1-İhtiyati Tedbirin Tanımı, Şartları
ve Uygulanma Şekli
İhtiyati
tedbir, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici Hukuki Korumalar
başlığı altında düzenlenmiştir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun
389. maddesi gereği; mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle
hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı ya da tamamen olanaksız
duruma geleceği veya gecikme nedeniyle bir sakıncanın, ciddi bir zararın
doğacağından endişe edilmesi durumlarında, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati
tedbir kararı verilebilir.
İhtiyati tedbir, konusu
para alacağı olan uyuşmazlıklar için talep edilemez. Para alacaklarına ilişkin
istenebilecek geçici hukuki koruma ihtiyati haciz olup; para alacağı dışındaki
uyuşmazlıkların hukuken koruma altına alınması ve telafisi zor veya imkânsız
zararların ortaya çıkmasını engellemek maksadıyla ihtiyati tedbir talep edilebilmektedir.
İhtiyati tedbir kararı verilmesi
neticesinde dava sonuna kadar aleyhine tedbir kararı verilen kişinin hakları
kısıtlanacağından; yargılama sonunda bu kişinin haklılığının ortaya çıkması
ihtimalinde uğradığı zararların tazmini gerekmektedir. Bu yüzden ihtiyati
tedbir kararı verilmesi tedbir talep eden tarafın teminat ödemesine bağlıdır.
Ancak ihtiyati tedbir talebinin resmi bir belgeye, başkaca bir kesin delile
dayanıyor olması yahut durum ve koşulların gerektirmesi halinde, mahkeme
gerekçesini açıkça göstermek suretiyle teminat alınmamasına da karar verebilir.
Ayrıca adli yardımdan yararlanan kimsenin teminat göstermesi
gerekmez.
Teminat alınması, teminatın
muhatabı olan karşı taraf ve ilgili üçüncü kişilerin menfaatini korumakla
birlikte, haksız çıkması durumunda talepte bulunanın teminatını uzun süre
mahkemede tutmak da menfaat dengesini zedeleyeceğinden HMK 392/f.2 ile
teminatın ne zaman iade edileceği hususu belirlenmiştir. Buna göre asıl hükmün
kesinleşmesinden veya ihtiyati tedbir kararının kalkmasından itibaren 1 ay
içinde tazminat davasının açılmaması üzerine teminat iade edilir.
İhtiyati tedbir
kararının verilmesi kural olarak bu konuda bir talebin olmasına bağlıysa da
özel kanunlarda düzenlenen istisnai hususlarda mahkemece re’sen tedbir kararı
verilebilir.
İhtiyati tedbir kararı,
dava açılmadan önce ya da dava açıldıktan sonra istenebilmektedir. Dava
açılmadan önce istenecek ihtiyati tedbir kararı esas hakkında görevli ve
yetkili mahkemeden, dava açıldıktan sonra istenecek ihtiyati tedbir kararı ise
davanın görüldüğü mahkemeden istenebilir.
Dava
açılmadan önce ancak dava açacak olan taraf ihtiyati tedbir talebinde
bulunabilir. Dava açıldıktan sonra ise hukuki yararı olması şartıyla her iki
taraf da ihtiyati tedbir talebinde bulunabilecektir.
HMK
390/f.3’te ihtiyati tedbir talep dilekçesinde bulunması gereken unsurlara yer
verilmiştir. Hükme göre; “Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı
ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden
kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır.”
Türk hukukunda ispat
ölçüsü bakımından kural tam ispat iken geçici hukuki korumalar bakımından
istisna bulunmaktadır. Görüldüğü üzere 6100 sayılı HMK’nın 390.
maddesinin 3. fıkrası, ihtiyati tedbir talep eden tarafın, “davanın esası
yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorunda” olduğunu
hükme bağlamaktadır. Kanunun açık düzenlemesi gereği, kanun koyucu, ihtiyati tedbir
talep eden tarafın haklılığının “yaklaşık ispat ölçüsü” ile ispatını
aramaktadır. Yargıtay
kararlarında da sıklıkla yer verilen yaklaşık ispat ölçütü; hâkimde bir olayın
gerçekleştiğine kanaat sağlamak amacıyla yapılan ispat olarak
nitelendirilebilir. Ancak bu ispat ölçüsü tam bir kanaat niteliğinde olmayıp;
hakikate yakın durumu gösterme şeklindedir. [1] [2] [3]
Dava dilekçesi ile
ihtiyati tedbir talep edilmesi halinde önce tedbir talebine ilişkin karar
verilir. İhtiyati tedbire ilişkin karar verilmeden esas hakkında karar
verilemeyecektir.
Tedbir kararı, aleyhine
tedbir talep edilenin yokluğunda verilebilir. Bu durum hukuki dinlenilme
hakkına aykırılık teşkil edecek gibi görünse de yokluğunda tedbir kararı
verilen taraf sonrasında tedbire itiraz ederek hukuki dinlenilme ve savunma
hakkını kullanabilir. Zira menfaat dengelerinin gözetilmesi hususu söz konusu
olduğunda hâkimin takdir yetkisi ve somut olayın özellikleri neticesinde karşı
tarafın dinlenmesi beklenilmeyerek ivedilikle karar verilmesi gerekebilmektedir.
İhtiyati tedbir kararı dava açılmadan önce verilmişse,
tedbir talep eden, bu kararın uygulanmasını talep ettiği tarihten itibaren iki
hafta içinde esas hakkındaki davasını açmak ve dava açtığına ilişkin evrakı,
kararı uygulayan memura ibrazla dosyaya koydurtmak ve karşılığında bir belge almak
zorundadır. Aksi hâlde tedbir kendiliğinden kalkar.
İhtiyati tedbir kararının uygulanabilmesi için,
kararın verildiği tarihten itibaren kararı veren mahkemenin bulunduğu yargı
çevresindeki icra dairesine başvurulmalıdır. Eğer kararda belirtilmişse
ihtiyati tedbirin uygulanması için yazı işleri müdürü de görevlendirilebilir. İhtiyati
tedbir kararının uygulanması için gerektiğinde zor kullanılabilir. Bütün kolluk
görevlileri, köylerde muhtarlar, yazılı başvuru üzerine tedbirin uygulanmasına
yardımda bulunurlar.
İhtiyati tedbir kararının uygulanması, kararın verildiği tarihten
itibaren bir hafta içinde talep edilmezse
kanuni süre içinde dava açılmış olsa dahi, tedbir kararı kendiliğinden kalkar. Dava öncesinde verilmiş olan ihtiyati karara istinaden
iki hafta içerisinde esasa ilişkin dava açılmaması halinde de ihtiyati
tedbir kararı kendiliğinden kalkacaktır.
2-Esas Dosyası Hakkında Verilen Kararların Tedbir Kararına
Etkisi
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 397/f.2
hükmü uyarınca ihtiyati tedbir, aksi belirtilmediği takdirde nihai kararın
kesinleşmesine kadar devam eder. Yine aynı maddenin 4. Fıkrası ile de “İhtiyati
tedbir dosyası, asıl dava dosyasının eki sayılır.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Bu
düzenlemeler ile ihtiyati tedbir kararının mahkemece aksi belirtilmediği
takdirde esas hakkındaki kararın kesinleşmesi neticesinde sona ereceği hüküm
altına alınmıştır. Gerçekten de geçici hukuki koruma olarak düzenlenen ihtiyati
tedbirin amacı yargılama sırasında ortaya çıkabilecek geri dönüşü olmayan
zararları ortadan kaldırmak ve menfaat dengelerini korumak olduğundan esas
hakkında verilen kararın kesinleşmesi ile artık mutlak hukuki koruma
sağlanacağından geçici hukuki koruma niteliğindeki ihtiyati tedbire ihtiyaç
duyulmayacaktır.
İncelenmesi gereken asıl konu esas hakkındaki kararın üst mahkemece
kaldırılması/bozulması durumudur. Yargılamaların uzun sürmesi ve ihtiyati tedbir
şartlarına ilişkin durumun zaman içinde değişkenlik gösterebilecek olması
düşünüldüğünde HMK 397/f.4 gereğince ihtiyati tedbir dosyasının esas dosyanın
eki niteliğinde olduğu düzenlemesi yapılmış olsa dahi; üst mahkemece yapılan
inceleme neticesinde ilk derece mahkemesinin yeniden yargılaması başladığı
sırada ihtiyati tedbirin kendiliğinden yeniden uygulanmaya başlamasının
hakkaniyete aykırı olacağı düşünülmektedir. Zira ihtiyati tedbir ile amaçlanan;
yargılama sonunda lehine ihtiyati
tedbir kararı verilen kişinin haklılığının ortaya çıkması ihtimalinde uğradığı
zararların tazmini iken ayrıca taraflar arasındaki menfaat dengesinin korunması da
gerekmektedir. Aleyhine ihtiyati tedbir
kararı verilen kişinin mülkiyet hakkının yargılama süresince sınırlandırılması
hakkın özüne zarar vermekte ve taraflar arasındaki menfaat dengesinin
bozulmasına yol açmaktadır. Bu sebeple üst mahkemece yapılan değerlendirme
neticesinde yeniden ilk derece mahkemesi yargılaması yapılmasına karar
verilmesi durumunda; tedbir talebi verilmesini gerektiren durumların varlığını
koruyor olup olmadığı hususları tedbir talep eden tarafın yeniden talep etmesi
üzerine mahkemece değerlendirilmeli ve karara bağlanmalıdır.
3-Sonuç
Geçici hukuki korumalar
arasında düzenlenen ihtiyati tedbir kararının verilmesi için yaklaşık ispat
ölçütü gözetiliyor olsa da kesin kararın esas yargılaması neticesinde oluşacağı
göz ardı edilmemelidir. İhtiyati tedbir kararları maddi anlamda
kesin hüküm teşkil etmedikleri ve esas hak bakımından kesin bir kanaat
oluşmadan tam bir ispat aranmaksızın verilmiş geçici nitelikte kararlar
oldukları için taraflar arasındaki menfaat dengesini gözetmek ve aleyhine ihtiyati
tedbir kararı verilen tarafın hakkının özüne dokunmamak gerekmektedir.
Av. Merve Hilal Menteş
Kaynakça
1. Yargıtay
15. Hukuk Dairesi, 06.07.2012, 2012/4060 E., 2012/5172 K.
2. Yargıtay
21. Hukuk Dairesi, 26.09.2012, 2012/13821 E. 2012/15625 K.
3. Yargıtay
1. Hukuk Dairesi, 24.05.2012, 2012/6976 E. 2012/6023 K.