.
Sınır dışı etme kararıyla
ilgili değerlendirmenin, ilke olarak işlemlerin başlatıldığı ilde tamamlanması
gerekmektedir. Personel sayısı ve idarenin fiziki kapasitesine göre farklı
seçenekler de gündeme gelebilecektir. En yakın geri gönderme merkezi bu amaçla
uygun yer olarak kullanılabilir.
Sınır dışı etme kararının
alınmasında değerlendirme, sürecin önemli bir parçasıdır. Değerlendirme
sonucunda sınır dışı etme kararı alınmadığında bile, 'sınır dışı etme kararı
alınmasına yer olmadığına dair karar' alınmasının zorunlu tutulması, sürecin en
az hata payıyla yürütülmesi açısından önemlidir (UY md, 52/5).
4. Sınır Dışı Etme Kararının
Tebliği
Sınır dışı etme kararının
gerekçeli şekilde alınması, kararın en önemli unsurlarından biridir. Çünkü
yabancının, yasal temsilcisinin ya da avukatının karara karşı yargı yoluna
başvurması, idarenin gerekçesine dayalı olarak gelişecektir. Bu bakımdan Kanun,
sınır dışı etme kararının gerekçesiyle birlikte tebliğ edilmesini zorunlu
tutmuştur. Öte yandan yabancı, avukat tarafından temsil edilmiyorsa, etkin
başvuru hakkının zarar görmemesi için kendisinin veya yasal temsilcisinin sınır
dışı etme kararının sonuçları, bu karara itiraz usulleri ve süreleri
konularında bilgilendirilmesi gerekecektir (YUKK, md. 53/2).
Abdolkhani ve Karimnia Türkiye
davasında, işlem süreçlerine ilişkin "tebliğ", önemli başlıklardan
biri olarak ele alınmıştır. Türkiye, başvuranların sınır dışı kararına karşı
yerel başvuru yollarının tüketilmediğini ileri sürmüş ise de başvuranlar,
kendilerine tebliğde bulunulmadığını, bundan dolayı da yargı yollarını kullanamadıklarını
ileri sürmüşler, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, başvuruların usule uygun
olduğunu belirterek başvuruları kabul etmiştir.
İdarenin tasarrufunu tebliğ
etmesi, başka ifadeyle, yaptığı işlem hakkında kişiyi bilgilendirmesi, yapılış
şekli açısından da ayrı bir öneme sahiptir. Yakalanan, özgürlüğü kısıtlanan
yabancılara, yakalama nedenleri ve her türlü suçlamanın en kısa sürede ve
anladığı dilde bildirilmesi gerekmektedir (İHAS, md. 5/2). Abdolkhani ve
Karimnia Türkiye davasında İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, şahısların niçin
gözaltına alındıklarının kendilerine bildirilmediğini ileri sürerek İnsan
Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin beşinci maddesinin dördüncü fıkrasının ihlal
edildiğine hükmetmesinde, anladıkları dilde bilgilendirilmemiş olmaları başlıca
etkendir. Dolayısıyla tebliğ işlemi, şekli olmaktan ziyade, içeriğin
anlaşılmasını sağlayan bir araç olarak ele alınmalıdır. Tebliğde; ne yapıldığı
kadar, neyin niçin yapıldığı ve buna karşı hangi adımları atabileceklerine dair
detaylar yabancılara tam olarak aktarılabilmelidir.
Sınır dışı etme kararının
tebliğini ve itiraz usulleri hakkında bilgilendirmeyi düzenleyen YUKK'un
53'üncü maddesinin ikinci fıkrasında, bu işlemin yabancıların anladığı dilde'
yapılacağına ilişkin net bir ifade kullanılmamakta ise de "tebligat"
başlığı altında düzenlenen 100'üncü maddesinin ikinci fıkrasında, tebligatın,
tebligata konu kişinin yabancı olduğu ve varsa özel durumu dikkate alınarak
yapılması için Uygulama Yönetmeliği'ne atıfta bulunulmuştur. Bu hükmün, İnsan Hakları
Avrupa Mahkemesi tarafından ortaya konulan ihlalin giderilmesini sağlamada
yeterli olacağı düşünülmektedir.
5. Sınır Dışı Etme Kararına
Karşı Etkili Başvuru Hakkı ve Sonuçları
Sınır dışı etme kararının
gerekçesiyle birlikte tebliğ edilmesinden ve itiraz usulleri hakkında
bilgilendirmenin yapılmasından sonra YUKK'un bir sonraki maddesi olan 53'üncü
maddenin üçüncü fıkrasında, itiraz makamları, itiraz süresi ve sonuçları düzenlenmiştir.
Buna göre yabancı veya yasal temsilcisi da avukatı, sınır dışı etme kararına
karşı, kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde idare mahkemesine
başvurabilmektedir. Sınır dışı etme kararına karşı idare mahkemesine
başvurulduğunda, yabancı, avukatı ya da yasal temsilcisi sınır dışı etme
kararını alan makama da bilgi verir. Dolayısıyla bu husustaki uyarının,
yabancıya yapılacak sınır dışı etme kararına ilişkin tebligatta yer alması
önemli bir ayrıntı olarak değerlendirilmelidir (UY, md. 56/3).
Mahkemenin, başvuruyu on beş
gün içinde sonuçlandırması öngörülmüştür. Mahkemenin kararının kesin olduğu
dikkate alındığında, tebliğin ve karar içeriğinin yabancı tarafından eksiksiz
olarak bilinmesinin önemi bir kat daha artmaktadır.
Aynı fıkradaki düzenlemeye
göre, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 13'üncü maddesinde ifade edilen,
'hukuki yollara yapılacak başvuruların sonuç doğurucu olması kuralını da
karşılayacak şekilde, gerek dava açma süresi olan yedi gün içinde gerekse yargı
yoluna başvurulmasından itibaren yargılama sonuçlanıncaya kadar geçecek sürede
yabancının sınır dışı edilmesi işlemi durmaktadır (YUKK, md. 53/3). Böylece,
Abdolkhani ve Karimnia Türkiye davasında, tebliğ edilemediğinden idare
mahkemesinde dava açılamadığı, açılmış olsa dahi işlemin yürürlüğüne etkisi
olmayacağından etkin başvuru kuralının işlemediği gerekçesiyle İnsan Hakları
Avrupa Sözleşmesi'nin 13'üncü maddesinin ihlali yönündeki kararında ileri
sürülen hususlarda önemli ilerlemeler sağlanmıştır.
Konuyla ilgili olarak 6458
sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden yaklaşık 43 ay sonra yapılan değişiklikle
YUKK'un 53'üncü maddesindeki sınır dışı etme kararına karşı yargı yoluna
başvurulmasının sınır dışı etme işlemini otomatik olarak erteleyen
düzenlemesinde değişikliğe gidilmiştir. YUKK'un 54'üncü maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendindeki "terör örgütü yöneticisi, Üyesi, destekleyicisi
veya çıkar amaçlı suç örgütü yöneticisi, üyesi veya destekleyicisi
olanlar" ile (d) bendindeki "kamu düzeni veya kamu güvenliği ya da
kamu sağlığı açısından tehdit oluşturanlar" ve "uluslararası kurum ve
kuruluşlar tarafından tanımlanan terör örgütüyle ilişkili olduğu
değerlendirilenler" sınır dışı etme kararına karşı yargı yoluna
başvursalar bile, otomatik erteleme güvencesinden yararlandırılmayacakları bir
döneme geçilmiştir. [5]
Sınır dışı etme kararına karşı
açılan davanın yürütmeyi bazı yabancılar için otomatik olarak durdurması,
bazıları için herhangi bir güvence sağlamayarak kararın uygulanmasında bir
etkisinin olmaması şeklinde ortaya çıkan yeni düzenlemeden sonra konu tartışılmaya
başlanmıştır.
Son olarak Anayasa Mahkemesi
Genel Kurulunun 30.05.2019 tarihinde başvurusunda Anayasa'nın 40'ıncı
maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine
ilişkin kararı, Türk yabancılar hukukundaki sınır dışı etme prosedürlerine
ilişkin çerçeveyi açıkça ve yeniden belirlemiş olmaktadır.
Başvurucu, sınır dışı
edilmesine ilişkin idarenin kararının ardından, ülkesinde işkence görmesi
nedeniyle Türkiye'ye geldiğini belirterek hakkındaki işlemin iptali için idare
mahkemesi nezdinde yürütmenin durdurulması talebinde bulunmuş ve aynı zamanda iptal
davası açmıştır. Başvurucunun talebi kabul edilmemiş ve kötü muamele
iddialarına ilişkin bir değerlendirme yapılmadan süre aşımı nedeniyle davanın
reddine karar verilmiştir. Başvurucu, hakkındaki sınır dışı etme kararının her
an yerine getirilebilir olduğunu ve pratikte idare mahkemesinin etkili bir
başvuru yolu olmaktan çıktığını belirterek idare mahkemesinde dava açtığı gün
tedbir talebiyle birlikte Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
Başvurucu, kötü muameleye maruz kalma riski bulunan ülkeye sınır dışı edilme
kararına karşı başvurulabilecek etkili bir yargı yolu bulunmaması nedeniyle
etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür.
Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın
40'ıncı maddesinde güvence altına alınan anayasal hakları ihlal edilen herkesin
yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkı
çerçevesinde konuyu ele almıştır. Mahkeme, başvurucunun iddialarını ciddi
nitelikte olduğunu kabul ederek sınır dışı işleminin durdurulmasına karar
vermiştir. Sınır dışı etme kararı ve buna karşı idare mahkemesinde açılan dava
ve mahkemece davanın reddiyle ortaya çıkan durumu değerlendiren Mahkeme, idare
mahkemesinin mevcut mevzuatı yorumlamasında
herhangi bir yanlışlığın bulunmadığını, sorunun 6458 sayılı Kanun'da yapılan
değişiklikten kaynaklı olduğunu belirtmiştir. Ayrıca, değişikliğin Anayasa'da
güvence altına alınan yaşam hakkı, kötü muamele yasağı, etkili başvuru hakkı
ile Anayasa Mahkemesinin bu konudaki yerleşik içtihatlarıyla uyumlu olmadığını
da kaydederek, açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17'nci maddesiyle bağlantılı
olarak 40'inci maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının ihlal
edildiğine, pilot karar usulünün uygulanmasına ve yeniden yapılacak yargılama
sonuçlanana kadar başvurucunun sınır dışı edilmemesine karar vermiştir.
Anayasa Mahkemesi, 6458 sayılı
Kanun'da yapılan değişiklikten sonra, aynı mahiyette 08.04.2019 tarihi
itibariyle 1545 başvuru daha yapıldığını, bu başvuruların mevzuat değişikliğine
bağlı yapısal bir sorundan kaynaklanması nedeniyle, 12.06.2018 tarihinde
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü uyarınca pilot karar usulünün başlatılmasına karar
verildiğini ve yukarıda sözü edilen başvurucunun dosyasının pilot dava olarak
ele alındığını, bundan amacın benzer başvuruların tamamen ihlalle sonuçlanması
yerine idari mercilerce konunun çözüme kavuşturulması ve bu suretle ihlalin
kaynağının ortadan kaldırılarak yapısal sorunun düzeltilmesinin sağlanması
olduğunu belirtmiştir.
Anayasa Mahkemesi kararında,
öngörülen süre içinde yapısal sorunun ve bu kapsamda kalan başvuruların ilgili
mercilerce çözülmemesi halinde benzer nitelikteki davaların topluca karara
bağlanmasının da mümkün olacağını ifade etmiştir.
Görüldüğü üzere Mahkeme, vermiş
olduğu kararla 6458 sayılı Kanun'un değişiklikten önceki sınır dışı etme
kararlarına karşı güvencelerin etkili başvuru hakkının kullanılmasına imkan
sağladığını, bu konudaki ihlallerin önüne geçilebilmesi için 2016 yılında
yapılan değişikliklerin gözden geçirilmesinin gerekliliğini ortaya koymuştur.
Bu gelişmelerin ardından, sınır
dışı kararına itiraz edilmesiyle ortaya çıkan, itirazın otomatik durdurucu
sonucunun bazı yabancılar için uygulanmayabileceğine ilişkin 2016 yılında
yapılan değişiklik yürürlükten kaldırılmış, YUKK'un 2013 yılındaki ilk düzenlemesine
dönülmüştür. Maddenin son şekli aşağıdaki gibidir:
"Yabancı veya yasal
temsilcisi ya da avukatı, sınır dışı etme kararına karşı, kararın tebliğinden
itibaren yedi gün içinde idare mahkemesine başvurabilir. Mahkemeye başvuran
kişi, sınır dışı etme kararını veren makama da başvurusunu bildirir. Mahkemeye yapılan başvurular on
beş gün içinde sonuçlandırılır. Mahkemenin bu konuda vermiş olduğu karar
kesindir. Yabancının rızası saklı kalmak kaydıyla, dava açma süresi içinde veya
yargı yoluna başvurulması halinde yargılama sonuçlanıncaya kadar yabancı sınır
dışı edilmez" (YUKK, md. 53/3).
YUKK'un ilk halinden farklı
olarak itiraz için öngörülen on beş günlük sürenin son değişiklikte yedi güne
düşürülmesi, geri gönderme merkezlerinde geçirilecek sürenin kısalması,
merkezlerde oluşabilecek yoğunluğun önlenmesi, idari kararların özellikleri açısından
bakıldığında, idari bir karar olan sınır dışı kararının uygulamaya
yansıtılmasındaki süreci kısalacak olması gibi açılardan olumlu görülse de,
değişikliğin Anayasa'nın kişi haklarının düzenlendiği ikinci bölümde yer alan
hükümlere aykırılığının ileri sürülmesi olasıdır. Öte yandan Anayasa
Mahkemesinin on beş günlük süreye daha önce yapılan, Anayasa'ya aykırılık
itirazını reddettiği bilinmektedir. Ankara 1. İdare Mahkemesinin süre
sınırlaması itirazına altmış günlük genel dava açma süresine oranla daha kısa
olarak belirlenen söz konusu sürenin tarafların doğabilecek belirsizlikleri bir
an önce sonuçlandırma amacı taşıdığına işaret ederek iptal talebini reddetmiştir.[6]
6. Sınır Dışı Edilmeyecek
Olanlar
Yabancılar ve Uluslararası
Koruma Kanununa göre, vatansızlar da sınır dışı edilebilir. Ancak bunların
yabancılardan farklı olarak sınır dışı edilmeleri daha ağır şartlara
bağlanmıştır: Vatansızlar, kamu düzeni veya kamu güvenliği açısından ciddi
tehdit oluşturmadıkları sürece sınır dışı edilmezler. Ciddi tehdidin ölçütü
olmadığı için, idarenin bu konuda geniş bir takdir yetkininin bulunduğu
açıktır. Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununun 55 inci maddesine göre,
sınır dışı edilmeyi gerektiren durum olsa bile, yabancının sınır dışı edileceği
ülkede ölüm cezasına, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya
muameleye maruz kalacağı konusunda ciddi emare bulunursa, sınır dışı
edilmeyecektir. Ciddi sağlık sorunları, yaş ve hamilelik durumu nedeniyle
seyahat etmesi riskli görülenler de bu durumlarını devamı süresince sınır dışı
edilmezler. Bu kapsamda yine, hayati tehlike arz eden hastalıkları için
tedavisi devam etmekte iken sınır dışı edileceği ülkede tedavi imkanı
bulunmayanlar, mağdur destek sürecinden yararlanmakta olan insan ticareti
mağdurları, tedavileri tamamlanıncaya kadar, psikolojik, fiziksel veya cinsel
şiddet mağdurları da sınır dışı edilmeyeceklerdir. Ancak mazeretleri ortadan
kalkan yabancılar, sınır dışı edileceklerdir. [7]
SONUÇ
Genel olarak bir yabancının
Türkiye’deki varlığı ya da davranışları onun ülke dışına çıkarılmasını
gerektirir. Yabancıların isteklerine bakılmaksızın ülke dışına çıkarılması
olarak ifade edilebilecek sınır dışı etme, temel hak ve özgürlüklerin
kısıtlanması anlamına gelmekle birlikte, devletin ülkesel egemenlik yetkisinin
doğal bir sonucu olarak kabul edilmektedir. Ülkemizde yabancıların sınır dışı
edilmeleri ile ilgili birden çok düzenleme bulunmaktadır. Bu kanunlar, güncel
sorunlar ve gelişmeler karşısında yetersiz kaldığından yerine 6458 sayılı
Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununu kabul edilmiştir. Bu Kanun
11.04.2014 tarihinden sonra yürürlüğe girecektir. Bu Kanuna göre, vatandaşlar
sınır dışı edilemez. Sınır dışı edilecek yabancılar genel olarak Türkiye’ye
usul ve esaslara aykırı olarak giren, Türkiye’de bulunurken kamu düzenini ciddi
ihlal eden, Türkiye’de bulunurken kendisine tanınan müsaadeyi usul ve esas
açısından ihlal edenlerdir. Kanun bunu açık bir şekilde saymıştır.
Bir yabancının sınır dışı edilmesi için sınır dışı kararının tebliği, yargıya itiraz edebilmesi, bu süreç geçirildikten sonra yabancının sınır dışına çıkarılması gerekir. Özel durumu olan yabancılar bu durumun devamı süresince sınır dışı edilmezler. Sınır dışı etme kararı sonrasında yabancı menşe ülkesine veya transit gideceği ülkeye ya da üçüncü bir ülkeye sınır dışı edilebilir. Sınır dışı edilecek yabancıların seyahat masrafları kendilerince karşılanır. Gerçek veya tüzel kişiler, kalışlarını veya dönüşlerini garanti ettikleri yabancıların sınır dışı edilme masraflarını ödemekle yükümlüdür. Yabancıyı izinsiz çalıştıran işveren veya işveren vekilleri, yabancının sınır dışı edilme işlemleri konusunda yabancının ve varsa eş ve çocuklarının konaklama giderlerini, ülkelerine dönmeleri için gerekli masrafları ve gerektiğinde sağlık harcamalarını karşılar. Bunun mümkün olmaması halinde, masrafların eksik kalan kısmı veya tamamı Göç idaresi Genel Müdürlüğü bütçesinden ödenir. Masraflar geri ödenmediği sürece, yabancının Türkiye’ye girişine izin verilmeyebilir.
Stj. Av. Shiva Malkoç
Kaynakça:
1. Ekşi, Nuray, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi, Türkiye Davası, Mülteci ve Sığınmacı Hukuku Açısından Değerlendirme,
2010 Sf. 6-7
2. Asar, Dr. Aydoğan,
Yabancılar Hukuku, Ankara ,2023, Sf. 198-199
3. Göç Terimleri Sözlüğü, Sf. 63
4. Asar, Dr. Aydoğan,
Yabancılar Hukuku, Ankara ,2023, Sf. 200-201
5. KHK/676 olağanüstü hal kapsamında bazı
düzenlemeler yapılması hakkında kanun hükmünde kararname. RG, 29.10.2016,
Sayısı 29872.01.02.2018 Tarihli
6. Asar, Dr. Aydoğan, Yabancılar Hukuku,
Ankara ,2023, Sf. 205-206-207
7. Gülüm Bayraktaroğlu Özçelik, “Yabancılar
ve Uluslararası Koruma Kanunu Hükümleri Uyarınca Yabancıların Türkiye’den Sınır
Dışı Edilmesi”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı 108, 2013
8. Rona Aybay, Yabancılar Hukuku, İstanbul, 2005