I- GİRİŞ
Evlilik
birliğinin sona ermesinin mali sonuçlarından birisi de yoksulluk nafakasıdır.
Yoksulluk nafakası, boşanma sebebiyle yoksulluğa düşecek olan ve diğer eşe
kıyasla daha fazla kusuru bulunmayan eş lehine hükmedilen bir nafaka türüdür.
Yoksulluk nafakasının öngörülmesinin sebebi; eşler arasındaki bakım ve yardım
yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da belirli ölçüde
devamını sağlamaktır. Yoksulluk nafakasının amacı hiçbir zaman nafaka
alacaklısını zenginleştirmek değildir. Yoksulluk nafakasının dayandığı temel
düşünce, esas itibariyle, boşanan taraflardan birisinin boşanma sonucunda
düşmüş olduğu yoksulluk halinin sosyal dayanışma fikri ve ahlaksal değerler
gereğince nispeten giderilmeye çalışılmasıdır. [1]
Yoksulluk
nafakasına süresiz olarak hükmedilmektedir ancak belirli durumlarda
kendiliğinden veya mahkeme kararı ile sona erebilmektedir. Sona erme dışında,
yoksulluk nafakasının tarafların mali durumlarının değişmesi sebebiyle talep
üzerine artırılıp azaltılması da mümkün olmaktadır.
1- Yoksulluk Nafakasının Uyarlanması;
Bu Kapsamda Artırılıp Azaltılması
Uygulamada
mahkemeler genellikle yoksulluk nafakasının irat olarak ödenmesine
hükmetmektedir. Tarafların mali durumunun değişmesi veya hakkaniyetin
gerektirdiği hallerde, talep üzerine ödenecek nafaka miktarı artırılıp
azaltılabilmektedir. TMK 176/4 ‘e göre; “Tarafların
mali durumunun değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılmasına
ya da azaltılmasına karar verilebilir.”
Hükmün
zıt kavramından anlaşılacağı üzere; sermaye şeklinde ödenmesine karar verilmiş
nafakanın daha sonra ne sebeple olursa olsun artırılması ya da azaltılması
istenemez. TMK m.176/4’ün kapsamına yalnızca irat şeklinde ödenecek olan nafaka
ya da maddi tazminat girmektedir. [2]
Yoksulluk nafakasının artırılması veya azaltılması için talep şarttır. Bu talep için mali durumların değişmesi ya da hakkaniyetin artırmayı ya da azaltmayı haklı göstermesi gerekmektedir. Artırma ya da azaltma talebinin kabul edilebilmesi için, talebe gerekçe olan değişimlerin sürekli ve kalıcı nitelikte olması gerekir.
Örneğin;
çalışma gücünün yeniden kazanılması, nafaka alacaklısının büyük bir miras elde
etmesi, yükümlünün ödeme gücünün önemli derecede azalması, nafaka ya da
tazminatın indirilmesi talebini haklı gösteren sebepler olabilir. [3]
Taraflar
nafaka miktarını aralarında yapmış oldukları sözleşme ile kararlaştırabilirler.
Bu durumda dahi nafakanın miktarının indirilmesi talep edilebilir. Ancak
sözleşmenin yapılmasından çok kısa süre sonra indirilmesinin talep edilmesi
hakkın kötüye kullanılmasını arz edebilir. [4] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin
2016/7535 E. 2016/10920 K. sayılı 19.09.2016 tarihli kararı;
“TMK'nun 175. maddesine göre; boşanma
yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi
için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Aynı
Kanun'un 176/4. maddesine göre de; tarafların mali durumlarının değişmesi veya
hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılması veya azaltılmasına karar
verilebilir.
Anılan yasal düzenlemeye göre, iradın
arttırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi
veya hakkaniyetin bunu sağlaması gerekmektedir.
Nafaka iradı, tarafların yaptıkları
sözleşmeye dayansa bile indirilebileceği gibi tamamen de kaldırılabilir. Ancak
sözleşme ile kararlaştırılmış ve hakim tarafından onaylanmış olan iradın,
yasada aranan şartlar gerçekleşmeden tamamen kaldırılmasını ya da indirilmesini
istemek hakkın kötüye kullanılması mahiyetini arz eder.
Bunun gibi sırf boşanmayı
sağlayabilmek için, bilerek ve isteyerek mali gücünün üzerinde bir yükümlülüğü
üstlenen ya da karşı tarafın mali durumunun iyi olduğunu ve geçinmek için
nafakaya ihtiyacı olmadığını bilen kişinin, sonradan bu yükümlülüğün
kaldırılması veya azaltılması yönünde talepte bulunması da iyi niyet ve
sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmaz.
Somut olaya dönüldüğünde; her ne
kadar davalı kadının boşanma kararının kesinleşmesi sonrasında çalışmaya
başlayarak asgari ücret miktarı üzerinde bir geliri olduğu saptanmış ise de;
davalı kadının tarafların anlaşmalı olarak boşandıkları tarih ve öncesinde de
çalıştığının anlaşılması ve bu duruma karşın davacının sırf boşanmayı
sağlayabilmek için taraflar arasındaki protokol doğrultusunda yoksulluk
nafakası ödemeyi kabul etmesi sonrasında aradan geçen çok kısa süre içerisinde
eldeki davanın açılması karşısında, söz konusu talebin iyi niyet ve sözleşmeye
bağlılık ilkeleri ile bağdaşmayacağı hususu değerlendirilmeden, yanılgılı
değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup,
bozmayı gerektirmiştir.” şeklindedir. [5]
Nafaka
borçlusunun çalışmakta olduğu işten çıkarılması, yoksulluk nafakasının
azaltılması talebinin doğrudan kabul edileceği anlamına gelmemektedir. Her
somut olayda, kapsamlı bir araştırma yapılarak, nafaka borçlusunun gelir durumu
araştırılmalıdır. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 2014/143 E. 2014/1023 K. sayılı ve
28.01.2014 tarihli kararı ile;
“Somut olayda, davacının (nafaka yükümlüsünün)
işinden çıkartılmış olması mahkemece önemli değişiklik olarak kabul edilmiştir.
Bu husus, davacının tüm gelirini kaybettiği işinden elde etmesi halinde geçerli
bir neden olarak kabul edilebilecektir. Ne var ki, taraflar arasında daha önce
görülmüş olan davalarda; davacının taşınmazlarından (işyerleri ve tavuk çiftliğinden)
kira geliri elde ettiği belirlenmiş olup mahkemece bu yönde bir araştırma
yapılmamıştır. Bundan ayrı, işinden çıkartılmış olan davacının, bu sebeple dava
dışı işyerinden işçilik alacaklarına karşılık bir tazminat alıp almadığı veya
bu tazminatı almak amacıyla dava açıp açmadığı hususları da açıklığa
kavuşturulmamıştır.
Buna göre mahkemece; davacının tüm
gelir kalemleri, gerekirse bilirkişi incelemesi yaptırılarak tespit edilmeli,
davacının elde ettiği kira gelirlerinin, toplam geliri içindeki oranı
belirlenmeli, ayrıca davacının dava dışı işyerinden işçilik alacakları
sebebiyle tazminat alıp almadığı açıklığa kavuşturulmalı, bundan sonra
davacının ekonomik ve sosyal durumunda önemli ölçüde bir değişiklik olup
olmadığı karar yerinde tartışılmalı ve ortaya çıkacak sonuca göre uyuşmazlığın
esası hakkında bir hüküm tesis edilmelidir.” şeklinde hüküm
tesis etmiştir. [6]
Uygulamada
nafaka artırım ya da azaltım oranlarında ‘tarafların sosyal ve ekonomik’
durumları ölçü alınır. Tarafların ekonomik durumlarının yanı sıra sosyal
durumlarının da göz önünde bulundurulması isabetli olmuştur. [7]
Nafakanın
arttırılması davasında davacı, hükmedilen nafakanın geçimine yetmediğini,
davalının mali durumunun arttığını, kendisininkinin ise azaldığını
kanıtlamalıdır. Yoksulluk nafakasının azaltılması davasında ise, davacı mali
gücünün nafakayı ödemeye yetmediğini, davalının mali gücünün düzeldiğini ya da
kendi hayatında değişiklikler meydana geldiğini ispatlamalıdır. [8]
2- Yoksulluk Nafakasının Kaldırılması
Kanun’da
yoksulluk nafakasının sona ereceği haller tahdidi olarak sayılmıştır. İrat
biçiminde ödenmesine karar verilen yoksulluk nafakası, Medeni Kanunu’nun ilgili
hükmüne göre, alacaklının ölümü ve yeniden evlenmesi hallerinde kendiliğinden;
alacaklı tarafın evlilik dışı yaşaması, haysiyetsiz hayat sürmesi,
yoksulluğunun ortadan kalkması hallerinde ise mahkeme kararı ile ortadan
kalkmaktadır.
TMK’nın
176/3 maddesi aynen;
“İrat biçiminde ödenmesine karar
verilen maddî tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da
taraflardan birinin ölümü hâlinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın
evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan
kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâlinde mahkeme kararıyla kaldırılır.”
şeklindedir.
İlgili
maddenin zıt anlamından da anlaşılacağı üzere; TMK m.176/3 hükmünde gösterilen
sebepler irat biçiminde hükmedilen nafaka istemleri için geçerli olup, toptan
ödenmesine hükmedilen nafaka istemleri bu hüküm kapsamına girmemektedir.
TMK
m.176/3 hükmü göz önüne alındığında yoksulluk nafakasının sona erme halleri,
kendiliğinden sona erme ve mahkeme kararı ile sona erme halleri olarak iki
başlık altında ele alınabilir. Yoksulluk nafakası, taraflardan birinin ölümü
halinde ve nafaka alacaklısının yeniden evlenmesi halinde kendiliğinden sona
erecektir. Bu hallerde nafaka yükümlüsünün, nafakanın kaldırılması için
mahkemeye başvurması gerekmemektedir.
Bu
incelemede, yoksulluk nafakasının kendiliğinden sona ermesi hallerinden ziyade,
mahkeme kararı ile sona erme halleri irdelenecektir. İrat şeklinde ödenmesine
karar verilmiş yoksulluk nafakasının hakim kararı ile sona erme halleri nafaka
alacaklısının; evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun
ortadan kalkması ve haysiyetsiz hayat sürmesidir. Bu hallerden biri varsa,
başvuru üzerine hakim, nafakanın sona ermesine karar vermek zorundadır. Böyle
bir durumda takdir yetkisinin olmadığı, sona ermeye karar vermek zorunda
olduğu, hükümdeki mahkeme kararıyla kaldırılır ibaresinden açık olarak
anlaşılmaktadır. [9]
2.1- Fiilen
Evli Gibi Yaşama
Nafaka
alacaklısı evlendiği zaman yoksulluk nafakası kendiliğinden sona ermekteyken; nafaka
alacaklısının fiilen evli gibi yaşaması yoksulluk nafakasını kendiliğinden sona
erdirmemektedir. Fiilen evli gibi yaşama halinde nafakanın sona ermesi, talep
üzerine mahkeme kararıyla söz konusu olabilir.
Evlenme
olmaksızın evli gibi birlikte yaşamanın, yoksulluk nafakasının sona erme
hallerinden biri olarak sayılmasının en önemli sebeplerinden biri; yoksulluk
nafakası alan eşin, bundan mahrum kalmamak için resmi nikah olmadan başka bir
erkekle ya da kadınla evliymiş gibi yaşaması durumunun sıkça görülmesidir. Hiç
şüphesiz ki; bu durum açıkça hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olacaktır.
Fiilen
evli gibi yaşamanın yoksulluk nafakasına son verilmesini gerektiren bir hal
olarak düzenlenmesinin gerekçesi olarak nafaka alacaklısının hayatının birlikte
yaşadığı kimse tarafından idame ettirildiği ya da idame ettirilme ihtimalinin
varlığı gösterilmektedir. [10]
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu, 2010/3-634 E. 2010/677 K. sayılı 22.12.2010 tarihli kararı
ile; lehine yoksulluk nafakası hükmedilen kişinin, sonradan imam nikahıyla
evlenmesi durumunda, yoksulluk nafakasının kaldırılması gerektiğine
hükmetmiştir.
Kanunda
“fiilen evli gibi yaşama” kavramı açık olarak tanımlanmamıştır. Ancak hiç
şüphesiz ki fiilen evli gibi yaşama durumunun söz konusu olabilmesi için
kişiler arasındaki ilişkinin çok kısa sürmemesi gerekir. Doktrinde kabul gören
görüşe göre; nafaka alacaklısının evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi
yaşaması tanık dahil her türlü hukuka uygun delil ile ispatlanabilir. [11]
Yargıtay
2. Hukuk Dairesi 2006/1415 E. 2016/7669 K. sayılı, 17.05.2006 tarihli kararı
ile;
“Davalı kadının gayrı resmi evli
olarak başka biriyle yaşadığı tanık beyanlarından anlaşılmakta olup, yoksulluk
nafakasının kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm
kurulması doğru görülmemiştir.” şeklinde hüküm tesis
etmiştir.
2.2- Yoksulluğun
Ortadan Kalkması
Nafaka
alacaklısının yoksulluğunun ortadan kalkması nedeniyle nafakanın kaldırılması
için, nafaka borçlusunun mahkemeden talepte bulunması gerekmektedir. Kanunda
nafakanın kaldırılması halleri içerisinde nafaka alacaklısının yoksulluğunun
ortadan kalkması halinin yer alması, nafakanın varlık gerekçesine uygun
olmuştur.
Nafaka
alacaklısının yoksulluğunun ortadan kalkması kendisini geçindirmeye yetecek
kadar gelir düzeyine kavuşmuş olmasını ifade etmektedir. [12] Nafaka alacaklısının yoksulluğunu ortadan kaldıran olgunun
niteliği önem arz etmemektedir. Nafaka alacaklısının yoksulluğunu ortadan
kaldıran sebep, meslek veya sanat sahibi olmasından ileri gelebileceği gibi
kendisine miras intikal etmesi sebebiyle de olabilir.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarih ve 1998/2-656-688 Sayılı kararında da
kabul edildiği gibi yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim gibi
bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları
karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek gerekir.
Hemen
belirtmek gerekir ki; Hukuk Genel Kurulunun yerleşik kararlarında "asgari
ücret seviyesinde gelire sahip olunması" yoksulluk nafakası bağlanmasını
olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemiştir (HGK. 07.10.1998 gün,
1998/2-656 E.- 1998/688 K. 26.12.2001 gün 2001/2-1158-1185 sayılı ve 01.05.2002
gün 2002/2-397-339 sayılı kararları)
Nafaka
alacaklısının asgari ücretle çalışmaya başlaması, yoksulluk nafakasının
kaldırılması için tek başına yeterli olmasa da, nafakanın belirlenmesinde,
şartlar gerektiriyorsa indirilmesinde göz önüne alınabilecektir. Şüphesiz ki
yoksulluğun ortadan kalkması nedeniyle nafakanın kaldırılması davasında, hakim
somut olayın şartlarını değerlendirerek hakkaniyete uygun bir hüküm kuracaktır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2017/3-1025 E. 2019/1135 K. sayılı 05.11.2019
tarihli kararı ile aynen;
“Yoksulluk durumu
günün ekonomik koşulları ile birlikte, tarafların sosyal ve ekonomik durumları
ve yaşam tarzları değerlendirilerek takdir edilmelidir. Dosya içeriğinden, taraflar arasında
görülen boşanma davası sonucunda, Maçka Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 19.06.2012
tarihli ve 2012/119 E., 2012/148 K. sayılı kararı ile tarafların anlaşma
sebebiyle boşanmalarına, davalı kadın için dava tarihinden itibaren aylık
700,00TL tedbir nafakasının davacıdan alınarak davalıya verilmesine karar
verildiği, kararın davacı tarafından temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk
Dairesinin 28.01.2013 tarihli ve 2012/16423 E., 2013/2155 K. sayılı kararı ile
onandığı, davacının karar düzeltme isteğinin Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin
24.04.2013 tarihli, 2013/7167 E., 2013/11267 K. sayılı kararı ile oy çokluğu
ile reddine karar verilmekle, kararın 10.05.2013 tarihinde kesinleştiği
anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, davacının aylık
gelirinin nafaka miktarı düşüldükten sonra net 1.600,00TL olduğu, davalının
müteveffa sigortalı babasından dolayı kendisine 272,50TL yetim aylığı bağlandığı
ve babasından kalan taşınmazdan 150TL kira geliri elde ettiği hususları dosya
kapsamı ile sabittir.
Açıklanan bu maddi ve hukuki olgular
karşısında somut olay değerlendirildiğinde, davalının belirtilen şekilde gelir
elde etmesi, nafakanın kaldırılmasına değil azaltılmasına etki edecek
olgulardan olduğundan, mahkemece tarafların sosyal ve ekonomik durumları
dikkate alınarak, davalının yoksulluğunun ortadan kalkmadığı
gözetilmekle, 4721 Sayılı TMK'nın 4.
Maddesinde düzenlenen hakkaniyet ilkesi uyarınca nafakanın uygun bir miktarda
indirilmesi gerekmektedir.” şeklinde hüküm kurmuştur.
[13]
2.3- Haysiyetsiz
Hayat Sürme
Bilindiği
üzere; yoksulluk nafakasının temel amacı boşanmadan sonra kusursuz veya daha az
kusurlu olan eşin evliliğin sona ermesinden sonra da eşinden mali açıdan destek
görerek; eşler arasındaki yardımlaşmanın ve dayanışmanın devamının belirli
ölçüde sağlanmasıdır. Nafakanın ahlaki ve manevi boyutu göz önüne alındığında
haysiyetsiz hayat sürmeyi tercih eden eşin; nafaka yükümlüsü eski eşinden
destek görmeye devam etmesi beklenemez.
Böylece
nafaka alacaklısının yoksulluğunun giderilmesi amacıyla elde ettiği meblağı
haysiyetsiz yaşama özgülemesinin önüne geçilmesi hedeflenmektedir. [14] Haysiyetsiz yaşam sürmenin ne olduğu kanunda düzenlenmemiştir.
Nafaka alacaklısının haysiyetsiz hayat sürüp sürmediği, her somut olayın
özelliği dikkate alınarak hâkim tarafından takdir edilmesi gereken bir
husustur.
Haysiyetsiz hayat süren eş; toplumun şeref, namus, haysiyet ve ahlak gibi müşterek değer yargıları ile çatışan bir hayatı, süreklilik arz edecek şekilde yaşayan kişidir. [15] Haysiyetsiz hayat sürmenin kabulü için, süreklilik arz eden bir hayat tarzı olarak benimsenmiş olması gerekmektedir. Aynı zamanda nafaka alacaklısının haysiyetsiz hayat sürmesi, nafaka borçlusunun onurunu, haysiyetini kıracak nitelikte olmalıdır.
II- SONUÇ
Ahlaki ve sosyal temele sahip olan yoksulluk
nafakası, boşanmada kusursuz ya da daha az kusurlu olan tarafın boşanma
nedeniyle düşebileceği yoksulluk durumunu ortadan kaldırmaya hizmet etmektedir.
Süreli veya süresiz olarak hükmedilebilen yoksulluk nafakası, boşanmadan sonra
da eşler arasındaki yardımlaşma ve dayanışmanın devamının tesisine hizmet eden
bir kurumdur. Yoksulluk nafakasına süresiz olarak hükmedilebilmesi; nafakanın
kaldırılması konusunun önemini artırmaktadır.
Yoksulluk nafakası, bazı durumlarda kendiliğinden
bazı durumlarda ise mahkeme kararı ile ortadan kalkabilmektedir.
Unutulmamalıdır ki; nafakanın ortadan kaldırılması halleri yalnızca irat
biçiminde ödenmesine karar verilen yoksulluk nafakaları için geçerli olacaktır.
Yoksulluk nafakası; nafaka alacaklısının yeniden
evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkarken;
nafaka alacaklısının evlenme olmaksızın fiilen evli gibi yaşaması,
yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hallerinde mahkeme
kararı ile kaldırılmaktadır.
Yoksulluk nafakasının mahkeme kararıyla
kaldırıldığı hallerde; hâkimin somut olaya ve hakkaniyete göre değerlendirme
yapması büyük önem taşımaktadır. Bu noktada değerlendirme yaparken ise
özellikle Yargıtay İçtihatları önem arz etmektedir.
Stj. Av. Gülşah Işık
Kaynakça:
1. ARBEK, Boşanmanın Mali Sonuçları, s. 139-140.
2. DURAL ÖĞÜZ/GÜMÜŞ Türk Özel Hukuku Cilt III Aile
Hukuku s.151
3. DURAL ÖĞÜZ/GÜMÜŞ Türk Özel Hukuku Cilt III Aile
Hukuku s.152
4. BULUT, s. 106
5. Yargıtay 3. HD 2016/7535 E. 2016/10920 K.
19.09.2016 T.
6. Yargıtay 3. HD 2014/143 E. 2014/1023 K.
28.01.2014 T.
7. UZUN, s. 68
8. BULUT, s. 107-108
9. DURAL ÖĞÜZ/GÜMÜŞ Türk Özel Hukuku Cilt III Aile
Hukuku s.153-154
10. ARBEK s.150
11. ÖZUĞUR s.303
12. ATEŞ s.566
13. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2017/3-1025 E.
2019/1135 K. 05.11.2019 T.
14. DEDE s.564
15. Remzi Demir, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Yoksulluk Nafakasının Sona Erme Sebepleri ve Yoksulluk Nafakasının Süresizliğine Dair Tartışmalar s.233