Özet
Belirsiz alacak dava türü düzenlenmeden
önce uygulamada alacak davaları için kısmi dava veya tam eda davası ikame
edilmekteydi ve özellikle faiz ve zamanaşımı bakımından alacaklılar
dezavantajlı konuma düşmekteydi. Kısmi davada davanın açılmasıyla zamanaşımı
devam etmekte, faiz ise ıslah tarihinden itibaren istenebildiğinden
uygulamadaki bu boşluğu doldurmak amacıyla 6100 sayılı kanun ile ilk defa
belirsiz alacak davası düzenlenmiştir. Belirsiz alacak davasında zamanaşımı
davanın açılmasıyla kesilmekte ve faiz karşı tarafın temerrüde düşmesi
tarihinden itibaren istenebilmektedir.
Belirsiz alacak davası istisnai dava
türü olmasına rağmen gün geçtikçe daha fazla uygulama alanı bulmuştur. Hal
böyle iken belirsiz alacak davasının açılması için gerekli koşulların oluşup
oluşmadığı konusu Yargıtay önüne gitmiş ve daireler arasında görüş ayrılıkları
yaşanmıştır. Yargıtay 9.HD dava konusu alacağın belirli olmasına rağmen açılan
belirsiz alacak davasının hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddedilmemesini,
taraflara dava şartı eksikliğinin giderilmesi için süre verilmesini savunurken
Yargıtay 22.HD, hukuki yararın tamamlanabilir bir dava şartı olmadığını ve
usulden ret kararı verilmesi gerektiğini savunmuştur. Tartışmalar sonucunda 9.HD
görüş değiştirmiş, dava şartı eksikliği usulden ret kararı verilmesi
gerektiğine kanaat getirmiştir.
Her ne kadar Yargıtay içtihat
değiştirmiş olsa da Anayasa Mahkemesi Yargıtay’a tam tersi görüş benimsemiş
belirli alacak için belirsiz alacak davasının açılması sonucunda usulden ret
kararının verilmesinin mahkemeye erişim hakkını engellediğini belirtmiştir.
1.Giriş
Alacaklılar, alacaklarını tam olarak
belirleyemedikleri durumlarda 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu
döneminde alacaklarına kavuşmak amacıyla kısmi dava türünü tercih etmek
zorundaydılar. Bu zorundalık hali uygulamada birtakım sorunlara yol açmıştır.
Sorunların giderilmesi adına 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 107’de
belirsiz alacak davası düzenlenmiştir. Bu düzenleme uygulamadaki ihtiyaçları
karşılamış olsa da bu sefer belirsiz alacak davasının yorumlanması bakımından
sorunları da beraberinde getirmiştir.
Çalışmada Yargıtay kararları ışığında
belirsiz alacak davası ve kısmi dava hakkında genel bilgilere, bu iki tür dava
arasındaki farklılıklara, uygulamada karşılaşılan sorunlara ve mahkemelerin
olası çözümlerine yer verilmiştir.
2.Belirsiz Alacak Davasının Safahatı
1086 sayılı eski yasa sisteminde
davacıdan aslında tam olarak bilmediği bir alacak dava açması istenmekte,
ayrıca daha sonra kendi isteminden daha fazla bir miktar alacağının olduğu
ortaya çıktığında da bunu davayı genişleme yasağı çerçevesinde ileri sürmesi
mümkün olabilmekteydi.[1] Önceki kanun döneminde alacağın belirsiz olduğu
durumlarda alacaklı, kısmi dava türünü tercih etmekteydi. Alacaklı alacağına
tam ulaşabilmek adına ek dava açmak zorunda kalmıştır. Bu durum hem yargının
yükünü ağırlaştırmış hem de hukuki yarar varlığının tespitini zorlaştırmıştır.
Bu nedenle alacaklının hukuki ilişkiyi, tarafları ve asgari talep sonucunu bilmesi
fakat alacağını tam ve kesin olarak belirleyemediği durumlarda iddianın
değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağına takılmadan ve yüksek yargılama
giderlerine mahkum olmadan alacağına kavuşma amacıyla yeni bir dava türü
düzenlenmiştir. [2]
Tüm bu sorunları bertaraf etmek için
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile belirsiz alacak davası
düzenlenmiştir.
3.Kısmi Dava ile Belirsiz Alacak Davası
Hakkında Genel Bilgiler
3.1.Kısmi Dava
Kısmi dava, 1086 sayılı Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nda yer almayıp Yargıtay içtihatları ile doğmuş ve
uygulanmıştır. Anılan dava türü yasal olarak ilk kez 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun 109.maddesinde düzenlenmiştir.
Bu maddeye göre kısmi davanın söz
konusu olabilmesi için alacağın yalnızca belli bir kısmı talep edilmeli, dava
konusu alacak özelliği gereği bölünebilir olmalı ve talep sonucunun aynı hukuki
işleme dayanmalıdır.
109.maddenin 2.fıkrasına göre alacağın
belli bir kısmının talep edilmesi açıkça feragat edilmediği sürece alacağın
kalan kısmından vazgeçilmiş sonucunu doğurmaz. Yargılamanın sonraki
aşamalarında ıslah ile alacağın tamamına kavuşma hakkı saklıdır.
3.2.Belirsiz Alacak Davası
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun
107.maddesine göre, belirsiz alacak davasının gündeme gelebilmesi için davacı
dava dilekçesinde talep sonucunu dayandırdığı tüm vakıalarını eksiksiz şekilde
göstermelidir. Davacının talep sonucunun değerini tam olarak belirleyememesi
veya belirleyebilmesi kendisinden beklenmemelidir. Her ne kadar alacağın
miktarı dava esnasında belirsiz nitelikte olsa da talep sonucunda minimum bir
alacak miktarı/değeri gerekmektedir.
Belirsiz alacak davası talep edilen hukuki korumaya göre eda
davasıdır. Çünkü davacının bu davayı açmadaki amacı karşı tarafı para borcunu
vermeye, yerine getirmeye zorlamasıdır; fakat talep sonucu yönünden ise eda
davasından farklılık göstermektedir. Zira tam eda davasında alacak tam ve kesin
iken belirsiz alacak davasında alacak değerinin belirlenebilmesi dava açılış
anında objektif olarak mümkün değildir.
4.Yargıtay Kararları Işığında Kısmi
Dava ve Belirsiz Alacak Davası
4.1.Yargıtay Kararları Işığında Kısmi
Dava ve Uygulamadaki Sorunlar
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu,
2017/8 E., 2019/3 K., 24.5.2019 tarihli kararında kısmi dava türünü şu şekilde
tanımlamıştır [3]:
‘’Bir davanın kısmî dava olarak
nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması
ve alacağın şimdilik bir bölümünün dava konusu edilmesi gerekir.
Bu durumda daha fazla bir miktar
üzerinden tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için
açılan davaya, kısmi dava denir.’’
Aynı kararda Hukuk Muhakemeleri Kanunu
109.maddesi 3.fıkrasından hareketle ‘’Kısmi dava açılabilmesi için talep
konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun
dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez.’’ denilmişse de davacının
yargılamanın ilerleyen safhalarında hak kaybına uğramaması için dava
dilekçesinin içeriğinden davanın kısmi dava olarak açıldığının anlaşılması
gerekmektedir. Zira her ne kadar 6100 sayılı Kanun’un 109.maddenin 3.fıkrası ‘’Kısmi
dava açılması talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına
gelmez.’’ dese de alacağını saklı tutmayan davacı, açtığı davada verilen
hüküm kesinleştikten sonra, alacağının geri kalan kısmını dava etmek
istediğinde, karşısına kesin hüküm engeli çıkacaktır. Bu davanın kısmi dava
olduğu belirtilmemişse, aslında tam bir eda davası olacaktır.[4]
Yargıtay 3. HD 2013 tarihli kararında;
‘’Davacının
kısmi dava mı yoksa tam dava mı açtığı, dava dilekçesinden (talep neticesinden)
anlaşılır. Davacı, dava sebebi olarak gösterdiği vakıalardan (hukuki
ilişkiden) doğan alacağının tümünü mü, yoksa yalnız bir kesimini mi istediğini
(dava ettiğini) açıkça bildirmelidir (m.119, 1/ğ). Aksi halde, yani davacı
alacağının yalnız bir kesimi için dava açtığını bildirmemiş ise, dava (kısmi
dava değil) tam dava sayılır.’’ demiştir. [5]
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da bu detaya vurgu yapmış, ‘’Dava
dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu ve istem
bölümünde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın
şimdilik şu kadarını dava ediyorum” demesi, kural olarak yeterlidir.’’ şeklinde
hüküm kurmuştur.
Özellikle,
değerli hoca Sn. Baki Kuru, 6100 sayılı
Yasa’nın tanıtım
toplantısında
bu uyarıyı yapmış, Yasa’daki hükme rağmen “Siz gene de fazlaya ilişkin haklarınızı
saklı
tuttuğunuzu açıklayınız, demişlerdir.[6]
4.2.1.Alacağın Belirsiz Olması
6100 sayılı yasanın 107.maddesinde belirsiz alacak davasının
açılabilme şartları sayılmıştır. Madde metninden hareketle belirsiz alacak
davasının açılabilmesi için (i) davacının alacağın gerçek miktarını ya da
değerinin belirsiz olmaması veya bu miktarın/değerin belirlenememesi
gerekmektedir.
Bu belirleyememe durumunun objektif olarak imkansız olması,
diğer bir deyişle alacaklının tüm özen ve çabayı göstermesine rağmen yine de
alacağın tam ve kesin olarak ortaya koymaması gerekmektedir.
Yargıtay HGK 2016/2090 E., 2019/623 K., 28.5.2019 tarihli
kararında alacağın belirsiz olma şartını tartışmıştır:‘’…Likit bir alacaktan
söz edilebilmesi için ise; ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması
ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya
bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin
etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne
kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Bu koşullar
yoksa, likit bir alacaktan söz edilemez. Fakat dikkat edilmelidir ki
taraflarca hesaplanması mümkün olmayan her alacak belirsiz alacak davasına konu
edilemez.[7]
Yargıtay HGK 2012/838 E., 2012/715 K., 17.10.2012 tarihli
kararında şöyle belirtmiştir: ‘’…bir davada bilirkişi incelemesine
gidilmesinin, alacağın likit olup olmadığı ile ilgili başlı başına bir kıstas
olarak kabul edilmesi de doğru değildir.
Çünkü
mahkeme uygulamasında “hesap işi”, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi
gerektiren hallerden olduğundan borçlunun, kendi başına hesaplayabilecek
durumda olduğu asıl alacak ve temerrüt faizine itiraz etmesi halinde,
mahkemenin, alacaklının alacağının miktarını, bizzat tespit etmeyip bilirkişi
vasıtasıyla belirleneceğinden, likit olan bir alacağın sırf bilirkişi
incelemesi yapıldığı gerekçesi ile likit sayılmaması doğru olmayacaktır. [8]
Yargıtay 9.HD biri objektif biri
subjektif olmak üzere iki unsur üzerinde durmuştur.:’’…Özetle burada
belirsiz alacak davasını öngören hükümde biri sübjektif, diğer objektif iki
unsur karşımıza çıkmaktadır.
Alacağın veya dava değerinin
belirlenmesini objektif olarak imkansız olması halinde belirsiz alacak davası
açılabilecektir. Sübjektif unsur ise alacaklının talep konusu miktarı
belirlemesinin alacaklıdan beklenememesidir.’’ [9]
4.2.2.Asgari Miktar Gösterilmesi
107.maddenin 1.fıkrasının gerekçesinde belirtildiği üzere
belirsiz alacak davası açılması durumunda, alacaklı, tüm miktarı belirtmese
bile davanın başında hukuksal ilişkiyi somut olarak belirtmek ve tespit
edebildiği ölçüde de asgari miktarı göstermek zorundadır. [10] Doktrindeki
görüşe göre alacaklının talepte sonucunda göstermesi gerektiği asgari alacak
miktarı ‘’rastgele’’ veya ‘’göstermiş olmak için’’ olmamalıdır.
4.2.3.İstisnai Dava Türü Olması
Belirsiz alacak davası niteliği bakımından istisnai dava
türüdür. Bu sebeple davacının bu dava türünü seçtiğini talep sonucu kısmında
açıkça belirtmelidir. Aksi takdirde ‘’fazlaya ilişkin haklarım saklı kalmak
kaydıyla şeklindeki ibaresinin bulunması hakim tarafından dava türünün kısmi
dava olarak yorumlanması ile sonuçlanacaktır.
Bu hususu Yargıtay HGK
2021/485 E., 2021/971 K., 7.7.2021 tarihli kararında: ‘’Belirsiz
alacak davası niteliği gereği istisnai bir dava türü olmakla davasını belirsiz
alacak davası olarak açan kişi bunu açıkça dilekçesinde belirtmelidir. [11]
Her ne
kadar 30.10.2014 tarihli duruşmada davacı vekili “davamız belirsiz alacak davasıdır”
şeklinde beyanda bulunmuş ise de davanın türünün bu şekilde değiştirilmesine
imkân bulunmamaktadır. Sonuç itibariyle davanın kısmi dava şeklinde açıldığı
sabittir.’’ şeklinde hüküm altına almıştır.
Koşulları oluşmadan açılan belirsiz alacak davasının
sonuçlarına ilişkin sorunlar ve Yargıtay dairelerinin yaklaşımları ve güncel
durumu aşağıda detaylıca anlatılmıştır.
5.Belirsiz
Alacak Davası ile Kısmi Dava Arasında Zamanaşımı ve Faiz Sorunu
5.1.
Zamanaşımı
5.1.1.Belirsiz Alacak Davası Yönünden
Belirsiz alacak davasının açılabildiği
durumlarda dava açılış anı, yalnızca dava dilekçesinde belirtilen asgari dava
değeri açısından değil yargılama sırasında alacağın tam olarak belirlendiği kısmı
için de zamanaşımı süresini kesecektir.
Yargıtay 9. HD 2016/13162
E., 2020/1860 K., 11.2.2020 tarihli kararında değinildiği üzere: ‘’Tahsil
talepli belirsiz alacak davasında, dava tarihinde alacağın tamamı için
zamanaşımı kesilir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 157. maddesi uyarınca,
dava süresince tarafların yargılamaya ilişkin her işleminden veya hâkimin her
kararından sonra zamanaşımı yeniden işlemeye başlar. Bu nedenle yargılama
sırasında alacağın zamanaşımına uğradığından söz edilemeyeceğinden, davacının
talep artırım dilekçesi üzerine ileri sürülen zamanaşımı definin de sonuca bir
etkisi olmaz.’’
[12]
5.1.2.Kısmi
Dava Yönünden
Her ne kadar belirsiz alacak davasında zamanaşımı süresi hem
talep sonucu hem de artırılan değer bakımından kesiliyor olsa da kısmi dava
için aynısını söylemek mümkün değildir. Kısmi davada zamanaşımı yalnızca talep
sonucu için kesilirken ıslah ile artırılan değer bakımından zamanaşımı süresi
yargılama süresince işlemeye devam eder.
Yargıtay 9.HD 2010/4154 E., K.2010/4666K., 23.2.2010 tarihli kararında: “Uygulamada, fazlaya ilişkin
hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkar
olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve
talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin
hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez,
zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.” [13]
5.2.Faiz
5.2.1.Belirsiz Alacak Davası
Yönünden
Belirsiz
alacak davasında faiz, hükmedilecek tüm alacak yönünden (talep sonucu ve
sonradan artırılan değer yönünden) dava tarihinden itibaren işlemeye başlar.
Diğer bir deyişle belirsiz alacak davasında faiz başlangıç tarihi
olarak talebin artırıldığı an değil dava açılış anı esas alınacaktır. Eğer dava
açılmadan önce temerrüt söz konusuysa temerrüt tarihi faiz başlangıç tarihi
olacaktır. Çünkü belirsiz alacak davasında yalnızca dava dilekçesinde
belirtilen asgari tutar bakımından değil henüz belirlenememiş olsa bile tüm
alacak yönünden hüküm altına alınması istenmektedir. Yargıtay HGK
2015/9-3162E., 2018/369 K., 28.02.2018 tarihli kararında’’…dava belirsiz
alacak davası olduğuna göre, bu davanın açılması ile doğacak olan maddi ve
şekli hukuk sonuçlarının (zamanaşımı kesilmesi ve diğerleri) bu dava için de
geçerli olması gerekeceğinden mahkemece talep artırım dilekçesi verilerek
artırılan miktarlar dahil alacakların tümüne dava tarihinden itibaren faiz
işletilmesi doğru olmuştur. ‘’ şeklinde hüküm kurarak faiz başlangıç tarihi
hakkında açıklık getirmiştir. [14]
5.2.2.Kısmi Dava Yönünden
Kısmi davada faiz başlangıç tarihini tespit edebilmek için
ayrım yapmak gerekmektedir: Eğer alacaklı borçluyu temerrüde düşürmüşse
temerrüt tarihi, temerrüt durumu yoksa dava dilekçesinde yer alan talep sonucu
kısmı bakımından dava başlangıç tarihi, ıslah ile artırılan değer bakımından
ise ıslah tarihi esas alınmalıdır.
Yargıtay 22. HD 2017/2549 E., 2018/1265
K., 24.1.2018 tarihli kararda da değindiği üzere ‘’…Diğer bir fark ise,
kısmi davada faiz başlangıç tarihinin dava ve ıslah tarihi ayrımı yapılarak
başlatılması söz konusu iken, belirsiz alacak davasında faizin tüm alacak
miktarı bakımından dava tarihinden itibaren başlatılmasıdır.’’ [15]
Şartlar sağlandığı sürece belirsiz
alacak davasının koşulları daha elverişli iken neden kısmi dava yoluna
başvurulsun ki sorusu akla gelebilir. Elbette alacağın belirlenebilir olması
yönünden kısmi dava ile belirsiz alacak davasının sınırlarını kesin olarak
çizmek mümkün değildir. Fakat insan zararları yani ölüm zararları, bedensel
zararlar bakımından belirsiz alacak davası açmak çok daha avantajlı ve
güvenilir bir yoldur.
Öte yandan alacağın miktarı dava anında
belirlenememekle birlikte daha kestirilebilir bir miktar ise kısmi dava türünü
tercih etmek isabetli olacaktır. Her halükârda alacağın belirlenebilir olup
olmaması açısından her somut olayı kendi içinde değerlendirmek doğru olacaktır.
Yargıtay HGK’nın 2012/ 9-838 E., 2012/ 715 K.,
17.10.2022 tarihli kararı da bu yöndedir.
6.Islah
ile Kısmi Davanın Belirsiz Alacak Davasına Dönüştürülememesi
Yargıtay 22. HD’nin kapatılması
sonrasında Başkan ve Üyelerinin Yargıtay 9.HD’de görevlendirilmesi üzerine her
iki Daire kararlarında uyuşmazlık konusu hususların görüşülmesi yazısında ıslah
ile dava türünün değiştirilip değiştirilemeyeceği hususu 20.maddesinde aynen şu
şekilde bahsedilmektedir: ‘’Islah yoluyla dava türünün değiştirilemez.
Örneğin belirsiz alacak davası kısmi
davaya veya kısmi dava belirsiz alacak davasına dönüştürülemez.’’ Böylelikle tam ıslah yolu ile dava
türünün değiştirilemeyeceği konusundaki soru işaretlerini giderilmiştir.
7.
Koşulları Oluşmadan Açılan Belirsiz Alacak Davasında Verilmesi Gereken Karar
7.1.
Karar Öncesi Dönemde Yargıtay 9.HD ile Yargıtay 22.HD Arasındaki Görüş
Ayrılıkları
Her ne kadar kısmi dava türünün tanımı
ve şartları bakımından ilgili Yargıtay daireleri arasında yeknesaklık olsa da
belirsiz alacak davalarının mahiyeti ve koşulları açısından dairelerin
birleşmesinden evvelki dönemde görüş birliği bulunmamaktaydı. Yargıtay 9.HD ile
Yargıtay 22.HD arasında görüş farklılıkları mevcuttu.
Yargıtay 9.HD, alacak değerinin belirli
veya belirlenebilir olmasına rağmen davanın, belirsiz alacak davası şeklinde
açılması durumunda dava şartı eksikliği sebebiyle usulden ret kararı vermeyip,
taraflara süre verilerek davayı ayakta tutma görüşünü benimsemişti.
Yargıtay 9.
HD 2015/6601E., 2015/14330K.,
14.4.2015 tarihli kararında ‘’…Davaya konu işçilik alacaklarının
bir kısmının ya da bazılarının belirsiz alacak davasına konu olamayacağı
belirlendiği taktirde, hakim hemen davayı reddetmemeli, HMK.’nun 115/2 maddesi
uyarınca eksikliği tamamlaması yani alacağını belirleyerek buna göre talepte
bulunması için davacıya kesin süre vermeli, gereğinin yerine getirilmemesi
halinde dava şartı eksikliğinden dava reddedilmelidir. Dairemiz kararları ile
Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin kararları bu yöndedir.’’ demiş, Yargıtay 9.HD’nin (ayrıca
Yargıtay 19.HD) yargının iş yükünü daha da ağırlaştırmama düşüncesiyle hareket
etmesi, hukuki yarar eksikliğinin göz ardı edilmesine sebebiyet vermişti. [16]
Yargıtay 22.HD ise 9. HD’nin tersine;
belirli veya belirlenebilmesi mümkün olan alacağın belirsiz alacak davasına
konu edilmesi durumunda hakimin davacıya süre vermesinin uygun olmadığı,
belirli olan alacak için belirsiz alacak davası açılmasında tarafların herhangi
bir hukuki yararının bulunmadığını, buradaki hukuki yarar noksanlığının
sonradan tamamlanamayacak bir eksiklik olduğunu ve bu sebeple de davanın dava
şartı yokluğu sebebiyle usulden reddedilmesi gerektiği görüşünü savunmuştur.
Yargıtay 22. HD 2014/16510 E., 2015/28942 K., 09.10.2015 tarihli
kararında da belirttiği üzere: ‘’...şartları bulunmadığı halde dava
dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya
herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna
gidilmelidir. [17]
Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir
davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak
davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre
verilmemelidir.
Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanun’un
119/1-ğ. maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir; aslında
açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu
konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar
yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak
nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü, dava açıldığında o sırada mevcut
olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak
bir hukuki yarar değildir.’’ demiştir.
Bu görüş aykırılıkları sonucunda
tartışmaları önlemek için uyuşmazlık, Yargıtay İBK’ya götürülmüştür. İBK her
konu ve olayda alacağın belirli/belirlenebilir olup olmamasının ayrı ayrı
değerlendirilmesi gerektiğini gerekçe göstererek kafalardaki soru işaretini
gidermemiş, içtihadı birleştirme kararı vermekten çekinmiştir.
Yargıtay İBK‘’…her bir somut
olayın özelliğine göre mahkemelerin alacağın belirli mi yoksa belirsiz alacak
mı olduğunu tespit etmeleri gerektiği, alacağın türü itibariyle bir alacağın belirli
veya belirsiz alacak olduğundan söz edilemeyeceği, bu hususta yapılacak
içtihadı birleştirmenin, içtihadı birleştirme kararlarının soyut, genel ve her
defasında geçerli normatif yapısıyla bağdaşmadığı gerekçeleriyle içtihadı
birleştirmeye gerek olmadığına, 15.12.2017 tarihinde oy birliğiyle karar
verilmiştir.” şeklinde hüküm kurmuştur. [18]
7.2. Görüş
Ayrılıklarını Ortadan Kaldıran Yargıtay 9.HD’nin 2016/26476 E., 2020/7547 K.,
14.9.2020 Tarihli Kararı
[19]
Yukarıda da belirtildiği üzere ilgili
daireler arasındaki görüş farklılıkları çeşitli sorunlara sebep olmaya devam
etmekteydi. Bu karışıklığa bir son vermek adına Yargıtay Birinci Başkanlık
Kurulu'nun 07.07.2020 tarih ve 173 sayılı kararı ile aynı uyuşmazlıkların
temyiz incelemesini yapmakla görevli 22. HD'nin kapatılması ve tüm işlerin 9.
HD'ye devredilmesi üzerine Yargıtay 9.HD’nin 2016/26476 E., 2020/7547 K., 14.9.2020
tarihli kararı, koşulları oluşmadan belirsiz alacak davasının açılmasının
sorununu (sürpriz karar yasağı ilkesini de göz önünde bulundurarak) tek bir
sonuca bağlamıştır.
Bu sayede belirsiz alacak davası ile ilgili soru işaretleri
giderilmiş ve belirsiz alacak davası hakkında yol gösterici bir karara imza
atılmıştır. Bahsi geçen karar mevcut sorunlar hakkında büyük bir önem arz
ettiğinden belli bir bölümü paylaşılmaktadır:
‘’…Madde gerekçesinde "Alacaklının bu tür bir dava
açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten
belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır.
Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava
açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır,
böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî
davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde,
baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez."
şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması
durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkânlardan
yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
Şu halde davanın açıldığı tarihte alacağın miktarı yahut
değeri belirlenebilir durumda ise, dava şartı yokluğundan davanın usulden
reddine karar verilmelidir. Burada hukuki yarar
eksikliğinin tamamlanabilir dava şartı olmadığı sonucuna varılmıştır. 7251
sayılı Kanun ile 107. maddede yapılan değişiklikler şartları olmadığı halde
açılan belirsiz alacak davasında davacıya süre verilerek hukuki yarar
eksikliğini tamamlama imkânı tanımamaktadır.
Hukuki
belirlilik ve öngörülebilirlik ilkeleri ve sürpriz karar verme yasağı gereği
birleşme tarihinden önce yukarıda belirtilen esasları dikkate alan ilk kararın
Yargıtay Kararları Dergisi veya başkaca yolla yayını tarihinden sonra açılan
davalarda belirtilen ilkeler uygulanacaktır.
Başka
bir anlatımla açıklanan kararın yayınından önce açılan davalarda her iki Daire
görev alanına giren bölgelerde verilen kararlar bakımından Yargıtay 9. Hukuk
Dairesi ile Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin önceki uygulamalarına devam
edilecektir.’’
Yargıtay 9.HD’nin yakın tarihli bir diğer kararında da: ‘’…Yargıtay
Birinci Başkanlık Kurulu’nun 07.07.2020 tarih ve 173 sayılı kararı ile aynı
uyuşmazlıkların temyiz incelemesini yapmakla görevli 22.Hukuk Dairesinin
kapatılması ve tüm işlerinin dairemize devredilmesi üzerine, belirsiz alacak
davası ile ilgili yeniden yapılan değerlendirmeler sonucunda yukarıda
belirtilen ilkeler kabul edilmiştir. Dairemizin daha önce belirsiz alacak
davasına ilişkin uygulaması benimsenen yeni ilkelerden farklılık arz etmekteydi.
Örneğin, hukuki yararın tamamlanabilir dava şartı olduğu;
hukuki yarara ilişkin dava şartının eksik olması halinde davanın hemen
reddedilmemesi; davacıya süre verilerek dava şartının tamamlattırılması
gerektiği yönünde uygulama yapılmaktaydı…’’ diyerek daire kendi
kararından dönmüş, 22.Daire’nin görüşünü benimsemiştir.
Karardan anlaşılacağı üzere 9.HD
belirsiz alacak davasının açılabilmesi için alacağın likit olması şartını
irdelemiş ayrıca koşulları oluşmadan açılan belirsiz alacak davasının
akıbetinin ne olacağı hakkında bir çözüme varmıştır.
Anılan kararda Hukuk Muhakemeleri
Kanunu m.107 gerekçesine yer verilmiş, alacağın tam ve kesin olarak gerçekten
belirlenmesinin mümkün olmamasının veya davacının objektif olarak bu alacak
değerini bilmesinin mümkün olmaması gerektiğinin altını çizmiştir.
Taraflar arasında alacağın miktarı
hakkında uyuşmazlık olması alacağın tespit edilemez oluşu sonucunu doğurmamakla
birlikte ilgili kararda alacaklının yükümlülüklerini yerine getirmesine rağmen
halen kesin bir sonuca varılamamış olması gerektiği vurgulanmıştır.
Son olarak 9.HD tespit edilebilir bir
alacak mevcut olmasına rağmen belirsiz alacak davası açıldığı takdirde ‘’Şu halde davanın
açıldığı tarihte alacağın miktarı yahut değeri belirlenebilir durumda ise, dava
şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmelidir’’ diyerek davanın
sonradan tamamlanması mümkün olmayan hukuki yarar eksikliği nedeniyle davanın
usulden reddedilmesi gerektiği görüşünü benimsemiştir.
8.2019/12190
Başvuru Numaralı Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Kararı: İsmail Avcı
Başvurusu [20]
Anayasa Mahkemesi 22.2.2022 tarihli
İsmail Avcı başvurusu hakkında verdiği kararda, belirli alacağın belirsiz
alacak davasına konu edildiği durumda hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın
usulden reddedilmesini mahkemeye erişim hakkının ihlal ettiğini belirterek
Anayasa’ya aykırı bulmuştur. Aşağıda ilgili Anayasa Mahkemesi kararının bazı
bölümleri incelenmiştir.
• 40.‘’Başvurucunun toplu iş sözleşmesinden
kaynaklanan alacağının ödenmesi istemiyle açtığı davanın koşulları oluşmadan
belirsiz alacak davası olarak açıldığı gerekçesiyle esası incelenmeksizin dava
şartı yokluğundan reddedilmesi mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil
etmektedir.’’
Karara
göre kanuna aykırılık olsa dahi davanın usulden reddedilip esas inceleme
yapılmaması, mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil etmektedir. Anayasa
Mahkemesi’nin kararına katılmak mümkün değildir. Şöyle ki;
Mahkemeye erişim hakkı mahkeme kararı elde edebilme hakkının
güvence altına alınmasıdır. Diğer bir deyişle mahkemeye erişim hakkı, davacının
iddialarını bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından incelenerek sonuca
bağlanması durumudur. [21]
Dosya
hakimin önüne geldiğinde hakim dava şartlarını re’sen inceler. Bu inceleme
sonucunda noksanlık varsa tespit edilir, bu tespit gerekçelendirilir ve karar
verilir. Esasa ilişkin verilen kararlarda olduğu gibi usulden ret kararı verilen davalarda da
(i) davacının iddiaları bağımsız bir mahkeme tarafından incelenir, (ii)
mahkemece verilen karar gerekçelendirilir ve sonuca bağlanır. Böylelikle
mahkemeye erişim hakkı sağlanmış olur. Usulden ret kararı da mahkemeye erişim hakkı kapsamında
verilebilecek olağan bir karardır. Davanın
esasına girilmeyerek usulden reddedilmesi mahkemeye erişim hakkını ihlal
etmez.
Ek
olarak esas incelemeye geçilebilmesi için Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 114’te
sayılan dava şartlarının eksiksiz bulunması gerekir. Dava şartı
noksanlığı tespit edildiği takdirde kural olarak esas incelemeye geçilmeyecek,
dava usulden reddedilecektir. Anayasa Mahkemesi esas incelemeye geçilmesinin
şarta bağlı olduğunu göz ardı etmiş salt esasa ilişkin inceleme
yapılmamasının adil yargılanma hakkına müdahale teşkil edeceğini belirtmiştir.
Diğer
yandan 40.madde göz önünde bulundurulduğunda Anayasa Mahkemesi’ne göre
mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmemesinin tek yolu, dava şartı kurumunu
ortadan kaldırıp ne olursa olsun davanın esasına girilmesi ve esas hakkında
karar verilmesidir.
Tüm bu
açıklamalar ışığında Anayasa Mahkemesi’nin dava şartı eksikliği nedeniyle
davanın usulden reddedilmesinin anayasal hakka müdahale oluşturduğu görüşüne
katılmak uygun değildir.
• 47. ‘’Bununla birlikte somut olayda
başvurucunun belirsiz alacak davası açmasında hukuki yararının bulunmadığı
yorumunun öngörülebilirlik koşulunu sağlayıp sağlamadığı da incelenmelidir.’’
Öngörülebilirlik; kişinin hangi yasal
düzenleme ile bağlı olduğunu ve bu yasal düzenlemelerin hangi yaptırım ile
sonuçlandığını önceden bilebilme imkanın bulunmasıdır.[22]
Davacı mevcut alacağı için hangi dava
türüne başvurması gerektiğine ilişkin Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ilgili
maddelerinde düzenlemeler bulunmaktadır.
Buna istinaden yasal düzenlemeye
uymadığı takdirde hangi yaptırımla karşılaşacağı Muhakemeleri Kanunu
115.maddesinin 2.fıkrasında açıkça düzenlenmiştir. Bu sebeple öngörülebilirlik
kriteri açısından değerlendirme yapılması isabetsizdir.
• 47.‘’…Hukuki yarar, kişilerin kendilerine
hukuken yarar sağlamayan davaları açarak mahkemeleri gereksiz yere meşgul
etmesinin önlenmesi amacıyla getirilen bir dava şartıdır.’’
2015 tarihli Yargıtay HGK kararına göre
hukuki yarar şu şekilde tanımlanmıştır: ‘’Medeni usul hukukunda hukuki
yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için
davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir
çıkarının bulunmasıdır.’’ [23]
Hukuki yarar kavramını mahkemeleri
gereksiz yere meşgul edilmesi seviyesine indirgemek isabetsizdir. Anayasa
Mahkemesi’nin hukuki yarar kavramına bu pencereden bakması hukuki açıdan eksik
karar verilmesine sebebiyet vermiştir.
• 47.‘’…Esasen eda davalarında hukuki
yararın bulunduğu kural olarak kabul edilir.’’
50.‘’…Ancak alacağın varlığının tespiti
ile karşı tarafın bunu ödemeye mahkûm edilmesi yönünden belirsiz alacak
davasının genel eda davasından hiçbir farkı bulunmamaktadır.’’
51.’’Bu açıklamalar ve belirsiz alacak
davasının da bir eda davası olduğu hususu gözetildiğinde bir alacağın belirsiz
alacak davasına konu edilmesinde hukuki yararın bulunmadığının söylenmesi
güçtür.’’
Yukarıda da açıklandığı üzere belirsiz
alacak davası talep edilen hukuki koruma açısından eda davasına benzese de
alacağın belirlenebilir olması bakımından farklılık arz etmektedir. 2022
tarihli Yargıtay 11.HD’nin kararında yer alan muhalefet şerhinde yazdığı üzere:
‘’İddiayı genişletme yasağı engeline takılmadan ve karşı tarafın rızası ile
ıslaha ihtiyaç duymadan talep sonucunun artırılabilmesi, alacağın tamamı için
davanın açıldığı andan itibaren faize hükmedilebilmesi, alacağın tamamı için
davanın açıldığı anda zamanaşımının kesilmesi belirsiz alacak davasını tam eda
davasından ayıran önemli farklılıklardandır’’. [24]
Tümdengelim metoduyla tam eda davasında
hukuki yarar mevcut ise ve belirsiz alacak davası da eda davası ise burada da
hukuki yarar mevcut olduğunun kabulü kanaatimce mümkün değildir. Belirsiz
alacak davalarında hukuki yarar varlığının tespitini genel eda davasına
benzeterek yapmak isabetli değildir.
• 52.‘’Belirlenebilir bir alacağın usul
kurallarına uygun olmayan bir yöntemle açılması usul hukukuna aykırı
olsa da bu durum alacağın hüküm altına alınmasında alacaklının menfaatinin
bulunduğu hakikatini değiştirmez.’’
Alacaklının menfaatinin bulunmasının
(hukuki yarar değil) hukuka açıkça aykırılıktan daha üstün tutulması başka bir
deyişle ‘’Nasıl olsa hangi dava türü yolunu seçerse seçsin davacının
alacaklı olduğu açıktır o sebeple usul hukukuna aykırılık görmezden
gelinebilir’’ gerekçesini kabul etmek mümkün değildir. Kaldı ki Anayasa
Mahkemesi de belirlenebilir bir alacağın belirsiz alacak davasına konu
edilmesini usul hukukuna aykırı olduğunu kabul etmiştir.
• 53.‘’Sonuç olarak belirsiz alacak
kapsamına girmediği değerlendirilen bir alacağın belirsiz alacak davasına konu
edilmesinde hukuki yararın bulunmadığı yorumu -belirsiz alacak davasının da bir
eda davası olduğu hususu dikkate alındığında- makul olarak öngörülebilecek bir
yorum olarak değerlendirilmemiştir.’’
Anayasa Mahkemesi’nin hukuki yarar kavramını çok geniş ve
farklı yorumlaması istisnai dava türü olan belirsiz alacak davasının her türlü
alacak bakımından tercih edilmesine neden olacaktır. Oysaki belirlenebilir
alacak için davacının belirsiz alacak dava türünü seçmesinde hiçbir hukuki
yararı, bu yolu seçmesinde hiçbir çıkarı bulunmamaktadır.
Hukuki yarar
kavramı Anayasa’nın
36.maddeside düzenlenmiş olan hak arama özgürlüğünün dürüstlük kuralı
kapsamında dava açma hakkını kötüye kullanmaya engel olmaktır. [25]
Buradan hareketle Anayasa Mahkemesi’nin ısrarla hukuki yarar
eksikliği hususunu göz ardı etmesi, Anayasa’nın 36.maddesinin kötüye
kullanılmasına sebebiyet verecektir.
• 68. ‘’Bununla birlikte müdahalenin
ölçülü olabilmesi için bu aracın son çare olması, diğer bir ifadeyle
başvurucunun haklarını en az zedeleyen bir araç olması gerekir. Davanın dava
şartı yokluğu nedeniyle usulden reddedilmesi oldukça ağır bir müdahaledir.’’
70. ‘’Dolayısıyla hatalı olarak belirsiz
alacak davası biçiminde açıldığının düşünülmesi hâlinde davanın genel eda
davası olduğu kabul edilerek başvurucunun talep sonucunu netleştirmesi için
başvurucuya süre verilmesinin davanın usulden reddi biçimindeki ağır bir
müdahaleden kaçınılmasını sağlayacak bir araç olduğu görülmektedir.’’
’’Daire, belirsiz alacak davasında
talebin açık olması sebebiyle 6100 sayılı Kanun'un 119. maddesi uyarınca süre
verilemeyeceğini kabul etmiş ise de davanın genel eda davası olarak kabulü
hâlinde talep sonucunun eksik hâle geleceği açıktır. Yöntemince düzenlenmediği
kabul edilen bir dava dilekçesinin düzeltilmesi ve yöntemine uygun hâle
getirilmesi için süre verilmesi başvurucunun mahkemeye erişim hakkından
yararlanmasını güvence altına alacaktır.’’
Eksikliğin giderilmesi için mahkeme 2 farklı maddeden yola
çıkarak süre verebilir. Bu maddeler Hukuk Muhakemeleri kanunu 115.ve
119.maddeleridir.
119.maddeye göre hakim, dava dilekçesinde bulunması gereken
zorunlu unsurlar mevcut değilse süre verebilir. Oysaki belirsiz alacak
davasında zorunlu unsur eksikliği yoktur. Belirsiz alacak davalarında da açık
bir talep sonucu mevcuttur. Sonuç olarak hakimin belirsiz alacak davası
bakımından madde 119’a dayanarak süre vererek eksikliğin giderilmesini istemesi
mümkün değildir.
Öte yandan 115.maddeye göre hâkim, tamamlanabilir dava şartı
eksikliği var ise davacıya eksikliğin giderilmesi için süre verebilir. Burada
süre verilmesinin tek koşulu eksikliğin sonradan tamamlanabilir olmasıdır.
Belirli alacağın belirsiz alacak davasına konu edilmesi noktasında hukuki yarar
noksanlığı sonradan giderilemez. Buradaki hukuki yarar alacağın belirsiz
olmasıdır. Belirsiz alacak davasının hüküm ve sonuçlarını doğurması, alacağın
belirsiz olma koşuluna bağlanmıştır.
Madde metninden de açıkça anlaşıldığı üzere belirsiz alacak
davası türü yalnızca belirlenemeyen/belirlenmesi mümkün olmayan türden
alacaklar için hukuki koruma sağlayan bir dava türüdür. Sonuç olarak hakimin
115.maddeye göre de süre vermesi mümkün gözükmemektedir.
Hakimin süre vererek dava şartı eksikliğini giderilmesine
veya davanın türünü değiştirmesine izin vermesi hakimin davayı aydınlatma
sorumluluğun sınırını aşmasına sebebiyet verebilir. Hakimin davanın taraflarına
yol gösterici şekilde davranması ve uyarması gibi eylemler hakimin reddi
sebeplerindendir. Hakimin süre vermesi doğru olmayacaktır. [26]
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlenen dava şartı eksikliği
nedeniyle davanın usulden reddedilmesinin ağır bir yaptırım olduğu yorumunda
bulunmak bireysel başvurunun konusunu oluşturmaz. İlgili sorun şartları oluşmuş
ise somut norm denetimine konu edilebilir. Ayrıca kanunun lafzından açıkça
anlaşılacağı üzere dava şartı eksikliği nedeniyle davanın usulden reddedilmesi
hakimin elinde bulunan tek hukuki seçenektir. Dava şartının tamamlanması veya
dava türünün değiştirilmesi için süre verilmesini ölçülülük açısından
değerlendirmek yersizdir. Zira süre vermek zaten halihazırda kanun ile
örtüşmemektedir. Hakimin, davacının alacak hakkını kanundan üstün tutmasını
beklemek ve bunun için çare aramasına zorlamak isabetli değildir.
• 71.‘’Kanun koyucunun davacıların mahkemeye
erişim hakkından yararlanmalarının kolaylaştırılması amacıyla getirdiği
belirsiz alacak davası açma imkânı somut olayda Dairenin katı yorumu sebebiyle
davacı aleyhine sonuçlar doğurmuştur.’’
Belirsiz alacak davası temel olarak
belirsiz alacağı bulunan davacının tam eda davası veya kısmi dava açmak zorunda
kalması nedeniyle uğranılan hak kayıplarına engel olmak için getirilmiştir.
Belirsiz alacak dava türünün
getirilmesi usul hukukuna aykırılıkları göz ardı etme ve davacının alacağının
türü ne olursa olsun belirsiz alacak davası açma hakkı vermemektedir. Usulüne
uygun açılan her türlü dava için işin esasına girilecek ve esas hakkında karar
verilecektir.
• 72.‘’Somut olayda başvurucunun koşulları
oluşmadan belirsiz alacak davası açtığının kabulü, sadece başvurucunun
zamanaşımı veya davanın genişletilmesi yasağı ile ilgili avantajlardan
yararlanamamasıyla sınırlı sonuç doğurmamış; toplu iş sözleşmesinden
kaynaklanan alacağını dava konusu etmesini bütünüyle imkânsız hâle
getirmiştir.’’
Usulden ret kararı verilmesi mahkemeye
erişim hakkına engel olmamakta ve maddi anlamda kesin hüküm teşkil
etmemektedir. Diğer bir deyişle davacı herhangi bir itirazla karşılaşmadan aynı
kişiyi davalı olarak gösterebilecek ve aynı alacağını dava konusu edebilecektir.
Bu sayede usulden ret kararı doğrultusunda davacı usulüne uygun olarak
alacağına kavuşabilecektir.
Yukarıda
açıklanan hususlar doğrultusunda Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu kararın
medeni yargılamada uygulama alanı bulması halinde: (i) Anayasa’nın
36.maddesinin dava türleri yönünden yanlış yorumlanmasına neden olacak, (ii) hukuki
yarar kavramının amacını yitirmesine ve çok dar yorumlanmasına sebep olacak,
(iii) Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun dava şartına ilişkin hükümleri işlevini
kısmen yitirecek, (iv) Belirsiz alacak davasının istisnai bir dava türü olma
özelliğini yitirmesine neden olacak, (v) uygulamada davacının kötü niyetle her
türlü alacağı için belirsiz alacak davası türünü tercih etmelerine sebebiyet
verecektir.
9.Anayasa Mahkemesi
Bireysel Başvuru Kararlarının Bağlayıcılığı ve Yargıtay Kararlarına Etkisi
Anayasa Mahkemesi Bireysel başvuru kararları yalnızca
başvurunun tarafları açısından bağlayıcılık özelliği taşır. Üçüncü kişiler
bakımından herhangi bir sonuç doğurmaz.
Bireysel Başvuru kararlarının Yargıtay kararlarına etkisine
bakıldığında ise Sevim AKAT EKŞİ başvurusunda başvurucu evlilik birliği devam
etmekte iken yalnızca kendi soyadını kullanmak istediğini talep etmiş ve yerel
mahkeme ret kararı vermiştir. Yargıtay, Türk
Medeni Kanunu 187.maddesi gereği kadının evlilik birliği içerisinde eşinin
soyadını almayıp yalnızca kızlık soyadını kullanmasının yasaya göre mümkün
olmadığını belirterek ret kararı vermiştir.
Bu sefer başvurucu Bireysel Başvuruda bulunmuş, Anayasa
Mahkemesi Anayasa’nın 90.maddenin
son fıkrasına göre, ‘’başvurucunun manevi varlığı kapsamında güvence altına
alınan isim hakkına yönelik müdahalenin “kanunilik şartını” sağlamadığı
gerekçesiyle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan manevi varlığın
korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine hükmetmiştir.’’ [27] Bu
karardan sonra, Yargıtay görüş değiştirmemiş, aynı konu ile ilgili sonraki
kararlarında bireysel başvuruyu dikkate almamıştır. Fakat sonrasında ise
Yargıtay, Anayasa Mahkemesi kararını benimsemiştir. Şöyle ki; Yargıtay kararında görüldüğü üzere: ‘’Netice itibariyle
davacının mesleki ve sosyal yaşam ortamı bakımından tanınabilirliği sebebiyle
evlendikten sonra da önceki soyadını kullanmakta hukuki yararı olduğu gibi
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tanıdığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi,
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi,
bunlara bağlı protokol ve tavsiye kararları hükümleri ile de davacının
evlendikten sonra önceki soyadını kullanma hakkının korunması nedeniyle"
davanın kabulüyle evli davacının bekarlık soyadını kullanmasına karar
verilmiştir.’’ [28]
Sonuç olarak her ne kadar Yargıtay, Anayasa Mahkemesi
Bireysel Başvuru kararına paralel şekilde karar vermiş olsa da bireysel başvuru
kapsamında verilen kararların medeni yargılama bakımından kesin bir
bağlayıcılığı bulunmamaktadır.
10. Sonuç
Belirsiz alacak davası ilk kez 6100 sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile hukuk dünyasındaki yerini almıştır. Belirsiz
alacak davasının düzenlenmesinin sebeplerini yargılama sonucunda alacağı tam ve
kesin olarak belirleyemeyen davacının gereğinden fazla yargılama giderine
katlanmak zorunda kalmasını önlemek, önceki kanun döneminde çoğunlukla kısmi
dava türünün tercih edilmesi sebebiyle fazlaya ilişkin hakların ek dava ile
talep edilip yargının yükünü daha da ağırlaştırılmasının önüne geçmek ve hukuki
yarar gözetilmeksizin açılan kısmi davaların önünü almak şeklinde
sıralanabilir. Esasen belirsiz alacak davası ile kısmi dava, birbirinden keskin
çizgilerle ayrılması pek de mümkün olmayan iki dava türüdür. İlk bakışta
belirsiz alacak davası ve kısmi davayı birbirinden ayırmak mümkün gözükmese de
yukarıda verilen Yargıtay Kararları ve öğreti yol gösterici niteliktedir.
Ayrıca koşullar oluştuğu takdirde belirsiz alacak davasının kısmi davaya tercih
edilmesinin hem zamanaşımı hem de faiz başlangıcı açısından daha güvenilir
olduğunu söylemek mümkündür. Her ne kadar belirsiz alacak davası ile birtakım
imkanlar sunulmuş olsa da zaman içerisinde belli başlı bazı sorunları da
beraberinde getirmiştir. Örneğin şartları oluşmadan açılan belirsiz alacak
davasının akıbetinin ne olacağı ise uzun bir süre açıklığa kavuşturulamamış
9.Daire ile 22.Daire arasındaki görüş ayrılıkları uygulamada karışıklık
yaşanmasına neden olmuştur. Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu'nun 07.07.2020 tarih ve 173
sayılı kararı ile aynı uyuşmazlıkların temyiz incelemesini yapmakla görevli 22.
HD'nin kapatılması ve tüm işlerin 9. HD’ye devredilmesi üzerine 9.HD verdiği
sürpriz kararla 22.HD’nin görüşünü benimsemiş, verdiği mevcut kararlarla
neredeyse dava türünün değiştirilmesine olanak veren, hukuki yarar yokluğu
nedeniyle davayı usulden reddetmeyip kanuna aykırılık teşkil eden, dairelerin
iş yükünü hukuka aykırılıktan üstün görerek verdiği kararlarından dönmüştür.
Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru üzerine vermiş olduğu
kararda 9.HD’nin uygulamasını eleştirmiş, anayasaya aykırı bulmuştur. Oysaki usul hukuku ile ilgili bir uyuşmazlığa
çare bulmak Anayasa Mahkemesi’nin görevleri arasında değildir. Anayasa
Mahkemesi’nin bu kararı kanaatimce yerinde değildir. Bu sorunlara bir çözüm
bulmak için en makul görünen yol, dava türleri hakkında yeniden düzenleme
yoluna gidilmesidir.
Av. Deniz Demir
Kaynakça :
1.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
m.107 gerekçesi
2.
Özekes Muhammet, ‘’Anayasa Mahkemesinin Kararı Karşısında Kısmi Dava ile
Belirsiz Alacak Davası Arasındaki Sınırın Belirlenmesi Sorunu’’ Prof. Dr.
Ejder Yılmaz’a Armağan Cilt 2, (1.bs, Yetkin Yayınları 2014) s.1590
3.
HGK 2017/8 E., 2019/3 K., 24.5.2019 T.
(lexpera.com)
4. Çelik
Ahmet Çelik, ‘’Kısmi Dava’’ https://www.tazminathukuku.com/arastirma-yazilari/kismidava
5.
3. HD 2013/8522 E., 2013/10252 K., 17.6.2013 T. (lexpera.com)
6. Çelik
Ahmet Çelik, ‘’Kısmi Dava’’ https://www.tazminathukuku.com/arastirma-yazilari/kismidava
7. HGK 2016/2090 E., 2019/623 K., 28.5.2019 T. (lexpera.com)
8. HGK 2012/838 E., 2012/715 K., 17.10.2012 T. (lexpera.com)
9. 9. HD 2016/13162 E., 2020/1860 K., T.
11.2.2020
10.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.107 gerekçesi
11.
HGK 2021/485 E., 2021/971 K., 7.7.2021 T. (lexpera.com)
12. 9. HD 2016/13162 E., 2020/1860 K.,
11.2.2020 T. (lexpera.com)
13. 9.HD
2010/4154 E., 2010/4666 K., 23.2.2010 T.
(lexpera.com)
14. HGK
2015/9-3162E., 2018/369 K., 28.2.2018 T. (lexpera.com)
15. 22. HD 2017/2549 E., 2018/1265 K.,
24.1.2018 T. (lexpera.com)
16.
9. HD 2015/6601 E., 2015/14330 K., 14.4.2015 T. (lexpera.com)
17.
22. HD 2014/16510 E., 2015/28942 K., 09.10.2015 T.
(lexpera.com)
18. İBK
2016/6 E., 2017/5 K., 15.12.2017 T. (lexpera.com)
19. Ercan İsmail, ‘’Uygulamacılar İçin Medeni
Usul Hukuku El Kitabı’’ Seçkin Yayıncılık, İstanbul, 2021, s.479-486
20.
Anayasa Mahkemesi, İsmail Avcı Başvurusu, Başvuru numarası:2019/12190, K.T:
22.2.2022, R.G. Tarih ve Sayı: 20/4/2022-31815, https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/son erişim tarihi:16.12.2022.
21.
Çayan Gökhan,
‘’Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi Kararları Işığında
Mahkemeye Erişim Hakkı’’ Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, 2016, C.28,
s.238.
22. Özpolat
Haşim, ’Anayasa Mahkemesi’nin Bireysel Başvuru
Kararlarında Maddi Anlamda Kanun Kriteri’’, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi,
2018, C.33, s.615, Gülden
Şişman, ‘’Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları
Çerçevesinde Vergi Hukukunda Öngörülebilirlik’’, Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi,2016, C.65,S.4,s.2423-2444
23. HGK
2015/21-3366 E., 2019/987 K., 1.10.2019 T. (kazancı.com.tr)
24. 11.HD
2021/4318 E., 2022/5118 K., 21.6.2022 T. (lexpera.com)
25.
Aşkan Cengiz, ‘’ Kamu Düzenine İlişkin ve Kendiliğinden Gözetilen Norm
Olarak Davada Hukuki Yarar’’,2019, son erişim tarihi:21.12.2022, https://legal.com.tr/blog/genel/kamu-duzenine-iliskin-ve-kendiliginden-gozetilen-norm-olarak-davada-hukuki-yarar
26.
11. HD 2021/4318 E., 2022/5118 K., 21.6.2022 T., Muhalefet Şerhi
(lexpera.com)
27.
Biber Sümeyye Elif,’’Bireysel Başvuru Kararlarının Yargıtay İçtihadına
Etkisi: Örnek Kararlar.’’ ,2017, https://anayasatakip.ku.edu.tr
28.
2.HD 2014/20471 E., 2015/8704 K., 28.4.2015 T.
(kazanci.com.tr)